DÜNYA BASINI

ABD, katliama neden ortak oluyor?

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız ve Gazze’de yaşayan El Aksa Üniversitesi Doçenti Haidar Eid’in kaleme aldığı analiz, ABD’den İsrail’in Gazze’deki katliamlarına neden sınırsız destek verdiğini açıklamaya çalışıyor. Dünden bugüne ABD’nin politikasının değişmediğini hatta Filistinlileri destekler görünürken bile aslında bunun Filistinlilerin çıkarına olmadığını anlatan Eid, “ABD’nin amacı hiçbir zaman ‘Filistin sorununu’ çözmek olmadı, bu sorunu ortadan kaldırmak oldu” diyor:

 ***

Biden, Filistinlileri insanlıktan çıkarma konusunda Trump’ı geride bıraktı

ABD Başkanı’nın Filistinlilerin soykırımına verdiği destek, ülkesinin yerleşimci-sömürgeci geçmişi göz önüne alındığında pek de şaşırtıcı değil.

Haidar Eid

Joe Biden üç yıl önce ABD’de başkanlık seçimlerini kazandığında, Filistin yanlısı hareket içinde ABD’nin Filistin politikasında olumlu bir değişiklik olacağına dair bazı umutlar vardı. Biden’ın selefi Donald Trump, İsrail’in aşırı sağının programını ve vizyonunu tamamen benimsemiş faşist bir yönetime başkanlık etmişti. Filistinliler için en kötü Amerikan hükümeti olduğuna inanılıyordu… ta ki şimdiye kadar.

Bugün Biden, İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım saldırısını tamamen benimsedi, elektrik, su, gıda ve ilacı kesen tam ablukayı onayladı ve yüzlerce Filistinli sivilin her gün katledilmesini meşrulaştırdı.

İsrail’in savaş suçlarını örtbas etti ve ordusunun 470’ten fazla Filistinlinin öldürüldüğü El-Ehli Arap Hastanesini hedef almadığı iddiası da dahil İsrail propagandasını papağan gibi tekrarladı. Hatta Gazze’deki ölü sayısını sorgulayarak Filistinlilerin yalan söylediğini ima etti.

Biden Filistinlileri faşist bir şekilde insan yerine koymama konusunda Trump’ı gerçekten geride bıraktı.

Ancak burada gerçekçi olalım: ABD, “Filistin-İsrail çatışması” olarak adlandırdığı meselede hiçbir zaman dürüst bir arabulucu olmadı. Aksine, her zaman İsrail yanlısı politikalar izledi ve Filistin halkının temel haklarını tamamen göz ardı etti.

Washington hiçbir zaman adalete dayalı bir barışa ulaşma yolunda önemli bir ilerleme kaydetmek için elindeki kozu kullanmaya çalışmadı. Bu arada, ordusunun işgal altındaki Filistin’deki hakimiyetini güçlendirmesine yardımcı olmak için İsrail’e askeri yardım yağdırdı. Siyahi bir kişi tarafından yönetilen en “ilerici” Amerikan hükümeti olduğu düşünülen ABD Başkanı Barack Obama yönetimi bile İsrail’e ABD tarihindeki en büyük askeri yardım paketi olan 38 milyar doları verdi.

İsrail’e yönelik koşulsuz destek, bugüne kadar ABD’deki siyasi kampın her iki tarafında da istikrarlı bir özellik oldu. Her başkanlık seçimi döneminde adaylar arasında “İsrail yanlısı” olduklarını kanıtlamak için kıyasıya bir rekabet yaşandı.

ABD yönetimleri Filistinlilerin talep ve ihtiyaçlarıyla ilgileniyormuş gibi görünmeye çalıştıklarında bile bunu hiçbir zaman Filistinlilerin çıkarları doğrultusunda yapmadılar. Örneğin Biden yönetimi, selefinin Filistin Yönetimi’ne fon vermeme, Washington’daki Filistin misyonunu kapatma ve Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı’nı (UNRWA) feshetme kararından döndü. Ancak bunu, Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i uluslararası hukuk uyarınca işgal altında tuttuğu Filistinli nüfusun ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğundan kurtarmak için oluşturulan çok katmanlı baskı sistemini sürdürmek amacıyla yaptı.

Filistinlilerin yaşamı ve refahının ABD’yi ilgilendirmediği, Biden yönetiminin soykırımı finanse ederek, apartheid İsrail’i silahlandırarak, ateşkes çağrısında bulunan her türlü BM Güvenlik Konseyi kararını veto ederek ve hatta bölgeye uçak gemileri göndererek bu soykırıma doğrudan müdahil olma kararıyla da açıkça ortaya çıktı.

ABD’nin Filistinlilere karşı tutumu, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ilk Avrupalı yerleşimcilerin Amerikan yerlilerine karşı tutumunu anımsatıyor.

Nasıl yani? Açıklamama izin verin.

ABD Filistinlileri umursamıyor. Onlar ABD dış politikasıyla ilgili görülmüyor. ABD’nin Orta Doğu’daki tek nükleer güçle olan temel ittifakını bozması, hele hele “küçük bir insan hakları meselesi” yüzünden hiç söz konusu değil. ABD, Filistinlilerin kendi şartlarına göre adalete kavuşacaklarını düşünmüyor.

ABD Filistin halkını umursamıyor. Onlar sadece “baş belaları” olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla ABD’nin amacı hiçbir zaman “Filistin sorununu” “çözmek” olmadı, bu sorunu ortadan kaldırmak oldu.

Dolayısıyla, ABD “Filistin sorununun” bölgeyi istikrarsızlaştırdığının farkında olsa da siyasi elitlerine göre bunun tek nedeni Filistinlilerin çenelerini kapatıp gitmemeleri- tıpkı Amerikan yerlilerinin, Aborjinlerin ve diğer yerli ulusların Avrupalı yerleşimci sömürgeciler tarafından bir “sorun” olarak görülmesi gibi.

ABD’nin görüşüne göre Filistinliler, ABD-İsrail ittifakının bozulmadan devam edebilmesi için “gerçekliği” (sömürgeleştirilmeyi) sessizce kabul etmeyecek olan sinir bozucu küçük bir yerli halk. Bu nedenle Filistinlilerin soykırımına destek Washington’da kabul edilebilir bir politika. Ne de olsa Amerikan ulusunun kendisi de yerli halkın soykırımı üzerine kuruldu.

ABD’nin dış politika çıkarları ve arayışları konusunda tamamen pragmatik olduğu inkâr edilemez. Ne de olsa fakir, zayıf ve coğrafi olarak mikroskobik olan Filistinlilere ihtiyacı olduğunu düşünmüyor. ABD duruma farklı bir şekilde bakmaya zorlanana kadar Filistinlilerin yaşam, adalet ve özgürlük haklarını görmezden gelmeye devam edecektir.

ABD’nin Filistin politikasını değiştirmek için iki şey gerekiyor: ABD’nin dış politika seçeneklerini ve ayrıcalıklarını şekillendiren ve yönlendiren uluslararası ortamı değiştirmek ve iki ana siyasi parti üzerinde gerçek bir etki gücüne sahip olan baskı gruplarını stratejik olarak harekete geçirerek ABD hükümeti üzerinde içeriden baskı oluşturmak.

Biz Filistinlilere gelince, sömürgecilik, işgal ve apartheid’den muzdarip diğer tüm halklar gibi, ABD’nin başını çektiği sömürgecilere oyunun kurallarının değiştiğine ve ancak apartheid İsrail uluslararası hukuka uyarsa müzakere masasına döneceğimize dair güçlü bir mesaj göndermeliyiz.

Birincisi, İsrail 1967’de işgal ettiği topraklardan askerlerini çekmeli; ikincisi, Ulus-Devlet Yasası da dahil yerli Filistin halkına karşı ayrımcılık yapan tüm yasaları iptal etmeli ve üçüncüsü, Filistinli mültecilerin geri dönüşüne izin veren 194 sayılı Birleşmiş Milletler Kararını uygulamalı.

İsrail’in bu yasal taleplere her zaman olduğu gibi olumlu yanıt vermesi beklenmiyor. Ancak Güney Afrika’daki apartheid rejimi de uluslararası toplum müdahale edip kendisine karşı yaptırımlar uygulayana ve boykot edene kadar bu taleplere olumlu yanıt vermemişti.

Bu yapıldıktan sonra, ırkçı iki devletli çözümü ortadan kaldırmaya ve tek demokratik alternatifin önünü açmaya devam etmeliyiz: tarihi Filistin toprakları üzerinde, din, etnik köken ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşlarına eşitlik tanıyan laik demokratik bir devlet.

Çok Okunanlar

Exit mobile version