ABD, halkının hükümete olan güveninin sarsıldığı ciddi bir meşruiyet kriziyle karşı karşıya. Politik kutuplaşma ve şiddet olayları, seçim sonuçlarının kabul edilmemesi ihtimaliyle daha da artabilir. Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert A. Pape, ABD’nin önündeki zorlu dönemi analiz etti.
Amerika Birleşik Devletleri, giderek artan bir şiddet ve popülizm dalgasıyla karşı karşıya. Bu durum, halkın Washington’daki temsilcilere olan güvenini zayıflatırken, hükümetin meşruiyeti konusunda ciddi bir krizin işaretlerini veriyor.
Chicago Üniversitesi’nden Prof. Dr. Robert A. Pape, Foreign Affairs dergisindekianalizinde, ABD’nin siyasi olarak en çalkantılı dönemlerinden birine girdiğini belirtti.
Pape, “Amerika’nın Şiddet Çağı” olarak adlandırdığı bu dönemin, yalnızca seçimlerle çözülmesinin imkânsız olduğuna dikkat çekti.
Prof. Dr. Pape’e göre, ABD’deki şiddet eğilimlerinin kökeninde, ülkenin demografik yapısındaki değişim yatıyor.
Beyaz çoğunluk toplumunun azınlık konumuna doğru ilerlemesi, özellikle sağ popülist kesimlerde bir endişe ve tepki yaratmış durumda. Bu demografik kaygıların, Donald Trump’ın yükselişinde büyük rol oynadığına dikkat çeken Pape, “Göçmenlik gibi konuların siyasi gündemde ön plana çıkması, toplumdaki ayrışmayı ve gerginliği daha da artırıyor,” değerlendirmesinde bulundu.
2024 seçim süreci, Amerika tarihindeki en şiddet dolu dönemlerden biri olarak nitelendiriliyor.
Pape, “1968’deki protestolar ve siyasi suikastların ardından, bu yılki seçimlerde de benzer bir şiddet atmosferi görüyoruz,” ifadelerini kullanarak, Trump’a yönelik iki suikast girişimi ve seçim yetkililerine yapılan tehditlerin, bu gergin ortamın en somut örnekleri olduğunu belirtiyor.
Seçim sonuçları kabul görmeyecek mi?
ABD halkının seçim sonuçlarına olan inancı son derece zayıflamış durumda. Chicago Üniversitesi tarafından yapılan bir anket, Amerikalıların neredeyse yarısının, seçimlerin ülkenin temel sorunlarını çözmeyeceğine inandığını gösteriyor.
Demokrat ve Cumhuriyetçi seçmenler arasında derin bir güvensizlik oluşmuş durumda. Prof. Dr. Pape, “Eğer Trump kaybederse, sonuçları tanımayarak destekçilerini şiddete yönlendirme ihtimali bulunuyor,” diyerek, 2020 seçimlerinin ardından gerçekleşen 6 Ocak Kongre baskınını hatırlattı.
Öte yandan, Trump’ın kazanması durumunda da toplumsal çatışmaların bitmeyeceğine işaret eden Pape, “Trump, çoğunluğu kaybedebilir ve bu durumda halkın bir kesimi onun genel iradeyi temsil etmediğini düşünebilir,” değerlendirmesinde bulunuyor. Bu olasılık, Trump’ın planladığı büyük çaplı göçmen sınır ötesi operasyonlarının da şiddetle karşılanabileceği anlamına geliyor.
Demokratik meşruiyet, yalnızca seçim sonuçlarına değil, aynı zamanda halkın hükümete ve kamu kurumlarına duyduğu güvene dayanıyor. Prof. Dr. Pape, ABD’de demokratik normların hızla erozyona uğradığını vurguladı.
Demokrat seçmenlerin yüzde 86’sının Trump’ı “demokrasi için bir tehdit” olarak görmesi ve Cumhuriyetçi seçmenlerin yüzde 66’sının Kamala Harris’i “tehlike” olarak algılaması, bu güvensizliğin boyutlarını gözler önüne seriyor.
Pape, “Mevcut siyasi liderlerin meşruiyet krizi, gelecekteki Amerikan siyasetine de zarar verecek bir örnek teşkil ediyor,” dedi. Siyasetçiler arasında seçim sonuçlarını tanımama ya da rakiplerinin meşruiyetini sorgulama eğiliminin artması, gelecekte Amerikan demokrasisinin daha da zayıflamasına yol açabilir.
Prof. Dr. Pape, ABD’nin önündeki en tehlikeli senaryonun, seçim sonrası haftalar süren itirazlar ve yeniden sayımlar olduğunu belirtiyor. Bu süreç, halk arasında kuşku yaratırken, yeni başkanın meşruiyetini de daha ilk günden tartışmalı hale getirebilir.
Prof. Dr. Pape, “ABD’nin iç siyasi istikrarsızlığı, dünya sahnesindeki liderlik gücünü de zayıflatacak,” yorumunu yaptı.
Pape’e göre, hangi aday kazanırsa kazansın, Amerika’daki siyasi kargaşa kısa vadede sona ermeyecek.
Özellikle eyaletlerin, halklarının görüşlerine aykırı ulusal politikaları engelleme çabaları, merkezi hükümet ile eyaletler arasında gerilimlere yol açabilir. Pape, bu durumun iç siyasetteki kutuplaşmayı daha da derinleştireceğini ifade etti.