Çevirmenin notu: ABD kampüslerinde Filistin yanlısı öğrencilere yönelik polis saldırıları sürerken, Branko Milanovic, bildiğimiz anlamda üniversitelerin artık mevcut olmadığını; insanlık, empati, saygı gibi değerlerin yerini kaba şirket çıkarlarının aldığını; Amerikan üniversitelerinin fabrikaya, yöneticilerinin de CEO veya yönetim kuruluna dönüştüğünü yazıyor. Bu şartlar altında her tür ‘grev’ veya ‘iş yavaşlatma’, tedarik zincirlerine bir darbe sayılıp ezilecektir.
Fabrika olarak üniversiteler
Branko Milanovic
Global Inequality and More 3.0
4 Mayıs 2024
Polisin üniversiteleri gösteri yapan öğrencilerden temizlediği pek çok örnek gördüm ve okudum. Polis, öğrencilerin yarattığı özgürlük vahalarından memnun olmayan yetkililerin emriyle gelirdi. Silahlı olarak gelir, öğrencileri döver ve protestoya son verirdi. Üniversite yönetimi öğrencilerin yanında yer alır, ‘üniversitenin özerkliği’ni (yani polisten muaf olma hakkını) öne sürer, istifa eder ya da görevden alınırdı. Bu olağan bir durumdur.
ABD’deki mevcut ifade özgürlüğü gösterileri dalgasının benim için yeniliği, öğrencilere saldırması için polisi çağıranların üniversite yöneticileri olmasıydı. New York’ta yaşanan en az bir olayda, polis neden çağrıldıklarına şaşırmış ve bunun ters etki yarattığını düşünmüştü. Yöneticilerin bu tutumunun, yöneticilerin kampüslerde düzeni sağlamak üzere iktidarlar tarafından atanabildiği otoriter ülkelerde ortaya çıkabileceği anlaşılabilir. Bu durumda, itaatkâr devlet memurları olarak, polisi çağırma yetkisine nadiren sahip olsalar da, ‘temizlik’ faaliyetlerinde polisi destekleyecekleri açıktır.
Fakat ABD’de üniversite yöneticileri Biden ya da Kongre tarafından atanmıyor. O zaman neden kendi öğrencilerine saldırsınlar ki? Onlar gençleri dövmeyi seven kötü kişiler mi?
Cevabım, hayır. Öyle değiller. Sadece yanlış bir iş yapıyorlar. Rollerini geleneksel olarak üniversitelerin rolü olan özgürlük, ahlak, merhamet, kendini feda etme, empati ya da arzu edildiği düşünülen diğer değerleri genç nesillere aktarmaya çalışmak olarak görmüyorlar. Bugünkü rolleri, üniversite adı verilen fabrikaların CEO’ları olmaktır. Bu fabrikalar, öğrenci adı verilen ve düzenli yıllık aralıklarla mezunlara dönüştürdükleri bir hammaddeye sahiptir. Dolayısıyla bu üretim sürecindeki herhangi bir aksaklık, tedarik zincirindeki bir aksaklık gibidir. Üretimin devam edebilmesi için mümkün olan en kısa sürede ortadan kaldırılması gerekir. Mezun olan öğrenciler ‘[dışarı] çıkarılmalı’, yeni öğrenciler getirilmeli, onlardan gelen paralar cebe indirilmeli, bağışçılar bulunmalı, daha fazla fon sağlanmalıdır. Öğrenciler sürece müdahale ederlerse, gerekirse güç kullanılarak disipline edilmeleri gerekir. Düzenin yeniden sağlanması için polis devreye sokulmalıdır.
Yöneticiler değerlerle değil, kârlılıkla ilgilenmektedir. Yaptıkları iş Walmart, CVS ya da Burger King’in CEO’su ile eşdeğerdir. The Atlantic’te yakın zamanda yayınlanan bir makalede anlatıldığı gibi, değerlerden ya da ‘entelektüel açıdan zorlayıcı bir ortamdan’ ya da ‘canlı tartışmalardan’ (ya da her neyse!) söz etmeyi, günümüzde şirketlerin üst düzey yöneticilerinin her zamanki promosyon amaçlı, performatif konuşmaları olarak kullanacaklardır. Kimse bu tür konuşmalara inanmıyor değil. Fakat bu tür konuşmalar yapmak son derece olağan. Bu yaygın olarak kabul gören bir ikiyüzlülüktür. Sorun şu ki, üniversitelerde bu düzeyde bir ikiyüzlülük hâlâ çok yaygın değil çünkü tarihsel nedenlerden ötürü üniversiteler tam olarak sosis fabrikaları gibi görülmüyordu. Daha iyi insanlar yetiştirmeleri gerekiyordu. Fakat gelir ve bağışçıların parası için verilen mücadelede bu unutuldu. Bu nedenle sosis fabrikası duramıyor ve polis çağırmak gerekiyor.