AVRUPA

AB’den “göçle mücadele” manzaraları

Yayınlanma

AB’de 2015 krizinin ardından yükselmeye başlayan göç ve göçmen karşıtı hareketler ve devlet politikaları, artık neredeyse “anaakım” haline gelmiş durumda.

Almanya’nın tüm kara sınırlarında polis kontrollerini tekrar başlatmasının ardından, Polonya hükümeti de iltica başvurularını “geçici olarak” askıya alma kararı aldı.

Başbakan Donald Tusk salı günü yaptığı açıklamada, iktidardaki koalisyon içinde bazı bölünmelere neden olmasına rağmen, Varşova’nın yeni ve daha sert bir göç stratejisini resmen kabul ettiğini duyurdu.

Tusk tarafından cumartesi günü “Kontrolü Yeniden Kazanmak, Güvenliği Sağlamak” başlığı altında açıklanan hükümetin yeni yaklaşımı, hem iktidar hem de muhalefet kanadından pek çok siyasetçinin hukuki açıdan tartışmalı bulduğu iltica haklarının geçici olarak bölgesel düzeyde askıya alınmasını içerdiği için eleştirildi.

Tusk, salı günü öğleden sonra hükümetin haftalık toplantısının ardından stratejisinin kabul edildiğini duyurdu ve bunun “zor ama gerekli ve beklenen” olduğunu söyledi.

Eski Sivil Platform (PO) milletvekili Janina Ochojska’nın yanı sıra pazartesi günü böyle bir tedbirin “etkisiz” olacağından korktuğunu söyleyen muhalefetteki Hukuk ve Adalet (PiS) milletvekili ve eski savunma bakanı Mariusz Błaszczak’a göre iltica haklarının geçici ve bölgesel olarak bile askıya alınması Cenevre Sözleşmesini ihlal edebilir.

Tusk ayrıca cumartesi günü yaptığı açıklamada, Varşova, Budapeşte ve Bratislava’nın muhalefetine rağmen AB bakanlarının bu yılın başlarında nitelikli çoğunlukla onayladığı AB Göç ve İltica Paktını uygulamaya niyetli olmadığını duyurdu.

Polonya’nın yeni strateji belgesi: Göç kontrolü sıkılaşıyor

“Polonya’nın 2025-2030 yılları için kapsamlı ve sorumlu göç stratejisi” başlıklı belge 30 sayfadan üzerinde ve sekiz bölümden oluşuyor. Strateji bölgeye erişim, sığınma hakkı, işgücü piyasasına erişim ve entegrasyon gibi konuları kapsıyor.

Belgede, göç süreçlerinin “ayrıntılı bir şekilde düzenleneceği ve varış amacı, akının ölçeği ve yabancıların menşe ülkeleri açısından kontrol altında tutulacağı” belirtiliyor.

Ayrıca “Polonya Cumhuriyeti hükümetinin sığınma hakkı verilmesine ilişkin mevcut yaklaşımda bir değişiklik talep edeceği” de açıklandı.

Vize politikası “seçici” hale gelecek

Göç politikasını şekillendirecek kilit organ, yetkileri henüz ayrıntılı olarak tanımlanmamış olan Bakanlıklar Arası Göç Ekibi olacak. Ekip, stratejinin uygulanmasını izleyecek ve 2027 yılı sonuna kadar “kapsamlı orta vadeli gözden geçirmeyi” hazırlayacak.

Polonya’nın vize politikası, hükümetin Polonya’ya girmek isteyen yabancı vatandaşlar için kurallar belirlediği “seçici bir modele” dayanacak. Seçilmiş bir grup ülkeden gelenlere ya da “benzersiz” becerilere sahip olanlara öncelik tanınacak.

Vizeler, ülkedeki stratejik yatırımlardan kaynaklanan belirli işçi kategorilerine duyulan ihtiyaç da dahil olmak üzere çeşitli kriterlere göre verilecek.

Polonya, Alman sınır kontrol modeline karşı

Hükümetin, Almanya’nın geçen ay yaptığı gibi Schengen bölgesi içinde sınır kontrollerinin yeniden getirilmesine karşı olduğu da belirtiliyor.

Yeni strateji, sınır kontrollerinin sadece büyük spor veya siyasi etkinlikler gibi geçici durumlarda uygulanması gerektiğini savunuyor.

Belgede ayrıca, “Göçmenlerin ikincil hareketliliği sorununu çözmenin anahtarı AB’nin dış sınırlarını uygun şekilde güvence altına almaktır,” deniyor.

Leyen, sığınmacılar için ‘geri gönderme merkezlerine” destek verdi

Öte yandan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de, başvuruları reddedilen sığınmacıların nakledilmesi için Avrupa Birliği sınırları dışında “geri gönderme merkezleri” kurulmasını öngören tartışmalı projeye şimdiye kadarki en güçlü desteğini verdi.

Bu fikir, Avrupa Komisyonu Başkanının Brüksel’de iki gün sürecek ve göç konusunun ağırlıklı olarak ele alınacağı zirve öncesinde AB liderlerine gönderdiği bir mektupta yer aldı.

Pazartesi akşamı basınla paylaşılan yedi sayfalık mektupta, geçen yıl blok genelinde 1.140.000’e ulaşan sığınma başvurularının sayısını azaltmak ve “düzensiz sınır geçişleri ve insan kaçakçılığıyla mücadele” etmek için çeşitli öneriler özetleniyor.

Öneriler arasında, Giorgia Meloni’nin sağcı hükümetinin İtalyan yetkililer tarafından açık sularda kurtarılan erkek göçmenleri transfer etmek için iki merkez inşa ettiği Arnavutluk’ta yaptığı gibi, genellikle sığınma prosedürlerinin “offshore edilmesi” ile ilişkilendirilen “yenilikçi yollar” geliştirmeye yönelik açık bir eylem çağrısı da yer alıyor.

Leyen, İtalya-Arnavutluk modeline göz kırpıyor

Leyen daha önce İtalya-Arnavutluk protokolünü “ezber bozan bir düşünce” olarak tanımlamıştı.

Başkan yeni mektubunda, insani yardım örgütleri tarafından iltica sürecini baltaladığı ve yargı denetimini zayıflattığı gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirilen bu anlaşmanın sonuçlarının AB göç politikasının bundan sonraki adımlarını belirleyebileceğini söyledi.

Leyen, “Ayrıca, özellikle geri dönüşle ilgili yeni bir yasa teklifi göz önünde bulundurulduğunda, AB dışında geri dönüş merkezleri geliştirme fikriyle ilgili olası yolları araştırmaya devam etmeliyiz,” diye yazdı.

Komisyondan “güvenli üçüncü ülkeler belirleme “çağrısı

Komisyon başkanı, İtalya-Arnavutluk protokolünün faaliyete geçmesiyle birlikte bu deneyimden “pratikte de dersler çıkarabileceklerini” savundu.

Leyen ayrıca üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları önlemek ve büyük bir değişiklik olmaksızın %20 ile %30 arasında seyreden sınır dışı etme oranını hızlandırmak için AB düzeyinde “güvenli üçüncü ülkeler” belirlenmesini talep etti.

Geçtiğimiz hafta 17 Avrupa ülkesinden oluşan bir grup Komisyona bir belge göndererek sınır dışı etme konusunda “paradigma değişikliği” talep etmiş ve hükümetlerin “güçlendirilmesi gerektiğini” belirtmişti.

17 ülkenin mektubunda, “Kalma hakkı olmayan kişiler sorumlu tutulmalıdır. Yeni bir yasal zemin bu kişilerin yükümlülüklerini ve görevlerini net bir şekilde tanımlamalıdır. İşbirliği yapmamanın sonuçları olmalı ve yaptırıma tabi tutulmalıdır,” dedi.

Mektubunda Leyen, dijitalleşme ve üye devletler tarafından verilen kararların karşılıklı olarak tanınması konularına odaklanarak “geri dönenler için işbirliği yükümlülüklerini net bir şekilde tanımlayacak ve geri dönüş sürecini etkin bir şekilde düzenleyecek” bir yasayı masaya yatırma sözü verdi.

İki kritik başlık: Sınır dışı prosedürleri ve vize kuralları

Avrupa Komisyonu Başkanı, 17 ülkelik grubun iki temel talebini destekliyor.

Bunlardan birincisi, kamu düzeni ve güvenliğine tehdit olarak görülenlerin gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesi için yeni kurallar.

İkincisi ise vize ve ticaret politikalarının, iltica başvuruları reddedilen AB üyesi olmayan ülkeleri vatandaşlarını kabul etmeye ikna etmek için bir kaldıraç olarak kullanılması.

Leyen, “AB’nin göç politikası ancak AB’de kalma hakkına sahip olmayanlar etkin bir şekilde geri gönderilirse sürdürülebilir,” diye yazdı.

Başkanın dile getirdiği diğer fikirler arasında komşu ülkelerle daha fazla AB destekli anlaşma imzalanması, insan kaçakçılığını engellemek için daha katı kurallar, hibrit saldırılara ve araçsallaştırmaya karşı daha güçlü bir müdahale ve Orta Doğu’da savaştan zarar görmüş ülkelere daha fazla insani yardım yer alıyor.

Leyen ayrıca, her ne kadar STK’lar göçün “offshore edilmesinin” doğası gereği sorunlu olduğu konusunda uyarıda bulunmuş olsalar da, bloğun ileriye götüreceği her türlü projenin “AB ilke ve değerlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklere ve temel hakların korunmasına” saygı göstermesi ve göçmenler için “sürdürülebilir ve adil çözümler” sağlaması gerektiğini vurguladı.

İsveç zorunlu sığınma merkezlerini hayata geçirmeyi düşünüyor

Kuzeye doğru gittiğimizde ise, İsveç hükümeti ve parlamentodaki sağcı müttefiki İsveç Demokratları, ülkedeki sığınmacıların izlenmesini artırmak için devlet tarafından işletilen zorunlu sığınma merkezleri getirmek istiyor.

İsveç hükümeti tarafından yaptırılan ve salı günü sunulan bir araştırmanın sonuçları, sığınmacıların belirli bir bölgeyle sınırlandırılması ve varlıklarının kontrol edilmesi ya da yardımlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaları gerektiğini öne sürdü.

Raporu hazırlamakla görevlendirilen Ingela Fridström, “Genel bir kural olarak, yalnızca sığınma evinin kayıtlı olduğu ilçede kalabilirsiniz. Bu nispeten geniş bir alandır ve iletişim, sosyal hizmetler ve eğlence yardımlarını kullanabilmeniz gerekir,” dedi.

Bu nedenle İsveç hükümeti, sığınmacıların iltica süreci boyunca yaşamak zorunda kalacakları, İsveç Göçmen Bürosunun denetimi altında bir tür zorunlu iltica merkezi önerecek.

Ödenek kesintileri gündemde

Mevcut sisteme göre, İsveç Göçmenlik Bürosu yeni gelen sığınmacılara kalacak yer önermek zorunda, fakat sığınmacılar isterlerse başka bir yerde, örneğin akrabalarının yanında yaşamayı da seçebiliyorlar.

Belirlenen konaklama yerlerinde yaşamayan sığınmacılar günlük 71 İsveç kronu (6,26 avro) tutarındaki ödenek haklarını kaybedebilirler.

Hükümet, önerilen sistemin AB hukuku ve bu yılın başlarında kabul edilen yeni Göç ve İltica Paktı kapsamında yasal olduğunu savunuyor.

Sığınmacılar üzerinde daha fazla kontrol

Göç Bakanı Johan Forssell’e göre, sığınmacıların %65’i kendi evlerinde yaşamayı tercih ediyor ve bu da bazı belediyelerde hem “marjinalleşme” hem de “aşırı kalabalıklaşma” riskini artırıyor.

Forsell basın toplantısında, “İltica başvuruları reddedilen kişilere ulaşmak daha kolay olacak,” diye de ekledi.

İsveç’te şu anda 12.600 kişi Göçmen Bürosunun kabul sistemine kayıtlı.

Forssell, İsveç hükümetinin şimdi 2025 ya da 2026’da parlamentoda oylamaya sunulabilecek bir yasa taslağı hazırlayacağını da sözlerine ekledi.

Esad ile ilişkiler yeniden kurulabilir mi?

İtalya’nın başını çektiği bazı AB ülkeleri, göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırmak amacıyla Suriye ile ilişkileri normalleştirmenin de yollarını arıyor.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni salı günü AB liderleri toplantısı öncesinde İtalyan Senatosunda yaptığı açıklamada, “Avrupa Birliği’nin Suriye Stratejisini gözden geçirmek ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde anavatanlarına dönebilmeleri için gerekli koşulları yaratmak üzere tüm aktörlerle birlikte çalışmak gerekiyor,” dedi. 

AB 2011 yılında Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesmişti. İki AB diplomatının POLITICO’ya verdiği bilgiye göre Meloni, perşembe günü Brüksel’de düzenlenecek AB liderler zirvesinde Şam ile ilişkileri gündeme getirmeyi planlıyor.

Öte yandan POLITICO’ya göre yetkililer ilişkilerin normalleşmesine yönelik böyle bir değişimin nasıl gerçekleşebileceğinin haritasını çıkarmış değil.

Bir AB yetkilisi, “Esad’ı aramak için telefonu elimize alacağız diyen kimse yok. Kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor ama bazılarının gizli bir önerisi bu,” dedi.

7 AB ülkesi Suriye ile ilişkileri gözden geçirme çağrısı yapmıştı

Temmuz ayında yedi AB ülkesi (Avusturya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Yunanistan, Hırvatistan ve Kıbrıs) AB’nin dış politika şefine birliğin Suriye stratejisini gözden geçirme çağrısında bulunmuştu.

Bu ülkeler amaçlarının Suriye’deki insani durumu iyileştirmenin yanı sıra göçmenlerin ülkenin belirli bölgelerine geri dönmelerine yardımcı olmak olduğunu belirtmişlerdi.

Avusturya’nın Avrupa ve uluslararası ilişkilerden sorumlu federal bakanı Alexander Schallenberg, “Esad orada, onu aklamak mümkün değil ama Avrupa 1,2 milyondan fazla Suriye vatandaşını kabul etti,” diyerek yeni bir değerlendirmenin öneminin altını çizdi. 

“Açık fikirli bir değerlendirme” talep eden Avusturyalı, “Nerede duruyoruz, nereye gitmeliyiz, çünkü elde etmek istediğimiz sonuçları elde edemiyoruz,” uyarısında bulundu.

Çok Okunanlar

Exit mobile version