Alman çelik üreticileri azalan talep, Çin’in artan ithalatı ve düşen fiyatlar nedeniyle zor günlerden geçiyor. Dahası, sektörün yeşil dönüşümü, daha parlak bir gelecek sunmak yerine, Almanların uzun vadeli rekabetçi konumları için bir başka tehdit oluşturuyor.
Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre, dünyanın en büyük çelik üreticilerinden Thyssenkrupp’un durumu buna iyi bir örnek. Çek girişimci Daniel Křetínský’nin yüzde 20 hissesini satın aldığı ve yüzde 30’luk bir hisse için daha görüşmelerde bulunduğu çelik biriminin karmaşık bölünme süreci sürerken, birim kötü bir performans sergiliyor.
İşletme kârı üçüncü çeyrekte neredeyse yarı yarıya azalırken, ana müşteri tabanı olan Alman otomobil üreticileri pazar paylarını kaybettikçe aşırı kapasite ile karşı karşıya kalıyor.
Bunun yanı sıra Thyssenkrupp Steel kömürden yenilenebilir hidrojene geçmeyi taahhüt etmesine rağmen süreç bir hayli maliyetli.
Enerji Geçişleri Komisyonu’ndan Rafal Malinowski’nin analizine göre, tesislerin dönüştürülmesiyle ilgili yatırım harcamaları yönetilebilir düzeyde: 2 milyon tonluk doğrudan indirgenmiş demir (DRI) tesisi için belki 800 milyon dolar; bu da üretilen çeliğin tonu başına 43 dolara denk geliyor.
Fakat asıl sorun, DRI tesisini beslemek için gereken yeşil hidrojenin maliyeti. Thyssenkrupp bunun için fiyat keşfi yapmaya devam ediyor ve yeşil hidrojen tedariki için bir ihale açtı.,
Fakat bir ton çelik üretmek için gereken enerji için yaklaşık bir rakam 450 dolar civarında. Cevher, işçilik ve tesisin ihtiyaç duyduğu diğer her şeyin maliyetini (ton başına yaklaşık 380 dolar) artı sermaye amortismanı eklendiğinde ton başına 870 dolar çelik maliyeti elde ediliyor.
Thyssenkrupp, Barclays’ten Tom Zhang’a göre bugün ton başına 580 dolar olan ve 2035 yılına kadar ton başına 730 dolara yükselecek olan kirli çelik üretim maliyeti ile aradaki farkı kapatmak için 2 milyar avroluk yatırım harcaması ve operasyon desteği aldı.
Zaman içinde, karbon fiyatları artmaya devam ettikçe ve hidrojen üretim teknolojileri ölçeklendikçe “yeşil prim” de azalacak.
Fakat daha yerinde bir karşılaştırma, kıtanın yeşil versiyonunun eninde sonunda rekabetçi hale geleceği Avrupa’nın kirli çeliği ile değil, Orta Doğu gibi dünyanın daha ucuz yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanan bölgelerinde üretilen yeşil çelikle yapılmalı.
FT’ye göre yakın bölgelerdeki kömür kullanımından uzaktaki yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, Alman çelik üreticilerini uzun vadede yapısal bir dezavantaja sokuyor. Bu bağlamda, çeliği ülke dışına taşımak her zaman hidrojen taşımaktan daha ucuz olacak.
Dolayısıyla karbonsuzlaştırma, istihdam ve stratejik bağımsızlık arzu edilen siyasi hedefler olsa da, FT’nin iddiasına göre “sonsuza kadar” sürecek sübvansiyonlar,on ödenmesi gereken yüksek bir maliyet olduğu kanıtlanacak.