DÜNYA BASINI

Almanya, doğusunda bir ulus inşa ediyor

Yayınlanma

Editörün notu: Sağcı Almanya için Alternatif (AfD), Almanya’da bir ay içerisinde yapılan üç eyalet seçiminin birini kazandı, diğer ikisinde ikinci parti haline geldi. Federal anketlerde de ikinci sırada yer alan AfD, bariz bir biçimde Doğu Almanya’nın en önemli partisi haline geldi. Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ile birlikte Alman ana akımına meydan okuyan bu parti, uzun süredir hem siyasi hem de toplumsal düzeyde yıpratılmaya çalışılıyor. Aşağıda okuyacağınız makale, AfD’ye karşı “liberal demokrasi”ye sempatiyle bakan bir muhabirin, Almanya’nın doğusunda AfD’ye veya genel olarak “popülizme” karşı siyasi merkezin çabalarına tanıklık ediyor. Muhabir, “Schorfheide’de AfD’ye çıkan oylar, sivil toplum faaliyetlerine dönük yüksek katılımın, daha iyi ekonomik koşulların, göçmen nüfus yokluğunun veya yüksek katılım oranının, sağcı partiler karşısında kesin bir çözüm olmadığını işaret ediyor,” diyerek sorunun başka bir yerde olduğunun da ipuçlarını veriyor. Kozmopolit liberalizm, Alman doğusunun sorunlarına yanıt üretemiyor.


Almanya, doğusunda bir ulus inşa ediyor

Paul Hockenos
Foreign Policy
19 Eylül 2024
Çev. Leman Meral Ünal

Berlin’in kuzeyinde her yıl düzenlenen Schorfheide Kahvaltısı’nda karı-koca bir çiftten müteşekkil akustik müzik grubu, Marlene Dietrich’in repertuarının da yer aldığı 1960’lar melodileriyle gelenleri eğlendiriyor. Kimler yok ki? İtfaiye gönüllüleri, arıcılar kulübü, yerel futbol takımı, Burkina Faso ile (kız) kardeş şehir projesi gibi düzinelerce sivil toplum örgütü ve gönüllü kuruluş… Arnavut kaldırımlı ana cadde boyunca sıralanarak yerel halka ev yapımı unlu mamuller, meyve dilimleri ve kahve ikram ederek gruplarının faaliyetleri hakkında sohbet etme fırsatı buluyorlar.

Schorfheide, Almanya’nın doğusundaki Brandenburg eyaletinde yer alan ve 22 Eylül’de yapılacak seçimlerde aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin –tıpkı bu ayın başlarında Saksonya ve Thüringen eyaletlerinde olduğu gibi– rekor kazanımlar elde etmesinin muhtemel olduğu kırsal bir belediye.¹ AfD’nin neo-Nazilerle açık işbirliği içerisindeki radikal sağ bir parti olduğu düşünüldüğünde bu sonuçların yarattığı sarsıntı, ana akım Almanları savaş sonrası demokrasiyi tehlikeye atan en sağ eğilimlerle nasıl baş edilebileceği konusunda çözümler aramaya itiyor.

Bu çözümlerden biri de sivil toplumun demokratikleşmeyi önceleyen uygulamaları. Yani katılımcı yerel örgütlenmelerin toplulukları bir araya getirme ve yerel düzeyde sosyal uyumu pekiştirmeye çalışması. –Milyarder hayırsever George Soros’tan Avrupa Birliği’ne kadar– sivil toplum savunucularının geneline göre, tabandan katılım ne kadar fazla olursa sosyal doku o kadar kalın olur ve dolayısıyla sağ popülistlerin istismar edebileceği atomizasyon ve kasvet de o denli sınırlanır. Diğer bir deyişle, sivil toplum demokratik yaşamın hoşgörü, ılımlılık, uzlaşma, karşıt görüşlere saygı gibi değerlerini besler.

Sivil toplumun zayıf olduğu ya da hiç olmadığı yerlerde ise resmi ya da özel hayırseverler para ve birtakım teknik uzmanlıklar, bilgi birikimi ve deneyimlerle onun gelişmesine yardımcı olabilirler. Bu, Soros’un kurduğu ve dünyanın dört bir yanında demokrasinin desteklenmesi için çalışan Açık Toplum Vakıfları’nın temel taşlarından biridir mesela. Tabii aynı zamanda Almanya’nın doğu eyaletlerinde yürüttüğü politikanın da önemli bir ilkesi.

Sivil girişimleriyle çok sayıda ödül kazanan Schorfheide Belediyesi’nden Peggy Sydow, “Schorfheide Kahvaltıları’nda [aşırı sağcılara] buraların bizim sokaklarımız olduğunu gösteriyoruz” diyor. Bu kahvaltılar, Schorfheide’de STK’ların yeni bağlantılar ve yeni gelenlerle iletişimler kurduğu etkinliklerden sadece biri. Kurulan her stantta kendileriyle ilgili temel bilgiler, toplantı saatleri ve e-posta adreslerini içeren bir broşür bırakıyorlar. “Aşırı sağ burada neredeyse hiç varlık gösteremiyor” diyen Sydow, bu yıla kadar 18 kişilik Schorfheide Belediye Meclisi’nde tek bir aşırı sağcı üyenin dahi bulunmadığının altını çiziyor.

Ancak bu sükûnetli hal her zaman böyle değildi. Schorfheide aslında, hem sivil toplum ve demokrasi teşvikinin nasıl işleyebileceğinin hem de sınırlarının canlı bir örneği. 2008 yılında Schorfheide’ye bağlı 5 bin nüfuslu Finowfurt köyüne taşınan bir aile, satın aldığı bir araziyi neo-Nazi konserlerinin verildiği bir açık hava mekanına dönüştürerek bölgedeki 500 kadar aşırı sağcı genci buraya çekmiş ve burayı Schorfheide’nin genç kuşakları için cazip bir yere dönüştürmüştü. Bahsi geçen bu mülk sahibi, her geçen gün büyüyen aşırı sağ çevreden herhangi biri değildi, bir neo-Nazi partisinin Brandenburg lideriydi. Sydow, bu zorbaların tüm hafta sonu boyunca süren festivalleri sırasında bölgede nasıl görkemli geçit törenleri yaptıklarını anlatıyor.

Böylesi bir tehdit karşısında kasaba sakinleri bir araya gelerek aşırı sağın taktik ve şiddet gösterilerine karşı kendilerini savunmak için bölge halkını, sendikaları ve yerel yönetimleri harekete geçirdi ve devlet tarafından finanse edilen bir girişim olan Aşırı Sağcılığa Karşı Mobil Danışma Ekipleri’nin (MBR) Brandenburg şubesine katıldı. Almanya genelinde mücadele yürüten 55 MBR, aşırı sağ tarafından işgal edilen kamusal alanların (kent meydanlarından Twitter’a kadar) geri alınmasını sağlamak için yerel topluluklara demokratik kültürü aşılamaya çalışıyor. Her MBR’de sosyal hizmet uzmanları ve sosyal bilimcilerden hukuk uzmanlarına ve ırkçılık karşıtı aktivistlere kadar çeşitli uzmanlardan oluşan iyi bir ekip görev yapıyor.

Belediye, MBR’nin de desteğiyle, 2011 yılında Schorfheide Kahvaltısı’nı sivil grupları güçlendirmek ve arkalarını sağlamlaştırmak için hayata geçirmişti. MBR’lerin ardında yer alan temel fikir, kamusal alanı işgal ederek aşırı sağı “dışarıda bırakmak” idi. Ne var ki neo-Nazileri Schorfheide’den nihai olarak kovan asıl taktik, yasal yollara başvurulmasıyla oldu. Organizatörlere aşırı gürültü, gerekli sıhhi tesislerin bulunmaması ve gamalı haç ve imparatorluk Almanya’sı bayrağı gibi Nazi sembollerinin alenen sergilenmesi gibi sebeplerle para cezaları kesildi. Zamanla cezalar birikti, faaliyetler azaldı ve aile bölgeden taşınmak zorunda kaldı.

Schorfheide’nin bu türden siyasi hamleleri uzak tutma yöntemi, sivil toplumu daha da zenginleştirerek kamunun sıhhatini, 50’den fazla sivil, gönüllü grup ve zengin bir kültürel etkinlik programı eliyle korumak ile oldu. Sydow [programın bölgede tuttuğunun bir ispatı olarak] “Neo-Naziler gittikten sonra aşırı sağ burada tutunamadı” diyor.

Ancak Sydow’un bu iddiası biraz abartılı gibi. Schorfheide’nin hikayesi pek çok açıdan umut verici olsa da orası dikensiz bir gül bahçesi değil. Nitekim haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Schorfheide seçmenlerinin yaklaşık yüzde 31’i AfD’ye oy verdi; bu oran Brandenburg geneli (yüzde 28) ve Doğu Almanya (yüzde 29) ile kıyaslandığında ortalamanın üzerinde. Aynı gün Schorfheideliler belediye meclisindeki 18 sandalye için de oy kullandı. AfD, AB seçimlerindeki kadar oy toplayamadı –yüzde 22’de kaldı (Brandenburg’da yüzde 27 oy almıştı)– ama yine de Schorfheide’nin belediye ofislerinde kaşları çatmaya yetti. Kahvaltı etkinliğinde konuştuğum hemen herkes aynı açıklamanın başka bir versiyonunu dile getirdi: “AfD’nin aldığı bu yüksek oy oranı, Berlin’deki üç partili hükümetin başarısız performansı ile bağlantılı düşünülmeli.” AfD’nin oyları belediye meclisinde dört sandalye kazanmasını sağlasa da parti sadece bir aday gösterdi, dolayısıyla diğer üç sandalye boş kaldı. Kulağa biraz tuhaf gelse de Schorfheide, seçmenlerinin beşte biri ila üçte biri arasında değişen bir kısmının AfD için oy kullanmasına rağmen hâlâ demokratik canlılığın kalesi olmaya devam ediyor.

Schorfheide’de AfD’ye çıkan oylar, sivil toplum faaliyetlerine dönük yüksek katılımın, daha iyi ekonomik koşulların, göçmen nüfus yokluğunun veya yüksek katılım oranının, sağcı partiler karşısında kesin bir çözüm olmadığını işaret ediyor. Ama elbette, on yıllık MBR ve diğer demokrasi teşvik çabalarının da gösterdiği gibi, sivil toplum bu partilerin yerellerdeki varlığını ve etkisini engelleme potansiyeline sahip. Şu ana kadar yoğun sivil toplum katılımı ile 2024 seçimlerindeki oy verme eğilimleri arasındaki ilişkiyi ölçen güncel herhangi bir çalışma yapılmadı. Ancak 2019 yılında Thüringen eyalet seçimleri üzerine yapılan bir araştırma, aşırı sağın daha kırsal, düşük katılımlı, ekonomik refahın istikrarsız olduğu ve ticari işletmelerin, altyapının, sendikaların, kaliteli sağlık hizmetlerinin veya okulların eksikliği gibi zayıf özelliklere sahip topluluklarda kök salabildiğini gösteriyor.

MBR Brandenburg’dan Markus Klein, AfD’nin Schorfheide belediye meclisi seçimlerinde düşük bir oy almasını anlamlı buluyor: “AB seçimlerinde AfD’ye verilen oylar sembolik bir protestoydu. Ancak ikincisinde, işleri halledebileceklerini bildikleri yerel politikacılara sadık kaldılar.” Klein, “Yerel siyasette, hala ‘aşağıda biz’, ‘yukarıda onlar’ zihniyeti var” diye ekliyor.

Schorfheide’nin oy verme eğilimi ile dinamik bir sivil toplum yaşamı arasındaki kopukluğa rağmen, üçüncü sektör olarak adlandırılan sivil toplumun dışarıdan bir müdahale noktası olarak hayli etkili bir potansiyel sunduğu ve tıpkı Schorfheide’de olduğu gibi, yerel toplulukları aşırı sağın yerel saldırılarına karşı daha dirençli hale getirdiğine ilişkin geniş bir fikri mutabakat var. Bu nedenle Brandenburg ırkçılık karşıtı ve queer girişimler, yurttaşlık eğitimi, MBR’ler ve benzeri birçok somut girişim için toplam 6 milyon avroluk bir devlet fonu alıyor. Klein, bu paraların aşırı sağı etkisiz hale getirdiğinden emin olduğunu ancak halen daha fazla finansmanın gerekli olduğunu söylüyor: “Evet, daha fazla fon gerekli, lakin sivil toplum para ile satın alınamaz. Orada, yerinde, bunu gerçekleştirmek isteyen insanlar olması gerekir.”

2015 yılından bu yana federal hükümetin bayrak gemisi olan Yaşasın Demokrasi! [Demokratie Leben!] programı, [2023’teki] 182 milyon avroluk bütçesiyle “Almanya’nın dört bir yanındaki belediyelerde ve ilçelerde demokrasiyi ve çok sesliliği güçlendirmek ve belli gruplara dönük düşmanlıkla mücadele edebilmek için eylem stratejisi geliştirmelerine” yardımcı oluyor. Programın ülke genelinde taban inisiyatiflerinden ve siyasi eğitim projelerinden oluşan geniş yelpazesi etkileyici olsa da programın başladığı yıl, yani 2015’te siyasetin ana akımına doğru hızla yükselişe geçen AfD gibi liberal olmayan partilerin yükselişini engellemekte yetersiz kaldığı da açık bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.

Mesele hakkında çok satan bir kitabın yazarı sosyolog Steffen Mau gibi konunun yakın gözlemcileri, Doğu Almanların büyük bir çoğunluğunun demokratik bir devlette yaşamak istediklerini ve gündelik yaşamlarında da demokrasi pratiklerini uyguladıklarını ancak Batı Alman siyasi partileriyle ilişki kurmakta zorlandıkları sonucuna varıyor. Gerçekten de bu partiler doğu eyaletlerinde üye kazanma konusunda açıkça başarısız oldular. AfD her ne kadar aslında öyle olmasa da kendisini otantik bir Doğu Alman partisi ve yurttaşların çıkarlarını temsil eden bir parti gibi göstermeyi başardı – tıpkı yeni kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) gibi. İlginçtir ki, bu yılın başlarında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Schorfheide seçmenlerinin yalnızca yüzde 34’ü Batı Almanya’nın geleneksel partileri addedilen Hıristiyan muhafazakârlar, sosyal demokratlar, yeşiller ve liberallerden birine oy verdi. Belediye seçimlerinde bu oran çok daha düşüktü ve nihayetinde en çok oy alan yerel seçimlerde yarışan bir sivil inisiyatif olan Bündnis Schorfheide [Schorfheide İttifakı] oldu.

Batı Almanya’nın partilerinin veya gündemlerinin Doğu Almanya seçmenlerine hitap etmediği artık her geçen gün daha da netleşiyor. Doğulular yeni yollar, sosyal tesisler, toplu ulaşım ve okul gibi yerel öncelikler için yerel yüzlere güveniyorlar. Alman politikacılar buna direnmek yerine, bunu kabullenmelidir belki de. Demokratie Leben! gibi programlar sivil demokrasiyi güçlendiriyor ve bu yüzden yaygınlaştırılmalı. Alman STK dünyası aylardır Federal Meclis’te takılıp kalan ve her yıl yeniden başvurdukları hibelerin aksine uzun vadeli ve kalıcı finansmana erişim sağlayacak olan Demokrasiyi Teşvik Yasası’nın geçmesini sabırsızlıkla bekliyor. Ayrıca Schorfheide’de olduğu gibi kolluk gücünün ve adalet sisteminin de yanlarında olmasına ihtiyaçları var, ancak bu yine de Doğu Almanya’nın her yeri için geçerli değil.

Doğu’daki güçlü AfD oyları Almanya’nın siyaset kurumuna açık bir mesaj veriyor: Ya bizimle birlikte yerel düşünün ya da yoldan çekilin.


¹ Bahsi geçen 22 Eylül’deki Brandenburg eyalet meclisi seçimlerinde 1990’dan bu yana aralıksız olarak bölgeyi yöneten SPD yüzde 30,9 civarında oy alırken, AfD yüzde 29,2 ile ikinci sırada yer aldı. SPD’nin birinciliği kıl payı elde ettiği seçimlerde AfD, eyalet genelinde 2019 seçimlerine göre oyunu 6,5 puan artırmış oldu. (ç.n.)

Çok Okunanlar

Exit mobile version