DÜNYA BASINI

Amerikan sağının yeni Vahşi Batı’sı olarak Grönland

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland’ı, gerekirse askeri zor yoluyla Amerikan topraklarına katmak istemesi üzerine çok şey yazıldı ve yazılmaya devam ediyor. Yenilenmiş bir tür Amerikan milliyetçiliğine ve iktisadi merkantilizmle belirlenmiş “saf jeopolitik” kavrayışına yaslanan bu yeni yayılmacılığın bir de Kuzey Amerika’nın iç sömürgeleştirilmesine yönelik kolonist zihnin canlandırılması eşlik ediyor. “Amerikan sınırı” (American frontier) ya da “Vahşi Batı” olarak da bilinen Birleşik Devletler’in batı bölgelerine yönelik beyaz yerleşimci hücumu, esas olarak “sınır zihniyeti” kavramında cisimleşen bir milliyetçi-sömürgeci söylemin başar unsurlarından biriydi. Çevirisini verdiğimiz makalede de bahsi geçen tarihçi Frederick Jackson Turner, bu terimin “Kızılderili tüccarlar, avcılar, madenciler, çiftlik sahipleri, ormancılar ve her türden maceraperest tarafından seyrek olarak işgal edilen toprak kuşağı” anlamına geldiğini ve “genişleyen bir toplumun esasen özgür toprakların kenarındaki geçici sınırını” oluşturduğunu belirtiyordu. Hem “sınır”, hem de Amerikan batısı, vahşilik/ilkellik ile modern toplum/medeniyet arasındaki ayrım çizgisine işaret ediyordu. Elbette, bu sınır mentalitesi, beyaz yerleşimcilerin “uygarlaştırıcı” misyonu ile “vahşi” yerlilerin tehcirini, mülksüzleştirimesini, katledilmesini ya da mümkünse ehlileştirilmesini içeriyordu. Amerikan yerleşimcilerinin üçüncü “sınır” mücadelesinde işgal edilen Vahşi Batı (aşağı yukarı 1840-1890 arası), bugün hâlâ Amerikan ve dünya kültüründe önemli bir yeri olan tekdüze manzaranın benzersiz unsuru “kovboy” imajı ile bilinir. Toprakla uğraşmak, zorlu doğa koşulları, karmaşık ve tehlikeli kentlerden uzaklık… Amerikan yerleşimcilerinin Avrupa’daki faşist hareketlere ilham kaynağı olan “meziyetleri”dir bunlar ve Grönland, yeni Amerikan yerleşimci mantığına ve yayılmacılığına çok uygun bir peyzaj sunmaktadır. Üstelik bu, şimdi yeni teknoloji milyarderleri tarafından gündeme getirilmektedir.


Grönland için Ruhani Dava

Ian Ward
Politico
16 Ocak 2024

Seçilmiş Başkan Donald Trump ABD’nin Grönland üzerindeki kontrolünü genişletme önerisine yoğunlaşırken, MAGA [Amerika’yı Yeniden Büyük Yap] hareketindeki müttefiklerinin çoğu bu hamleyi geleneksel dış politika terimleriyle savundu. Bu argümanın yaygın bir biçimine göre, Grönland’ı satın alarak, ilhak ederek ya da hükümetiyle yeni bir anlaşma yaparak üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmak, ada ülkesinin kilit nakliye yollarına yakınlığı, Kuzey Kutbunu kontrol etmek için jeostratejik önemi ve kritik minerallerin geniş rezervleri göz önüne alındığında, Amerika’nın acil jeopolitik ve ekonomik çıkarlarına hizmet edecektir.

Fakat Trump’ın katı Amerikan milliyetçiliğinin güçlü bir tekno-ütopyacılıkla birlikte var olduğu, Yeni Sağ olarak bilinen muhafazakâr hareketin kıyısında, Trump’ın savunucuları Grönland’ı almak için daha az geleneksel –ama daha az etkili olmayan– bir durum ortaya koyuyorlar. Yeni Sağ’ın birçoğunun gözünde Grönland’ı almak sadece Amerika’nın maddi ve stratejik çıkarları için değil; aynı zamanda Amerika’nın manevi refahı için de kilit önem taşıyor.

Bu argümanın versiyonları Vahşi Batı’dan gerçek manyaklıklara kadar çeşitlilik gösteriyor: Yeni Sağ’dan bazıları Grönland’ı almanın yeni bir Amerikan sınırının açılmasını temsil edeceğini, 19. yüzyılın Amerikan öncülerine büyük ölçüde aşılayan “sınır zihniyetini” ve “yerleşimci ruhunu” yeniden canlandıracağını savunuyor. Diğerleri ise Grönland’ın, nihai olarak Mars’a yerleşmek de dahil olmak üzere, Amerikan genişlemesinin daha iddialı başarıları için bir tür manevi ve teknolojik hazırlık alanı olarak hizmet edebileceğini savunuyor. Vurgu ve kapsamdaki farklılıklara rağmen, bu argümanların çoğu Trump’ın yeniden seçilmesinin Amerika’yı manevi bir canlanmanın eşiğine getirdiği ve bölgesel genişlemenin bu dönüşüm için gerekli bir katalizör görevi görebileceği önermesinden yola çıkıyor.

Trump’ın mega bağışçısı ve Peter Thiel’in Palantir’deki kurucu ortağı Joe Lonsdale, BBC’ye verdiği son röportajda, “Bence sınırlara sahip olmak çok sağlıklı” dedi. “Bu bir sınır zihniyeti – yeni olasılıkları değerlendiriyor, yeni şeyler yaratıyor.”

Şimdiye kadar bu argümanlar, birçoğu Silikon Vadisi’nin yükselen “teknoloji sağı” ile bağları olan küçük –ve ziyadesiyle çevrimiçi– bir muhafazakâr kadro etrafında dönüp duruyordu. Fakat yeni Trump yönetiminde güçlü ve potansiyel olarak sempatik bir kitle bulabilirler. Bu potansiyel müttefiklerin başında, şu anda Grönland’ı kontrol eden ve kaderini belirlemede etkili olacak Danimarka’ya, Trump’ın büyükelçi olarak seçtiği Ken Howery geliyor. Silikon Vadisi’ndeki “PayPal mafyası”nın orijinal bir üyesi ve Trump’ın eski İsveç Büyükelçisi Howery, hem Elon Musk’a hem de Yeni Sağ’da önemli bir figür olan Thiel’e yakın.

Birçok durumda muhafazakârlar, Amerikalıların lise tarih derslerinden aşina olabilecekleri bir kavramdan yola çıkıyorlar: Frederick Jackson Turner’ın “sınır tezi”. Turner tarafından ilk kez 1893’te ortaya atılan bu teori, Amerika’nın Batı sınırına yerleşilmesinin ülkenin gelişmekte olan kültürünü ve siyasi ahlakını şekillendirmede önemli bir rol oynadığını ve 1890’larda sınırın kapanmasının ülkenin benlik algısı için büyük bir tehdit oluşturduğunu savunuyor.

Daha çağdaş tarihçiler Turner’ın tezine karşı çıksalar da Trump’ın müttefikleri onun önerisini savunurken Turner’ın görüşlerini açıkça dile getirdiler. Aralık ayında, Yeni Sağ’ın en iddialı milliyetçi kanadının sözcüsü haline gelen IM-1776 dergisi, Grönland’a yerleşmenin “Batılı insanların girmesi için yeni bir bölgenin açılmasını, zamanla soğuk iklim ve sert arazi tarafından şartlandırılmış yeni bir halk oluşturacak bir sınırı” temsil edeceğini savunan isimsiz bir yazarın makalesini yayınladı.

Daha ana akım muhafazakârlar da benzer bir ses çıkardılar. Bu hafta, Trump’a yakın düşünce kuruluşu Center for Renewing America’nın başkan yardımcısı Eric Teetsel, Trump’ın Grönland önerisini “Plymouth Rock’tan Lewis ve Clark’a, Sooner’lardan 49er’lara, daha iyi bir yaşam hayallerinin peşinde uzun ihtimallere meydan okuyan kaşifler” geleneğine yerleştiren bir yazı yayınladı.

Teetsel, “100 yıl boyunca Amerika’nın iç ve dış politikası, denizden parlayan denize kadar kaderimizi kontrol etme yetkisi tarafından belirlendi,” diye yazdı. “Seçilmiş Başkan Trump bu ruhu yeniden canlandırıyor.”

Bu söylemlerin hiçbiri teknoloji sağı için daha önce görülmemiş şeyler değil. Son yıllarda Thiel ve diğer üyeler, liberter zihniyetli bireylerin liberal demokrasilerin kısıtlamalarından kaçmalarını sağlamak için tasarlanmış çeşitli “çıkış projeleri” ile uğraştılar. Son öneriler Batı Dağları’nda şebekeden bağımsız yaşamaktan “seasteading”e ya da uluslararası sularda yüzen platformlar üzerinde özerk topluluklar kurmaya kadar uzanıyor.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, teknoloji sağındaki bazıları Trump’ın Grönland planlarını ana akım Amerikan toplumundan “çıkmak” için potansiyel bir fırsat olarak görüyor. Kripto para ile desteklenen özerk bir “ağ devleti” kurmaya çalışan Praxis adlı bir şirketin kurucusu olan Dryden Brown, “Grönland sınırın yeniden açılmasını temsil ediyor,” diye yazdı (Proje Thiel’in çevresindeki bir dizi yatırımcının desteğini aldı). Brown, bu yılın başlarında, Mars’ta kendi kendini idame ettiren bir koloni için bir “prototip” olarak hizmet edebileceğini varsaydığı Grönland’ı yeni bir “özelleştirilmiş charter devleti” –proje meyve vermedi– için olası bir yer olarak ziyaret ettiğini söyledi. Önerisini açıkladığı yazısında Elon Musk’ı etiketledi.

Yine de MAGA öncülerinin Grönland’da yeni bir süper koloni için teknoloji sağının görkemli planlarının arkasında yekpare biçimde bulunmadığına dair işaretler var. Trump’ın Grönland’ı satın alma planını genel olarak destekleyen Steve Bannon, War Room podcast’inin son bölümünde, teknoloji sağının Grönland için “transhümanist” vizyonu olarak adlandırdığı şeyden uzaklaşarak Musk ve teknoloji sağıyla devam eden kavgasında yeni bir cephe açtı.

Bannon, “Umarım bu adamlar tarafından önerilen şey Grönland değildir,” dedi.

Entelektüel tartışmalar bir yana, Trump’ın Grönland planları –Panama Kanalı’nın kontrolünü yeniden ele geçirme ve potansiyel olarak Kanada’nın bazı kısımlarını ABD için talep etme önerisinin yanı sıra– popülist-milliyetçi sağdaki pek çok kişinin ABD için gerçek bir jeostratejik zorluk olarak gördüğü şeye yanıt veriyor. Çin’in yükselişi ve Amerikan askeri ve iktisadi hegemonyasının düşüşüyle birlikte, birçok muhafazakâr Soğuk Savaş sonrası “tek kutuplu anın” sona erdiğine ve büyük güçler arasındaki emperyal atakların arttığına inanıyor.

Muhafazakâr dış politika analisti Sumantra Maitra, Rusya’nın Ukrayna’daki hamlelerine, Çin’in Sri Lanka ve Afrika’daki tasarımlarına ve İsrail ile Türkiye’nin Suriye’deki manevralarına işaret ederek, “Yeni bir emperyalizm çağında olduğumuzu zaten gördük,” dedi. Maitra, çok kutuplu küresel düzenin çöküşüyle birlikte, “ABD’nin kendi çıkarlarını [savunmaya] alışmış normal bir büyük güç gibi davranmaya başladığını” söyledi.

Yine de Maitra, Grönland’ı talep etmek için yapısal ve maddi gerekçelerin kendi başlarına yeterince güçlü olduğu göz önüne alındığında, genişleme için manevi davaya biraz şüpheyle yaklaşmaya devam ettiğini söyledi. Fakat argümanın faydasını da görüyor.

“Eğer daha fazla rekabete ve daha fazla yeniliğe yol açacaksa, benim için sorun yok.”

Çok Okunanlar

Exit mobile version