DÜNYA BASINI

Andrey Kortunov: Ermenistan muhalefetinin “Karabağ kartını” kullanma teşebbüsü hiçbir işe yaramayacak

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Ermenistan ile Azerbaycan arasında sınır belirleme çalışmaları nisan ayı sonunda başladı. Bu bağlamda geçen hafta Gazah bölgesine bağlı Bağanis Ayrım, Aşağı Eskipara, Heyrimli ve Kızılhacılı Bakü’nün kontrolüne geçti. Geçen haftalarda buna tepki olarak Ermenistan’da “Vatan Adına Tavuş” hareketi Tavuş kasabasından Erivan’a yürüyüş başlattı ve başkentte 150 kadar kişinin gözaltına alındığı bir protesto gösterisi düzenlendi. Hareketin lideri Başpiskopos Bagrat Galstanyan, genel grev çağrısında bulunmuştu.

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) Akademik Direktörü Andrey Kortunov, Erivan ile Bakü arasında sınır belirleme konusunda atılan adımları ve Ermenistan’da oluşan muhalefeti yorumluyor.


Andrey Kortunov: Ermenistan muhalefetinin “Karabağ kartını” kullanma teşebbüsü hiçbir işe yaramayacak

Nana Hoştarya

Moscow-baku.ru

22 Mayıs 2024

Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC) Akademik Direktörü Andrey Kortunov, mülakatında Ermenistan’daki yeni muhalif protesto hareketinin “Karabağ kartını” kullanmasını ve bunun nereye varacağını yorumladı.

Andrey Vadimoviç, Erivan ile Bakü’nün sınır belirleme sürecini başlatmasının ardından Ermenistan’da Tavuş Başpiskoposu liderliğindeki muhalif protestolar devam ediyor. Yeni muhalefet lideri, Paşinyan’ın istifasını talep etmenin yanı sıra Karabağ konusunda da oldukça agresif açıklamalar yapıyor. “İntikam alacağız,” diyorlar. Dün Erivan’da ayrılıkçı Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin eski hükümetinin üyeleriyle bir araya geldi. Hükümet, geçen yıl eylül ayında kendini feshetmiş ve Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin varlığı sona ermiş olmasına rağmen, ayrılıkçılar bir gün önce Başpiskopos ile Karabağ’a dönüş konusunun görüşüldüğüne ve Karabağ’ın bağımsızlığının ilan edilmesi gerektiğine dair açıklamalar yaptılar. Protestolar ve bu tür beyanlar nereye varır?

Ermenistan’ın siyasi hayatı son 30 yıldır Karabağ ile yakından alakalı olduğu için mevcut durum öngörülebilirdi. Nikol Paşinyan’ın aksine, ondan önceki Ermeni liderlerin [Koçaryan, Sarkisyan] Karabağ’da doğduklarını ve Karabağ savaşının başlangıcıyla doğrudan ilişkili olduklarını biliyoruz, bunlar Ermeni Karabağ hareketinin liderleriydi. Ermenistan’ın ve Ermenilerin İkinci Karabağ Savaşı’ndaki şok edici mağlubiyeti, bölgedeki jeopolitik durumdaki müteakip değişim, Karabağ’ın tamamen kaybedilmesi ve bölgenin Ermenistan makamları tarafından resmen Azerbaycan toprağı olarak tanınmasının Ermenistan Cumhuriyeti’nin iç siyasi hayatını uzun süre etkileyeceği aşikâr. Bugün Ermenistan Cumhuriyeti’ndeki periyodik protesto dalgalarında gözlemlediğimiz şey, bir yandan Karabağ ve diğer kaybedilmiş topraklar konusundaki hayali acılar, diğer yandan da insanların Karabağ’la ilgili bu hüsranının bazı çıkarcı güçler tarafından suistimal edilmesi, yani “Karabağ kartının” geleneksel olarak kullanılması.

Burada kesinlikle bir dış etki var. Tarih, yurt dışındaki, yani Avrupa ve ABD’deki Ermeni diasporasının bazı gruplarının bazen Ermenistan’daki Ermenilerden bile daha radikal, daha kararlı olduğunu gösterdi.

Mevcut muhalif protesto dalgasının akıbetine konuşacak olursak, sokak eylemlerinin; insanlar sokağa çıkmaları, tutumlarını ve duygularını ifade etmelerinin Ermenistan’da bir tür yerleşik gelenek olduğu sır değil. Buna şaşırmamak lazım.

Bugün Ermenistan’daki gerçek siyasi güç dengesini değerlendirecek olursak da bu durum görevdeki Başbakan Nikol Paşinyan’ın ikna edici bir zafer kazandığı parlamento seçimleri sırasında ortaya çıkmıştı.

Paşinyan’ın iktidardaki görevi sırasında ülke için tekrarlanan kritik durumlara rağmen, muhalefetin periyodik öfke patlamalarına rağmen, hiç kimsenin onu devirmeyi başaramadığını da belirtmek lazım. Buradan şu sonuç çıkıyor; muhalefetin periyodik öfke patlamaları ülkedeki siyasi güç dengesini değiştiremedi. Bugün muhalefet başka bir taktiğe yöneldi; kiliseyi temsil eden yeni bir karizmatik şahsiyet protesto hareketinin yeni lideri olarak seçildi. Bir başpiskopos siyasi güç dengesini değiştirebilir mi? Görünüşe göre muhalefet, Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan gibi ülkenin eski liderleri halihazırda toplumun kayda değer bir kısmı için olumsuz bir çağrışıma sahipken, yeni bir “taze” sima çıkarmaya karar verdi. Protestoların çehresini değiştirmek lazımdı. Bu mantıklı bir hamle ve şu ana kadar sadece bu hamlenin ülkedeki siyasi durumu nasıl etkileyeceğini gözlemleyebiliyoruz. Şu ana kadar mevcut hükümeti ciddi şekilde tehdit eden bir eğilim yok.

Karabağ Ermenilerinin intikamcı açıklamaları hakkında konuşacak olursak, Ermenistan’ın tarihinin bu sayfasını çevirmesi ve yeni bir sayfa açması gerektiğini defalarca dile getirdim. Bunu yapmanın o kadar kolay olmadığı, bu konuda psikolojik ve siyasi zorluklar olduğu bariz.

Muhalefet Paşinyan’ı aniden devirse bile Karabağ’ı tekrar kontrolü altına almayı nasıl aklına getirebilir ki? Bu mümkün değil. Karabağ’ın tamamen geri verilmesi ya da bağımsızlığının ilan edilmesi yönündeki mevcut çağrılardan da hayırlı bir şey çıkmayacaktır. Bugünkü durumda, Ermenistan’daki herhangi bir siyasi gücün, çözümü sıradan insanlar için burada ve şimdi önemli olan gerçek sorunları gündeme getirmesi gerekiyor. Maksimalist tutum ve muhalefetin “Karabağ kartını” çekmesi doğru olmaz. Bundan olumlu sonuçlar çıkabileceğini zannetmiyorum.

Ermenistan, eğer ilerlemek ve barış içinde yaşamak istiyorsa, Azerbaycan ile yaşanan mevcut durumun gerçeklerini kabul etmeli. Fakat protestoların da gösterdiği gibi, Karabağ meselesinin yeniden ele alınması gerektiğine inanan ve halihazırda kapalı olan Karabağ konusunu kendi amaçları için kullanmaya çalışanlar var. Bu, resmi olarak sona erdikten sonra bile ardında bir tortu bırakan uzun ve sancılı bir çatışmanın ardından yaşanan beklendik bir durum.

Geçtiğimiz sonbaharda Karabağ’ın tamamının Azerbaycan’ın kontrolüne geçmesinin bir sonucu olarak Karabağ’dan Ermenistan’a göç eden Ermenilerin hoşnutsuz olmak için kendi gerekçeleri olabilir. Fakat burası Azerbaycan toprağıdır ve kimse bu gerçeği değiştirmemiştir. Ancak Ermeni nüfusun hayali acılar yaşadığı hakikati, ele alınması gereken ciddi bir konudur, tutarlı bir şekilde ve Azerbaycan tarafıyla temas halinde ele alınmalıdır. Azerbaycan makamları, prensip olarak Ermenilerin Karabağ’a geri dönebileceğini defalarca ifade ettiler ve aslında hiç kimse onları oradan kovmadı. Ermenilerin haklarının, kültürel ve dini faktörlerinin teminat altına alınarak Karabağ’a geri dönmesi önemli bir konudur ve çözümü hem Erivan’ın hem de Bakü’nün çıkarınadır. Ve burada ilerleme kaydedilebilir. Esasında sorunun pratikte çözümü kolay değil, zira yıllar süren çatışmalar nedeniyle insanlar birbirlerine karşı güvensizlik, korku ve nefret geliştirdiler. Ve bu bir anda ortadan kalkmayacaktır. Halkların yakınlaşması, sahada sürekli ve özenli bir çalışma gerektiriyor.

Orada yaşayan Azerilerin Ermenistan’a geri dönüşü konusunda da çalışmalıyız ve Bakü de bu konuya eğilmekte haklı.

İnanıyorum ki her iki taraftan da az sayıda da olsa insanlar geri dönmeye başladığında, bu bir şeylerin değişmeye başladığının ve sorunun çözüme kavuştuğunun işareti olacaktır.

Bu arada, Ermenistan makamları Karabağ ayrılıkçılarının ülke topraklarında siyasi faaliyet yürütme teşebbüslerinin bastırılacağını ve bunun Ermenistan devletinin altına bomba koyma girişimi olduğunu defalarca ifade ettiler. Ve ayrılıkçıları “sürgündeki hükümet” olarak sunmak isteyenler var…

Eski Dağlık Karabağ yetkililerinin bu tür eylemleri Paşinyan’ın kendisine yönelik olduğu için tepki anlaşılabilir. Ne de olsa Karabağ’ı Azerbaycan toprağı olarak tanıyan oydu. Ve bu anayasaya aykırı bir tehdit, parlamento dışı yöntemlerle ülkedeki siyasi durumu etkileme teşebbüs. Fakat aynı zamanda ülkede ciddi sorunlar olduğu inkâr edilemez. Ve bu bağlamda, belki de ülkenin akıbeti hakkında bir tür tartışma gerekli. Muhalefet güçlerinin, kimi temsil ederlerse etsinler, kendi ülkelerine karşı yapıcı ve mantıklı bir tutum takınmaları iyi olur. Zira her şey radikal popülist taleplere indirgenmeye devam ederse, bu sadece muhalefetin itibarını zedeleyecek ve bir güç hakikatle ya da gelecekle hiçbir ilgisi olmayan böylesine radikal bir tutum alırsa, diğer konularda onu dinlemenin bir anlamı olmadığı izlenimini yaratacaktır. Gündemini genişletmek, umutlarını ve taleplerini mevcut gerçeklerle ilişkilendirmeye çalışmak muhalefetin yararına olur.

Ve gördük ki halk da Paşinyan’dan önceki yetkililer tarafından izlenen politikaya geri dönmek istemiyor. Dolayısıyla bugün de benzer bir gündemi zorlarsak, bundan iyi bir şey çıkması pek mümkün değil.

Bakü ile Erivan sınırı çizmeye başlamakla kalmadılar, hatta sahada sınırın küçük bir bölümünü tamamladılar. Ermeni tarafı da bu süreci tamamen tamamlanıncaya kadar sürdürmeye hazır olduğunu söylüyor. Buna ek olarak, Azerbaycan’a yönelik eleştiriler, daha önce düzenli olmasına rağmen, Erivan’ın Azerbaycan’a yönelik söyleminden aniden kayboldu…

Bugün şahit olduklarımızın, sınırın belirlenmesi ve sınırların çizilmeye başlanmasının, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki doğrudan müzakerelerin ve bunların etkinliğinin barış sürecinde kayda değer kazanımlar olduğuna inanıyorum. Sınıra gitmiştim, terk edilmiş köyler, yıkılmış binalar gördüm. En hafif tabirle tablo hiç de tozpembe değil. Barış süreci ne kadar hızlı ve kapsamlı ilerlerse her iki taraf için de o kadar iyi olacaktır. Aynı zamanda uçuk beklentilere girilmemesi de çok önemli. Taraflar arasında hala pek çok alanda anlaşmazlıklar var ve Bakü ile Erivan’ın bir uzlaşmaya varması, her iki tarafça da adil olarak algılanacak çözümlere ulaşması çok arzu edilen bir durum olacaktır. Bunu yapmanın kolay olmadığı aşikâr, her zaman memnuniyetsiz insanlar olacaktır ama doğru denen şeyi yapmak gerekir. Bu yönetişim sanatıdır, böylece her ülkede hoşnutsuzluk en aza indirilebilir. İki ülke arasındaki barış muazzam bir atılım olacak ve dünyadaki bir başka çatışmayı daha ortadan kaldıracaktır. Azerbaycan ile Ermenistan arasında yapıcı bir etkileşime, ülkelerin ve bölgenin kalkınmasına, bölgesel ve küresel iktisadi projelere katılıma kapı aralayacaktır.

Bakü ile Erivan’ın yakın vadede bir barış anlaşması imzalaması konusundaki gerçekçi olasılıklar beler? Yoksa süreç, bölge üzerindeki dış etki girişimleri de dahil olmak üzere çeşitli faktörler nedeniyle hala karmaşık mı?

Elbette zorlaştıran faktörler var. Ancak iki ülke arasında bir barış anlaşması imzalanmasının imkânsız olduğunu söyleyemem. Bakü ile Erivan doğru rotayı seçti. Her iki tarafın da, özellikle Ermeni tarafının, aldıkları kararların bu koşullar altında en iyisi olduğuna halklarını ikna etmeleri gerekecek.

Bakü ile Erivan arabulucular olmadan doğrudan müzakerelere başladı. Zira arabuluculuk ancak her iki taraf da buna ilgi duyduğunda mümkün olabilir. Ve her iki tarafa da eşit uzaklıkta bir güç olmalı. Aksi takdirde arabuluculuk etkisiz ve istenmeyen bir şey olarak algılanır. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki mevcut durumda bir arabulucu nasıl bir rol oynayabilir? Sınır çiziminden bahsedecek olursak, idari sınırı tanımlamak için belirli müzakereler devam ediyor. Bir arabulucu burada ne işe yarasın? Arabuluculuk gereksiz. Muhtemelen, Ermenistan liderliğinin mantığı açısından bakıldığında, dış aktörlerin arabuluculuğu Erivan’ın müzakere sürecindeki pozisyonunu güçlendirebilir.

Bildiğimiz üzere Ermenistan tarafı yakın zamana kadar düzenli olarak bir arabulucuya ihtiyaç olduğunu, Bakü ile olan anlaşmaların uluslararası bir mekanizma aracılığıyla güçlendirilmesi gerektiğini söylüyordu. Son zamanlarda Erivan aniden bu tür açıklamalar yapmayı bıraktı ve Bakü’nün ısrar ettiği şekilde, Azerbaycan ile doğrudan müzakereler yürütmeye başladı.

Azerbaycan’ın Fransa’nın katılımı gibi arabuluculuk formatlarını kabul etmediği aşikâr. Ermenistan buna karşı çıkabilir mi? Eğer kabul etmediyse, öyle bir sürpriz de gelmedi.

Dolayısıyla barış sürecindeki durum, müzakerelerde arabuluculuğun anlamlı olabileceği aşamayı çoktan geride bıraktı.

Azerbaycan altı aydır ABD’yi eleştiriyor, Bakü’ye karşı yaklaşımının adil olmadığından bahsediyor. Bunu gördük ve ABD Dışişleri Bakanı’nın arabuluculuğu boşa çıktı. Daha geçen gün İlham Aliyev, bugün Azerbaycan’a en çok ABD ve Fransa’nın baskı yaptığını söyledi. Yani barış sürecine de mi baskı yapıyorlar?

ABD’nin pozisyonu Fransa ile hemen hemen aynı. Yaşadığı ülkedeki politikacıları etkileyen bir Ermeni Diasporası var. Burada şaşırtıcı bir şey yok. Prensip olarak ABD’nin mevcut pozisyonundan bahsedecek olursak, bu Biden yönetiminin belirli ideolojik tutumlarını yansıtıyor. Ona göre dünya, demokrasiler ile otokrasiler arasında bir mücadele alanı olarak algılanıyor. Ve bu anlamda Azerbaycan, Washington tarafından bir otokrasi olarak sınıflandırılıyor. Dolayısıyla Biden yönetimi, Ermenistan-Azerbaycan sürecinde daha çok Ermenistan’ın yanında yer alıyor. Fakat bu yaklaşım 1992 yılında da geçerliydi. 1992’de, Birinci Karabağ Savaşı sırasında ABD, eski Sovyet cumhuriyetlerine yardım anlamına gelen “Özgürlük Destek Yasasını” kabul etmişti. Ancak Ermeni lobisinin baskısıyla bu yasada 907 sayılı değişiklik de kabul edildi. Bu değişiklik, “Başkan, Azerbaycan hükümetinin Ermenistan ve Dağlık Karabağ’a yönelik tüm ablukaları ve diğer saldırgan güç kullanımlarını sona erdirmek için kanıt niteliğinde adımlar attığını belirleyip Kongre’ye bildirene kadar” Azerbaycan Cumhuriyeti’ne yardım yapılamayacağı ifadesini içeriyor. Dolayısıyla genel manada ABD’nin bu yönde, Azerbaycan’a yönelik tarihsel olarak oturmuş bir yaklaşımından bahsedebiliriz.

Aynı zamanda bugün ne kadar Ermenistan ile Batı arasındaki hızlı yakınlaşmadan, Erivan ile Washington arasındaki etkileşimin derinleşmesinden konuşulursa konuşulsun ve Paşinyan, daha geçen gün Erivan’da CIA Başkan Yardımcısı ile görüşmüş olsun, Güney Kafkasya’nın ABD için stratejik bir öncelik olmadığını belirtmek isterim. ABD’nin bu bölgeye olan ilgisini belirleyen başlıca unsurlar İran ile yaşanan çatışma, ABD-Türkiye ilişkilerindeki sorunlar ve Rusya’yı kenara itme arzusu. Kanımca Biden, ABD-Türkiye ilişkilerinde ciddi bir krize neden olacak adımlar atmayacaktır ve bunun anlaşılması gerekir.

Evet, Batı bu durumdan istifade ederek Ermenistan üzerinden Güney Kafkasya’daki konumunu güçlendirmeye ve Rusya’yı bölgeden uzaklaştırmaya çalışıyor. Aynı zamanda bu sürecin sınırları var ve hiçbir şeyi abartmamalıyız.

Batı, Ermenistan için elinden geleni yapmayacak. Ermenistan, Avrupa Birliği’ne kabul edilmeyecek, ülkeye tam teşekküllü güvenlik garantileri verilmeyecek. İktisadi iş birliğinin genişletilmesi için bazı programların uygulanması mümkün. Elbette Batı’nın bölgedeki nüfuzunu arttırma girişimleri devam edecek. Fakat Batı’nın bölgenin jeopolitik haritasını tamamen yeniden çizmesi, en azından yakın gelecekte, özellikle de bu sonbaharda ABD Başkanının kim olacağını henüz bilmediğimiz için epey zor. Dolayısıyla şu an ABD ya da Avrupa Birliği’nin Transkafkasya’da büyük ölçekli stratejik kararlar alabileceği bir zamanda değiliz. Şimdi Ermenistan ile Ukrayna’ya dair periyodik karşılaştırmalar duyuyoruz. Batı’nın Ermenistan’ı Rusya’dan koparmaya ve mümkünse Güney Kafkasya bölgesinde bir tür ileri karakol haline getirmeye çalıştığı gerçeği son derece bariz ve kimse bunu saklamıyor.

Hangi Ermenistan?

Çok Okunanlar

Exit mobile version