DÜNYA BASINI

‘Arap dünyası dönüm noktasında’

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Washington merkezli düşünce kuruluşu Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin (CSIS) başkan yardımcısı ve Zbigniew Brzezinski Küresel Güvenlik ve Jeostrateji Kürsüsü sahibi John B. Alterman, Arap Baharı ayaklanmalarının ardından Ortadoğu’nun görünümünü ele almış. CSIS’in ABD ordusu ve dışişleri bağlantılı isimler tarafından kurulduğunu akılda tutarak bu yazıyı okumakta fayda var. Dikkat çekici nokta, Alterman’ın adeta 2010’a benzeyen bir Arap dünyası portresi çizmesidir. Devletler ekonomiden elini çekmeye başlamıştır ama hâlâ ekmek gibi temel gıda maddeleri sübvanse edilmektedir; devlet yardımları orta sınıfları korumaktadır ama yine de bu sınıflar düzene gitgide yabancılaşmaktadır. Körfez ülkelerinin bölgeye yönelik yatırımları olumludur ama yeterli görünmemektedir; Alterman’a göre Arap dünyasında ‘şiddetin kaynakları’ kurutulmamıştır ve yeni bir kırılma noktasına doğru gidilmektedir. Yazarın görüşleri, en azından ABD’de Arap dünyasına nasıl bakıldığını göstermesi açısından dikkate değer. 


Arap dünyası dönüm noktasında

Jon B. Alterman — CSIS

17 Ocak 2023

Tatilde Arap siyasetinin önde gelen isimlerinden biriyle öğle yemeği yedim. Eski bir devrimci olarak, onlarca senesini Arap liderler ve onların diğer milletlerden meslektaşlarıyla birlikte çalışarak geçirmişti. Hiddetini koruyor ama daha çok düşünceli hale gelmişti. Ve öğle yemeğinde bet bir itirafta bulundu: “Arapların yaptığı tüm stratejik seçimler yanlıştı.”

Listeye bir göz attı. Arap ekonomileri, kalıcı bir şekilde zayıfladığını ispatladı. Yeni bağımsız devletler hızla baskıcı hale geldi. İsrail’e yönelik ısrarlı düşmanlık, masraflı bir dikkat dağıtıcı oldu. Bölge benzersiz bir şekilde savaş ve terörün sarmalına girerken, diğer bölgeler yoluna devam etti. Neslinin çocuklarına bıraktığı miras şuydu: Mücadelelerinin onlarca yıl önce nihayetinin gelmesini beklediği, fakat bugün daha da iç karartıcı görünen bir bölge. Ne de olsa kariyerinde bir iyimserlik patlamasıyla yükseldi. Onun nesli, postkolonyal dünyanın özgürlük ve refah, güç ve saygınlık getireceğini umuyordu. Pek de öyle olmadı. Ve Arap nüfusunun hızla artması, enerji geçişinin oldu olacak hale gelmesi ve Arap Baharı’nın başarısızlıklarının enkazı hâlâ kor gibi yanarken bölgenin orta vadeli görünümü daha da iç karartıcı hale geldi.

Yine de, Arap dünyasının bir kez daha bir dönüm noktasında olduğu hakikatini göz ardı etmek hata olur. Bölge liderleri, seleflerinin bu devlet adamının kariyerinin başlarında yaptıkları kadar önemli bir dizi stratejik seçim yapıyor. Bölgenin geçmişte olduğundan çok daha iyi stratejik seçimler yapma fırsatı var ve bunu yapmaya başladığına dair de işaretler var ama bu seçimler bütünlüklü değil.

Devlet, iktisadi anlamda merkezi planlı ekonomiden uzaklaştılar ve devlete ait endüstrileri bir kez daha düşünüyorlar. Ortadoğu’daki devletler [ve orduları], özel sektörle rekabet edebilmek için sermayeye kolay erişmeyi çok uzun süre kullandılar. Orantısızlık, özel sermayenin elde edilmesini daha da zorlaştıran cılız bankacılık sistemleri tarafından daha da büyütüldü. Ahbap-çavuş kapitalizmi, yerli siyasi liderleri sağlama alan ama yatırımı boğan yaygın bir yolsuzluk biçimi haline geldi. Bölge genelinde küçük ve orta ölçekli işletmelerin istihdam ve ekonomik büyümenin motorları olması gerektiğine dair görüşlerde artış var ve devletler, bu tür faaliyetlere alan tanıyan ortamlar yaratmaya giderek daha fazla ilgi gösteriyor.

Geçişi yönetmek zor olacak. Arap ekonomileri devlet yardımlarıyla dolu; Mısırlıların yaklaşık yüzde 70’i ekmeği devletin fazla fazla yardımlarıyla alabiliyor ve daha yoksul vilayetlerde bu destekler, orta sınıfın yoksullaşmasını zar zor engelliyor. Uluslararası Para Fonu, gerektiği üzere yoksullar için kalıcı bir güvenlik ağı tesis etmeye odaklanıyor, ancak kırılgan orta sınıflar, diğer birçok örnekte benzer sayılarda ve sahiden de ekonomik açıdan çaresiz olanlardan çok daha fazla politikleşme ihtimalleri var. Bu orta sınıflar, özellikle hiçbir ideolojik veya siyasi mesajı olmayan hükümetler, halihazırda zengin olanlara çok büyük armağanlar verdiği için haddinden fazla yabancılaşmaya devam ediyor.

Bunu yapmanın bir yolu, idari kurumları iyileştirmeyi hızlandırmayı gerektiriyor. Devlet hizmetleri genel manada iyileşirken çoğunlukla düşük seviyede kalıyor. Prosedürler hantal, zaman israfı ve sonuçlar belirsiz olabilir. Muhtemelen dijitalleşme çabalarının sürmesi sonuçları kolaylaştıracak ve hızlandıracak, ayrıca bireyler olağanüstü muamele gördüklerinde parmak izleri oluşturarak adalete giden bir yol açmış olacak. Fakt ABD’deki ve diğer başka bölgelerdeki devlet sitelerinin kullanıcılarının da onaylayabileceği üzere kötü uygulama, yüksek düzeyde okuryazar olan kullanıcıları bile zor durumda bırakırken aynı zamanda yoksul ve okuma yazma bilmeyen kullanıcıları tecrit edebilir. Hiçbir hükümet, yurttaşlarına karşı duyarlı olması gerektiği fikrine de sıcak bakmaz ve çoğu, mesuliyet kabul etme çağrılarını varoluşsal zorluklar olarak görmeye eğilimlidir.

Arap devletlerinin bu amaçla kamuoyundaki tartışmaları gözetleme ve yönetme çabalarına kaynak aktardığını görmek rahatsız edici. 50 yıl öncesinin devlet yayınları hala duruyor ama giderek önemsizleşiyorlar. Bunun yerine hükümetler, çabalarını koordineli sosyal medya kampanyalarına ve elektronik iletişimin yaygın biçimde gözetlenmesine odaklıyor. Seçim siyasetinin fikir birliğini mi yoksa kutuplaşmayı mı teşvik ettiği ve politikacıları, stratejik yatırımlar yerine karşılanamayan haklara yapılacak harcamalarını benimsemeye sevk edip etmediği tartışmalı. Ancak bir teklif fitne olarak görüldüğünde ya da bir eleştiri sadakatsizlik emaresi olarak alındığında devlette mükemmelliğe ulaşmanın daha zor olduğu inkar edilemez görünüyor. Gözetime başvurmak, sadece devletlerin kendilerine az güvenmelerinin bir işareti değil. Devletlerde tehlikeli bir özgüven var ve bu da yurttaşlar nezdinde korku uyandırıyor. Bu stratejinin ekonomik ve sosyal maliyetleri zamanla artacak.

Bölge, ülke içinde ve ülkeler arasında zengin ile yoksul arasındaki eşitsizliğin artmasıyla baş etmek zorunda kalacak. Zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul hale geldiği inancının devam etmesi, yoksullaştıklarını hissedenlerin giderek daha fazla okuryazar, hareketli, birbirine bağlı ve ortak bir adaletsizlik duygusuna sahip olduğu göz önüne alınırsa daha da baş etmesi zor hale geliyor. Daha zengin Körfez ülkeleri Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da yatırımlarını artırmayı planlıyor ve bu pozitif bir eğilim. Bu tür yatırımların faydalarının geniş çapta hissedilmesi önemli

Bölgenin yakın tarihli şiddet mirasından uzaklaşıp uzaklaşamayacağından emin olmak daha da zor. Şiddetlenmeye devam eden iç savaş ve ayaklanmalar, bölge içinden ve dışından desteklenen bir dizi vekil güç ve süregelen haklardan mahrum bırakılma duygusuyla, şiddetin beslendiği kaynaklar baki görünüyor. Aynı zamanda meşru şiddetin kapsamını daraltan dini otoritelerin önemi de hafife alınmamalı. Bu hamle en çok Körfez’de etkili oldu ama etkisi Bilad’uş Şam ve Kuzey Afrika’ya kadar yayıldı.

Genelde tarihteki dönüm noktaları ancak gelip geçtikten sonra fark edilir. Ufak detaylar desenler oluşturur, desenler de bir araya gelerek trendleri ama bunları o anda görmek zordur. Buna rağmen karşımızda bir kırılma noktası varmış gibi görünüyor. Yaşlı devrimci, iktidara geldikten sonra hayalinin gerçekleşmediğini gördü. 2011’in devrimcileri, iktidarları kabul görmedikten sonra hayallerinin gerçekleşmediğini gördüler. Peki şimdi ne yapacaklar ve çocuklarına nasıl bir dünya bırakacaklar?

Çok Okunanlar

Exit mobile version