GÖRÜŞ

Arap yüzyılının kurucuları: Suudi Arabistan-BAE-Katar

Yayınlanma

Arap coğrafyasında iç ve dış politikada oldukça önemli ve ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bir zamanlar Irak, Suriye, Mısır gibi önemli Arap güçlerinin yerine bugün Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar gibi Körfez merkezli yeni Arap güçleri ortaya çıktı. Bağdat, Şam ve Kahire istikrarsızlığın, kaosun ve sosyo-ekonomik sorunların merkezi olurken Riyad, Abu Dabi ve Doha istikrarın, güvenliğin ve refahın merkezi konumuna yükseldi. Böylece Arap coğrafyasındaki iç ve dış değişimler bölgesel ve küresel kapsamda ses getirmeye başladı. Bu süreçte 2022 yılında dünyanın en hızlı büyüyen ülkesi Suudi Arabistan olurken onu Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez ülkeleri takip etti. Böylece Körfez merkezli Arap ülkeleri küresel ekonomik büyümenin motor ülkeleri arasında yer aldı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar üçlüsü 50 milyona yakın bir nüfusa ve 2 trilyon dolara yakın bir ekonomik büyüklüğe sahiptir. Bu üçlü enerji zengini ve ticaret merkezi olması yannda dev yatırım fonları ile Orta Doğu’nun ve Arap coğrafyasının yükselen güçleridir. Önceleri Batılıların sömürge ve oyuncak ülkeleri diye küçümsenen bu 3 ülke bugün ABD, İngiltere ve AB’nin dev medya organlarının ortağı, ünlü futbol takımlarının sahibi, en başarılı üniversitelerinin iş birliği yaptığı ülkelerdir. Artık bu 3 ülkenin vizyoner iç ve dış politikaları dünyanın her yerinden ilgiyle takip edilmektedir.

Dünyanın batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine herkesin yolu Körfez merkezli Arap dünyasına çıkmaya başladı. Kısa zaman içinde ABD başkanından Hindistan başbakanına, Brezilya başkanından Japonya başbakanına, Orta Asya ülkelerinden ASEAN ülkelerine kadar herkes bu süper üçlü ile iş birliğini artırma ve derinleştirme içindeydi. Her geçen gün Afrika’da, Avrupa’da, Latin Amerika’da ve Asya’da Arap medeniyeti temelli Riyad-Abu Dabi-Doha güç merkezleri etki alanını genişletti. Nitekim Körfez ülkelerinin büyük bir yatırım kapasitesi olduğunu gören herkes Körfez’in kapısını çaldı. Bu potansiyelin ve kapasitenin farkında olan en başta Batılı ülkeler Muhammed bin Selman’ı, Muhammed bin Zayid en-Nehyan’ı ve Temim bin Hamed es-Sani’yi ülkelerine yatırım ve iş birliği için sürekli davet etti. Halkları tarafından sevilen bu karizmatik ve yenilikçi liderler ülkelerini Arap dünyasının başat ve kilit aktörlerine dönüştürdüler. Bu dönüşüm sonucu Riyad, Cidde, Abu Dabi, Dubai ve Doha bölgede ve bölge ötesinde bir çekim merkezi oldu.

Açıkça dünyanın farklı coğrafyaları farklı ulusları farklı medeniyetleri Körfez ile özel ilişkiler kurmak için yarış içindedir. Körfezin yükselen güçleri sadece ekonomik olarak değil, askeri, savunma ve güvenlik ilişkilerinde de çeşitli iş birlikleri yapmaya başladı. Yıllardır sadece Batı silahlarına ve özel askeri şirketlerine bağımlı olan bu 3 ülke bugün farklı hedeflere ve uygulamalara sahiptir. Katar topraklarında Türk ordusunu barındırırken güvenlik alanında ise yine Türk savunma sanayi ürünlerine yöneldi. Bunun yanında Türk istihbaratı ve Katar istihbaratı arasında sıkı bir ilişki inşa edildi. Birleşik Arap Emirlikleri istihbaratı da Rus istihbaratı ile ilişkilerini derinleştirdi. Yine Türk savunma sanayi ürünleri BAE tarafından yüksek oranda tercih edilir oldu. BAE ve Çin askeri üs kurma yolunda oldukları gibi bu süreçte BAE, Çin topraklarında Çin ordusu ile ilk kez ortak hava tatbikatı düzenleyeceğini de not edelim. Suudi Arabistan’da Çin desteğiyle balistik füze geliştirme çalışmalarına hız vermişken Türkiye ile Suudi Arabistan arasında imzalanan dev SİHA anlaşması stratejik bir etki yarattı. Dahası Suudi Arabistan kendi topraklarında Türkiye ile ortak üretim için bir SİHA fabrikası da kurmak istedi. Ayrıca Brezilya tarafından Suudi Arabistan’ın ilk askeri patlayıcı fabrikasının kurulacağı haberlere düştü.

Riyad-Abu Dabi-Doha kendi bölgelerini Batı sistemi dışında bir güvenlik ağı ile örme planını hayata geçirmektedir. Bu süreçte Çin öncülüğünde Körfez’de İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ortak bir deniz gücü koalisyonu kurma aşamasındadır. Böylece Arap gücünün öncü ve lider yeni güçleri ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişkilerini çeşitlendirmenin yanında askeri, savunma sanayi, güvenlik ve istihbarat alanında alternatifleri devreye soktular. Bugün Arap coğrafyasının yeni aktörlerinin dış politikalarında ABD, İngiltere ve AB dışı bir ajandaya öncelik verdiği görülüyor. Zaten şunu diyebiliriz ki Arap-Batı ilişkilerinin sağlam ve uzun bir geçmişe sahip olmadığı gibi daha sıkı bir iş birliği yapması için gerekli şartlarda yoktur. Bunun tam tersi Arap-Çin, Rus, Hint, Türk, Latin, Fars, Japon, Kore ilişkilerinin hem sağlam bir altyapısı hem de gelecek vaat eden bir vizyonu vardır. Hatta son süreçte Körfez’in güvenlik ve silah garantilerini Anglo-Amerikan sisteminin tek başına karşılamayacağı ortaya çıktı. Bununla beraber Rusya-Ukrayna Savaşında Batılı ülkelerin Rusya’ya ve Ruslar’a uyguladığı yaptırımlar Körfez ülkelerinin yatırımlarını Batı dışı coğrafyalara kaydırma ve çeşitlendirme zorunluluğunu gündeme getirdi.

Körfezin yükselen güçlerinin dış politika kararları da dikkatle takip edilmektedir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar üçlüsü Şangay İşbirliği Örgütü Diyalog ortağı olduğu gibi Suudi Arabistan ve BAE, BRICS’e katıldı. Ayrıca BAE, BRICS temelli Şanghay merkezli Yeni Kalkınma Bankasına üye de oldu. Bu ülkeler yine Rusya-Ukrayna Savaşında ABD-İngiltere-AB yaptırımlarına katılmadıkları gibi Rusya ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerini kesmeyi bırakmak bir yana daha da ileriye taşıdılar. Körfez’de İran ve İsrail açılımının yanında Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönüşünde yine Riyad-Abu Dabi-Doha başat aktörler oldu. Son Arap Birliği Zirvesinde Suriye ve Ukrayna liderlerini aynı masaya oturtmayı başardılar. Bölgede refah, güvenlik ve istikrar için uzlaşma çalışmalarının yanında Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Japonya, Güney Kore ve Türkiye gibi bölgesel ve küresel aktörler Riyad-Abu Dabi-Doha üçlüsünün yeni ortakları olma yolundadır. Bunun yanında Riyad, Abu Dabi ve Doha’nın yanında Tel Aviv’de bugün Pekin, Moskova, Yeni Delhi, Brasilia, Tokyo, Seul ve Ankara’yı bölgesel ve küresel çapta ana güçler olarak görüyor. Sonuç olarak Körfez ülkelerinin siyasi, ekonomik, güvenlik, teknolojik, diplomatik, askeri ve kültürel tercihleri medeniyetsel kapsamda Batı dışı ortaklıklara yöneliyor.

Çok merkezli-çok medeniyetli uluslararası demokratik küresel sistemde Riyad-Abu Dabi-Doha merkezli Arap medeniyetinin gelecekteki eksen merkezlerinden biri olma potansiyeli ve kapasitesi her geçen gün yükselmektedir. Nitekim Körfez, cazibe ve rekabetin aynı anda yaşandığı Batı dışı aktörlerin yükseldiği bir Batı dışı medeniyetsel güç alanıdır. Dahası Körfez merkezli Arap dünyası Doğu ile Batı arasında bir geçiş köprüsü değil, bir güç merkezine dönüşme aşamasındadır. Yükselen Arap güçleri refah ve istikrar inşa ettiğine göre artık güç ve stratejik otonomi peşindeler. Sonuçta bu üçlü Körfez’de bir barış, istikrar ve refah bölgesi inşa etmeyi başardılar. Bundan sonraki adım ise Arap rüyasının gerçekleşmesidir.

Twitter: @umur_tugay

Çok Okunanlar

Exit mobile version