Editörün Notu: “Hint-Pasifik” stratejisinin deklare edilmesinin ardından bölgede ABD ile eş güdümlü politikalar izlemeye başlayan muhafazakâr hükümetler küresel anlamda yaşanan kutuplaşmayı bölgesel bazda daha keskin duruma çekiyor. Özellikle Güney Kore ve Japonya’nın, “Hint-Pasifik” stratejisi ile dış politika belirleme çabaları, bölgede Çin, Kuzey Kore ve Rusya ile olan ilişkilerin yeniden ele alınmasını sağladı. Güney Kore’de Yoon Suk Yeol yönetiminin, “Hint-Pasifik” stratejisi ile yönlendirdiği politikalar ülke içeresindeki muhalif grupların yanı sıra kendi parti sıralarında da endişeleri artırdı. Makalesini Korece’den çevirdiğim, Yonsei Üniversitesi’nde fahri profesör olan Moon Chung-in, bu geçişin nasıl bir sürece işaret ettiğini Hankyoreh gazetesinde anlattı. Makalenin tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz.
***
“Asya-Pasifik dönemi bitti ve Hint-Pasifik’in yeni çağı başladı.”
Bu sözler yalnızca Kore ve ABD’de değil, Avrupa’da da uluslararası konferanslarda sık sık dile getiriliyor. Hint-Pasifik’in jeopolitik kavramı, Asya-Pasifik’in coğrafi kavramını geride bırakıyor gibi görünüyor.
Asya-Pasifik düzeni gerçekten sona mı erdi? Kabul etmeye meyilli değilim.
Büyük güçler arasındaki savaşlar, devrimler gibi iç siyasi değişikliklerin yanında bölgesel düzende de dramatik değişiklikler meydana getirir. Napolyon Savaşları’nı izleyen Viyana Kongresi, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş çatışması büyük savaşlar sonrası ortaya çıkan sistemsel değişiklerin en iyi örnekleridir.
Bana bu kadar tuhaf gelen şey, eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe tarafından önerilen ve ardından ABD Başkanları Donald Trump ve Joe Biden tarafından detaylandırılan Hint-Pasifik stratejisi ve bunun sonucunda bölgede ortaya çıkan yeni düzenin, Çin’e karşı baskın bir paradigma olarak ortaya çıkması.
1990’ların başında Soğuk Savaş sona erdiğinde, ABD liderliğindeki tek kutuplu sistem altında bölgesel bir yeniden yapılanma gerçekleşti. İlk olarak, AB bağımsız bir ekonomik blok oluşturmak için harekete geçti. Geride kalmaktan korkan ABD, Kanada ve Meksika’yı birleştirerek Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması’nı oluştururken, Japonya ve Avustralya’nın öncülüğünü yaptığı Asya-Pasifik Ekonomik İş Birliği (APEC) forumunda da aktif rol oynadı. Bu durum, Asya-Pasifik çağının başlangıcı oldu.
Soğuk Savaş sonrası Asya-Pasifik düzeni birçok açıdan olumluydu. Asya, Kuzey ve Güney Amerika ve Pasifik Kıyılarından 21 ülkeyi kapsayan APEC, açık bölgecilik ve serbest ticaretin başlıca örneği haline geldi. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar gibi bir dizi zorluk olduğu kabul edilirken, bu çerçeve Trans-Pasifik Ortaklığı için Kapsamlı ve Aşamalı Anlaşma (CPTPP) dahil olmak üzere çok taraflı anlaşmaların yanı sıra çeşitli ikili serbest ticaret anlaşmaları da üretmiştir. Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) ve ASEAN Serbest Ticaret Bölgesi (AFTA) gibi önemli anlaşmaları da göz önünde tutmak lazım.
Ayrıca, Asya-Avrupa Buluşması’nın (ASEM) başlatılması, Asya ile Avrupa arasında bir bağlantı kurdu ve bölgesel bir serbest ticaret düzeni için mihenk taşı görevi gördü. Her yıl düzenlenen APEC zirvesi, en üst düzeyde siyasi ve güvenlik müzakereleri için bir forum haline geldi. ASEAN, Çin ve Rusya’yı da kapsayan Asya-Pasifik güvenlik görüşmelerine öncülük ederek çok taraflı güvenlik işbirliği için yeni olanaklar yarattı.
Farklı siyasi sistemlere ve değerlere rağmen bölgesel değişim ve işbirliği daha canlı hale geldi ve bu da bir dereceye kadar stratejik fikir birliğinin oluşmasına yol açtı. Asya-Pasifik bölgesinin 1990’lardan bu yana yaşadığı barış ve refahın, hem kıta hem de deniz güçlerini kapsayan bu bölgesel düzenin ürünü olduğunu söylemek abartı olmaz.
Hint-Pasifik Stratejisi, Hint ve Pasifik Okyanuslarını “özgür ve açık” (ABD’ye göre) veya “barışçıl ve müreffeh” (Güney Kore’ye göre) yapmaya çalışırken, işbirliği ilkeleri olarak kapsayıcılığı, güveni ve karşılıklılığı sunma (ABD ve Güney Kore’ye göre) stratejisi Asya-Pasifik düzeniyle ciddi şekilde çelişiyor.
Hint-Pasifik stratejisinin bir alt kümesi olarak kabul edilebilecek ABD, Japonya ve Güney Kore arasındaki üçlü askeri işbirliğinin yanı sıra Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (QUAD), AUKUS ve NATO’nun genişleyen erişiminden başka bir yere bakmamıza gerek yok.
Hint-Pasifik stratejisi özünde, Pasifik, Hint ve Atlantik okyanuslarını birbirine bağlayan geleneksel ABD denizcilik stratejisinin en son cisimleşmesi ve Çin’in statükoyu değiştirip nüfuzunu genişletme girişimlerini kontrol altına almayı amaçlayan bir jeopolitik harekettir. Bu nedenle, strateji toplu savunma ve özel ittifaklara odaklanmıştır.
“Değer diplomasisinin” biz ya da onlar mantığı, bu stratejinin gerekçesi olarak kullanılıyor. Demokratik devletlerin, aralarında Çin, Rusya ve Kuzey Kore’nin de bulunduğu otoriter devletler eksenine direnmek için bir koalisyon halinde bir araya gelmeleri gerekiyor.
Ekonomik arenada bu strateji, Hint-Pasifik Ekonomik Çerçevesinin (IPEF) kapalı bölgeciliği ile karakterize edilir. ABD, dostlarını ve müttefiklerini ticaret ve teknoloji alanlarında Çin’den ayrılmaya zorluyor. Yeniden birliktelik, yakın dostluk gibi terimlerin ima ettiği gibi, Hint-Pasifik’teki stratejinin nihai hedefi Çin’in dışlanmasıdır.
Uluslararası Para Fonu’nun yakın tarihli bir raporu, bu tür bir jeopolitik ve jeoekonomik yeniden düzenlemenin küresel ekonomiye ölümcül zararlar vereceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Hint-Pasifik stratejisi, Çin’in yükselişini varoluşsal bir tehdit olarak gören ABD ve Japonya’nın bakış açısıyla büyük anlam ifade etse de görüşleri ve çıkarları bölgedeki diğer ülkelerden keskin bir şekilde farklı olabilir. Bu teori, ülkeleri iki düzen arasında seçim yapmaya zorlamanın yol açacağı ciddi tali zararı düşündüğümüzde doğrudur.
Ancak ne yazık ki çoğu ülke, akademisyenler veya politika yapıcılar arasında bu geçişin uygunluğu hakkında önemli bir tartışma olmaksızın Hint-Pasifik’e geçişi eleştirmeden kabul ediyor.
Asya-Pasifik ve Hint-Pasifik takımlarının bir arada yaşamalarının ve hatta birlikte gelişmelerinin gerçekten bir yolu yok mu? Birinin Hint-Pasifik stratejisine katılmanın bölgesel maliyet ve faydalarını hesaplaması gerekmez mi? Güney Kore gibi yarımada ülkeleri söz konusu olduğunda, kıtayı terk etmek ve kaderimizi bir denizcilik stratejisine bırakmak gerçekten arzu edilir mi?
Güney Kore, uzun süredir Asya-Pasifik düzeninden en çok yararlanan taraf olmuştur. Tartışma yoluyla kendi cevabımızı bulmamızın zamanı geldi.
Moon Chung-in