Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, Britanya’nın en eski düşünce kuruluşlarından Chatham House’da yayınlandı. ‘Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’ olarak da bilinen düşünce kuruluşunda monarşi övgüsü görmek okura şaşırtıcı gelmemeli: Enstitü, 1995 yılındaki 75. Kuruluş yıldönümünü dönemin kraliçesi II. Elizabeth’in katılımı ile kutlamıştı. Yazarın, Chatham House’ın direktörü ve CEO’su olduğunu da hatırlatalım. Makale, özetle, monarşi sayesinde Birleşik Krallık’ın başka Avrupa ülkelerinin içine düştüğü ‘anayasal’ bunalımlardan kendini kurtardığını, bunun yanı sıra kraliyetin hem ülke içinde hem de ülke dışında Britanya’nın konumunu sağlamlaştırabilecek ‘siyasetler üstü’ bir konumda bulunduğunu ileri sürüyor. Görünen o ki, Brexit Britanya’sında Elizabeth tam zamanında ölmüştür; yeni kral Charles, özellikle Avrupa ve ‘yeşil dönüşüm’ söz konusu olduğunda Krallık’ın yeni açılımlar yapmasına yardımcı olacaktır.
Monarşi Birleşik Krallık’ın zor anayasal sorunlardan kaçınmasına yardımcı oluyor
Bronwen Maddox
Chatham House
5 Mayıs 2023
Taç giyme törenine hazırlık olarak Londra’nın Regent Street ve Piccadilly caddelerine asılan beş metrelik bayrakları görmek, Birleşik Krallık anayasasının en sağlam parçalarından birine bakmak demektir. Bu, monarşinin varlığının Birleşik Krallık’ı cevaplamak için yeterli donanıma sahip olmadığı anayasal sorularla yüzleşmekten kurtardığını hatırlatmaktadır.
Kral III. Charles’ın monarşiyi kendi kalıbında dikkatli bir şekilde evrimleştirme niyetinde olduğu şimdiden bellidir. Kendi çıkarları açıktır; çevre ve sürdürülebilirlik konularına uzun süredir devam eden bağlılığı, savunduğu davalarda açıkça görülmektedir ve Kasım 2022’de açıkça istediği gibi, bir sonraki COP iklim değişikliği zirvelerinden birine katılmaması şaşırtıcı olacaktır.
Kraliyetin popülaritesi yeterince güçlü
Monarşinin küçültülmesine yönelik bilinen tercihinin tezahürleri, herhangi bir değişiklikten kazananları ve kaybedenleri tespit etmeye hevesli Birleşik Krallık medyası tarafından mikro ayrıntılarla takip ediliyor. Kral olarak ilk ziyaretini Fransa ve Almanya’ya yapma kararı –her ne kadar ilki Fransız isyanları nedeniyle iptal edilmiş olsa da– Avrupa’da şaşkınlık ve sıcaklıkla karşılandı.
Pek çok kişi onun ilk olarak İngiliz Milletler Topluluğu ülkelerine gitmesini bekliyordu ve İngiliz Milletler Topluluğu’nun onun öncelikler listesinde üst sıralarda yer aldığı kesin, en azından artık çok az kişinin Birleşik Krallık hükümdarını kendi devlet başkanları olarak reddetmeyi tercih edeceği yönündeki sessiz umut nedeniyle; bu nedenle daha pek çok seyahatin yolda olduğuna şüphe yok.
Şimdiye kadar çok dikkatli. Anketörlerin söylediğine göre, annesinin ölümüne eşlik eden belirgin sevgi ve üzüntü dalgasıyla değil ama yaygın bir takdirle halk desteğinin sağlam bir çoğunluğuna sahip.
Kalıtsal monarşinin, Britanya’nın eski sınıfsal bölünmelerini pekiştiren ve modern bir demokraside savunulamaz olması gereken kalıtsal ayrıcalık ilkesini somutlaştırdığına dair güçlü bir argüman vardır.
Fakat monarşinin Birleşik Krallık için değeri, Kral III. Charles’ın ya da herhangi bir hükümdarın performansının çok ötesine uzanan hatırı sayılır bir değer olmaya devam etmektedir.
Yumuşak güçten bahsetmek kolaydır ve turistler kesinlikle Birleşik Krallık’ın hala üstün olduğu gösterişten etkilenmektedir. Fakat monarşinin dile getirilmeyen erdemlerinden biri daha ince bir noktadır: diğer ülkelerin siyasetçileriyle daha yumuşak bir yüz yüze geliş sağlar.
Birleşik Krallık, siyasetçi olmayan ve dolayısıyla tanımı gereği müzakere etmek, karşı çıkmak ya da ikna etmek için orada bulunmayan, ama yine de Birleşik Krallık’ın ilişkilerini temsil edebilecek ve sessizce pekiştirebilecek bir kişiyi devlet başkanı olarak gönderebilir.
Sağlam ve öngörülebilir veraset
Monarşinin varlığı aynı zamanda ülkeyi monarşinin yerine neyin geçeceğini düşünmekten de kurtarıyor. Kraliyet verasetinin sağlamlığı ve öngörülebilirliği, seçimlerin zamanlamasına ilişkin kurallar üzerindeki mücadeleyle tezat oluşturuyor: önce değişken, sonra sabit dönemli, şimdi yine hükümetin takdirine bağlı.
Birleşik Krallık –politikacıları ve halkı– seçilmiş hükümetinin hangi kurallar çerçevesinde faaliyet göstereceği konusunda daha fazla düşünebilir. Westminster ile yetkileri devredilmiş uluslar(*) arasındaki ilişki konusunda kesinlikle daha fazla açıklığa ihtiyaç vardır.
Birleşik Krallık, anayasasının kodifiye edilmemiş olmasıyla ünlüdür ama bunun farklı güç odakları arasında ne denli çekişmelere yol açabileceğinin görülmesinin ardından, hem Westminster’da hem de ötesinde bu tartışmaya yönelik daha fazla iştah olduğu açıktır. Bu, ülke için sağlıklı bir tartışma olacaktır, ama hızlı bir tartışma olmayacaktır.
Birleşik Krallık, anayasal düzenlemelerini pek çok ülkenin anlayamayacağı derecede doğaçlama ve gayri resmi bir şekilde geliştirebilme lüksüne sahiptir çünkü en tepede değişmez bir hükümdar figürü vardır.
(*) Westminster: Birleşik Krallık parlamentosunun bulunduğu bölge; Birleşik Krallık’ta uluslara yetki devri: İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda parlamentolarının kendi öz yönetimlerine daha fazla yetki verilmesi.