DÜNYA BASINI

Çin’in lityum tekeli nereden geliyor?

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Petrol ve doğalgazın tüketim payının düşürülmesini amaçlayan “yeşil dönüşüm”, hidrokarbon ihracatçısı ülkeler için kötü haberdi. Bu dönüşüm, aynı zamanda elektrik üretiminde ve depolamasında kullanılan nadir toprak elementlerini daha da kıymetli hale getiriyor. Geçen yüzyılda petrol ve doğalgazın yükselmesiyle başına talih kuşu konanlar olmuştu. Önümüzdeki süreçte de lityum, kobalt, bakır ve alüminyum gibi madenleri elde edenler kazançlı çıkacak.


Çin’in lityum tekeli nereden geliyor?

Tim Worstall

The Diplomat

7 Kasım 2023

Ham lityum sıkıntısı yok. Potansiyel sorun, Çin’in lityum işleme alanındaki hakimiyetinde yatıyor.

2,85 milyar ve 20 milyon; yaklaşan lityum kıtlığı konusunda hepimizi aydınlatabilecek iki sayı. İlki bana ait ve bu nedenle yanlış; ama yine de faydalı.

Bilim insanları Dünya’nın kabuğunun, yani litosferin bileşimini kabacabildiklerini düşünüyorlar. İçerdiği her bir elementin yüzdesi Clarke Sayısı’dır. Bu rakamın bilinen ağırlıkla çarpımı her bir elementten ne kadar olduğunu gösterir. Lityum için bu bize 2,85 milyar ton verir.

Elbette bu, lityumun gerçekte ne kadar kullanılabileceğini detaylandıran bir sayı olarak gülünç; başlangıç olarak durmamız için hiçbir yer bırakmadığımızı varsayar. Ama yine de dış, dış sınırı veriyor. Herhangi bir —ve her— elementin miktarının çoğu oldukça dağınıktır, yüzde puanın kesirleri neredeyse her şeye yayılmıştır.

Bir ton kayada bir gram—yani milyonda 1 parça— altın çıkardığımız da doğrudur. Eğer altın fiyatını herhangi bir elemente ödemeye hazırsak, ondan oldukça fazla elde edebiliriz. Kızıldeniz’de 3 ppm lityum var ve şu anda bunu çıkarabileceğini iddia edenler var. Bunu yapmak gerçekten de fiziksel olarak mümkün; şu anda kaşları kaldıran şey bunu yapmanın iktisadi açıdan da mantıklı olacağı iddiası.

Diğer rakam —20 milyon ton— Tesla’nın Master Plan 3’te yer alan, tüm dünyaya elektrik sağlamak için ne kadar lityuma ihtiyacımız olduğuna dair tahmini: 2023 yılında ABD Jeoloji Araştırmaları tarafından listelenen maden kaynaklarının yüzde 20’si, yani yaklaşık 100 milyon ton. Bunu araba aküsü başına 10 kilogram lityum olarak hesaplayabiliriz, bu da bize 2 milyar araba verir. Bu pilleri geri dönüştüreceğiz, dolayısıyla bu sistemde gerekli olan miktardır, yıllık ekleme değil.

Bu tahmin, daha fazla tartışabilmek için yeterince yakın. Temel malzemede, yani lityumda herhangi bir eksiklik söz konusu değil.

Bu rakamların neyi kanıtladığına da dikkat edin. Maden kaynaklarının mevcut olanla hiçbir ilgisi yok. Bunlar esasında maden şirketlerinin halihazırda bulduklarını iddia ettikleri, sınırlarını belirlemeye ve finanse etmeye çalıştıkları şeylerin bir araya getirilmiş hali. O halde mevcut kaynaklara ilişkin tahminler, bulunabilecek olanlara değil, halihazırda üzerinde çalışılmakta olanlara atıfta bulunuyor. Mantıksal olarak bu, dışarıda bulunacak daha çok şey olduğu anlamına gelir.

Ve var da. Lityum fiyatı son birkaç yılda 10 kat arttı. Bildiğim kadarıyla borsada işlem gören 200 lityum madencilik şirketi var. Her şeyi bilen biri değilim, yani daha fazlası da vardır. Ve daha fazla lityum da var. Bu yıl kaynak sayısı 2022’ye göre 7 milyon arttı; her şeyi elektrikli hale getirecek toplam talebin neredeyse yarısını sadece bir yıl içinde bulduk. Açgözlülük güçlü bir motivasyon kaynağıdır.

Dünya sadece Latin Amerika’nın tuz düzlükleri ya da granit yataklı spodümen minerali gibi aynı iki lityum kaynağını bulmakla kalmıyor. Salton Denizi’ndeki jeotermal elektrik santrali sularının, Yukarı Ren’deki lityumun hesaplı olarak çıkarılabileceği de gösterilmişti. Tuzdan arındırma tesislerinden gelen atık akışları da öyle. Deniz suyu lityum içerir. Eğer deniz suyundan tatlı su elde ederseniz, geriye normalden daha tuzlu bir su kalır ve lityum bundan çıkarılabilir.

Lityum fiyatlarındaki bu yüzde 1000’lik artış, yalnızca aynı eski ilginç kayalardan daha fazlasının keşfi değil, lityumun yararlı bir şekilde çıkarılabileceği diğer tüm kaynakların daha fazla araştırılması anlamına geliyor. Bu, ABD’deki Thacker Pass madeni gibi kil bazlı yataklar fikrine gelmeden önce bile, bu endüstrinin standartlarına göre potansiyel anlamda canavar büyüklüğünde bir üretici. Farklı bir kimya ve farklı bir üretim yöntemi gerektirecektir, ancak bu yapılabilir olmalıdır.

Bu yeni lityum üretimi seli aynı zamanda lityum fiyatını sadece son dokuz ayda yüzde 75 oranında düşürdü. Bu, henüz lityum kıtlığı olmadığının tek hakiki kanıtı.

Fakat lityum endüstrisinin laissez-faire, serbest piyasa yaklaşımını zorlaştıran bir numarası var.

Dikey entegrasyon yoluyla tekelleşmeye doğru çok güçlü bir eğilim söz konusu. Bu durum en çok sert kaya, spodümen madenlerinde görülüyor. Madenden elde edilen ürün genellikle yüzde 6’lık bir konsantre. Bunun daha sonra pil üreticilerinin kullanmak istediği gerçek tuzlara —kimyasallara— dönüştürülmesi için bir işleme tesisine gitmesi gerekir. Ancak işleme tesisi, herhangi bir madenin sağlayabileceğinden çok daha büyük bir ekonomik büyüklüğe sahiptir. Bu da hiçbir madenin kendi tesisine sahip olmadığı ve asla da olmayacağı anlamına geliyor. Bu aynı zamanda işleme tesisinin beş ya da 10 farklı madenden tedarik sağlayabileceği anlamına da geliyor. Her maden düzenli bir müşteri ister; tesisin kesinlikle pek çok madenden tedarik sürekliliğine ihtiyacı vardır.

Buradaki iktisadi baskılar, iki grubun “offtake” sözleşmeleri imzalamasına neden oluyor. Tesis mutlaka üretimi alacak; maden de mutlaka belirli bir tesise satış yapacaktır. Bu da daha yüksek düzeyde bir karşılıklı bağımlılığa yol açar. Madeni (aslında madendeki konsantrasyon tesisini) inşa etmek için olağan sermaye kaynağı, konsantreyi satın alacak olan işleme tesisi sahibidir. İkisi bu alım sözleşmesi ve ayrıca çapraz hissedarlıklarla birbirine bağlıdır.

Böylece, işleyicilerin pek çok madenin kayda değer bir kısmına sahip olduğu ve üretimleri üzerinde de kısıtlayıcı sözleşmelerin bulunduğu dikey bir entegrasyon elde ediyoruz. İşleyicilerin çoğu Çinli; sektördeki kilitlenmelerinin kaynağı da bu. Bu tekelci —böyle birkaç Çinli şirket var, bu yüzden “oligopolistik” belki de daha iyi bir kelime— konum, aynı şirketler tuzlu su operasyonlarını ve hatta killeri satın aldıkça iki katına çıkıyor. ABD’deki Thacker Geçidi, Çinli bir lityum şirketi olan Ganfeng’in tartışmalı katılımına şahit olmuştu.

İşte bu noktada stratejik bir sorun ortaya çıkıyor. Dışarıda bol miktarda lityum ve onu çıkarmaya istekli sayısız insan var; hammadde anlamında bir sorun yok. Ancak işleme kapasitesi son derece yoğun ve ulusal olarak tek bir hukuki yetki alanı —bu tek bir hükümet altında anlamına gelmediği ölçüde— dahilinde.

Bu anlamda, hükümetlerin ele almak istediği stratejik ve ticari bir konu olabilir. Büyük ve Çin merkezli olmayan bir işleme tesisi, hatta bunlardan bir dizi, vergi parasının yararlı bir şekilde harcanabileceği şeylerden biri olabilir. Fakat şu ana kadar buna pek ilgi gösterildiğine şahit olmadık. Bundan ziyade, mevcut yatırımlar daha çok denklemin yanlış tarafını, yani hammadde arzını artırmaya yönelik görünüyor.

ABD’deki mevcut lityum teşviki tartışması, Thacker Geçidi’nin kolay bir federal kredi ile sübvanse edilip edilmemesi gerektiği üzerine yoğunlaşıyor. Bu maden elbette ABD içinde ham lityum üretecek ama Çinli Ganfeng şirketiyle ortaklık içinde ve neredeyse kesinlikle işleme için bu şirkete güvenecek, ki asıl mesele bu değil, değil mi? Aslında, bu dikey entegrasyon yoluyla Çin’in endüstri üzerindeki hakimiyetini artırmak gibi görünüyor.

Lityum endüstrisi, akıllıca hükümet müdahalesinin faydalı olabileceği zamanlardan geçiyor. Ne yazık ki, bu aynı zamanda akıllı bir hükümete sahip olmadığımız hakikatinin de bir örneği, bu da tam olarak bu tür müdahalelerin başlangıçta bu kadar sık sorunlu olmasının nedeni.

Çok Okunanlar

Exit mobile version