DÜNYA BASINI

FP: İsrail, Gazze muharebesini kazansa bile savaşı kaybedebilir

Yayınlanma

Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı ve İsrail’in de karşılık verdiği saldırıların üçüncü günü geride kalkmak üzere. İsrail savunmasının nasıl hezimete uğradığı tartışılırken ilk şok dalgasını üzerinden atan İsrail, Gazze’ye hedef gözetmeksizin bomba yağdırıyor. Yaşanan felaketin sıcağında, bir süredir ABD’nin İsrail-Filistin politikasına ağır eleştiriler yönelten ABD’li bazı medya organları, okları Washington yönetimine çevirmeye başladı.

Daha önceki yayınlarında iki devletli çözüm modelinin iflas ettiğini, ABD yönetiminin İsrail’e verdiği koşulsuz desteği kesmesi gerektiğini işleyen Foreign Policy, yayınladığı son analizde “bu son trajedi ABD’nin uzun süredir devam eden İsrail-Filistin çatışmasına yönelik politikasının iflasını teyit etti” dedi.

İsrail-Filistin çatışmasının çözümü için ABD’li yöneticilerin ellerine defalarca fırsat geçmesine rağmen, İsrail lobisinin baskılarına boyun eğdiğini hatırlatan FP, Hamas’a son operasyonu nedeniyle yönelen eleştirilerin bir kısmını haklı bulurken bir kısmını da eleştirdi ve “Eğer her iki partiden ABD’li siyasetçiler bu kadar korkak olmasaydı, Hamas’ın eylemlerini haklı olarak kınarlar ancak aynı zamanda İsrail’in Filistinli halka rutin olarak uyguladığı zalim ve yasadışı eylemleri de kınarlardı” dedi.

Analizin tamamını dikkatinize sunuyoruz:

***

İsrail, Gazze Muharebesini Kazansa bile Savaşı Kaybedebilir

Stephen M. Walt

Sürdürülemez bir bölgesel statükoyu korumak için yine topyekûn bir çaba sarf ediliyor.

İsrail ve Hamas arasında yeni bir kan dökme süreci yaşanıyor. Hamas, İsrail’e karşı iyi koordine edilmiş bazı İsrailli asker ve sivillerin kaçırılması ve birkaç sınır yerleşim yerinin geçici olarak ele geçirilmesi de dahil bir füze ve kara saldırısıyla son raundu başlattı. İsrail’in hazırlıksız yakalandığını söylemek hafif kalır ama Başbakan Binyamin Netanyahu İsrail’in şu anda “savaşta” olduğunu ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) daha önceki durumlarda olduğu gibi misilleme yaptığını ilan etti.

Tahmin edilebileceği üzere her iki taraf da diğerini suçluyor. İsrail ve destekçileri Hamas’ı, sivillere özellikle rahatsız edici şekillerde kasten saldıran İran destekli acımasız bir terör çetesinden başka bir şey olarak göstermiyor. Filistinliler ve destekçileri sivillere saldırmanın yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte İsrail’i Filistinli halk üzerinde apartheid rejimi uygulamakla ve onları on yıllar boyunca sistematik ve orantısız şiddete maruz bırakmakla suçluyor. Ayrıca, Hamas’ın seçtiği yöntemler gayrimeşru olsa bile, uluslararası hukukun mazlum halkların hukuksuz işgale direnmesine izin verdiğine işaret ediyorlar.

Bu şok edici olaydan ne anlamalıyız? Paul Poast’ın aksine ben bu çatışmaları küresel güvenlik düzeninin kötüye gittiğinin bir başka kanıtı olarak görmüyorum. Neden görmüyorum? Çünkü İsrail ile Hamas arasında ilk kez büyük çaplı bir şiddet patlak vermiyor. İsrail, Aralık 2008’de Dökme Kurşun Operasyonu sırasında Gazze Şeridi’ni bombaladı, 2014’te Koruyucu Hat Operasyonu’nda bunu tekrarladı ve ardından Mayıs 2021’de bir kez daha (daha küçük ölçekte) yaptı. Bu saldırılar birkaç bin sivili (belki de dörtte biri çocuk) öldürdü ve Gazze’nin kapana kısılmış nüfusunu daha da yoksullaştırdı, ancak bizi kalıcı ve adil bir çözüme yaklaştırmadı. Bazı İsraillilerin yorumladığı gibi, bu sadece bir “çim biçme” vakasıydı.

Bu son çatışmanın yeni özelliği, Hamas’ın (50 yıl önce 1973 Arap-İsrail Savaşı sırasında Mısır ve Suriye’nin yaptığı gibi) neredeyse tam bir sürpriz yapması ve beklenmedik savaş yeteneklerini göstermesidir. Saldırı İsrail’e daha öncekilerden daha fazla zarar verdi; 700’den fazla İsraillinin öldüğü bildirildi, ölü sayısının artması bekleniyor ve bazı IDF askerleri de dahil belirsiz sayıda kişi esir alındı.

Saldırı İsrail toplumunu açıkça şoke etti. Hükümetin saldırıyı tespit etme ya da önleme konusundaki başarısızlığı Netanyahu’nun siyasi kariyerinin sonu olabilir ve 1973’teki istihbarat başarısızlığı gibi İsrail içinde yıllarca yankılanacak suçlamalara yol açması muhtemel. Ancak Hamas hâlâ İsrail’den çok daha zayıf ve bu savaş iki taraf arasındaki genel güç dengesini değiştirmeyecek. İsrail’in sert bir misilleme yapacağı ve Hamas’ı desteklemeyenler de dahil Gazze ve diğer yerlerdeki Filistinli sivillerin büyük bir bedel ödeyeceği neredeyse kesin.

Hiç kimse bu krizin nereye doğru gittiğini ya da uzun vadeli etkilerinin ne olacağını kesin olarak bilmiyor, ancak burada bazı geçici sonuçlar var. Birincisi, bu son trajedi ABD’nin uzun süredir devam eden İsrail-Filistin çatışmasına yönelik politikasının iflasını teyit etti. ABD’nin bu meseleyi nasıl yanlış ele aldığının ayrıntılı tekrarını yapmanın yeri burası değil (mükemmel açıklamalar için Galen Jackson, Jerome Slater, Sara Roy, Seth Anziska ve Aaron David Miller’ın kitaplarına bakabilirsiniz), ancak Richard Nixon’dan Barack Obama’ya kadar ABD liderlerinin bu çatışmayı durdurmak için defalarca fırsatları olduğunu ve bunu başaramadıklarını söylemek yeterli olacak. Elbette yanlış yönlendirilmiş veya beceriksiz İsrailli ve Filistinli liderlerden bolca yardım aldılar, Amerikan-İsrail Halkla İlişkiler Komitesi ve İsrail lobisinin diğer sert unsurlarının güçlü siyasi muhalefetinden bahsetmiyorum bile, ancak bu sadece kısmi bir mazeret. Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimler, tarafsız bir arabulucu gibi davranmak ve ellerindeki muazzam kozu kullanmak yerine, lobinin baskısına boyun eğdiler, “İsrail’in avukatı” gibi davrandılar, İsrail’e koşulsuz destek verirken Filistinli liderleri ağır tavizler vermeye zorladılar ve İsrail’in gelecekteki Filistin devleti için ayrıldığı varsayılan toprakları yutmak için attığı adımlara onlarca yıldır göz yumdular.

Bugün bile ABD hükümeti İsrail’e para akıtmaya ve onu uluslararası toplantılarda savunmaya devam ederken “iki devletli çözüme” bağlı olduğunu ısrarla vurguluyor. Herkesin bildiği “tek devlet gerçeği” göz önüne alındığında, zavallı Dışişleri Bakanlığı sözcüsü bu eskimiş ve tamamen anlamsız sözü her dile getirdiğinde basın mensuplarının kahkahalara boğulmamasına hâlâ şaşırıyorum. Açıklanan hedefler sahadaki gerçek durumdan bu kadar kopukken neden birileri ABD’nin bu konudaki tutumunu ciddiye alsın ki?

Her zaman olduğu gibi, ABD’nin çatışmalara verdiği resmi yanıt, Hamas’ı “sebepsiz saldırıları” nedeniyle kınamak, İsrail’e kaya gibi sağlam destek vermek ve bunun gerçekleştiği daha geniş bağlamı ve bazı Filistinlilerin güç karşısında güç kullanmaktan başka çareleri olmadığını düşünmelerinin nedenlerini titizlikle görmezden gelmek oldu. Evet, İsrail’in Gazze’ye saldırmak üzere değildi, bu bakımdan dar hukuki anlamda Hamas “kışkırtılmamıştı” ve ön alması haksızdı. Ancak Hamas’ın sivillere özellikle acımasız yollarla kasten saldırma isteği zalimce, savunulamaz ve muhtemelen ters etki yaratacak olsa bile, terimin sağduyulu anlamında -yani Gazze ve başka yerlerdeki Filistinlilerin on yıllardır karşı karşıya kaldıkları koşullara şiddetli bir yanıt olarak- kesinlikle “kışkırtılmıştı”.

Eğer her iki partiden ABD’li siyasetçiler bu kadar korkak olmasaydı, Hamas’ın eylemlerini haklı olarak kınarlar ancak aynı zamanda İsrail’in Filistinli halka rutin olarak uyguladığı zalim ve yasadışı eylemleri de kınarlardı. İsrailli askerler bunları söylüyor ama ABD liderleri söylemiyor. ABD’nin geçmişteki barış çabalarının neden başarısız olduğunu ve dünyadaki pek çok insanın neden artık ABD’yi ahlaki bir yol gösterici olarak görmediğini merak ediyorsanız, işte cevabınızın bir kısmı.

İkinci olarak, bu yeni katliam, uluslararası politikada gücün adaletten daha önemli olduğunu bir kez daha üzücü bir şekilde hatırlatıyor. İsrail, Filistinlilerden çok daha güçlü olduğu ve eylemlerine karşı çıkabilecek ve kendisini kalıcı bir barışı müzakere etmeye zorlayabilecek diğer tarafları (örneğin ABD, Mısır, Avrupa Birliği) kendi tarafına çektiği ya da etkisiz hale getirdiği için Batı Şeria’da genişleyebildi ve Gazze halkını onlarca yıldır bir açık hava hapishanesinde tutabildi.

Yine de bu olay -ve öncesinde yaşanan pek çok çatışma- gücün sınırlarını da ortaya koyabilir. Savaş, siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir ve güçlü devletler bazen savaş alanında kazansalar da siyasi olarak kaybederler. ABD Vietnam ve Afganistan’daki tüm büyük savaşları kazandı, ancak sonuçta her iki savaşı da kaybetti. Mısır ve Suriye 1973 savaşında ağır bir yenilgiye uğradı ama İsrail’in bu savaşta uğradığı kayıplar, liderlerini (ve Amerikalı destekçilerini) Mısır’ın Sina’yı geri alma arzusunu artık görmezden gelemeyeceklerine ikna etti. Hamas İsrail’i doğrudan bir güç testinde asla yenemeyecektir, ancak saldırısı İsrail’in yenilmez olmadığını ve Filistinlilerin kendi kaderini tayin etme arzusunun göz ardı edilemeyeceğini trajik bir şekilde hatırlattı. Ayrıca İbrahim Anlaşması’nın ve İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarının barışın garantisi olmadığını, hatta bu son çatışmayı daha olası hale getirmiş olabileceğini gösterdi.

Bunun sonu nereye varacak? Bunu söylemek zor. Tüm taraflar için en akıllıca hareket, statükoya hızlı bir dönüş yapmak olacaktır: Hamas füze saldırılarını durduracak, ele geçirdiği bölgelerden derhal çekilecek, esir aldığı İsraillileri, İsrail’in gözetimindeki Hamas üyeleriyle takas edilmelerini talep etmeden iade etmeyi teklif edecek ve her iki taraf da ateşkesi kabul edecek. Ardından ABD ve diğerleri adil ve anlamlı bir barış için ciddi, eşitlikçi ve sürekli bir girişim başlatacak. Ancak bu gerçekleşmeyecek: Sonuçta, bu taraflardan herhangi biri en son ne zaman akıllıca ya da ileri görüşlü bir şey yaptı?

Bunun yerine İsrail, Hamas’a taktiksel bir başarı görüntüsü bile vermemek için elinden geleni yapacak ve hatta Hamas’ı Gazze’den sonsuza dek kovmaya çalışacak. ABD hükümeti İsrail ne yapmaya karar verirse versin arkasında duracak. Ilımlılık çağrısı yapan sesler görmezden gelinecek ve intikam, acı ve adaletsizlik döngüsü devam edecek. Uyarmadı demeyin.

Çok Okunanlar

Exit mobile version