Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği Aksa Tufanı operasyonu, ilk günden beri ABD’nin 11 Eylül’ü ile kıyaslandı ve kıyaslanmaya devam ediyor. Aşağıda çevirisini okuyacağınız gazeteci Gideon Rachman’ın kaleme aldığı makale de benzer bir kıyaslama yapıyor; ABD’nin 11 Eylül’deki hatalarına dikkat çekiyor ve uyarıyor: İsrail’in ABD’den çok daha az hata payı var.
Financial Times’ın dış ilişkiler baş yazarı Rachman’ın makalesini dikkatinize sunuyoruz:
***
İsrail ve 11 Eylül’den alınan dersler
Ülkenin ABD gibi bir süper güçten daha az hata payı var.
Gideon Rachman
“Bu öfkeyi hissederken, onun tarafından tüketilmeyin. 11 Eylül’den sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde öfkeliydik. Adalet ararken ve adaleti sağlarken hatalar da yaptık.”
Joe Biden İsrail’e yaptığı son ziyarette böyle dedi. Ancak ABD Başkanı, Amerika’nın yaptığı hatalar hakkında kamuoyu önünde ayrıntılı bilgi vermedi. Peki neydi bu hatalar?
Genel anlamda ABD “terörizmi” konvansiyonel askeri yöntemlerle yenmeye çalıştı. Afganistan ve Irak’ta yüz binlerce insanın ölümüne yol açan savaşlar başlattı. Ancak teröre karşı savaşa başlamasının üzerinden 20 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra, Amerika muhtemelen 2001’e kıyasla daha zayıf ve dünya çapında daha az saygı görüyor. Ve kendi toplumu da ciddi şekilde yaralandı.
İsrail bu hataların çoğunu tekrarlama tehlikesiyle karşı karşıya mı? Kesinlikle evet. Ancak İsrail’in hata payı çok daha az. ABD dünyanın en büyük ekonomisi. İki okyanus tarafından korunuyor ve küresel müttefik ve bağımlı güçler ağına sahip. Buna karşılık İsrail, düşman bir bölgede küçük bir ülke.
Sivillerinizi katleden örgütü yok etme arzusu tamamen doğal. İsrail’in Hamas’ı yok etme sözü, Amerika’nın 11 Eylül’den sonra El Kaide ve Taliban’ı yok etme sözünü hatırlatıyor.
ABD, El Kaide’ye karşı doğrudan mücadelede kısmi bir başarı elde ettiğini iddia edebilir. Örgütün lideri Usame bin Ladin 2011 yılında öldürüldü ve örgüt Amerikan anakarasına yeni bir saldırı düzenlemeyi başaramadı. Ancak İslamcılık bir fikir, terörizm ise bir taktiktir. Dolayısıyla İslamcı bir terör örgütünü yok etmek sorunu sona erdirmez. IŞİD gibi yeni gruplar ortaya çıkar. Avrupa, özellikle de Fransa, İslamcı terör saldırılarından çok etkilendi. Ve cihatçı militanlar Afrika’da zemin kazanıyor.
Hamas’ın kendisi El Kaide’den çok Taliban’a benziyor çünkü birkaç yıldır belirli bir bölgeyi yöneten gerçek bir yönetim otoritesi. Bu bir uyarı olmalı çünkü ABD birlikleri Kabil’e girdikten 20 yıl sonra Taliban yeniden Afganistan’ın başına geçti.
Hem Hamas hem de Taliban terörist taktikler uyguluyor. Ancak tatsız gerçek şu ki her ikisi de derin kökleri olan sosyal ve siyasi hareketler.
Afganistan’daki müttefik güçler kaç kez şu ya da bu Taliban komutanını öldürdüklerini açıkladılar? Her zaman yerlerine yenileri geliyordu. Aslında yabancı bir işgalciye karşı savaş, Taliban ve Hamas gibi örgütlerin beslendiği milliyetçilik ve fanatizmi besliyor. Taliban’ın Afganistan’a yeniden yönetmesi gibi şu an pek olası görünmese de Hamas’ın 20 yıl sonra Gazze’yi yönetmeye devam edeceğini kim göz ardı edebilir?
Askeri zaferlerine rağmen Amerika ne Irak’ta ne de Afganistan’da sürdürülebilir bir siyasi çözüm bulamadı. Filistinlilere sadece bir güvenlik meselesi olarak yaklaşan İsrail, bu hatayı tekrarlamaya hazırlanıyor. “Caydırıcılığı yeniden tesis etmek” yeterli olmayacak.
Bir noktada İsrail ve Filistinlilerin kalıcı bir siyasi çözüm bulması gerekiyor, yoksa İsrail’e karşı savaşmaya kararlı yeni bir Filistinli nesil ortaya çıkacak. Ancak İsrail hükümeti, Hamas teorik olarak yok edildikten sonra Gazze’yi kimin ya da nasıl yöneteceği konusunda hiçbir fikri yok gibi görünüyor. Filistin Yönetimi, İsrail işgali, yabancı bir barış gücü misyonu gibi tüm seçenekler uygulanamaz görünüyor.
Netanyahu hükümeti ikinci bir savaş başlatmayı da tartışıyor, bu kez Hamas’tan çok daha güçlü bir güç olan Lübnan’daki Hizbullah’a karşı. Hizbullah’ın kendisi de saldırıya geçebilir ve bu da İsrail’de bazılarının önleyici saldırıyı savunmasına yol açıyor. Bu mantık Amerika’nın Irak’ı işgal etmesine yol açan bazı argümanlara benziyor. Bu görüşe göre, 11 Eylül’den sonra, yaklaşan bir güvenlik tehdidini görmezden gelmek çok tehlikeliydi. Ancak Biden da dahil Irak savaşına oy verenlerin çoğu şimdi bunun bir hata olduğunu kabul ediyor.
Teröre karşı savaşın yürütülme şekli de Amerika’nın küresel konumuna derinden zarar verdi. İnsansız hava aracı saldırılarının neden olduğu sivil ölümler, Guantánamo esir kampı ve CIA tarafından gerçekleştirilen (ve ABD Senatosu raporunda ayrıntılı olarak açıklanan) işkenceler Amerika’nın imajına kalıcı zararlar verdi.
İsrail, Gazze’deki savaşını eleştirenlerin çoğunun yanlış bilgilendirilmiş, ikiyüzlü ya da antisemitik olduğunu savunuyor. İsrail’i en sert şekilde eleştirenlerden bazıları gerçekten de bir Yahudi devleti fikrinin tehlikeli düşmanları.
Ancak İsrail’e gerçekten sempati duyan ama örneğin Gazze’ye giden su ve elektriğin kesilmesi açlığa ya da salgınlara yol açarsa ya da Rusların bir zamanlar Grozni’yi yerle bir ettiği gibi İsrail de bölgeyi dümdüz ederse yabancılaşacak olan büyük bir grup da var.
İsrail uluslararası kamuoyunu bir kenara itmeyi göze alamaz. Tarihinin çok tehlikeli bir dönemine giren Yahudi devleti, askeri, ekonomik ve diplomatik olmak üzere alabileceği tüm uluslararası desteğe ihtiyaç duyacak.
Teröre karşı savaş, onu yürüten topluma da zarar verebilir. Irak ve Afganistan’da görev yaptıktan sonra 30.000’den fazla ABD askeri intihar etti ki bu rakam savaşta ölenlerin üç katından fazla. Donald Trump’ın 2016’da yükselişine yol açan düzen karşıtı öfke ve “Amerikan katliamı”, Amerika’nın 11 Eylül’den sonra girdiği savaşların yarattığı toplumsal yıkımla yakından ilişkiliydi.
Teröre karşı savaş bir ülkeyi kısa vadede birleştirse de uzun vadede parçalanmasına yol açabilir. Bu da travma geçiren İsrail’in çok geç olmadan üzerinde düşünmesi gereken bir ders.