Yunanistan dışişleri bakanı Yorğos Yerapetridis’in Ankara’ya yaptığı ziyaret ve bu vesileyle Türk ve Yunan bakanların verdikleri mesajlar üzerine bir yazı yazmaya hazırlanırken Güney Kafkasya’da yeniden savaş ihtimali özellikle sosyal medyada epeyce yer aldı. Büyükçe bir kısmı manipülatif olduğu ilk okunuşta dikkat çeken haberlere dayandırılan analizlere göre, işin içinde herkes var ve bu tür komplo teorilerinde genellikle olduğu gibi hemen hemen herkes de bize karşı. Öyle ki, Ermenistan başbakanı Paşinyan bir yandan sınıra askeri yığınak yapıyor öte yandan da hem İran ve Rusya hem de ABD ve Batı dünyasını sadece politik değil aynı zamanda askeri olarak da Azerbaycan ile Türkiye’nin karşısına dikmeyi başarmış durumda. Eğer bu senaryonun yarısı gerçek olsa müthiş bir dış politika başarısı olabilir ve ilerde yazılacak siyasi tarih kitaplarına örnek vaka olarak girebilir; ama pek tabii ki, hiçbir tarafı doğru değil. Cuma günü (8 Eylül) Ermenistan büyükelçisinin Moskova’da Rusya dışişleri bakanlığında yediği fırça ve başta Amerika olmak üzere Batı’nın ilgisiz tavrı bu tür bir senaryoyu doğrudan çöp sepetine attı. Fakat burası sonuçta Kafkaslar, batısında Türkiye, kuzeyinde Rusya, güneyinde İran ve işin içinde ayrıca İsrail olduğuna göre senaryo üretilecek epeyce somut gelişmeler de vardır.
RUSYA FAKTÖRÜ
Rusya açısından Ermenistan önem sıralaması açısından son yirmi yılda adeta bir uçtan diğerine gidip geldi. Bölgede konuşlu Rus birlikleri henüz Sovyetler Birliği dağılmadan önceki yıllardan başlayarak bir yandan Azerbaycan-Ermenistan geriliminin oluşmasına ve tırmanmasına sebep olurken öte yandan 1993 yılına kadar artan ve azalan bir tempoda ama sürekli olarak Ermenilere silahlı yardımda bulundular. Bunun sonucunda zaten hazırlıksız durumdaki Azerbaycan, topraklarını koruyamadı ve bir kısmı Ermenistan’dan çok daha büyük bölümü ise Karabağ ve etrafındaki yedi bölgeden olmak üzere yaklaşık bir milyon Azerbaycan Türkü evlerinden/yurtlarından sürüldü. Soykırımsal unsurlar içeren çok büyük katliamlar ve etnik temizlik yapıldı. Moskova’nın o zamanki stratejik hedefi Azerbaycan ile Türkiye arasında bir petrol boru hattı yapılmasına mâni olmak ve Azerbaycan petrol ve doğal gazının uluslararası piyasalara çıkışındaki tekelin kendi elinde olmasını/kalmasını sağlamaktı. Ayrıca Türkiye’nin Azerbaycan üzerinden Kafkaslar ve oradan da Orta Asya’ya doğrudan bağlantı kurmasını istememiş olması da oldukça muhtemeldi. Bir çalkantıdan ötekine sürüklendiği Sovyetler Birliği’nin dağılmasını takip eden ilk on yılda bu sebeplerle Ermenistan’ı adeta stratejik müttefik gibi gören Rusya’nın diğer pek çok dış politika hedefi gibi buradaki hesabı da tutmadı. Demirel-Aliyev ikilisinin stratejik sabır ve dikkatle izledikleri denge siyaseti sayesinde Ermenistan dışlanarak Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı yapıldı ve Moskova’nın hesapları boşa çıkarıldı.
Aynı dönemde Rusya’da Putin iktidara geldi ve Rusya Federasyonu’nu dağılmaktan ve çöküşten kurtarmak üzere girişimlerine başladı. İşte o dönemde Ermenistan’ın Rusya açısından stratejik öneminin azaldığı hatta belki de pek fazla önemi kalmadığı anlaşıldı. Bu arada güçlenen, ordusu Türkiye tarafından hızla eğitilerek Ermenistan’a karşı ayakta durabilir hale gelen ve ekonomik olarak da bölgenin en dinamik ülkesi konumunu kazanan Azerbaycan dış politikada Rusya ile denge siyasetini başarıyla sürdürdü. Son yıllarda Ankara ile Moskova arasında yaşanan yakınlaşma siyasetiyle birlikte Ermenistan konusu Rusya açısından bir değer değil tam tersine yük olmaya başladı. Pek tabii ki, Rusya gibi bir devlet Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyesi de olan ve her zaman ve her yerde Moskova’nın izinde/yolunda yürüyen Ermenistan’ı bir gecede sokağa atmayacaktı ama yükselen/güçlenen ve Rusya ile iyi ilişkiler kuran bir Azerbaycan ve daha da önemlisi Rusya ila dostluğu ve ortak çıkarları sürekli artan bir Türkiye’ye karşı Ermenistan’ı öne çıkarmak Rusya’nın adeta satranç gibi oynadığı dış politika maharetine hakaret olurdu. Rusya böyle bir acemiliğe izin vermezdi. Nitekim vermedi de.
İkinci Karabağ Savaşı (2020) sırasında Ermenistan’ı tam kaybetmeden ama Türkiye ile ilişkilerine zarar da vermeden; aynı zamanda Paşinyan’a da bir ders verecek şekilde izlediği ve Azerbaycan’ın ezici galibiyetinde önemli ölçüde katkısı olan Rus dış politikasını belirleyen faktörler aşağı yukarı bunlardı. Savaştan sonra Moskova’nın istediği, çatışma olmadan Azerbaycan’ın topraklarının tümü üzerinde egemenlik tesis etmesi ve belki Hankendi civarında yaşayan Ermeniler için otonomi verilmesi olabilirdi. Fakat Ermenistan’ın ve özellikle de Hankendi içine yuvalanmış silahlı Ermeni güçlerinin tavırları böyle bir ihtimali Azerbaycan açısından tamamen ortadan kaldırmış görünüyor; çünkü oradaki silahlı Ermeni çeteleri İkinci Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’ın elde ettiği ezici galibiyeti geriye çevirmeye çalışır gibiler. Şimdilerde Kolektif Batı ile Ukrayna üzerinden bir ölüm kalım savaşına tutuşmuş olan Rusya’nın Türkiye ile ilişkilerini büyük ölçüde yaralayacak bir şekilde ve savaşı yeniden başlatacak derecede Ermenistan’ı silahlandırması düşünülemez.
İRAN FAKTÖRÜ
Güney Kafkasya’yı (Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan) çevreleyen üç büyük devletten diğeri olan İran’ın Bakü-Erivan ihtilafına bakışı baştan beri sorunluydu. Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında patlak veren çatışmalarda açıkça Ermenistan’dan yana tavır takınan İran’ın politikalarında o günden bu yana amaçlar itibariyle fazlaca bir değişiklik olmadı; ancak siyasetini üzerine inşa ettiği faktörlerde önemli farklılıklar ve değişiklikler oluştu ve eğer Tahran, politikasını bunlara göre gözden geçirmezse önemli sorunlara sebebiyet verebilir.
Başlangıçta Rusya’nın Ermenistan’ın yanında olması Tahran’ı rahatlatan bir faktördü; çünkü bölgedeki gidişatı belirleyen devlet olan Rusya’nın politik amaçları ile İran’ın beklentileri büyük ölçüde örtüşüyordu. Fakat İran son yıllarda Rusya’nın yaptığı politika gözden geçirme sürecini yapmadığı gibi yapmaya niyetli de görünmüyor; ancak İran’ın Rusya olmaksızın hatta Rusya’ya rağmen alanda durumu tersine çevirmesi hemen hemen imkansız. Başta Azerbaycan Türkleri olmak üzere çok büyük bir Türk kökenli nüfusa sahip olan İran baştan itibaren Azerbaycan’ın bağımsız bir devlet olarak kendi ayakları üzerinde durabilecek hale gelmesini istemiyordu. Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığa geçiş sürecinde ve ilk yıllarında Azerbaycan lideri olan Ebulfeyz Elçibey’in İran’ın oradaki Türklerin bir başkaldırısı sonucunda bölüneceğine dair tutarsız/gereksiz açıklamaları da Tahran tarafından Azerbaycan karşıtı politikalarına gerekçe yapıldı. Neyse ki, sonraki yıllarda Bakü’de yönetimi eline alan Haydar Aliyev Rusya politikalarında uyguladığı denge siyasetini Tahran’a yönelik de uygulamaya koyarak tansiyonu düşürdü ve bu gidişat İlham Aliyev döneminde de devam etti. Zaten Azerbaycan topraklarının yüzde yirmilik kısmının Ermenistan’ın kontrolünde olduğu o dönemde İran açısından pek bir sorun yok gibiydi; ancak ne zaman ki, Azerbaycan İkinci Karabağ Savaşı ile birlikte üstünlüğü ele aldı o tarihten itibaren Tahran açısından sorunlar ortaya çıkmaya başladı.
İkinci Karabağ Savaşı ile birlikte Tahran’ın taraflara (aslında Azerbaycan’a) çatışmalara derhal son vermek savaş öncesi duruma yani Azerbaycan topraklarının işgal altında olduğu döneme geri dönmeleri yönündeki uyarıları işe yaramadı; zira Azerbaycan ve Türkiye kararlılık gösterdi. Ankara-Moskova hattında yaşanan yakınlaşma ve dostluk siyaseti Azerbaycan lehinde yeni bir politik atmosfer oluşturmuş ve Azerbaycan ordusu alanda üstünlüğü ele geçirmiş durumdaydı. Yani Türkiye’nin tam desteğini almış olan Azerbaycan durmayacak; durması için Moskova fazlaca baskı yap(a)mayacaktı. Böyle bir durumda İran’ın tek başına diplomatik girişimleri işe yaramadı ve bu durumu fark eden Tahran hızla tarafsızlık siyasetine geri döndü. Doğrusu da buydu. Fakat İran’da 2021 yılında yönetime gelen Reisi ve dışişleri bakanı Abdullahiyan 2020 yılının kasım ayında Azerbaycan’ın ezici üstünlüğü ile sonra eren İkinci Karabağ Savaşı ve imzalanan ateşkes anlaşmasının sonuçlarını kabul etmek istemez gibi bir siyasi tavır sergilemeye başladı. Bakü ve Ankara açısından anlaşmanın en önemli bölümlerinden birisi olan Zengezur koridorunun uygulamaya girmesini istemediğini her vesileyle ortaya koyuyor. Moskova’dan istediği oranda destek alamayan Erivan ve özellikle de Karabağ’ın başkenti Hankendi’ye sıkışmış durumdaki fanatik/silahlı Ermeni grupları Tahran’nın bu politikasından medet umar görünüyorlar. Bölgede görev yapan Rus barış güçlerinin Hankendi’ndeki aşırılıkçı Ermeni grupların Laçin yolunu anlaşma dışı amaçlar için kullanmalarına karşı koymamaları üzerine Azerbaycan sivil toplum kuruluşlarının buradan geçen araçların kargolarını kontrol etmesi ve Bakü’nün Laçin yolu yerine Ağdam üzerinden ve tamamen Azerbaycan kontrolü altındaki topraklardan yeni bir yol yaparak Ermenistan ile Hankendi arasındaki trafiğin buradan yürütülmesini istemesi ile gerginlik son haftalarda iyice tırmanmıştı.
Hankendi’ne sıkışmış durumdaki Ermeni çeteleri bir yandan aylardır kendilerine abluka uygulandığı, on binlerce insanın açlığa mahkûm edildiği gibi bölgeyi takip edenlerin ciddiye almayacağı propagandayı Batı dünyasında yapmayı sürdürürken öte yandan da geçen hafta Ağdam yolu üzerinden Azerbaycan’ın gönderdiği yiyecek maddelerinden oluşan konvoyun Hankendi’ne ulaşmasına izin vermediler. Bu arada pişmiş aşa su katmaya çalışan Fransız ahmaklardan Amerikalı gruplara ve bir yandan Azerbaycan’ın doğal gazına şiddetle ihtiyaç duyan ama bir yandan da Bakü’nün itirazlarına rağmen Ermenistan topraklarına gözlemciler gönderen Avrupa Birliği’ne kadar herkes orada yerini almış durumda.
Tırmanan gerginlik Azerbaycan’ın kendi topraklarında yeni bir askeri harekata girişerek 2020 yılının Kasım ayında imzalanan ateşkes antlaşmasının gereklerini yerine getirip getirmeyeceği ihtimallerinin tartışılmasına yol açtı. Alanda kesin askeri üstünlüğe sahip olan Bakü Laçin yolunu tamamen kapatarak Hankendi ve çevresindeki Ermeni çetelere karşı bir operasyon başlatarak bu bölgelerin tamamını etkili egemenliği altına alabilir mi? Bunu yapabilecek gücü olduğuna şüphe yok. Hatta bunu yaparken ateşkes anlaşmasında koridor olarak anılan Laçin yolunu da kapatarak sadece Ağdam üzerinden kendi açtığı yolun kullanılmasını mecburi hale getirebilir mi? Buraya kadar da sorun olmayabilir. Fakat bir adım daha ileri giderek söz konusu ateşkes anlaşmasının en önemli bölümlerinden birisi olan ve kamuoyunda söylendiği şekliyle Azerbaycan’ın en batısındaki topraklarıyla Nahçıvan Otonom Cumhuriyeti arasında açılması gereken Zengezur Koridoru’nu silahla açmaya kalkışabilir mi? Ve bunu yaparsa Rusya ve özellikle İran’ın tavrı ne olur soruları bugünkü kriz ortamının ciddiye alınmasını gerektiriyor.
SENARYOLAR
Normalde Ermenistan’ın Karabağ ile bağlantısını sürdürmesini sağlayacak olan Laçin Koridoru’na karşılık olarak anlaşmaya konulan Zengezur Koridoru açılmadığı takdirde Azerbaycan’ın da Laçin Koridoru’na izin vermeyeceği açık. Azerbaycan bugüne kadar bütün askeri operasyonlarını kendi topraklarında yapmıştı ve buna Demir Yumruk Harekâtı adını vermişti. Hankendi ve etrafındaki bölgeleri tam ve etkili egemenliği altına almak için bir askeri operasyon yaptığı takdirde bu da kendi topraklarıyla sınırlı olacaktır; ancak Zengezur Koridoru’nu açmak için silah kullanmak istediğinde ilk defa Ermenistan topraklarına girmiş olacaktır. Hankendi ve çevresindeki Ermeni çetelerinin 2020 yılının kasım ayında imzalanan ateşkes anlaşmasının lafzına ve ruhuna aykırı hareket etmemekte ısrarcı olmaları Bakü için yeterli bir sebep. Rusya böyle bir gelişmeyi istemese de fiilen karşı çıkmak istemeyebilir. İran da fazlaca bir şey yapamaz. Hankendi’nde çöreklenmiş fanatik Ermeni çetelerinin temizlenmesi ve liderlerinin yakalanarak Azerbaycan’da savaş esiri olarak değil ama silahlı terörist gruplar olarak içeri tıkılmaları aslında Paşinyan’ın da işine gelebilir; çünkü Paşinyan da bunlardan kurtulmuş olur. Hatta Azerbaycan’ın anlaşmanın gereği olarak bir operasyonla Zengezur Koridoru’nu açması ve buna Rusya’nın fazlaca itiraz etmemesi halinde bu sorun da Paşinyan açısından çözülmüş olur. Ermenistan’ı Rusya’ya aşırı bağımlılıktan kurtararak Batı’ya açmak istediğini söyleyen Paşinyan açısından böyle bir gelişme de birkaç itiraz vs. sonrasında kabul edilebilir hale gelebilir. Bunun ardından Paşinyan’ın Azerbaycan ile bir barış anlaşması imzalaması söz konusu olabilir ki, böyle bir gelişme bir yandan Bakü’nün KKTC’yi tanımasının önünü açar öte yandan da Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde ciddi olumlu ilerlemeler yaşanmasını sağlar. Bu, aynı zamanda Ermenistan’ın Batı’ya açılma siyasetine de yardımcı olabilir.
Buradaki en önemli soru Azerbaycan’ın bir askerî harekât ile Zengezur Koridoru’nu açma girişimine Tahran’ın nasıl yaklaşacağıdır. İran yönetimi böyle bir koridora kendisinin Ermenistan ile sınırını ortadan kaldıracağı gerekçesiyle karşı çıkıyor. Bunun askeri operasyon ile yapılmasını ise müdahale ederek durdurabileceğini ima ediyor. Son günlerde İran’ın Azerbaycan’ı bir kere daha bu yönde uyardığına dair haberler doğru olabilir.
İran’ın Azerbaycan’a karşı kuvvet kullanmaya kalkışması intiharı olur; çünkü böyle bir durum doğrudan Türkiye-İran savaşına yol açar ve başta İsrail ve Amerika olmak üzere herkes İran’ın üzerine çullanır. Körfez’de yakın zamanlarda ilişkilerini düzeltmeye çalıştığı ülkeler başta olmak üzere Arap dünyasının büyük bir bölümü bu durumu fırsata çevirir ve hatta İran kendi içinden patlayabilir. Böyle bir senaryoda Rusya, işin içinde Türkiye’nin olmasından dolayı İran’a pek fazla yardımcı olamaz. Öte yandan İran’ın Ermenistan ile doğrudan sınırı olmamasını veya bu sınırın ateşkes anlaşmasında belirtildiği gibi Ermenistan’a ait topraklar üzerinde Rus istihbarat görevlilerinin kontrolünde açılacak bir koridorla bile tahdit edilmesini kabul etmek istememesi ve bu konuda Ermenistan’a verdiği destek tam tersine senaryoya yani Ermenistan’ın ve Karabağ’da üstlenmiş fanatik Ermeni çetelerinin işi sürüncemede bırakmasına ve Azerbaycan’ın kuvvet kullanmak zorunda kalmasına yol açabilir. Ne Türkiye ne de Azerbaycan’ın isteyeceği ve çok kutupluluğa doğru gidişatı baltalama potansiyeli olan böyle bir senaryo Amerika’ya ilaç gibi gelebilir. Dolayısıyla İran’ın bu tuzağa düşmemesi beklenir; ancak Tahran’ın Zengezur Koridoru’na kategorik olarak karşı çıkmak yerine bu koridor üzerinden kendi kuzey-güney ulaşımını nasıl sağlayacağını ve ayrıca Azerbaycan üzerinden de bir güney-kuzey koridoru oluşturabileceğini düşünmesi gerekir. Aksi taktirde, şimdiye kadar yaptığı gibi Azerbaycan’a güç kullanma tehdidi içeren uyarılarda bulunması bugüne kadar Türkiye ile İran arasında savaş çıkartmak isteyen Amerika ve İsrail yanlıları ile onlara destek veren ülke içindeki Batıcılara karşı çıkan sağduyunun ve sessiz çoğunluğun da İran’a karşı Azerbaycan yanında yer almasına yol açabilir.
Prof. Dr. Hasan Ünal
Başkent Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü