Dünya Basını

“Güney Kore artık devrim dönemindedir”

Yayınlanma

Editörün notu: Güney Kore’de Cumhurbaşkanı Yoon Seok-yeol’ün azli için beklenen süreç uzamış durumda. Ülkede yaklaşık yedi aydır devam eden eylemler her geçen gün etkisini artırıyor. Yoon’un “sıkıyönetim” kararı ardından bastırılan bir siyasi darbe girişimi ülkeyi ikiye böldü. Güney Koreli gazeteci Jaeyoung Choi MindleNews’te kaleme aldığı yazısında, Güney Kore’de bir “devrim arefesi” yaşandığı yorumunu yaptı. Yazının tamanını Harici Editörü Mehmet Emre Öztürk Korece’den Türkçeye çevirdi. 

  1. Devrimin yanlış anlaşılması

Bölünme çağı diyorlar. Birer birer entegrasyondan, birlikte yaşamaktan bahsedenler çıkıyor. Bu doğru. Ancak Konfüçyüs’ün sözlerinin zamana ve mekâna göre değerlendirilmesi gerekir. Bunlar devrim zamanlarıdır. Devrim zamanlarında günlük dilin anlamı bile değişir. Entegrasyon ve birlikte yaşama elbette güzel kelimelerdir, ancak bunlar anayasanın yerinde olduğu ve sağduyunun hakim olduğu bir çağda geçerlidir. Devrim zamanlarında karşı-devrim makul bir bahaneyle ortaya çıkar.

İnsanlar “devrim” kelimesini duyduklarında, akıllarına kanlı sahneler geliyor. Bu, 250 yıl önce Fransız Devrimi sırasında zihinlere kazınmış bir resim. Ama devrim öyle değil. Devrim sağduyunun düzeltilmesidir. Haksız sayılan ama yasal olanı ‘yasadışı’ya, haklı sayılan ama yasadışı olanı ‘yasal’a çevirmektir. Devrim dönemi bu tür şeylerin yaşandığı bir geçiş dönemidir, meşruti dönem ise devrimin sona erdiği ve anayasanın yapıldığı sağduyu dönemidir.

  1. Devrim bir düzen değişikliğidir.

Siyaset teorisyeni Hannah Arendt devrimi “bir milletin temeli” olarak tanımladı. Ülke kamuya açık (respublica) bir şey, yani bir cumhuriyettir. Cumhuriyet iki koşulu sağlayan bir mekandır. Biri özgürlüğün tesisi, diğeri de insanların o özgürlüğü yeni bir düzen olarak kabul etmesidir.

Buradaki özgürlük, karşı çıkma özgürlüğü anlamına geliyor. Özgürlük, siyasi konularda, bunu yapabilecek imkânlara sahip olanların bize zarar vermesinden korkmadan konuşabildiğimizde vardır. Nizam sağlamlıktır. Ne kadar özgürlük garanti altına alınmış olursa olsun, birileri keyfine göre değiştirirse aynı şey tekrarlanır.

Şu anda önemli olan şey adelettir. Kanunlar arasında halkın değiştirmesi zor olan Anayasa’nın değişmesi gerekiyor. Devrim öncesi döneme dönmenin artık zor olduğu hissedilmediğinde, işte o zaman devrimci dönem sona erer. Yani devrim dönemi, yeniliğin ve suçun ne olduğunun belirlendiği bir süreçtir. Sonuç Anayasadır.

Öyleyse devrim, anayasayı değiştirmek demektir. Sonuçta, mesele aynı zamanda ülkeyi değiştirmek meselesidir. İnsanların “Burası bir ülke mi?” diye sorduğu o ülke, anayasa değişikliğiyle ismini “bir tür cumhuriyet” olarak değiştiren o nesnedir. Devrimi bu şekilde anlarsak, devrimin orijinal anlamı da, insan elinin altında olmayan düzeni bir hayvanın tüylerini dökmesi gibi değiştirmek (yenilenmek) ve böylece orijinal noktaya dönmektir.

  1. Devrim döneminde yenilik ve suç

Devrim dönemi, devrimin kendisinden başka bir zamandır. Devrim dönemleri, insanların yerleşik sağduyuyu sorgulamaya başladığı zaman başlar. Çünkü eski sistemin çelişkilerini değiştirmeye yönelik bir girişimdir. Sorun şu ki isyancılar bile suçlarını savunurken bunlara ‘devrim’ adını veriyorlar. Belki Lee Wan-yong da Japonya-Kore İlhak Anlaşması’nı imzalamayı kendince bir devrim olarak düşünmüştü. Devrim dönemi, devrim çağrısı yapan çok sayıda insanın olduğu, ancak gerçek devrimcilerin kim olduğunu bilmenin zor olduğu bir zamandır.

Devrim dönemi başladığında siyasal özgürlük geçici olarak askıya alınır. Çünkü devrim döneminde hukuk ortadan kalkar. Siyaset, kanunlar çerçevesinde, fikirlerin karşılıklı olarak tartışılması özgürlüğünün güvence altına alındığı bir düşünce alışverişidir. Oysa devrim dönemi, yüzeydeki hukukun ortadan kalktığı ve altta yatan düzene yakın yeni bir hukukun ortaya çıktığı bir ara dönemdir. Yani devrim zamanlarında bazen suç sayılan şeyler olur, bazen de yasal sayılan eylemler suç haline gelir. Çünkü bir ülkeyi ayakta tutan asgari sınırlar ortadan kalkıyor. Bununla birlikte siyasi muhalifleri koruyan yasalar da ortadan kalkıyor. Siyasetçilere suikast düzenleme ve kamu tesislerini tahrip etme girişimleri bunun tipik örnekleridir.

Kargaşalık geçtikten sonra düzen geri gelir. Değişen düzeni artık kimse sorgulamıyorsa, sorgulasa bile bunu rahatlıkla dile getiremiyorsa devrim dönemi bitmiştir. Ancak bir devrim döneminin sonu her zaman devrimin tamamlandığı anlamına gelmez. 1960 Güney Kore Anayasası’nın önsözüne bakınız. 16 Mayıs askeri darbesi, 1 Mart Hareketi ve 19 Nisan Ayaklanması’nın yanında ‘devrim’ adı altında gururla durmaktadır. Onun iç savaşı gerçekten halka siyasal özgürlüğü garantileyen bir devrim olarak görülebilir mi? Devrim zamanlarında yenilik ile suç arasında ince bir çizgi vardır. Devrim zamanları, suçun sıklıkla yenilik kisvesi altında işlendiği zamanlardır.

Devrim dönemindeki mücadele, deyim yerindeyse ölüm kalım mücadelesidir. Devrimde yenilenler tarihin arka sokaklarında kaybolurlar. Basitçe ortadan kalkmakla kalmıyor, bir “suç” olarak nitelendiriliyor ve Anayasa’ya kalıcı olarak yerleştiriliyor. Böyle bakıldığında sessiz bir ölümden ziyade infaza daha yakın bir durum. Öte yandan kazanan, ‘yeniliğin’ bayraktarlığını üstleniyor ve mitolojideki bir tanrı gibi varlığını sürdürüyor.

  1. Ülkemiz bir devrim dönemindedir.

Aslında ülkemiz uzun zamandır bir devrim süreci içerisindedir. Muhtemelen bundan 20 yıl kadar önce, henüz yönetimde yer alan, kamu görevlilerinin arasından çıkan bir avuç elit, halkın seçtiği cumhurbaşkanını ölüme sürükleyebileceklerini fark ettiler. Cumhurbaşkanının on yıllardır söylediği sözlerle köreltilen sağduyu artık çatırdamaya başladı.

Kendilerine ait yeni bir düzen kurmak istiyorlardı. Bu bir hayatta kalma ve ittifak emridir. Çeşitli çıkar gruplarına mensup insanları birbirine bağlamaya başladılar. Çıkarlarına aykırı olduğu takdirde suç sayılan, aksi takdirde yasal sayılan karanlık devrim on yıldan fazla sürdü.

Şu anki kaos, o karanlık devrimin gün yüzüne çıkmasından kaynaklanıyor.

Ama onların devrimi devrim değil. Dolayısıyla devrimleri hiçbir zaman tamamlanamayacak. Çünkü anayasa değiştirilerek ülke yaratılamaz. Siyasi özgürlük onlar için önemli değil. Tek amaçları devrim dönemindeki kaos ortamından yararlanarak ittifaklarını genişletip kendi grupları için servet biriktirmektir. Bu asla devrim niteliğinde olamaz.

Onların devrimini inkâr etmek doğru olmaz. Bu tamamen teorik bir bakış açısıdır. Onlar için Anayasa, ezberlediğiniz takdirde ömür boyu gelir elde etmenizi sağlayacak kalın bir kitaptan başka bir şey değildir. Anayasayı etkisiz kılarak bu kaotik devrim sürecini sürdürmeyi tercih ediyorlar. Neden? Ama sorun değil. Çünkü bu faydalıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin Milli Meclis tarafından seçilen bir yargıcı tek bir kamu görevlisinin atamamasının Anayasa’ya aykırı olduğu tespit edildiği halde, gözlerini ve kulaklarını nasıl kapatıyorlar? Herkesin iç savaşı açıkça gördüğü halde azil davasının nasıl ertelendiğine bakın. Zaman geçecek ve artık zevkimize uymayan hakimler istifa edecek. Bu arada, Bakanlar Kurulu, bir sonraki seçimden önce hangi davalara bakacağını düşünebilir. Hayır, seçimleri ezme seçeneğini de değerlendirmeye değer. Anayasanın zaten bir anlamı kalmadı. Çünkü hayatta kalma ve ittifaklar hareketi adeta bir tarikat gibi büyüdü. Yani bir devrim dönemindeyiz.

  1. Devrim döneminde uzlaşmadan bahsedenler devrimi mahvederler.

Peki ne yapmalıyız? Bizim onlarla bütünleşmemiz, bir arada yaşamamız gerektiğini mi savunacaksınız? Öyle mi? Asla! Devrim döneminde meşrutiyet döneminin dilini kullananlar, sadece iktidar elitlerinin oyalama stratejisinin sürmesine hizmet ederler. Aha, eğer her şey yolunda giderse, bir filmin sonundaki jenerikte birkaç küçük harf gibi, tarihe adını yazdırabilirsin.

Bu çağın bölünme çağı olduğunu ve siyasetin başarısız olduğunu söyleyenler, gerçekten rahat bir dünyada yaşıyor olmalılar. Devrim dönemi çoktan başladı. Şimdi bunu nasıl sonlandıracağımızı düşünmemiz gerekiyor. Devrim, ancak siyasal özgürlüğün yeni bir düzen olarak kurulmasıyla tamamlanan bir iştir. Bu, hayatta kalma ve ittifak hareketini kırma eylemidir. Devrim, bütün enerjinizi buna odaklasanız bile zor bir iştir.

Siyasi özgürlüğü tesis etmenin yolu entegrasyon ve bir arada yaşamak mıdır? Yoksa kendini korumak için iktidar elitleriyle ittifak kurmak mı? Bu, her birinizin düşünmesi gereken bir şey.

Çok Okunanlar

Exit mobile version