Hindistan’ın ev sahipliğinde gerçekleşen G20 Zirvesi’nin ortak bir Delhi Deklarasyonu’nun kabulü dışında en dikkat çeken iki çıktısından biri G20’nin G21’e dönüşmesi iken bir diğeri de Asya ile Avrupa arasında yeni bir deniz ve kara bağlantı koridoru projesinin duyurusu oldu. Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, İtalya, Almanya ve Avrupa Birliği’nden oluşan G20 liderlerinin oturum aralarında duyurduğu Hindistan Orta Doğu Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) Hindistan’ı Orta Doğu’ya, Orta Doğu’yu da Avrupa’ya bağlayacak.
Henüz girişimin üstünkörü detayları ortaya konsa da bunun üzerine şimdiden çok sayıda yorum ve analiz mevcut. Bazıları bunu ölü doğmuş bir öneri olarak nitelendirirken birçoğu Çin’in Kuşak Yol Girişimi’ne ya alternatif ya da karşıt olarak algılama ya da sunma eğiliminde.
Ancak girişimin tarafları açısından önemli motivasyonlarından biri tarihsel olarak ipek, baharat, kara ve deniz yollarının binlerce yıl önce bu yolu takip ederek Asya, Afrika ve Avrupa’dan oluşan üç kıtayı birbirine bağlamış olması. Hindistan’dan Orta Doğu’ya uzanacak Doğu Koridoru ile Orta Doğu’dan Avrupa’ya uzanacak Kuzey Koridoru olmak üzere iki koridor üzerine inşa edilmesi öngörülen IMEC de üç kıtayı birbirine kara demir ve deniz yolları ile bağlayacak.
IMEC haritası dikkate alındığında, deniz bağlantısını kapsayan Kuzey ve Doğu koridorları ile Ürdün ve İsrail dâhil olmak üzere Orta Doğu boyunca ve Haifa Limanı’ndan Avrupa’ya kadar geçen kara ve demiryolu uzantısı aynı zamanda İsrail odağını da yansıtıyor. İsrail’in Haifa Limanı’nın projedeki kritik bir geçiş noktası olduğu hemen dikkati çekiyor.
Yeni ekonomik koridorun sessiz odağı İsrail olmakla beraber belirgin iki ana merkezi Hindistan ve Suudi Arabistan iken itici güç merkezi ABD, ana motivasyonu Hindistan.
Hindistan ile BAE, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri en yakın genişletilmiş komşuluk ve tarihi bağlantı olarak hâlihazırda güçlü bir transit ticarete ve nakliye rotalarına sahip. Hindistan’ın üçüncü ticaret ortağı olan BAE ve dördüncü ticaret ortağı olan Suudi Arabistan aynı zamanda Hindistan’ın stratejik ortakları. AB ile ilişkiler Hindistan için önemli bir ticaret ve yatırım ilişkisi iken ABD zaten Hindistan’ın en büyük ve küresel kapsamlı stratejik ortağı. Hindistan’ın Ürdün ile ilişkileri yakın geçmişte zenginleşti ve güçlendi. Büyük Hint şirketlerinden pek çoğu Ürdün’ün büyük pazarlarla yaptığı tercihli ticaret anlaşmaları ağından yararlanıyor.
Hindistan’ın önemli güvenlik, savunma, tarım ve teknoloji ortağı olarak İsrail ilişkileri de önemli, ancak IMEC’in Avrupa’ya deniz yoluyla bağlantısı bağlamında daha da önemlisi İsrail’in Haifa limanı bir Hint şirketi tarafından yönetiliyor. Bu nedenle önerilen koridor Hindistan için jeo-ekonomik açıdan geniş olanaklar anlamına geliyor.
Bu arada dünyanın en büyük ikinci demiryolu ağına sahip olan Hindistan, IMEC’in Orta Doğu bölümü tasarısında demiryolu ve karayolu lojistik bağlantısı için işbirliği yapma konusunda kendini kilit bir uzman olarak görüyor.
ABD’nin rotasını Hint-Pasifik coğrafyasında odaklayabilmek için çalkantılı Orta Doğu bölgesinden çekilmesinin ardından İsrail ile bölgesel uzlaşma arayışı örneğinde de görüldüğü üzere gerilimleri azaltma ve bir tür kolektif güvenlik bulma yönündeki çabalar bağlamında Körfez ülkelerinin bir yandan ABD ve Batı ile geleneksel yakınlıklarını sürdürürken diğer yandan OPEC+, BRICS ve ŞİÖ gibi yapılar kapsamında Rusya ve Çin ile güçlü bağlar arayışı ile Asya ülkelerinin en büyük hidrokarbon pazarları olan Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore yeniden önem kazanıyor.
Dolayısıyla bölgeden on yedi ülkenin de Çin’in Kuşak Yol Girişimi’nde yer almasından hareketle bölge ülkeleri için IMEC konusu ya o ya bu biçiminde algılanmıyor; Çin girişimine karşıt değil, alternatif olarak görülme eğilimi daha yüksek. Uluslararası Kuzey Güney Ulaştırma Koridoru’nun bir parçası olan Hindistan için de bu alternatif görüş savunması daha ön planda tutuluyor. Ancak G20 Zirvesi’nde IMEC duyurulduğu sıralarda Hindistan Başbakanı Narendra Modi “bağlantı projeleri toprak bütünlüğüne saygı göstermeli” derken alt metin Çin’e bir mesaj gönderiyordu. Yine Zirve sırasında İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kuşak Yol Girişimi’nden ayrılabileceğine ilişkin açıklaması da dikkati çekmişti. Resmi olmasa da her ne kadar IMEC’in Avrupa bağlantısının Yunanistan üzerinden sağlanması olasılığı üzerinde duruluyor olsa da belki de İtalya üzerinden de sağlanma olasılığı doğabilir.
ABD’nin Abraham Anlaşması’nın bir uzantısı olarak Suudi-İsrail yakınlaşmasını teşvik ederken bölgenin güvenliği ve istikrarına yatırım yapmaya devam edeceği konusunda Suudilere ve diğerlerine güvence verme çabası anlamına gelen IMEC aynı zamanda ABD için Çin’in Kuşak Yol projesine jeopolitik olarak karşı koymaya yönelik stratejik bir seçenek. Ancak bununla beraber doğrudan yararlanıcı olmayan ABD fon sağlayamayabilir. Washington’ın bu tür projeler için taahhütte bulunduğu ilk örnek olmadığı için bunun güvenilirliğini ve yapılabilirliğini zaman gösterecek.
Koridorun hedefleri olarak nakliye süresinin %40 oranında kısaltılması, maliyetlerin düşürülmesi, ekonomik kalkınmayı desteklemek, tedarik zincirlerini güvence altına almak gibi beklentiler sıralanırken nakliye sırasında taşınma maliyetlerinin henüz rakamsal bir hesabı yok ve daha da önemlisi koridorun maliyetinin ne oranda olabileceği ve bu maliyetin ne şekilde finanse edilebileceği hakkında da derin bir belirsizlik ve sessizlik söz konusu. Şu an için en belirgin görünen şey politik iradenin varlığı. Ancak garanti altına alınmış finansman bu tür iddialı ve devasa projeler için başarının anahtarı.
Çalışma grupları tasarımı, finansman yöntemlerini ve iş planının uygulanabilirliğini geliştirmek için bir araya geldikçe proje şekillenecek gibi gözüküyor. Ve bu süreç, sürdürülebilir olur ve proje olgunlaşabilir ise hiç kuşku yok ki Türkiye’nin de dâhil edilmesinin gerekliliğine yönelik bir farkındalık da oluşacaktır. Ve belki de Ankara’nın liderlik ettiği ve Türkiye’yi Basra Körfezi’ndeki Fav Limanı’na bağlayacak olan ve daha çok Çin’in Kuşak Yol Girişimi’nin Türkiye’nin de içinde bulunduğu Orta Koridor’u ile ilişkilendirilen Kalkınma Yolu Projesi’nin bir şekilde IMEC’e bağlanabilirliğine yönelik olasılıklar da duyulmaya başlanacak.
Her şeyden önemlisi son olarak burada vurgulanması gereken çok daha önemli bir değişken de söz konusu ki bu da IMEC’in oldukça hassas ve karmaşık dengeleri ve oldukça hassas ve karmaşık dinamikleri olan bir bölgede planlanıyor olmasının yanı sıra bir de bölgesel duyarlılığa çok bağlı olması. Son yaşanan İsrail-Hamas savaşının gösterdiği üzere bu koridor projesi üzerine kurulan idealler şimdiden suya düşmüş gibi görünüyor. ABD’nin arka güç veya destek güç olduğu ve Hindistan’ın lider konumunda olduğu (veya oldurulduğu) IMEC projesi her şeyden önce Abraham Anlaşmaları çerçevesinde genelde İsrail’in Körfez ülkeleri ile normalleşme sürecine, özelde ise İsrail’in Suudi Arabistan ile normalleşmesine bağlıydı ki şu an için bu çaba rafa kalktı.
Ayrıca ABD’nin körüklemesi ile İsrail’in artan saldırganlığı üzerine şu an yaşanmakta olan bölgedeki çalkalanmanın Lübnan, Suriye ve hatta İran’ı da içine alarak bölgeye yayılmasına yönelik bir kuşku ve kaygı da gündemde. Dolayısıyla bölgede şu an yaşanan savaş bölgede bir süredir yaşanmakta olan tektonik değişiklikleri veya bölgenin tüm normalleşme eğilimini tamamen tersine çevirecek potansiyelde. Örneğin birkaç ay önce dünyayı şaşkına çeviren İran ile Suudi Arabistan arasında Çin’in aracılık ettiği yakınlaşma, daha sonra Suudilerin Yemen’deki savaşı sona erdirmek için Husilerle barış yapması ve Suriye Arap Birliği’ne yeniden kabul edilmesi gibi söz konusu olan tektonik değişiklikler bölgede barış ve refaha dair büyük bir umut ışığı yakmıştı. Buna karşı Çin’in arabuluculuğunu dengeleme eğilimi ile ABD’nin IMEC üzerinden İsrail’i Suudi Arabistan ile yakınlaştırma niyeti vardı ki şu an tüm bu tektonik ilerlemeler ciddi soru işaretleri ile karşı karşıya.
Buna karşı Türkiye’nin Kalkınma Yolu projesinin geleceği daha tutarlı gibi görünüyor, çünkü hem projeye ilişkin hâlihazırda birtakım altyapı varlığı söz konusu hem de projenin başat iki aktörü olan Türkiye ve Irak’ın yakın ilişkilerinin varlığı söz konusu. Ayrıca Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni entegre etmeye yönelik eğilimi ile beraber bir de Türkiye’nin jeopolitik olduğu kadar stratejik avantajı da hesaba katıldığında, IMEC’in -eğer ki mevcut sınavını verebilir ise- gelecekte Kalkınma Yolu Projesi ile olası işbirliği kaçınılmaz olacaktır.