Çevirmenin notu: Polonya, yüzyıllardır kayıp imparatorluğunu geri kazanma hayali kuruyor. 1569’da Lublin Birliği’nden doğan ve Polonya Krallığı ile Büyük Litvanya Dükalığını birleştiren devlet Rzeczpospolita iki yüz yıldan fazla sürdü.
Zirve döneminde 990 bin kilometrekarelik bir alana ve 12 milyonluk bir nüfusa sahipti (karşılaştırma yapmak gerekirse, aynı dönemde İspanya’da 7,5 milyon, Britanya’da 5 milyon insan yaşıyordu). Günümüz Polonya’sının yüzölçümü 312 bin 679 kilometrekare. Teoride Polonya, Slav dünyasının merkezi, en büyük Doğu Avrupa imparatorluğu haline gelebilirdi. Yani Rusya’nın yerini alabilirdi.
Tarihçiler hala Polonya’yı neyin yok ettiğini tartışıyor. Modern Polonya’nın anayasası halihazırda devleti ‘üçüncü Rzeczpospolita’ olarak tanımlıyor. Polonya sınırında, ülkenin Lehçe’deki resmi adı olan ‘Rzeczpospolita Polska’ tabelası var. Polonya tarih yazımında 1918’den 1939’a kadar olan dönem ‘II. Rzeczpospolita’ olarak anılır.
Jarosław Kaczyński liderliğindeki Polonya yönetimi, III. Rzeczpospolita’yı başarısız bir proje olarak gördü ve iktidar partisi Hukuk ve Adalet’in (PiS) IV. Rzeczpospolita’yı inşa ettiğini ilan etti. Bu proje dahilinde, Polonya-Litvanya Topluluğu’nun ya da İntermaryum’un yeniden canlandırılması gayesi öne çıkıyor.
Hayal edilen çok uluslu emperyal devletin Baltık, Karadeniz ve Adriyatik Denizleri arasında kalan bölgeleri kapsaması planlanır, Intermarium (Latince “Denizler Arası”) adı da buna işaret eder. Piłsudski’nin I. Dünya Savaşı sonrası yönetimi ise kavramı esneterek kuzeyde Baltık Denizi’nden güneyde Akdeniz ve Karadeniz’e kadar uzatıyordu.
Son yıllarda da ‘Üç Deniz Girişimi’ isimli forumda aralarında Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’nın da bulunduğu ülkeler bir araya geliyor ve İntermaryum fikrinin uygulanmasına yönelik egzersizler yapıyor.
Aşağıda tercümesi verilen makale, Polonya hükümetiyle bağlantılı “Ulusa ve Polonya Cumhuriyeti’ne hakaret suçlarıyla uluslararası arenada mücadele” adlı projenin Sovereignty.pl portalında Marek Jan Chodakiewicz’in imzasıyla yayımlandı. Chodakiewicz, İntermaryum projesinin önündeki engeller ve fırsatları değerlendiriyor.
İntermaryum şimdi: Stratejiler ve taktikler
Marek Jan Chodakiewicz
Sovereignty.pl
10 Haziran 2023
İntermaryum, Ukrayna’daki savaşa yönelik ABD (ve diğerlerinin) yardımlarının kanalı olarak yeniden itibar kazandı
Vladimir Putin, geçtiğimiz günlerde Polonya’nın Ukrayna’daki savaşla ilgili planları —Polonya’nın imparatorluğu İntermaryum’u yeniden kurmak— hakkında görüş bildirdi. İntermaryum ya da Baltık, Karadeniz ve Adriyatik Denizleri arasındaki topraklar, ilk olarak 15. ve 16. yüzyıllarda Polonya’nın kralları olan Litvanya Büyük Dükleri Jagiellonian hanedanı döneminde uygulanabilir bir jeopolitik kavram olarak ortaya çıkmıştı. Bölge, 18. yüzyılda Polonya-Litvanya Topluluğu’nun gerilemesiyle birlikte belirsizliğe gömüldü. Birinci Dünya Savaşı ve Rus, Avusturya-Macaristan ve Prusya/Alman İmparatorluklarının dağılmasının ardından kısa bir süreliğine yerel önemini geri kazandı. Kısa süre sonra Üçüncü Reich ve Sovyetler Birliği tarafından ezildi.
Ancak İntermaryum, kooperatif ve hatta federatif bir oluşum olarak 1989’dan sonra teoride ve pratikte bir kez daha ortaya çıktı. Bunu başarılı kılmak için ne yapılabilir? Bölgesel dayanışma olmalı. Bu amaçla, tabandan gelenler de dahil olmak üzere ilgili tüm tarafların kapsamlı entegrasyonu sağlanmalı. Bu süreçlerden bazıları Ukrayna’daki savaş nedeniyle ve ona rağmen başlamış durumda. Şimdi kısaca geçmişe, bugüne ve geleceğe bir göz atalım.
Polonya-Litvanya Topluluğu’nun mirasçıları
İntermaryum kavramı, 15. yüzyılda Litvanya Büyük Dükalığı ve Polonya Krallığı’nın Jagiellonian hanedanlığına kadar uzanıyor. Sonraki yüz yıl içinde Polonya-Litvanya Topluluğu (Rzeczpospolita) bu fikri devam ettirdi. Varsayım, çok sayıda etnik kökenden gelen soyluları (siyasi zümreyi) ile Topluluğun hem Rusları hem de Osmanlı İmparatorluğu’nu bölgeden uzaklaştırmada önemli bir rol oynamaya devam edeceği ve aynı zamanda Batı Hıristiyanlığının Latin uygarlığının öğrettiği gibi yerel halkların birliğini teşvik edeceği yönündeydi.
Polonya-Litvanya Topluluğu’nun 18. yüzyılın sonunda çökmesi ve ortadan kalkmasıyla birlikte İntermaryum dört imparatorluğun (Romanov, Hohenzollern, Habsburg ve Osmanlı, her ne kadar sonuncusu 1914’e kadar Avrupa’dan neredeyse tamamen çekilmiş olsa da) eline geçtiği için proje geriledi.
Fakat bu arada, Topluluğun mirasçıları özgürlük hayalleri kurmaya devam ederken, mücadelelerinde sadece Res Publica Serenissima’ya değil, aynı zamanda onun daha geniş çerçevesi olan İntermaryum’a da başvuracaklardı. Romantik slogan “Sizin ve Bizim Özgürlüğümüz Adına” büyük ölçüde bu duyguyu ifade ediyordu.
Dört imparatorluk 1918’de nihai olarak çöktüğünde Polonya bir kez daha revizyonist güçler —Almanya ve Sovyet Rusya— arasında bir “ara” blok olarak İntermaryum fikrini yeniden canlandırmaya öncülük etti. Varşova tarafından desteklenen ve Bolşevik karşıtı Rus olmayan tüm milliyetçileri bir araya getiren özgürlük hareketi, İntermaryum ruhunun bir tezahürüydü. 1939’dan sonra bir Polonya-Çekoslovak Federasyonu planı bile vardı.
Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçları bu hayali bir kez daha suya düşürdü. Sovyetler Birliği İntermaryum’u tamamen işgal etti ve kontrol altına aldı. Bazı uluslar doğrudan işgali tecrübe ederken, diğerleri Moskova’nın emirlerini yerine getiren yerli komünistlerle vekaleten bir işgal yaşadı. En önemli hedeflerden biri bölgenin egemenliğini ve birlikte işbirliği yapma imkanını ortadan kaldırmaktı.
Bölge kombinasyonları
1989’dan sonra Baltık, Karadeniz ve Adriyatik denizleri arasındaki topraklar özgürlüklerine kavuştukça, bazıları bir kez daha bölgesel birlik ve işbirliği fikrine geri döndü. Kendi başlarına Vişegrad üçlüsünü, daha sonra dörtlüsünü ve son olarak da grubu (Polonya, Çekya, Macaristan ve Slovakya) ve benzeri diğer bölge kombinasyonlarını kurdular. Avrupa Birliği’nin vizyonu karşısında ezilmiş olsalar da, kalpleri doğru yerde olsa da kendi vizyon ve kaynaklarından yoksundu.
Doğal olarak Brüksel ve Berlin, İntermaryum gibi AB’ye rakip olarak algılanabilecek alternatif fikir ve yapılara uzun zamandır kuşkuyla bakıyor. Bu nedenle bölgenin kendi koşullarında canlanmasını teşvik etme konusunda hiçbir yardım gelmedi.
ABD, öncelikle “Batı Avrupa” olarak anlaşılan AB’yi görmezden geldi. Yakın zamana kadar Washington, İntermaryum da dahil olmak üzere Sovyet sonrası bölgeyi büyük ölçüde görmezden geldi. Bunun istisnası NATO ve buradaki ülkelerin çoğunun ABD liderliğindeki “terörle mücadeleye” verdiği hizmetlerdi. İntermaryum, kısa bir süreliğine de olsa Amerikan diplomasisi açısından “Yeni Avrupa” haline geldi.
Bu retorik araç Baltık, Karadeniz ve Adriyatik denizleri arasındaki topraklara yönelik yapıcı ve uzun vadeli bir politika izlemekten ziyade Batı Avrupalılara, özellikle de Fransız ve Almanlara yaranmaya hizmet etti. Amerika, bölgeyi öncelikle Brüksel, Berlin ve Moskova’nın prizmasından algılamayı sürdürdü.
Bu durum 2016’da bir ölçüde değişti. İntermaryum kavramı Beyaz Saray’da ilgi görmeye başladı. İki ana öncelik vardı.
İlk olarak, Rusya’nın beklenen saldırganlığına karşı NATO’nun doğu kanadını askeri anlamda güçlendirmek, ABD’nin kaynaklarını Çin’e karşı Pasifik’e kaydırmasına ve Pasifik’e odaklanmasına olanak sağlayacaktı.
İkinci olarak, Polonya, Hırvatistan ve Bulgaristan’da Amerikan gazı ve petrolüyle beslenecek bir enerji merkezi oluşturmak için İntermaryum’un altyapısına yatırım yapmak, Avrupa Birliği ve komşuları için enerji güvenliği sağlamanın en iyi yolu olacaktı. Bu herkes için bir kazan-kazan durumuydu. Amerikalılar para kazanacak, Avrupalılar da Rusya’ya olan enerji bağımlılıklarından kurtulacaktı.
Ne yazık ki 2020 seçimlerinden sonra yeni Amerikan yönetimi bu plandan vazgeçti. Washington, Almanya’yı yatıştırmaya ve Moskova’ya yakınlaşmaya çalıştı. Ancak Kremlin’in 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından söylem yeniden değişti.
İntermaryum, Ukrayna’daki savaşta ABD (ve diğerlerinin) yardımının bir kanalı olarak yeniden itibar kazandı. Bu, çoğunlukla askeri konularla ilgili olmak üzere ABD’nin bazı yatırımlarını gerektiriyor. Bu bölge için yeterli değil ve Beyaz Saray’ın bu konuda uzun vadeli bir stratejisinin olmadığı belli.
Yatırım taahhütleri
Orta ve Doğu Avrupa hükümetleri, bu geçici askeri ilgiyi daha kalıcı Amerikan güvenlik ve yatırım taahhütlerine dönüştürmek için durumdan faydalanmaya odaklanmalı.
Bölgedeki tüm ulus devletler ABD ile mümkün olduğunca çok sayıda ikili anlaşma yapmaya çalışmalı. Bu anlaşmalar askeri konuların ötesine geçmeli ve ticaret, altyapı ve diğer projelerle de ilgili olmalı.
Dahası, bu ülkeler kendi aralarında koordine olarak bir ittifak gibi hareket etmeli ve ABD’yi kendilerine ortak çıkarları olan İntermaryum’un birleşik bir varlığı olarak muamele etmeye alışmaya teşvik etmeli. Şu anda bölgedeki herkesi dahil etmeye gerek yok ama eninde sonunda bunu yapmak epey etkili olabilir. Mesela Baltık ülkeleri sadece kendilerini ilgilendiren konularda Beyaz Saray’a karşı tek başlarına hareket edebilirler. Fakat mesele daha evrenselse, sadece kendilerini ilgilendirmiyorsa, daha fazla ağırlık için Vişegrad Grubuna katılmaları için başvurmalılar.
Elbette İntermaryum dayanışması hedefi doğrultusunda çeşitli kombinasyonlarla nasıl çalışılacağını öğrenmek gerekecek. Mesela NATO’nun doğu kanadındaki ülkelerinden oluşan birleşik bir blok sadece ittifak içinde değil, aynı zamanda Amerika ile doğrudan ilişkilerde de daha fazla ilgi görecektir. Benzer şekilde, doğu kanadının AB üyeleri DC ile müzakerelerini koordine etmeli ve gerekirse AB üyesi olmayan katılımcılar, mesela Kuzey Makedonya veya Moldova adına konuşmalılar.
Bu arada, bu yaklaşım dış politikanın yürütülmesiyle ilgili her durum için geçerli olabilir. Mesela Çekya, Küba’daki insan hakları ihlallerine karşı açık sözlü oldu. Prag Havana ile tek başına başa çıkabilir ama yardıma ihtiyaç duyması halinde diğer İntermaryum’daki müttefiklerini de bu davaya dahil etmeli.
Bir başka örnek: Litvanya, Çin ile uzun süredir anlaşmazlık içindeydi. Şimdi, bir süre sonra, diğer Baltık ülkeleri de Pekin’e meydan okuma konusunda Vilnius’a katıldılar. Eğer İntermaryum’un çıkarına olacaksa, diğer ulus devletler de bu çabada Baltık ülkelerinin yanında yer almalı.
İntermaryum’da dayanışmanın ortaya çıkmakta olduğuna dair bazı cesaret verici işaretler var. Mesela Brüksel’de, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri komünist kitle katliamları ve diğer suçların hesabının sorulmasında inatla ısrar ettiler. Bu durum pek çok Batı Avrupalı solcu ve diğer Marksist savunucuların hoşuna gitmese de İntermaryum bloku şu ana dek Avrupa Parlamentosu’nda sağlam durdu.
Dayanışmanın bir başka işareti de aynı blokun AB içinde Amerikan dostu olma eğiliminde olması. Dolayısıyla Brexit’ten sadece bu nedenle yakınmak gerekir: Büyük Britanya, İntermaryum uluslarıyla aynı şekilde hareket etti. Artık İngilizler yok ve Polonyalılar ve İntermaryum’dan diğerleri, Fransız-Alman ekibinin mevcut Atlantik karşıtlığını dengelemeye yetmiyor.
Fakat İngilizler hala NATO’da. İttifak içinde mümkün olduğunca yakın işbirliği olmalı. Askerler askeri ve kültürel eğitim için rotasyona tabi tutulmalı. Bir İspanyol askerinin Estonya’da geçireceği bir ay, Rus emperyalizminin tehlikesini kavramasına yardımcı olabilir. Bir Çek sınır muhafızının Portekiz’de geçireceği bir süre, Üçüncü Dünya’dan kontrolsüz göçün yarattığı tehdidi yeterince gösterecektir.
Üç konu başlığı
Sonuç olarak, İntermaryum hükümetlerinin işi başından aşkın. Peki ya sıradan insanlar? Seçilmiş liderlerinin rol çalmasına izin vermemeliler. İntermaryum dostu politikacılara oy vermek yeterli değil. Halk aktif olmaya devam etmeli ve faaliyetlerini çeşitli düzeylerde genişletmeli.
İlki, köy ve kasaba düzeyindeki yerel yönetimler, İntermaryum ülkelerinin her birindeki benzer muadillerine ulaşmalı ve bir kardeş şehirler ve kardeş mezralar ağı oluşturmalı (veya güçlendirmeli).
İkincisi, yerel ticaret odaları, işletmeler ve girişimler de aynı şekilde hareket etmeli. Bu, devlete ait (ya da özel, bölgede çok daha az rastlanan) devasa holdinglerin yanı sıra küçük firmaları ve aradaki her şeyi içermeli. Bu hem iş dünyası için hem de insan ilişkileri için iyi olur.
Üçüncüsü, hükümet ve iş dünyası dışında insanlar arası diplomasi olmalı. Mesela Hırvat öğretmenler notlarını karşılaştırmak için Letonya’ya gitmeli. Macar çocuklar Bulgaristan’daki lise futbol turnuvalarına katılmalı. İntermaryum’da istenilen herhangi bir yerde eğitim görmek için yerel burslar verilmeli.
Çok yakında bu tür halk tabanlı çabalar yerel ve tek taraflı olmaktan çıkıp bölgesel ve çok taraflı faaliyetlere dönüşebilir. Yine de İntermaryum halkları arasında tabanda kurulan özel ilişkiler devam edecek ve gelişecektir. Tabandan yukarıya bileşeni, bölgesel dayanışmayı teşvik etmek için çok önemli bir faktör.