GÖRÜŞ

İran’ın ‘Doğu politikası’ kapsamında Ukrayna sorunu

Yayınlanma

22 Martta İran’da Nevruz bayramı ile beraber yeni yıl başlamış oldu ve İranlılar 1402-ci hicri şemsi yıla girdiler. Geçen yılın muhasebesi ve yeni yıl için yol haritası özelliği taşıyan yılın ilk gün konuşmasını yapan İran devlet lideri Ayetullah Hamanei birçok iç ve dış siyaset konularına değindi ve Ukrayna meselesini de gündeme getirdi. Ayetullah Hamanei İran devletinin direniş cephesine verdiği desteğin sürdüğünü vurgulayarak, İran’ın Ukrayna savaşında Rusya’dan yana savaşa katıldığı yönündeki iddiaların asılsız olduğunu belirtti: “Ukrayna savaşına katılımı kesinlikle ve kesinlikle reddediyoruz, böyle bir şey kesinlikle doğru değil. Ukrayna’daki savaş, ABD tarafından NATO’yu doğuya doğru genişletme çabaları yüzünden başlatıldı ve şimdi, Ukrayna halkı zor durumda sorunlarla boğuşurken, savaştan en çok ABD ve silah fabrikaları yararlanıyor ve bu nedenle bu savaşı bitirmek için gerekli çalışmaları engelliyorlar.”

İran lideri aslında bu ifadeleri ile önceden Putin ile gerçekleştirdiği görüşmedeki temel görüşlerini tekrarlayarak son aylarda İran SİHA ve füze sistemlerinin Ukrayna’da kullanılmak üzere Rusya’ya verildiği yönündeki haberlere tepki göstermiş oldu.

Ayetullah Hamenei, Rusya devlet başkanı Putin ile Tahran’da gerçekleştirdiği görüşmede de Ukrayna’daki savaşın ana nedeninin Amerika ve NATO’nun müdahalesi olduğunu söylemişti. Hamenei, “Savaş çetin ve zor bir meseledir ve İslam Cumhuriyeti sıradan insanların savaştan mustarip olmasından hiç memnun değil” diyerek savaş konusundaki temel görüşünü açıklamakla beraber “ama Ukrayna konusunda siz inisiyatif almasaydınız, karşı taraf her hâlükârda kendi inisiyatifiyle bir savaş çıkaracaktı. NATO’nun yolu açık olursa onlar sınır tanımaz. Onlar Ukrayna’da durdurulmasaydı daha sonra Kırım bahanesiyle yine de bu savaşı başlatırlardı” ifadelerini eklemişti.

İran devlet liderinin Nevruz konuşmasındaki bu açıklamaları tekrarlaması Tahran’ın Rusya siyasetini ve Ukrayna konusunu yeniden gündeme taşımıştır.

Doğu Politikası

Eski İran cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad hükümetinin son yıllarına doğru Tahran’da “tek kutuplu dünyanın sona eriyor ve çok kutuplu dünyanın içinde olduğumuz için biz de yeni kutuplarla işbirliği yapmalıyız” düşüncesi dikkate alınır bir düzeyde devlet içinde gündeme geldi. Bu strateji geçmiş cumhurbaşkanı Ruhani hükümeti ile askıya alınsa da özellikle Nükleer Anlaşmanın Trump’ın ABD’de iktidara gelmesi ile çıkmaza girmesiyle bir daha gündeme geldi ve özellikle en üst düzeyde Ayetullah Hameneni, onun danışmanı Ali Akbar Velayeti ve bu gibi üst düzey devlet görevlileri tarafından desteklendi. Bu strateji ilk dönemlerde Rusya merkezli konuşulsa da son dönemlerde Çin daha ağır basmaktadır. Ama her şeye rağmen Rusya bu söylemde oldukça önemli yere sahip. Özellikle reformcu kanadın itirazlarına ve hatta bazen sabotajlarına ve özellikle de medyadaki propagandalarına rağmen Tahran bu stratejisinde oldukça kararlı gözüküyor.

Bu kapsamda Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası bu siyasete karşı biz nasıl bir siyaset yürüteceğiz meselesi İran’da gündemden düşmüyor. NATO’ya karşı doğu cephesini desteklemek için biz de savaşta bulunmalıyız, bu savaşı işgalci bir savaş olarak değerlendirip Avrupa’ya yakınlaşmak için bir fırsat gibi kullanmalıyız diyen uç görüşlerin arasında Tahran bugüne kadar ihtiyatlı ve orta bir yol tercih etmiştir. Tahran yetkilileri Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna’daki politikalarını tasvip etmeye pek yanaşmıyor. Bu denge siyasetinin örneklerinden biri, 2 Mart 2022’de Birleşmiş Milletler Genel Konseyi’nin Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısını kınamak için yaptığı oylamada İran’ın çekimser oy kullanmasıydı. 2008’de de Rusya’nın Gürcistan’ı işgali sırasında Tahran yetkilileri, Güney Osetya ve Abhazya cumhuriyetlerinin ayrılmasını onaylamamış, ancak Rus saldırısını NATO provokasyonlarının bir sonucu olarak değerlendirmişti. Geçen aylarda İran’ın Rusya’ya SİHA yardımlarına dair yayımlanan haberlerle İran siyasetinin Rusya’dan yana aktif katılım yönünde değiştiğini ima eden tüm çabalara rağmen devlet lideri Ayetullah Hamanei’nin son açıklamaları Tahran’ın hala orta bir yol izlediğini göstermektedir.

İran ilk resmi pozisyonunda, NATO’nun eylemlerini kışkırtıcı bulurken, krizi çözmek için siyasi çözüm ve diyalog vurgusu yapmıştı. Nitekim İran dışişleri bakanı Emir Abdullahiyan ve bakanlığın sözcüsü Nasır Kenani tarafından defalarca dile getirilen İran’ın tutumu üç ilkeye dayanıyordu: 1. İran NATO’nun genişlemesine ve Rusya ile Ukrayna arasındaki ilişkilere Batı’nın müdahalesine karşıdır. 2. Ülkeler arasındaki sorunların çözümü olarak savaşı görmüyor ve her tarafta çatışmalara son verilmesi çağrısında bulunuyor. 3. İran’a göre Batılı ülkelerin uyguladığı ekonomik abluka, mevcut sorunların çözümünde ve çatışmaların sona ermesinde yardımcı olmayacak.

Bu resmi görüşlere rağmen aslında Tahran’daki siyasetçiler Rusya’nın bu savaşta nihai kazanan olduğu takdirde, bu durumun uluslararası ilişkilerde büyük değişikliklere yol açacağını ve yeni dünya düzeninin temellerini atacağını düşünüyorlar. Onlar aslında İran’ın müttefik ülkesi addedilen Rusya’nın bu savaştaki kazanımını sadece onun değil, tüm Doğunun ve mevcut uluslararası sisteme karşı çıkan tarafların kazanımı gibi değerlendiriyorlar. Bu çerçevede onlara göre Rusya’nın kazanımı ‘düşman’ Batı ve Amerika’nın bunalıma girmesi ile sonuçlanacaktır. İran’la Rusya arasında kader birliğini destekleyen grup özellikle kış mevsimindeki enerji piyasasının durumunu göz önüne alarak daha da güçlenmiş bir durumdadır.

Ama Tahran’da bu görüşlere karşı olan bazı Batı yanlısı akımlar Rusya’nın kışa kadar savaşta başarılı olamamasını İran’ın lehine bir durum gibi değerlendiriyorlardı. Onlara göre İran’ın enerji ve piyasa istikrarını sağlamadaki rolünü anlayan Avrupa, nükleer krizi çözmeye ve İran’ın bu pazardaki varlığının önündeki engelleri kaldırmaya çalışacaktı. Bu grup Avrupa’nın ölümcül bir kışın etkisinden kurtulmak için İran’a yöneleceğini söylerken, aslında Avrupa ne bir ölümcül kış geçirdi ve ne İran’la temel bir anlaşmaya yönelmeye ihtiyaç duydu. İş böyle olunca Rusya ile kader birliğine inananlar daha da güçlenmiş oldular. Bu kesime göre Rusya’nın uluslararası arenada zayıflaması İran’ın lehine değildir. Rusya’sız bir dünya düzeni dünyadaki Amerikan hegemonyasını istikrara kavuşturacak ve Avrupa’yı ABD’ye daha bağımlı hale getirecektir. Bu cenah İran’ın Rusya’dan yana bir tavır alması gerektiğini savunup ‘Doğu Politikası’ kapsamında Rusya’ya her türlü desteğin verilmesi gerektiğini savunuyor.

Rusya Karşıtı Akım

“Rusya’nın güçlenmesi İran lehinedir” görüşünde olan gruba karşı İran siyasetinde, Rusya’nın aslında İran’a “zarar dışında herhangi bir getirisi olmadığını” savunan bir grup da mevcuttur. Medyayı oldukça başarılı kullanan bu grup, tarihi olarak Rusya’nın İran çıkarlarını gözetmeksizin zaman zaman İran karşıtı bir siyaset yürüttüğünü söyleyerek İran’ın Rusya’dan uzaklaşması gerektiğini ve özellikle de Ukrayna olaylarında Rusya’ya karşı bir pozisyon alması gerektiğini savunmaktadır. Bu gruba göre Rusya, İran nükleer anlaşmasının başarısız kalmasında büyük bir rol oynamıştır. Onlara göre aslında Rusya, İran’la Batı arasında hep sıcak ve ihtilaflı bir gündemin mevcudiyetini istiyor ve ondan dolayı bu dosyanın kapanmasına yardımcı olmuyor. Bu gruba göre Rusya zaten bu zamana kadar İran’ın ihtiyaç duyduğu bir işbirliğinde bulunmamıştır ve bundan sonra da Ukrayna’da aldığı darbelerle Rusya dünyada daha da yalnızlaşmış ve güçsüzleşmiş bir durumda olacaktır. Bu akım bir an önce İran’ın Rusya ile müttefikliğini bitirmesini ve Batıya olumlu mesajlar göndermesini desteklemektedir. Bu akım, “İran, Rusya’yı dâhil etmeden, bir an önce nükleer anlaşmayı bitirerek yaptırımlar zincirinden kurtulmalı, enerji alanında yabancı sermayeyi ülkeye çekmek ve enerji pazarındaki varlığını istikrara kavuşturmak için çalışmalıdır” görüşündedir.

Çin, Yeni Doğu

Tahran’da Rusya’dan yana olan akım Moskova ile yeni ve daha derin ilişkiler kurmaktan vazgeçmese de aslında rakip akımın eleştirilerine yeterince cevap vermekte başarısız kalmaktadır. Batıcıların, Batının İran’a olumlu bakacağı konusundaki görüşleri ne kadar basit hatta çocuksu olsa da, Rusya’ya karşı söyledikleri eleştirilerde gerçeklik payı mevcuttur. Rusya tüm müttefiklik açıklamalarına rağmen Suriye’de İsrail’in İran güçlerine yönelik saldırılarına yeterli tepkiyi göstermemiş, S-300 meselesinde ve Kafkasya’da İran’ın isteklerini dikkate almayı göz ardı etmiştir. Ama devlet nezdinde bu gibi olaylar Doğu siyasetinden vazgeçileceği anlamına gelmediği gibi, Rusya merkezli Doğuculuk politikası Çin’e doğru kaymaktadır. Çin hem ekonomik, hem teknolojik olarak İran’a daha yararlı olabilir ve siyasi anlamda da Batı’da Rusya kadar alerjik bir durum oluşturmaz.

Anlaşılan, Rusya’nın Ukrayna cephesinde elde ettiği sonuca bağlı olmayarak, İran Doğu Politikasından vazgeçmemekle beraber Rusya’dan Çine doğru hareket etmektedir. Çin arabuluculuğunda yapılan Suudi Arabistan ile anlaşma bu yeni sürecin bir başlangıcı ve aslında meyvesidir.

*Masoud Sadr, İranlı araştırmacı-yazar, eskiden Tasnim Haber Ajansı’nda editör, Hacettepe Üniversitesi (tarih) doktora adayı.

Çok Okunanlar

Exit mobile version