DÜNYA BASINI

‘İsrail’de sivil-asker ilişkileri ciddi şekilde sarsıldı’

Yayınlanma

İsrail’de Binyamin Netanyahu hükümetinin yargının yetkilerini kısıtlayan yasal düzenlemelerine karşı yapılan kitlesel eylemler sürerken silahlı kuvvetlerin bel kemiğini oluşturan yedek askerlerin sivil itaatsizlik tehditleri İsrail sınırlarını aşan bir tartışmayı da beraberinde getirdi.

15 yıl başbakanlık yapan ve ülkede “en uzun süreli başbakanlık görevinde bulunan siyasetçi” olma özelliğini taşıyan Netanyahu, kendisine karşı düzenlenen protestolara yabancı değil. Ancak ordu içinden gelen sivil itaatsizlik tehdit ve çağrıları Netanyahu’yu geçici de olsa geri adım atmaya zorladı. Söz konusu yasa reformu şimdilik askıda. Yedek askerlerin, yargı reformu hayata geçerse göreve gelmeyeceklerini deklare ettikleri bildiriler ve açıklamalar protesto hareketini de ikiye bölmüş durumda. Kimilerine göre askerlerin desteği eylemlerin amacına ulaşmasında kilometre taşı oldu ve bu destek önemli. Bu görüşe karşı çıkan daha soldan kesimler ise olası bir darbe tehlikesine dikkat çekiyor.

ABD dış politikasında etkili yayın organlarından Foreign Affairs de bu tartışmaya katıldı. Netanyahu ve aşırı sağ koalisyonuna karşı bir yayın çizgisi izleyen Foreign Affairs, “Sonuç ne olursa olsun, ülkenin sivil-asker ilişkileri ciddi şekilde sarsılmış durumda” tespitini yapıyor.

Marquette Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Risa Brooks ve Harvard Üniversitesi’nden Avishay ben Sasson-Gordis’in kaleme aldığı analiz, ordunun sivil otoriteye itaati ile demokrasiyi koruma yükümlülüğü arasındaki gerilimin sadece İsrail’e özgü olmadığını dolayısıyla mevcut hesaplaşmanın sonucu ve IDF’nin bu hesaplaşmadaki rolünün İsrail’in çok ötesinde bir öneme sahip olduğunu düşünüyor.

Analizin tamamı:

***

İsrail Ordusunun Demokratik İkilemi

Demokrasiyi Savunma Arzusu Emirlere Uymamayı Meşrulaştırabilir mi?

Mart ayında İsrail ordusundaki binlerce yedek asker, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yargı reformu planlarından vazgeçmemesi halinde artık eğitimlere ve operasyonlara katılmayacaklarını açıklayarak ülkede şok dalgaları yarattı. Önerilen tekliflerden biri, İsrail Yüksek Mahkemesi’nin hükümet ve çıkardığı yasalar üzerindeki denetimini etkin bir şekilde ortadan kaldıracaktı. Yedek askerlerden gelen yüksek tonlu eleştiriler Netanyahu’nun reformu geçici olarak askıya alma kararında önemli bir faktör oldu. Ancak bu konudaki gerilim azalmadı ve İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog liderliğindeki arabuluculuk girişimi anlaşmazlığın çözümünde çok az yol alabildi.

Askerlik hizmetinin bir vatandaşlık görevi ve dönüm noktası olarak görüldüğü İsrail’de, yedek askerlerin muhalefetinin derin sembolik bir önemi var. Ayrıca, özellikle söz konusu yedek askerlerin birçoğunun hava kuvvetlerine mensup olması ve İsrail Savunma Kuvvetleri’nin Suriye’de ve İsrail sınırları boyunca devam eden operasyonlarının merkezinde yer alması nedeniyle bu durumun, pratik askeri sonuçları da var. Bugüne kadar yedek askerler göreve gelmeye devam etti. Ancak reformla ilgili mücadele devam ettiği sürece, muhalefet olasılığı da sürecek.

İsrail solunda ‘postal’ tartışması

Demokratik sivil-asker ilişkilerinin geleneksel normlarına göre, yedek askerlerin hizmet etmeyi reddetme tehditleri genellikle kınanır ve kınanmalıdır. Ancak bu İsrail tarihinde sıradan bir an değil. Toplumun büyük bir kesimi hükümetin planladığı reformun İsrail demokrasisine varoluşsal bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. Bu durum yedek askerler için kafa karıştırıcı bir ikilem yaratıyor. Sağlıklı bir demokrasinin sürdürülmesi, askerlerin siyasete müdahaleden kaçınmasını gerektirir. Aynı zamanda, seçilmiş liderler demokrasiyi ortadan kaldırırken pasif bir şekilde beklemek, bir subayın demokrasiyi destekleme ve savunma taahhüdüyle temelden çelişir. Bu koşullar altında yedek subayların direnişi anlaşılabilir ve hatta belki de haklıdır. Buna rağmen, bu muhalefet İsrail’in sivil-asker ilişkileri ve potansiyel olarak ulusal güvenliği için uzun vadeli riskler oluşturuyor.

Şu anda bu ikilemin en şiddetli olduğu yer İsrail. Ancak ordunun sivil otoriteye itaati ile demokrasiyi koruma yükümlülüğü arasındaki gerilim sadece İsrail’e özgü değil: siyasi liderler demokratik değerleri ve kurumları aşındırma tehdidinde bulunduğunda dünyanın dört bir yanındaki askeri personel benzer bir çıkmazla karşı karşıya kalıyor. Bu nedenle mevcut hesaplaşmanın sonucu ve IDF’nin bu hesaplaşmadaki rolü İsrail’in çok ötesinde bir öneme sahip.

Askerler greve gittiğinde

İsrail’in yedek askerleri arasındaki muhalefetin önemini abartmak zor. Yedek askerler ülkenin ordusunda ve toplumunda benzersiz bir rol oynuyor. Nüfusun sadece küçük bir bölümünün askere gitmeyi tercih ettiği ABD’nin aksine, ülkenin Arap vatandaşları ve çoğu ultra-ortodoks Yahudi hariç tüm İsrailliler 18 yaşında otomatik olarak IDF’ye alınıyor ve kadınlar iki yıl, erkekler ise yaklaşık üç yıl askerlik yapıyor. Hizmetlerini tamamladıklarında yedeklere katılırlar ve eğitim ve gerektiğinde askeri operasyonlar için çağrılabilirler. Hizmetlerini bitirdiklerinde yedek kuvvetlere giriyorlar ve eğitime ve gerektiğinde askeri operasyonlar için çağrılabiliyorlar.

Uygulamada İsraillilerin sadece bir kısmı, nüfusun yüzde birinden biraz fazlası düzenli yedek eğitimine ve görevlerine katılıyor. Ancak bu kişiler IDF’nin işleyişinin merkezinde rol oynuyor. İsrail’in daimî ordusu nispeten küçük, bu nedenle yedekler büyük ölçekli bir savaş durumunda ihtiyacı karşılamak için vazgeçilmez. Hava kuvvetlerinde, İsrail’in Suriye’deki İran vekillerine yönelik sık sık düzenlediği saldırılar gibi sınırlı operasyonlar bile aktif görev için gönüllü olan yedeklere dayanıyor. Aynı durum bazı özel kuvvetler ve istihbarat teşkilatının bazı bölümleri için de geçerli. Bu sivil-askerler, ordunun çok ötesinde bir saygı ve prestije sahipler. Hizmeti reddetme tehditleri; savaş uçaklarının boş kalması ya da özel kuvvet mensuplarının görevleri reddetmesinin ulusal güvenlik üzerindeki etkileri bir yana, muazzam bir sembolik ağırlık taşıyor.

Yedek askerler daha önce de İsrail hükümeti aleyhinde konuşmuşlardı. 2003 yılında iki düzine yedek hava kuvvetleri pilotu, IDF’nin işgal altındaki Filistin topraklarında düzenlediği hava saldırılarında sivillerin hayatını kaybetmesini alenen kınamıştı. İsrail, 2006’da Lübnan’da Hizbullah’a karşı savaşa girdikten sonra, bazı yedek güçler, çatışmayı yönetme biçimi nedeniyle hükümeti eleştirmişti. Ancak son kargaşanın emsali yok. Geçmişteki protestolar nispeten küçüktü; bu kez muhaliflerin sayısı binlerle ifade ediliyor ve çok daha örgütlüler. Bazı durumlarda, grev tehdidi tüm birimleri felce uğratabilir.

İsrail’de sivil itaatsizlik tartışması: “İntifada arifesinde ordu parçalanmak üzere”

Prensip meselesi

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Netanyahu kampı bu tepkiye sinirlendi. Ülkenin maliye bakanı yedekleri hükümete karşı askeri bir “isyan” başlatmakla suçladı ve sağcı bir gazete yedeklerin muhalefetinin “ders kitaplarındaki askeri darbe tanımına çok yakın” olduğunu söyledi. Buna karşın IDF’nin genelkurmay başkanı ve en üst düzey askeri yetkilisi Herzi Halevi bu tür abartılardan kaçındı. Halevi yedek asker gruplarıyla bir araya gelerek onlara hizmet etme yükümlülüklerini hatırlattı, birlik çağrısında bulundu ve siyasetten uzak durmanın önemini vurguladı. Ancak onları ya da eylemlerini doğrudan kınamadı. Bu nedenle Netanyahu yanlısı uzmanlar onu “yüz karası” olarak nitelendirdi.

Normal zamanda hükümet, sivil işlere aşırı askeri müdahaleyi kınamakta haklı olurdu. Askerlerin düzenli olarak basına konuştuğu İsrail’de bile silahlı kuvvetler devletin kanun ve politikalarını dikte etmiyor. Bu sorumluluk vatandaşlara ve onlara hizmet için seçtikleri siyasi liderlere düşüyor. Ancak mevcut koşullar bu değerlendirmeyi zorlaştırıyor. İsrail’in, yedek askerlerin bağlılık yemini edebilecekleri yazılı bir anayasası olmayabilir, ancak yine de hizmet etme kararları, demokratik kurumlarına karşı derin bir görev duygusunu yansıtıyor. Netanyahu’nun yargıya yönelik saldırısı, bu hizmetin temel ilkelerine meydan okuyor. Onlara göre kuvvetler ayrılığına balta vurmak, hizmet etmeyi kabul ettikleri toplumsal sözleşmeyi ihlal anlamına geliyor.

Bu da birçok yedek askerin neden konumlarının, parti politikaları ve politik çekişmeleri aştığına inandığını açıklıyor. Kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda, çeşitli hükümetler altında ve kişisel olarak katılmadıkları askeri misyonlarda verdikleri hizmetin altını çizdiler. Belirli bir düzene ya da hükümet politikasına itiraz etmekten ziyade, liberal demokrasinin kaderi üzerine bir kavgada taraf tutuyorlar. İstihbarat servislerindeki yedek subaylar tarafından kaleme alınan açık mektupta da ifade edildiği gibi, “vatandaşlarıyla yaptığı temel anlaşmanın şartlarını tek taraflı olarak değiştiren bir devlete” hizmet etmenin bir anlamı yok. Yedek denizaltı mürettebatı tarafından kaleme alınan bir başka mektupta ise Netanyahu’ya “İsrail demokrasisinden elini çekmesi” çağrısında bulunuluyor ve “demokrasiye verilecek her türlü zararın yıkıcı ve geri döndürülemez olacağı” belirtiliyor.

Bazı yedek askerler de ayrıca yürütme üzerindeki yargı denetiminin zayıflatılmasının askeri planlama için karar alma sürecini yozlaştırabileceğinden endişe ediyor. Bu da hükümetin onları ulusal güvenliğe değil kendi iç siyasi gündemine hizmet edecek görevlere göndermesini kolaylaştırabilir ve muhtemelen uluslararası hukuk kapsamında cezai takibata maruz bırakabilir. Hükümetin reformu gözden geçirme ya da en tartışmalı unsurlarından bazılarında uzlaşmaya varma konusundaki isteksizliği bu korkuları daha da artırıyor.

Muhalefetin vaadi ve tehlikesi

Maalesef Netanyahu’nun ordudaki muhalifleri susturma seçenekleri sınırlı. İsrail yasaları orduyu savunma bakanına ve nihayetinde bir bütün olarak kabineye tabi kıldığından, başbakan olarak başkomutan değil. Netanyahu, elbette Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı görevden alabilir ve gerçekten de bunu Mart ayı sonlarında, Gallant’ın yargı reformu karşıtlarıyla uzlaşma çağrısından sonra yapacağını duyurdu. Ancak halkın tepkisi üzerine Netanyahu geri adım attı ve Gallant görevde kaldı. Netanyahu, Halevi’yi daha uysal bir genelkurmay başkanıyla değiştirmeye de çalışabilir, ancak bunu yapmak yasal ve siyasi açıdan sıkıntı yaratır ve muhtemelen Gallant’ı başarısız bir şekilde görevden almasına kıyasla kamuoyunda daha fazla öfkeye yol açar.

Netanyahu’nun bu tür resmi önlemlerin dışında atabileceği adımlar ise çok daha tehlikeli. Örneğin, yedek askerlerin ve daha geniş anlamda hükümet karşıtı protestoların meşruiyetini kamuoyu önünde sorgulamaları için askeri liderlere baskı yapmaya başladı bile. Bu saldırı hattı, İsrail sağındaki etkili isimlerin yedek pilotları elitist olarak yaftalama çabalarında görülebilir. Bu tür iddialar, daha üst sınıf ve sol eğilimli olarak algılanan pilotlar ile tarihsel olarak marjinalleşmiş gruplardan gelen ve sağa kayma eğiliminde olan yer ekipleri arasında uzun süredir devam eden gerilimlere dayanıyor. Bu tür taktikler, İsrail toplumunda uzun süredir birleştirici ve dengeleyici bir güç olan IDF’yi sosyal ve siyasi fay hatları boyunca, bazı birim veya personelin hükümetin yanında yer aldığı ve diğerlerinin ona karşı olduğu şeklinde bölme riski taşıyor. Neyse ki, şu anda böyle bir bölünmenin kayda değer bir işareti yok ve ortak hizmet bağları devam ediyor. Yine de protesto eden yedek askerlerin aksine, muharebe birimlerindeki rütbeli ve kıdemsiz subaylar arasında birçok dindar Siyonist ve aşırı sağcı koalisyon hükümetine sempati duyan diğerleri yer alıyor. Bu, saflarda birliğe dayanan bir kurum için sıkıntı anlamına geliyor.

Mevcut çatışma, ordu içindeki bölünmeleri artırmanın yanı sıra, silahlı kuvvetler üzerindeki sivil kontrol için de bir risk oluşturuyor. Demokrasilerde, askeri personel ülkenin gideceği yönü seçemez. Seçilmiş liderler bu kararları verir ve orduya hizaya girip onları uygulamak kalır. Tabii ki, bu, halkına giderek daha fazla hesap veremeyen içi boş bir devleti değil, işleyen liberal bir demokrasiyi varsayar. Ancak İsrail mevcut fırtınayı atlatırsa, yedek kuvvetlerin eylemleri endişe verici bir emsal teşkil edebilir. İsrailli sosyolog Yagil Levy’nin işaret ettiği gibi, yedek sağcılar veya muvazzaf askerler, gelecekteki bir hükümetin Filistinlilere topraklarının iade edilmesi çabalarını engelleyebilir ve bu tür bir müdahaleyi haklı çıkarmak için bugünün gelişmelerine atıf yapabilir.

Son olarak, protestolar, ülkenin düşmanlarına ordu ve toplumun bölünmüş ve savunmasız olduğu sinyalini vererek İsrail devletinin güvenliğine potansiyel olarak zarar veriyor. Son haftalarda İsrail, Gazze, Lübnan ve Suriye’deki militanların roket saldırıları da dahil topraklarına yönelik saldırılarda bir artış yaşadı. Hükümeti hem eleştirenler hem de destekleyenler, İsrail’in zayıflığına dair algıların düşmanları, ülkenin caydırıcı kapasitesini test etme konusunda cesaretlendirdiğine dair endişelerini dile getirdiler; ancak bu durumdan kimin sorumlu olduğu konusunda farklı görüşlere sahipler.

İsrail şimdilik tartışmaların ortasında kalmaya devam ediyor. Yargı reformu konusunda nasıl bir uzlaşmaya varılacağı belirsiz ve hükümet yedeklerin daha fazla direnişiyle karşılaşabilir. Sonuç ne olursa olsun, ülkenin sivil-asker ilişkileri ciddi şekilde sarsılmış durumda.

Bu kargaşa, demokrasi geri çekildiğinde başka yerlerdeki orduların karşılaşabileceği çalkantılara bir pencere açıyor. Sivil liderlere hizmet etmek ve liberal demokratik normları korumak arasında bir çatışma olmamalı; ancak bunun için aynı ilkeleri benimseyen liderler gerekir. Bir hükümet kendi kurumlarını ve değerlerini hedef alıp onları içeriden aşındırdığında işler karmaşıklaşır. Askeri personel, hiçbirinin yüzleşmek zorunda kalmaması gereken bir seçimle karşı karşıya kalabilir: sivil otoriteye boyun eğmek ya da hizmet etmeleri gereken demokrasinin bütünlüğünü korumak.

Çok Okunanlar

Exit mobile version