Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, İsrail’e Gazze savaşında tam destek veren ancak yaklaşan ABD seçimlerinde potansiyel oy kaybı ve uluslararası tepkiden rahatsızlık duyan ABD Başkanı Biden’ın Netanyahu karşısındaki kozlarını ele alıyor. İsrail’e silah desteğini kesmekten Filistin devletini tanımaya kadar bir dizi kozu elinde tutan Biden, bugüne kadar bu kozların hiç birini masaya sürmedi. Çünkü Biden’ın İsrail’e karşı sertleşmesinin bir dizi siyasi maliyeti var. Ancak makale, bu kadar çok Filistinli sivilin öldüğü bir savaşta, İsrail’e yardım etmenin de giderek sürdürülemez bir hal aldığı görüşünde.
***
Biden Netanyahu’ya Nasıl Sert Çıkabilir?
İsrail Üzerinde Amerika’ya Koz Veren Baskı Noktaları
Jonah Blank
ABD Başkanı Joe Biden’ın siyasi yaşamının büyük bir bölümünde, geleneksel akıl İsrail’e karşı sertleşmenin hiçbir faydası olmadığı ve büyük risk taşıdığı yönündeydi. Ancak durum artık bu kadar basit değil. Gazze Şeridi’nde beş aydan fazla süren yıkıcı savaşın ardından, sertleşmemenin de büyük riski var. Amerikalılar Hamas’ın 7 Ekim’deki terör saldırısını ezici bir çoğunlukla korkunç olarak gördüler, ancak şimdi pek çok kişi İsrail’in askeri tepkisini Biden’ın deyimiyle “aşırı” olarak görüyor. Associated Press-NORC Kamu İşleri Araştırma Merkezi’nin anketine göre Ocak ayı sonunda Amerikalıların yarısı İsrail’in askeri harekatının “çok ileri gittiğini” düşünüyordu. Başkan’ın İsrail’in Gazze’yi işgaline verdiği destek, aralarında gençlerin, ilericilerin, Arap Amerikalıların, Müslümanların ve insan haklarına büyük önem verenlerin de bulunduğu seçmen tabanının büyük bir kısmını yabancılaştırdı.
Biden henüz İsrail’e anlamlı bir şekilde meydan okumaya istekli olduğunu kanıtlamadı, ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya karşı giderek daha fazla hayal kırıklığına uğradığına dair işaretler var. Şubat ayında Başkan’ın yakın çalışma arkadaşları NBC News’e Netanyahu’nun kendisine “cehennemi yaşattığını” söyledi. Biden, 10 Mart’ta Netanyahu’nun askeri stratejisinin “İsrail’e yardım etmekten çok zarar verdiğini” söyledi. Netanyahu, Biden’ın giderek daha açık bir şekilde yaptığı itidal çağrılarından rahatsız oldu, Başkan’ın insani yardım akışına izin verilmesi için defalarca yaptığı talepleri geri çevirdi ve nihai iki devletli çözüme yönelik muğlak bir yolu bile destekleme çağrılarını kesin bir dille reddetti.
Biden’ın bu reddedişleri sineye çekmeye devam etmek için hem kişisel hem de siyasi nedenleri var. Kişisel düzeyde, Biden’ın İsrail’e verdiği güçlü destek, ülkenin devlet olduğu ilk yıllara ve Başbakan Golda Meir’e kadar uzanan İsrailli liderlerle olan tanışıklığına dayanıyor. Siyasi düzeyde Biden, Demokrat Temsilciler Donna Edwards ve Ilhan Omar gibi ABD’li seçilmiş yetkililerin İsrail hükümetine karşı çıktıkları için, bir lobi kuruluşu olan Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi gibi gruplar tarafından acı verici bir şekilde cezalandırıldıklarını gördü. Ancak Başkan, Netanyahu’ya karşı sertleşmek isterse askeri yardımı kesmekten Filistin devletini tanımaya kadar bir dizi seçeneği var. Bu tür hamleler siyasi açıdan kolay olmayabilir ama savaşta ölü sayısı arttıkça ve Gazze’de açlık yaygınlaştıkça daha uygulanabilir hale gelebilir.
ADINI LEKELEMEK
Şubat ayından bu yana Biden, Netanyahu’nun Gazze’deki savaşına yönelik eleştirilerini giderek daha açık bir şekilde dile getiriyor ve İsrail’in insani yardımı artırması, askeri operasyonlarının ölçeğini sınırlandırması ve sivil kayıpları azaltmak için daha fazla adım atması çağrısında bulunuyor. Ancak bu taleplere daha fazla ağırlık kazandırmak için Biden, Netanyahu’ya Oval Ofis’ten, televizyonda yayınlanacak bir konuşmayla rest çekebilir. Bunu yaparsa, çıkışının İsrail halkına değil aşırı sağcı hükümetine yönelik olduğunu açıkça belirtmeli. Bu, İsrail içinde Netanyahu’nun tutumunu yumuşatması için üzerindeki baskıyı artırabilir. Daha da önemlisi, böyle bir konuşma Amerikalıların Biden’ın sonraki hamlelerini anlamaları için bir temel oluşturacaktır. İsrail’e karşı sertleşmek siyaseten zehirli olabilir ama Netanyahu’ya karşı sertleşmek öyle değil.
Bir diğer adım da Biden’ın Birleşmiş Milletler’de ABD’nin İsrail’e verdiği diplomatik desteği geri çekmesi olacaktır. ABD diplomatik gücünü -özellikle de BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisini- İsrail’e yönelik neredeyse tüm anlamlı uluslararası eleştirileri engellemek için kullandı. Örneğin Şubat ayında, Gazze’de ateşkes talep eden bir Güvenlik Konseyi kararı, Fransa, Japonya ve Güney Kore gibi ABD müttefikleri de dahil neredeyse tüm üyelerin oylarını aldı, ancak ABD’nin vetosuyla reddedildi. Biden bu uygulamayı belirli bir politika taahhüdü olmadan değiştirebilir. Sadece ABD’nin diğer ortaklarına uyguladığı standartları İsrail’e de uygulaması gerekecek. Washington diğer müttefiklerini eleştiren kararları, otomatik ve koşulsuz olarak veto etmez. İsrail için de bunu yapmasına gerek yok. Biden böyle bir dönüşü işaret etmek için Gazze’de ateşkes çağrısında bulunan ve İsrail’in Refah sınır kapısından insani yardım akışına izin vermesini talep eden Güvenlik Konseyi kararını destekleyebilir. Böyle bir adım, binlerce Gazzelinin daha hem bombaların hem de gıda, su ve ilaç kutlığının kurbanı olmasını önleyecektir.
Washington ayrıca İsrail ile Suudi Arabistan arasında bir normalleşme anlaşması için teşvik sunmayı da bırakabilir. Biden hem 7 Ekim saldırılarından önce hem de sonra İbrahim Anlaşmalarını Suudi Arabistan’ı da kapsayacak şekilde genişletmeye çalıştı. Bu anlaşmalar, Trump yönetimi altında imzalanan ve İsrail ile Bahreyn, Fas, Sudan ve Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ilişkileri, Filistin egemenliğini ilerletecek anlamlı tavizler olmaksızın normalleştiren bir dizi ikili anlaşmaydı. ABD, Arap ülkelerini bu anlaşmalara cömert ödüllerle ikna etti -Washington BAE’ye son teknoloji F-35 savaş uçakları sattı ve Fas’ın Batı Sahra’daki 100 bin mil karelik tartışmalı topraklar üzerindeki egemenliğini tanıdı. Ancak bu girişim hiçbir zaman mantıklı olmadı. Eğer bu ülkeler gerçekten ortak çıkarları paylaşıyorlarsa, karşılıklı tanıma için rüşvet almalarına gerek olmamalıydı. Daha da önemlisi, Filistinlileri denklemin dışında bırakmak felaketi garantiliyordu: Geçmişte, Arap ve Müslüman ülkelerle nihai normalleşme ihtimali, İsrail’e Filistin topraklarını fiilen ilhak etmekten uzaklaşması için her zaman güçlü bir teşvik sağlamıştı. İbrahim Anlaşmaları, İsrail’in işgal gerçeğini değiştirmeden bazı Arap hükümetleriyle normal ilişkiler kurmasına izin vererek bu pazarlık kozunu elinden aldı.
Gazze’deki savaş göz önüne alındığında, İsrail ile Suudi Arabistan arasında ABD’nin aracılık ettiği benzer bir anlaşmanın Amerikan seçmenine satılması zor olacak. The New York Times’a göre ABD, Suudilerin İsrail’i tanıması karşılığında karşılıklı savunma anlaşması önerdi. Böyle bir anlaşma, dünyanın en zalim otokrasilerinden birini savunmak için ABD askerlerini potansiyel olarak riske atacak. Biden’ın ulusal güvenlik danışman yardımcısının da itiraf ettiği gibi, “Suudi Arabistan için bu ülkede ve Kongremizde çok popüler olmayacak şeyler yapmak zorunda kalacağız.”
KESENİN AĞZINI SIKMAK
Biden, herhangi bir yasa tarafından sınırlandırılmadan, İsrail’e ek yardımı etkili bir şekilde reddedebilir. Senato 13 Şubat’ta İsrail için devasa bir anlaşmayı onayladı: 14.1 milyar dolarlık ek askeri yardım. Bu yardım, 7 Ekim saldırısından önce onaylanan yıllık meblağa ek olarak ve neredeyse dört katı büyüklüğünde. Temsilciler Meclisi bu tasarıyı oylamaya sunmadı çünkü Cumhuriyetçi Parti, İsrail’e verilecek yardıma bağlı olan çok daha büyük Ukrayna yardımı paketi konusunda derin bir bölünme yaşıyor. Ukrayna’nın finansmanı meselesi çözüldüğünde Biden, Netanyahu’nun, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Şubat ayında açıkladığı gibi “İsrail ile barış içinde yan yana yaşayan bir Filistin devletine giden pratik, zamana bağlı ve geri dönüşü olmayan bir yol” da dahil yönetiminin tüm gündemini kabul etmemesi halinde İsrail’e yapılacak herhangi bir ek yardımı veto etmekle tehdit edebilir. İsrail’in böyle bir plana destek vermemesi halinde Biden, Gazze’de çatışma sonrası yeniden yapılanma ve güvenlik için herhangi bir fonu veto etmekle tehdit edebilir ki bu da İsrail’in tek başına yapabileceğinin çok ötesinde bir proje.
ABD’nin Gazze’deki savaşı eleştirenlerin, Biden’dan ısrarla talep ettikleri Kongre tarafından tahsis edilmiş askeri yardımı durdurması meselesi ise daha karmaşık. ABD tarihsel olarak İsrail’e diğer ülkelere yaptığından çok daha fazla askeri yardım yaptı ve Washington’un 2028 yılına kadar her yıl 3,8 milyar dolar daha yardım yapması planlanmaktadır. Bir başkan kongre tarafından tahsis edilen fonların musluğunu istediği zaman kapatamaz. Ancak bir başkanın belirli askeri transferleri geciktirmek, hızlandırmak ve hatta reddetmek için önemli bir hareket alanı var. Şimdiye kadar Biden, Netanyahu’nun savaşına uyum sağlamak için bu bir hareket alanını kullandı, ancak buna mecbur değil.
Gerçekten de, çeşitli yasalara göre, Biden’ın yasal olarak İsrail’in savaşını finanse etmeyi durdurması gerektiğine dair iyi bir gerekçe öne sürülebilir. Mart ayında yedi ABD’li senatör Biden’a İnsani Yardım Koridoru Yasası’nın hükümlerini uygulaması çağrısında bulundu. Bu yasa, “ABD insani yardımının taşınmasını veya teslimatını yasaklayan veya kısıtlayan” herhangi bir ülkeye ABD yardımı gönderilmesini yasaklıyor. Ayrıca, Konvansiyonel Silah Transferi Politikası, silahların “uluslararası insancıl hukukun ciddi ihlalleri” için kullanılma olasılığı varsa ABD silahlarının transferini engelliyor. Bir de Dış Yardım Yasası’nda Leahy tarafından yapılan ve Başkan’ın “ağır insan hakları ihlalleri” gerçekleştiren herhangi bir askeri birliğe yardım göndermesini yasaklayan değişiklik var. Sadece çatışmaların ilk üç haftasında Gazze’de öldürülen çocuk sayısının, önceki üç yılda tüm diğer küresel çatışmalarda öldürülen çocuk sayısından daha fazla olduğu tahmin ediliyor.
Biden’ın atabileceği bir diğer adım da Filistin devletini tanımak olabilir. 29 Ocak’ta İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Birleşik Krallık’ın Filistin devletini tek taraflı olarak tanıyabileceğini öne sürdü. İki hafta sonra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da benzer bir şekilde “Filistin devletini tanımak Fransa için bir tabu değil” dedi. Biden, yürütme faaliyeti yoluyla egemen bir Filistin devletini tanıma gücüne sahip. Nitekim ABD Başkanı Harry Truman 1948’de İsrail devletini tek taraflı olarak tanıdığında bu yetkiyi kullanmıştı. İki devletli bir çözüme destek, hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından on yıllardır ABD hükümetinin resmi pozisyonu oldu. Filistin devletini tanımak, iki partinin de arzusunu resmileştirmek anlamına gelecektir.
Biden’ın seçeneklerinin her biri riskleri de beraberinde getiriyor. Siyasi olarak gerçekleştirmesi en kolay olanı bile -İsrail’in tanınması karşılığında Suudi Arabistan’a karşılıklı savunma anlaşması teklifini geri çekmek- Biden’ın Camp David ya da Oslo anlaşmalarına eşdeğer bir bölgesel diplomatik atılım umudundan vazgeçmesini gerektirecek. Diğerleri ise İsrail’in Amerikalı destekçilerinin tepkisine yol açacak. İsrail’e karşı sertleşmek, eğer böyle bir şey olacaksa, Biden’ın konfor alanının çok dışında olacak. Ancak bu kadar çok Filistinli sivilin öldüğü bir savaşta İsrail’e yardım etmek de giderek sürdürülemez bir hal alıyor.