Çevirmenin notu: Yugoslavya’nın dağılmasından sonra peyda olan ülkeciklerden Karadağ’da otuz yıldan fazla bir süredir cumhurbaşkanı ve başbakanlık görevlerinde bulunan Milo Djukanovic, bu ayın başında düzenlenen genel seçimlerde yenilgiye uğradı. Yerine Oxford mezunu 36 yaşındaki Jakov Milatovic geldi. Djukanovic, erken dönem siyasi kariyerinde Rusya’dan yana olsa da devamında bölgenin gördüğü en azılı NATO’culardan biri haline gelmişti. Fakat seçimden galip çıkan Jakov Milatovic’in mazisi de Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’na dayanıyor, yani Batılıların tornasından geçme teknokratlardan biri.
Djukanovic’in yenilgisi
Lily Lynch
New Left Review
27 Nisan 2023
Karadağ’da buna “putların alacakaranlığı” deniyor. Yaklaşık 33 yıldır ülkeyi yöneten Milo Djukanovic, 2 Nisan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini ikinci turda kaybetti. Hür Avrupa Radyosu tarafından “Balkanların en zeki adamı” olarak yüceltilen Avrupa’nın en uzun süre iktidarda kalan lideri artık siyaset sahnesinden silinecek gibi görünüyor. Ancak bunun ülke için ne anlama geldiği yoğun bir tartışma konusu. Aralarında Karadağ’ın liberal Atlantikçilerinin ve azınlık gruplarının da bulunduğu kimlerine göre bu mağlubiyet Vladimir Putin için bağımsız devletin varlığını tehdit edebilecek bir zafer anlamına geliyor. Büyük Sırp nüfusu ve çeşitli Karadağlılar da dahil diğerleri için ise bu seçim bir diktatörlüğün sonu anlamına geliyor.
Muhaliflerine göre Djukanovic, Karadağ’ı otoriter bir mafya devletine dönüştüren diktatördü. Suç ve yolsuzluk yaygındı, adam kayırmacılık hüküm sürüyordu, eleştirel gazeteciler saldırıya uğruyor ve hatta öldürülüyordu ve etnik ve dini ayrışmalar kasıtlı olarak körükleniyordu. Tüm bunlara Batı tarafından göz yumuldu, zira Djukanovic sözüm ona “istikrarı” teminat altına alıyordu, bölgedeki dış politika hedeflerine ulaşması için ABD ile birlikte çalışmaya istekli olduğunu ispatladı, en son da Karadağ’ı NATO’ya soktu.
Eski başarılı bir basketbol oyuncusu olan Djukanovic, 1980’lerin sonunda Slobodan Milosevic’in “anti-bürokratik devriminin” partizanı olarak öne çıkmıştı; bu, Sırbistan Sosyalist Cumhuriyeti liderliğine sadık olanlar etrafında gücü merkezileştirmek amacıyla eski siyasi kadroların süpürüldüğü bir elit isyanıydı. Milosevic’in onayıyla genç siyasetçi 1991 yılında başbakanlığa atandı. Aynı yılın ilerleyen günlerinde Karadağ, Hırvatistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Sırp azınlığı korumak amacıyla başlattığı bir operasyonla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Hırvatistan’ın Dubrovnik kentini bombalaması nedeniyle uluslararası kınama aldı. Dubrovnik kuşatması, Karadağ’da Yugoslavya’yı Hırvat faşizminden koruma girişimi sayılarak meşrulaştırıldı. Djukanovic, Hırvatistan bayrağındaki damalı desene işaret ederek “bir daha asla oynamayacağını” ilan etti.
Altı yıl sonra Djukanovic, Milosevic’e net bir şekilde karşı olduğunu ilan ederek saf değiştirdi. Bu rota değişikliği, Djukanovic’in 1996’daki geniş çaplı Zajedno protesto hareketine şahit olması ve Sırp liderin “modasının geçtiği” sonucuna varmasının ardından geldi. Bu değişimde başka faktörler de rol oynadı: Milosevic’in güçlü eşi Mira Markovic’e karşı uzun süredir devam eden şahsi husumeti ve onu Milosevic’e karşı potansiyel bir denge unsuru olarak devşirmek isteyen Washington’un telkinleri. Djukanovic, 1997 cumhurbaşkanlığı seçimlerini usulsüzlük ve gözdağı iddiaları gündemdeyken az bir farkla kazandı. Zaferini ABD derhal tanıdı.
Milosevic 2000 yılında iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra Djukanovic, Batı nezdindeki stratejik değerini büyük ölçüde kaybettiğini fark etti. Karadağ ve Sırbistan’ın hala Yugoslavya Federal Cumhuriyeti sınırlarında olduğu dönemde kendisini ve artık sol kimliği olmayan liberal bir parti olan Sosyalist Demokrat Parti’yi (DPS) bağımsız Karadağ ulusunun koruyucuları olarak yeniden yaratmaya koyuldu. Böylece daha derin bir kimlik çatışması ortaya çıktı: “Karadağlı” bağımsızlığa destekle ilişkilendirilirken “Sırp” üniter devlete destek anlamına geliyordu. 2006 yılındaki bağımsızlık referandumu öncesinde DPS Arnavut, Boşnak ve Hırvat azınlıklara kur yaparak çok kültürlülük retoriğini anlamlı bir inançtan ziyade siyasi çıkarlar doğrultusunda benimsedi. Çoğunun Sırbistan’dan ayrılma fikrinin arkasına geçmesi için çok az çabaya ihtiyacı vardı ve referandum günü katılımcıların yüzde 55,5’i bağımsızlık yönünde oy kullanırken yüzde 44,5’i birliğin korunmasını tercih etti. Nüfusu 615 bin olan küçük Karadağ bağımsız bir ülke olarak yeniden doğdu.
Bu noktadan sonra Djukanovic, muhalifleri Karadağ’ın bağımsızlığına yönelik bir tehdit olarak göstererek iktidarını sağlamlaştırdı. Özellikle Sırp nüfusu hedef aldı. Balkanlarda Sırp milliyetçiliğinin genellikle Kremlin sempatisi ihtiva ettiği düşünülür; bu, Djukanovic’in Sırpları Karadağ’ın modernleşen, Avrupa-Atlantik yönelimine bir tehdit olarak göstermek için kullandığı bir varsayım. Azınlık grubu “beşinci kol”, devlet düşmanı, neo-faşist bir ittifak olarak yaftalandı ve bu nedenle ulusal ve yerel hükümette önemli ölçüde az temsil edildi. Sırplar sık sık seçmen haklarından mahrum bırakılmaktan ve diğer siyasi dışlanma biçimlerinden yakınıyorlardı. Sosyal yardımların alınması da genelde DPS’ye destek şartına bağlıydı.
Djukanovic’in aşırıya kaçması ülke içindeki muhalifleri tarafından eleştirilirken ajandası yurt dışındaki müttefikleri tarafından övgüyle karşılandı. ABD’nin eski Balkanlar Elçisi Robert Gelbard, “Karadağ’ı bağımsız, demokratik bir devlet, güçlü demokratik ve serbest piyasa ilkeleri üzerine kurulmuş bir ülke ve ABD’nin dünyayı görme biçimine uygun net bir gelecek vizyonuna sahip bir ülke olarak inşa ettiği için” onu “gerçek bir kahraman” olarak nitelendirmişti. John McCain, Djukanovic’in Karadağ’ın bağımsızlığı için gösterdiği çabayı “Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana Avrupa’nın en büyük demokrasi projesi” olarak tanımlamıştı. Aydınlanmış Batı, kemer sıkma politikaları ve kamu varlıklarının özelleştirilmesini alkışla karşıladı.
Şu anda Djukanovic, NATO’nun ateşli bir destekçisi olarak bilinse de erken siyasi kariyerini Rusya’ya yakınlaşarak geçirmiş olması ironiktir. Milosevic’in devrilmesinden sonraki yıllarda Batı, Belgrad’da iktidardaki kırılgan yeni demokratik koalisyona zarar verebileceği endişesiyle başlangıçta bağımsız Karadağ’ı destekleme konusunda isteksizdi. Bu yüzden Djukanovic başka yerlerde destek aradı. 2006 referandumunun ardından Rusya, Karadağ’ı egemen bir devlet olarak tanıyan ilk ülke oldu. Putin, Karadağ’daki Rus yatırımlarına 2 milyar dolar değer biçti; bu rakam kabaca ülkenin o dönemdeki tüm ekonomik üretimine eşitti. Ruslar ayrıca Karadağ’ın sanayi sektöründeki hisselerin çoğunu ve Adriyatik kıyı şeridinin büyük bölümünü satın aldı. Çok geçmeden Karadağ’daki her üç yattan biri bir Rusa ait oldu.
Ancak Kırım’ın ilhakıyla birlikte ilişkiler yeni ve daha gergin bir aşamaya girdi. Karadağ, Moskova’ya yaptırım uygulayan AB’nin yanında yer aldı. Djukanovic uzun zamandır Karadağ’ın NATO üyeliğinden söz ederken Ukrayna’daki savaş bunu daha acil bir mesele haline getirdi. Ülkenin katılım koşulları dramatikti: Karadağlı yetkililer Ekim 2016’daki seçim gününde Rusya’nın Djukanovic’e suikast düzenlemek ve Karadağ’ın Atlantik askeri ittifakına katılmasını engellemek amacıyla darbe teşebbüsü tertiplediğini iddia etti. Muhalefet, Djukanovic’in zorlu bir seçim mücadelesiyle karşı karşıya olduğu bir dönemde iktidarını korumayı amaçlayan “ucuz, mizansen bir vodvil darbesi” olarak tanımladıkları bu anlatıya ilişkin şüphelerini dile getirdi. Fakat bunun bir önemi yoktu. Djukanovic bir kez daha zafer kazandı ve Karadağ, Haziran 2017’de NATO’ya girdi.
Son dönemde Sırplar ve Karadağlılar arasındaki gerilim, ülkenin yüzde 70’inin bağlı olduğu güçlü Sırp Ortodoks Kilisesi etrafında yoğunlaştı. 2019’un araık ayında hükümet, Djukanovic’in tartışmalı din özgürlüğü yasasını kabul ederek devletin 1918’den sonra kiliseye verilen mülklere el koymasına izin verdi. Karadağ genelinde halka açık ayinler ve geçit törenleri şeklinde protestolar düzenlendi. Bu hoşnutsuzluk 2020 parlamento seçimlerine damgasını vurdu ve kilise, DPS’yi tahttan indirmeyi amaçlayan “onlar hariç herkes” kampanyasını başlattı. Sonuç hem Rusya taraftarı hem de ABD taraftarı siyasi blokları kapsayan ve oyların yüzde 50,7’sini kazanan muhalefet için benzeri görülmemiş bir zafer oldu. Djukanovic cumhurbaşkanı olarak kalsa da rakipleri anında etrafı krizle kuşatılan kırılgan yeni bir hükümet kurdu. Sadece birkaç ay görevde kaldıktan sonra güven oylamasıyla düşürüldü. Ardından gelen muhalefet hükümeti de aynı kaderi paylaştı.
Fakat yeni muhalefet her ne kadar krizle boğuşsa da geçen yıl yapılan yerel seçimlerde 14 belediyenin 11’inde kaybeden ve haziran ayında yapılacak parlamento seçimlerinde de benzer bir sonuç almayı bekleyen DPS’nin düşüşü sürüyor. Son cumhurbaşkanlığı yarışında Djukanovic, AB taraftarı yeni bir ortayolcu parti olan “Şimdi Avrupa!”nın adayı olarak yarışan 36 yaşındaki Oxford eğitimli iktisatçı Jakov Milatovic tarafından yenilgiye uğratıldı. Yolsuzluk karşıtı bir platformda kampanya yürüten Milatovic, 2020’de muhalefetin zafer kazanmasından bu yana ekonomi bakanı olarak görev yapıyordu. Görev süresi boyunca asgari ücret iki katından fazla arttı: Karadağ tarihindeki en büyük zam. Ancak Kovid krizinden zarar gören yurttaşlar tarafından memnuniyetle karşılanan bu reformun bir bedeli vardı; brüt maaşlar artık zorunlu sağlık sigortasını içermiyordu. Başka bir deyişle, daha önce sağlık hizmetleri için devlete giden maaşın bir kısmı artık doğrudan insanların cebine giriyor. Milatovic’in ekonomi programı evrensel sağlık hizmetini temel bir hak olarak muhafaza ediyor ve başka yöntemlerle finanse ediliyor, fakat bu yöntemler henüz netleşmedi ve kamu harcamalarındaki artış şu anda ülkenin borç seviyelerini yükseltiyor.
Djunakovic rakibinin politikalarıyla, kamu maliyesinin istikrarını tehdit edecek ve sözde bir “Yunan senaryosunu” hızlandıracak tehlikeli “ekonomik popülizm” biçimi diyerek alay etti (Milatovic’in yıllarını Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nda geçirmiş mülayim bir teknokrat olduğu düşünüldüğünde popülizm suçlaması şüpheli). Ayrıca Milatovic’in Sırp milliyetçiliği savunucusu olduğunu ve Batı’yı kendisinin zararsız bir liberal olduğuna inandırdığını iddia etti. Bu tipik ilişkilendirme yoluyla suçlu çıkarma örneğiydi; pek çok Sırp Milatovic’i Djukanovic’e hoş bir alternatif olarak desteklediği için bu Milatovic’in kendisinin aşırı milliyetçi olması gerektiği anlamına geliyordu. Bu anlamda Djukanovic’in seçim kampanyası, Kremlin taraftarı partiler ile AB’ci partiler arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya ve hepsini Karadağ’ı “Büyük Sırbistan”a katmak isteyen kripto-Sırp milliyetçileri olarak göstermeye dayanıyordu.
Nihayetinde Milatovic’in zaferi, politikalarına ilişkin bir referandumdan ziyade Djukanovic’in retoriğinin keskin bir şekilde reddedilmesiydi. Hem Rusya taraftarı Demokratik Cephe’nin hem de AB taraftarı daha küçük partilerin destekçileri nihayetinde muhalefetin ardında birleşti. Bu durum iki tur arasındaki oy dağılımında açıkça görüldü. Djukanovic, 19 Mart’ta yapılan ilk turda yüzde 35, Milatovic ise yüzde 29 oy alırken ikinci turda Djukanovic yüzde 41, Milatovic ise yaklaşık yüzde 60 oy aldı. Kaçınılmaz netice, Djukanovic’in kutuplaştırma stratejisinin iflas etmiş olduğuydu. Bağımsızlıktan on altı yıl sonra Karadağlı yurtseverleri Sırplardan ayırma teşebbüsü artık işe yaramazdı. Bunun yerine farklı etnik ve ideolojik geçmişlerden gelen seçmenlerin çoğunluğu onu görevden almak için birleşti. Yerine gelecek kişinin Karadağ’ın kleptokratik sistemini temizleme ve ekonomik büyümeyi başlatma vaatlerini yerine getirip getiremeyeceği ise ayrı bir konu.