DÜNYA BASINI

Majalla: Hizbullah-İsrail savaşı hiç bu kadar yakın olmadı

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, Hamas liderlerinden Aruri’nin Lübnan’da öldürülmesinde sonra artan İsrail-Hizbullah gerilimini konu ediniyor. İki tarafında kesin bir zafer kazanamayacağı böyle bir savaştan bugüne kadar kaçınmalarına rağmen İsrail’in neden gerilimi tırmandıran adımlar attığını açıklamaya çalışan makalenin iddiasına göre eğer müdahale edilmezde gerilimin sonu sıcak çatışmaya dönebilir:

***

Hizbullah-İsrail savaşı hiç bu kadar yakın olmadı

MICHAEL HOROWITZ

İsrail, Hizbullah’ın gelecekteki saldırılarını önlemeye çalışarak benzer ölçekte bir felakete yol açabilir. Hizbullah ile girilecek bir çatışma yıkıcı olabilir ve grubun yarattığı tehdidi ortadan kaldırmakta başarısız olabilir.

Güney Beyrut’ta şüpheli bir İsrail saldırısında öldürüldüğünde, Hamas’ın siyasi büro başkan yardımcısı ve Hamas’ın Batı Şeria’daki askeri komutanı Salih el-Aruri uzun süredir İsrail’in “en çok arananlar” listesinin başında yer alıyordu.

Hamas’ın politbürosunun güçlü yardımcısı, grup içinde “yükselen yıldız” ve hem Filistinli gruplar hem de İran’ın sözde “Direniş Ekseni” içinde geniş bir bağlantı ağına sahip bir adamdı.

Hamas 7 Ekim’de İsrail’e saldırmadan önce bile Aruri hedefi zaten belirlenmişti. Hamas’ın Kassam Tugayları’nın kurucularından biri olan Aruri, 2010 yılında sürgüne zorlandıktan sonra kendisini Hamas ile İran arasında kilit bir temas noktası olarak konumlandırmıştı.

Hamas, İran’ın önemli bir müttefiki olan Beşar Esad’a karşı muhalefetin yanında yer aldığında, Suriye iç savaşının ardından Aruri, Filistinli grup ile İslam Cumhuriyeti arasındaki uçurumun kapatılmasında etkili oldu.

Ayrıca Tahran’daki bağlantılarını ve doğduğu yer olan Batı Şeria’daki ağını kullanarak İsrail’e karşı savaşmak isteyen yerel gruplara İran silahlarını aktarmak suretiyle Batı Şeria’daki tırmanışın arkasında olduğundan şüpheleniliyordu.

Filistin sahnesi genellikle hizipçilikle anılırken, Aruri Hamas’la aynı çizgide olması gerekmeyen diğer silahlı gruplarla (İsrail’le savaşmaktan ziyade ideolojik bölünmelerle ilgilenen gruplar) çalışmaktan mutluydu.

(Ölümcül) vizyona sahip biri

Aruri, Hamas’a neredeyse kurulur kurulmaz katıldı. Ancak o, Filistinli gençlerin bir bölümünü şiddeti benimsemeye iten temel değişiklikleri anlamakta başarısız olan tutuculardan biri değildi. O bir “vizyon” adamıydı (kesinlikle ölümcül bir vizyon) – İsrail’in koordinasyon içinde hareket eden güçlü düşmanlar tarafından giderek daha fazla kuşatıldığını gören bir vizyon.

Aruri, Batı Şeria ve Gazze arasındaki coğrafi ve zihinsel ayrımın kırılması ve kendi deyimiyle bu iki “arenanın” birleşmesi gerektiğini fark etti.

Bu aynı zamanda İran’ın İsrail’in etrafına çeşitli vekiller yerleştirme ve güçlendirme stratejisiyle de örtüşüyordu. Aruri’nin “arenaların birleşmesi” dediği şeyi başkaları “ateş çemberi” olarak adlandırdı – İsrail’i çevreleyen milislerin genişleyen çemberi.

Bazı açılardan o İran’ın kötü şöhretli generali Kasım Süleymani’nin Filistinli eşdeğeriydi: ortak bir vizyon ve hedef uğruna sınırların ötesinde müttefikler arasında koordinasyon sağlayabilen bir adam. Bu arada Aruri, Süleymani’nin Bağdat yakınlarında bir Amerikan insansız hava aracı tarafından öldürülmesinden üç yıl sonra, 2 Ocak’ta öldürüldü.

Böyle bir geçmişle Aruri’nin neden daha önce öldürülmediği merak edilebilir. Hedef olmasına rağmen hayatta kalabilmesini pek çok faktör açıklayabilir.

Beyrut’a taşınması, İsrail’in 2 Ocak’a kadar Aruri’yi hedef almamasının arkasındaki ana nedenlerden biri. Güney Beyrut’un Hizbullah tarafından yönetilen banliyösü Dahiye’de yaşıyordu. Onu öldürmek Hizbullah ile İsrail arasında bir savaşı kolayca tetikleyebilir.

Gerilimi açıkça tırmandırma

Yine de 2 Ocak akşam saatlerinde İsrail’den atıldığı düşünülen birkaç füze bir apartman dairesine ve yakındaki bir araca isabet ederek Aruri ve diğer birkaç Hamas yöneticisini öldürdü.

Bu İsrail’in gerilimi açıkça tırmandırmasıydı. Hamas’a hiçbir liderinin canının bağışlanmayacağı ve İsrail’in 7 Ekim katliamının sorumlularını bulup öldürmeye kararlı olduğu mesajını verdi.

Ama aynı zamanda daha da önemlisi, Hizbullah’a da İsrail’in Lübnan merkezli grupla yıkıcı bir çatışmayı tetiklemeye istekli olduğu mesajını vermesiydi.

Çatışma tehdidi her zaman vardı ama hiçbir zaman Aruri’nin ölümünden sonra olduğu kadar yakın hissettirmemişti. İsrail ile Lübnan arasındaki sınır boyunca şiddet 7 Ekim’den bu yana devam ediyordu. Yine de her iki taraf da söz konusu çatışmaların coğrafi kapsamını sınır bölgesiyle sınırlayan yeni “angajman kurallarına” etkin bir şekilde uymuştu.

Hizbullah’ın saldırılarının sayısı azalmış olsa da örgüt İsrail’i hedef almak için giderek daha sofistike silahlar kullanıyordu. Bu kırılgan denge İsrail’in Beyrut’un kalbinde Aruri’yi öldürmesiyle bozuldu.

Zamanlama tesadüfi değildi.

Aruri’nin öldürülmesinden önce İsrailli yetkililer 7 Ekim’den sonra İsrail’in Hizbullah’la yan yana yaşayamayacağı uyarısında bulunmuşlardı. İsrail’in kuzeyinde yaşayanlar, Hizbullah’ın Hamas’ın sınır ötesi saldırılarını taklit edebileceği korkusuyla tahliye edildi.

Hamas’ın 7 Ekim’de uygulamaya koyduğu ve özel kuvvetlerin birçok noktadan sınırı geçerek rehineler aldığı planın, Hizbullah’ın “Celile’nin Fethi” adlı planına ürkütücü bir şekilde benzediğini belirtmek isterim.

İsrail televizyonlarında, 7 Ekim’den bu yana, İsrail-Lübnan sınırındaki bazı sınır topluluklarının belediye başkanları, Hizbullah tehdidinin üstesinden gelinmediği takdirde geri dönmeyi reddedeceklerini söylediler.

Yerinden edilme ikilemi

Sonuç olarak İsrail hükümeti bir ikilemle karşı karşıya: Hizbullah’ın Gazze yakınlarında Hamas’ın yaptığını tekrarlayabileceği korkusuyla kuzeyde yaşayan on binlerce İsrailli yerinden edilmeye devam ederse nasıl zafer ilan edebilir?

İsrail’deki kamuoyu da İran destekli gruba karşı önleyici bir saldırıyı destekleme yönünde net bir şekilde değişti. Sonuç olarak İsrail, Hizbullah’ı ya güç kullanarak ya da diplomasi yoluyla – ve büyük olasılıkla her ikisinin birleşimiyle – sınırdan uzaklaştırmaya çalışıyor.

Muazzam riskler

Ancak riskler çok büyük.

İsrail, Hizbullah’ın gelecekteki saldırılarını önlemeye çalışarak benzer ölçekte bir felakete yol açabilir. Hizbullah ile girilecek bir çatışma yıkıcı olabilir ve grubun yarattığı tehdidi ortadan kaldırmayabilir.

Hizbullah’ın binlerce uzun menzilli mermi ve yüzlerce hassas güdümlü füze de dâhil olmak üzere 100.000 ila 150.000 arasında füze ve rokete sahip olduğu tahmin ediliyor. Aylarca günde binlerce roket atarak İsrail’in son teknoloji hava savunma sistemlerine bile meydan okuyabilir.

Örgüt aynı zamanda Litani Nehri’nin güneyinde ve ötesinde binlerce savunma mevzisi, tünel ağı ve füze mevzisi inşa ederek Güney Lübnan’da derin bir şekilde yerleşmiş durumda.

Hizbullah’ın savaş alanında gerçek bir yenilgiye uğratılması (eğer mümkün olursa) haftalar değil, aylar hatta yıllar alacaktır. Yine de İsrail’de bazıları, İsrail’in hiçbir zaman şimdiki kadar hazır olamayacağını ve İsraillilerin 7 Ekim’de olduğu gibi gafil avlanmalarındansa bugün harekete geçmelerinin daha iyi olacağını savunarak zar atmaya hazır.

Zaten uçurumun kenarındaki bir ülke olan Lübnan için bir çatışmanın sonuçları felaket olacaktır. İsrail, Hizbullah ile bir çatışma çıkması halinde Lübnan’ı “taş devrine geri göndereceği” konusunda birçok kez uyardı.

Bunlar öylesine söylenmiş sözler değil. Hizbullah’ın füzelerinin yarattığı tehdit ve örgütün Lübnan’da ne kadar derinlere yerleşmiş olduğu göz önüne alındığında, İsrail’in hızla ülkeye girmesi ve Gazze’de yaptığından daha güçlü bir şekilde hareket etmesi gerekecektir.

Birkaç haftalık bir çatışma bile ülkeye büyük bir yıkım getirebilir. Ve böyle bir çatışmanın ardından pek çok kişi yeniden inşayı finanse etmeye istekli olmayacaktır: Lübnanlı elitlerin reform yapmayı reddetmesi, Lübnan’ın potansiyel bağışçılarının çoğunu zaten yabancılaştırdı.

MAD doktrini

Hizbullah-İsrail dinamiği birçok açıdan Soğuk Savaş döneminde görülen “Karşılıklı Kesin Yıkım” (MAD) doktrinine benziyor. Karşılıklı Yıkım doktrini, her iki tarafın da neden nükleer tehditleri veya gerilimi artırmada isteksiz olduklarını açıklamak için kullanılmıştır. Çünkü süreç içinde yok olacakları korkusu vardı.

Açık olmak gerekirse, buradaki fark, ikisi arasındaki bir savaşın sonunda ne İsrail’in ne de Hizbullah’ın yok edilemeyeceğidir. Her iki taraf da çok büyük kayıplar verecek ve herhangi bir şeyi “kazanma” ihtimali çok az olacak.

Bu durum her halükarda her iki tarafı da itidalli olmaya teşvik etmeli ve şimdiye kadar da bir dereceye kadar etti. Bu durum İsrail’in Aruri’yi Dahiye’nin kalbinde öldürme kararını daha da dikkate değer kılıyor. İsrail, uzun zamandır kaçınmaya çalıştığı bir çatışmayı tetiklemeye istekli.

Aynı zamanda, satır araları okunduğunda, İsrail’in çatışmanın gerçekleşmesini “istemediğine” dair işaretler de var. İsrail Aruri’nin ölümünün sorumluluğunu üstlenmekten kaçındı ve İsrailli yetkililer saldırının Hizbullah’ı ya da Lübnan’ı değil Hamas’ı hedef aldığını söyledi. Bu, anlatıyı şekillendirmeye yönelik bir girişim.

Hizbullah’ın bunu “Hamas’a karşı başka bir saldırı” olarak geçiştireceği düşünülmesin. Grup Dahiye’deki saldırıyı olduğu gibi, yani İsrail’in gerilimi tırmandırdığı bir saldırı olarak görüyor.

Başarısız bir vaka

Ancak Hizbullah’ın İsrail ile savaşa girmesi halinde Lübnan’ın yaşayacağı yıkım göz önüne alındığında, örgütün Lübnan’ı neden benzeri görülmemiş bir krize sürüklemeye karar verdiğine dair bir “vaka” oluşturması da gerekiyor.

Grup şu ana kadar bu gerekçeyi ortaya koymakta başarısız oldu.

Aruri’nin ölümü her iki tarafı da savaşa yaklaştırırken, Hizbullah’ın Filistinli bir liderin intikamını almak uğruna Lübnanlıların kurtarabildikleri birkaç şeyi kaybetmelerine “değeceğini” iddia etmesi zor.

Daha da önemlisi, İsrail’in bu söylemi -tüm kabadayılığına rağmen- Hizbullah’la bir çatışmanın mutlaka gerçekleşmesi gerektiği konusunda kararlı olmadığını ve Hizbullah’ı sınır dışına çıkmaya zorlamak için gerilimi tırmandırmak isteyebileceğini gösteriyor olabilir.

İsrail, muhtemelen Hizbullah’ın savaşı haklı çıkaramayacağını fark etmesine dayanarak yeni bir dinamik oluşturmayı ve bu süreçte grup üzerinde olağanüstü baskılar uygulayarak tavizler elde etmeyi umuyor olabilir.

Bu durum Hizbullah’ın şimdiye kadarki nispeten sessiz tepkisini açıklayabilir. Aruri’nin öldürülmesinden birkaç gün sonra Hizbullah, Meron Dağı’nda bulunan bir İsrail askeri üssü de dâhil İsrail’in kuzeyine düzinelerce füze fırlattı. Grup bunun Aruri’nin öldürülmesine “ilk tepki” olduğunu söyledi.

Hizbullah bu saldırıyı son derece önemli olarak nitelendirse de, bu saldırı İsrail’in Dahiye’nin kalbinde Aruri’yi öldürmesiyle aynı seviyede değil. Bu, Hizbullah’ın bir İsrail saldırısına sınırlı bir “ilk karşılık” verdiğini iddia ederek -gerçek bir tepki olmaksızın- karşılık verme baskısını yönettiği ilk saldırı olmayacaktır.

Örgüt ayrıca İsrail’e ve hatta ABD’ye karşı saldırılar düzenleyerek üzerindeki baskının bir kısmını azaltmak için İran’ın vekil ağına da güvenebilir.

Zaten 7 Ekim’den bu yana İran’ın ana stratejisi de buydu; Tahran söylemini değiştirmeye ve Gazze konusunda “nihai karar verici” olarak ABD’yi suçlamaya karar verdi. Bu aynı zamanda İsrail ile gerilimi tırmandırmaktan kaçınmasını ve Washington’da daha öngörülebilir bir aktörle karşı karşıya kalmasını sağladı.

Bu durum, özellikle İsrail ile Lübnan arasındaki sınır boyunca şiddet seviyesinin normale dönmesi ve her iki tarafa da diplomatik baskı uygulanması halinde, uçurumdan geri adım atmak için hâlâ bir alan olabileceği anlamına geliyor.

Ancak bu satırların yazıldığı sırada gördüğümüz şey bu değil. İsrail, Aruri’nin ölümünün ardından riskten çok daha az kaçındığını ve çıtayı yükselttiğini gösteriyor.

İsrail, Meron Dağı saldırısına Hizbullah’ın elit Radvan biriminde iyi bağlantıları olan bir komutan olan Visam Tavil’i öldürerek karşılık verdi. Daha sonra İsrail, Hizbullah’ın Güney Lübnan’daki İHA şefini de Tavil’in cenazesine giderken öldürdü.

Aynı gün Hizbullah, IDF’nin Kuzey Komutanlığı karargâhına bir dizi insansız hava aracı fırlattı.

Bu da bir başka ihtimali, yani İsrail’in artık Hizbullah’la kısa süreli bir çatışmanın kaçınılmaz olduğuna ikna olduğunu gösteriyor. Bu çatışmanın herhangi bir şeyi çözmesi pek olası değil ancak İsrail hükümetinin kuzeydeki durumun değiştiğini iddia etmesine yardımcı olacaktır.

Nihayetinde İsrail’in Hizbullah’ı sadece zorlayıp grubun pes edip çekilmesini mi umduğu yoksa tehdidi askeri olarak mı bertaraf etmek istediği önemsiz hale gelebilir. Eğer tırmanma dinamiği durmazsa, bir çatışma yaşanacaktır.

Çok Okunanlar

Exit mobile version