GÖRÜŞ

Medya demir kubbesi delindi

Yayınlanma

İsrail’in Gazze üzerindeki yıkım harekâtı devam ederken Batı’da uzun zaman sonra ilk kez aykırı sesler gür çıkmaya başladı. ABD Askeri Endüstrisi ve saz arkadaşlarının dış politika hamleleri neredeyse Irak savaşından bu yana doğru düzgün eleştirilmiyordu. Şimdiyse televizyondaki konuşan kafalar ne kadar İsrail överse övsün, sokaklar, stadyumlar ve üniversiteler Filistin bayraklarıyla dolu. Peki, medya üzerindeki bu abluka nasıl kırıldı? ABD askeri endüstrisi için ne ters gitti?

Medya’nın kubbesi nasıl inşa edildi?

Sizi 2020 yazına götüreceğim. ABD’de George Floyd protestoları patlamış, ülke gümbür gümbür seçimlere hazırlanıyor. Medya, tamamen ırksal kavgalara tutuşmuşken Netflix’te bir belgesel çıktı. “Social Dilemma” isimli bu belgesel sosyal medya sitelerinin insanları nasıl aşırılığa ittiğini anlatıyordu. Ancak başka bir detay daha vardı. Rusya ve Çin gibi “kötü niyetli aktörler” bu siteleri kullanarak dezenformasyon yayıyorlardı. Bu nedenle devletin “müdahalesi” şarttı.

Netflix’in bu belgeseli sanki yaklaşan bilgi savaşlarına kamuoyunu hazırlamak için yapılmıştı. Eylülde çıkan bu belgeselle hemen hemen aynı zamanda Biden’ın oğlunun laptop skandalı patladı. Skandaldan günler önce ABD istihbaratı sosyal medya siteleriyle iletişime geçti. “Ortaya çıkacak bilgilerin silinmesini ve kamuoyuna yayılmasının önlenmesini” talep ettiler. Twitter tüm bilgileri doğrudan sildi. Yapılan haberleri bile ortadan kaldırdı. Facebook ise “shadow ban” atarak insanların önüne düşmesini engelledi. Özellikle Twitter, sansür anlamında kontrolden tamamen çıkmıştı. Sadece müesses nizam karşıtı Amerikalılar değil ABD Başkanı Trump’ın kendisi bile engellendi. Batı medyasının üzerinde adeta bir demir kubbe inşa edilmişti.

Bu kubbe, sadece büyük medya kuruluşlarını değil, her bir bireyi de kapsıyordu. Kısa sürede her internet kullanıcısı algoritmalar tarafından “arkalara itilmemek” adına televizyon İngilizcesiyle konuşmaya başlamıştı. İsrail krizi patlayınca ortaya çıkan sansür dalgası öyle bir boyuttaydı ki, konuyla ilgili video çeken youtuberlar, algoritmanın gazabına uğramamak için “Hizbullah’tan” bahsederken HZB, Hamas’tan bahsederken ise “HMS” kısaltmalarını kullanıyordu. Sanırsınız İngiliz donanması eski kolonilerini toplamak için geri döndü!

Bir de bunları üstüne Ukrayna savaşı başladı. Kısa sürede Rusya’yla alakalı tartışmalar kontrol altına alındı. Ruslara ait kültürel öğeler silindi. Dostoyevski kitapları yasaklandı. Ukrayna Savaşı’yla ilgili nüanslı fikirler dahi “Putin propagandası” adı altında yasaklandı. Sosyal medya üzerinden tüm Batı kamuoyu, Ruslara karşı seferber edildi. ABD Başkanı Biden, çok uzun ömürlü olmasa da dezenformasyonla mücadele ekibi adı altında bir “doğruluk bakanlığı” bile kurdu. Dahası, sosyal medyada hala aykırı seslerden rahatsız olacaklar ki “NAFO” diye bir troll ordusu bile kurdular. Bu internet trollerinin görevi NATO ve Ukrayna yanlısı paylaşımlar yapmak ve sosyal medyada Ruslarla kavga etmekti.

İşte bu neredeyse distopik denilebilecek medya kontrolü bir anda deliniverdi. Buna sebep olan kişi ise muhtemelen sizi şaşırtacak; Elon Musk.

Musk’ın “devrimi”

“Hadi canım sen de, Musk mı internetin üzerindeki kubbeyi deldi?” diyebilirsiniz. Malum, Twitter (pardon, X) getirdiği bazı değişiklikler kullanıcılar gözünde pek popüler olmadı. Ancak Musk, uzun aylar süren satın alım sürecinde sahip olduğunu iddia ettiği bir prensibin altını çiziyordu; ifade özgürlüğü.

Twitter, 2020 ABD seçimleri döneminde o denli ABD istihbaratı güdüme girmişti ki büyük değişimler şarttı. Yüzlerce çalışan kovuldu, son bir iki yılda kapanan ve çoğunlukla muhafazakârlara ait hesaplar tekrar açıldı. Eski Başkan Trump’ın bile yasağı kalkmıştı!

ABD müesses nizamı ve kendisine yakın medya kuruluşları medyanın üzerindeki dev kubbede oluşan bu boşluktan ciddi anlamda rahatsızlardı. Siyasetçiler, Twitter’ın yeni politikalarını “düşünce özgürlüğü adı altında beyaz üstünlükçülere alan açmak” olarak tanımladılar. Hatta Twitter’a sponsor olan büyük şirketler birer birer reklamlarını çekmeye başladılar.

Twitter, bu süreçte ciddi gelir kaybetse bile kullanıcı kitlesini korumayı başardı. ABD müesses nizamıyla aynı çizgide olan Mark Zuckerberg’in “Threads’i” sadece birkaç gün içinde tarihe karıştı.

Muhafazakârlar, ortaya çıkan görüntüden memnunlardı. Sonunda “big tech” olarak adlandırılan şirketlerden bir tanesi liberallerin aksine bir takım politikalar güdüyordu. Ayrıca bu Cumhuriyetçi kitle Ukrayna desteğine de epey soğuktu. Facebook ve Youtube’un aksine Twitter’da artık Ukrayna karşıtı söylemler ve cümleler yasaklanmıyordu. Kısaca, site muhafazakârlar için bir cennete dönüştü.

Kubbe’ye son darbe

7 Ekim’deki Hamas saldırısı sonrası sivillerin zarar gördüğü görüntüler Batı kamuoyunda Ukrayna’dakine benzer bir rahatsızlık yarattı. Batı müesses nizamı için ortaya çıkan bu fırsat, Ukrayna savaşı başında devreye sokulan mekanizmanın tekrardan denenmesine yol açtı. Ancak bir sorun vardı. Kubbe zaten delinmişti bir kere, “tasvip edilmeyen” bilgilerin bu delikten geçmesi içten bile değildi. Böyle de oldu. İsrail’in Gazze’ye karşı yaptığı korkunç bombardımanın görüntüleri sosyal medyada yayıldı. Bu vahşet görüntüleri kamuoyunu öyle derinden sarstı ki ABD dış politikasının sol kitleleri hedefleyen “soft power” unsurları bile sessiz kalamadılar. Meşhur çevreci Greta Thurnberg, Filistin’e destek açıkladı. Hatta Black Lives Matter grubu işi bir adım daha ileri götürdü ve 7 Ekim’deki Hamas saldırısına gönderme yapan “planörlü” bir görsel paylaştı.

Kısa süre içinde Avrupa’da ve ABD’de sokaklar doldu taştı. Sadece bu ülkelerde yaşayan Müslümanlar değil aynı zamanda Batılılar da destek yürüyüşlerine katılıyordu. İşte ABD’li Muhafazakârlar için rüya bu şekilde kâbusa döndü. İşin onlar adına üzücü kısmı, kendi kitleleri dahi İsrail’e silah verilmesine karşı geliyordu. CBS anketine göre Cumhuriyetçilerin %43’ü İsrail’e destek paketlerine hayır dedi. Bu sayı size az gelebilir ancak eksiksiz tüm Cumhuriyetçilerin İsrail konusunda epey radikal birer destekçi olduğunu hatırlatmak gerekir. Anlaşılan o ki Donald Trump, “America First” (Önce Amerika) dediğinde umduğundan fazla ciddiye alınmış!

Elon Musk gibi bir milyarderin dünyanın iyiliği adına böyle bir değişime imza attığını düşünmek saflık olur. Doğu milletleriyle kurduğu iş ilişkilerinden tutun Twitter’dan edindiği sonsuz veriye kadar ciddi bireysel kazanımları var. Düşünce özgürlüğü algısı da kendi bireysel çıkarlarına göre değişim gösterebiliyor. Dahası, medya ablukasının kırılmasında Musk’ın yanında dünyanın dört bir yanında tüm tehlikeleri göze alarak çalışmaya devam eden cesur gazetecilerin de payı büyük. Ancak Twitter’ın “taraf” değiştirmesi, çok kutuplu dünyanın inşasını ciddi anlamda hızlandırdı.

Tabii ki pandeminin sonlanmasıyla iyice hız kazanan ‘Yeni Soğuk Savaş’ın’ bilgi muharebeleri ciddi şekilde devam ediyor. Önümüzdeki günlerde internetteki popüler anlatıların kontrol edilmesi için yeni çalışmalar izleyebiliriz. Ancak şu an için rahatça söyleyebiliriz ki, medyanın demir kubbesi delindi!

Çok Okunanlar

Exit mobile version