GÖRÜŞ

Meloni hükümeti Draghi’nin izinde

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni bütçe planlarını sunarken şunların altını çizdi: “Kendimiz değil, ulusumuz için doğru olanı yapmaya hazırız. Seçimlerde bize zarar verecek olsa bile karar alma sorumluluğunu üstleniyoruz”.

Bu açıklamasında Başkan Meloni, hükümetinin Mario Draghi’nin uygulamaya koyduğu ‘otomatik pilot’ tarafından yönlendirilmeye devam edeceğinin mesajını veriyor. Bu da neoliberal kemer sıkma politikasının süreceği anlamına geliyor. Halbuki İtalya’nın iyileşmek için aksi yönde politikalara ihtiyacı var. Ancak bazı yorumcuların tahmin ettiği gibi Meloni hükümeti, Mario Draghi’nin ‘teknik’ hükümetinin siyasi versiyonu olmak istiyor gibi görünüyor.

Seçim öncesi beyanlarına karşın, Meloni hükümetinin bıraktığı izlenim, sağın, solun veya uzmanların gözünden otuz yılı aşkın bir süredir refah devletini aşamalı olarak parçalayan, işçilere, onların haklarına ve maaşlarına saldıran ve bu şekilde fakirliği, istikrarsızlığı ve işsizliği çoğu İtalya vatandaşının yaşamının yapıtaşlarına dönüştüren geçmiş hükümetlerle her yönden aynıdır.

İş hayatı konusunda uzman sosyolog Domenico De Masi, ‘La Notizia’ gazetesine konuyla ilgili verdiği röportajda şunları belirtti: “Mevcut hükümet hem işçileri hem de işverenleri rahatsız ediyor. Çünkü bu hem işçilerden yana olup hem de para istemeye benziyor. Ancak para orada değil, yani Meloni sözler vermekten öteye geçemiyor. Kendisinin verebileceği pek bir şey yok ve zaten vermesi gereken şeyleri çoktan verdi. Yoksullarda ise ‘vatandaşlık gelirini’ kaybettikleri için bir kargaşa hakim. Yapılan tahminler pratikte gerçekleşmeye başladı. Yani Meloni, seçim kampanyasında vaat ettiği politikayı kaynak olmadığı için uygulayamıyor”. Bu da ücretlerde artış veya çalışma saatlerinde azalma olmayacağı anlamına geliyor.”

De Masi, “Tüm bunlara neoliberal politika denir” sözleriyle konuşmasını sonlandırıyor.

Neoliberal politikalar devrede

Meloni hükümetinin neoliberalizmi ve Draghi hükümet politikalarını sürdürmesi, eski Napoli Belediye Başkanı Luigi de Magistris tarafından Left dergisinde yayınlanan bir başyazıda da vurgulanıyor: “Vatandaşlık geliri, hükümet fedailerinin tezahüratlarıyla iptal edildi. Şüphesiz mükemmel hale getirilebilecek ve son yıllarda da sınırlarını görmüş bir önlemin iptal edilmesi en savunmasız olana karşı yakışıksız bir eylemdir ve toplumda gerilimin artmasına neden olur. Ayrıca, özellikle Güney’de, dramalar ve güçlükler yüzünden zar zor yaşamını sürdürenlerin üzerine bir de ekonomik ve sosyal yükler bindirmek siyasi bir hatadır. İlaçlı gaz ve enerji piyasalarının ekonomik- finansal spekülasyonlarından kâr elde eden çok uluslu büyük şirketlerin ekstra kazançları ciddi ve yeterli bir şekilde vergilendirilmiyor. Artık önceki yılların sosyal hakkına sahip olmayan bir hükümet, belki de sadece popüler sınıfların lehine en zenginlere karşı bir sinyal vermekle kalmaz, aynı zamanda en azından bu ortak malların kamulaştırılması için bir varsayımda bulunurdu. Bunun yerine, hala şüphesi olan varsa, bu Draghi hükümetiyle ekonomik-finansal açıdan mükemmel bir süreklilik içinde olan neoliberal bir hükümettir. Yönetimdeki güçlü figürlerin ilahlaştırılmasıdır”.

Napoli’nin eski belediye başkanı da başyazısında, kendisini seleflerinden daha da Atlantikçi olarak tanıtan Meloni hükümetinin dış politikasını işaret ediyor: “Başkan Meloni, bu nedenle, başını Atlantik Anlaşması ve NATO’ya doğru eğmiş, şüphesi olan varsa diye, ikincil konumda olduğunu onaylıyor. Bu politika özerklik ve egemenliğin tam zıttı gibi görünmekte. Dost ve müttefik olmak ayrı bir şey, ast olmak ayrı bir şey. Daha sonra Avrupa ve lobilerine, asi bir sağcı değil, yırtıcı kapitalizmin neoliberal dogmalarını kabul etmiş ve buna ortak olmuş uslu ve politik bir kız öğrenci olduğuna dair güvence verdi”.

 Ukrayna’ya daha fazla silah

Atlantikçi ve savaş çığırtkanlığı yapan bir yaklaşım, merkez sağ çoğunluğun olduğu bir parlamentoda kabul edildi. Diğer şeylerin yanı sıra, hükümet “Temsilciler Meclisi’nde gerçekleştirilecek görüşmelere tabi olarak, askeri araç, malzeme ve teçhizatın 25 Şubat 2022 tarihli ve 14 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2. maddesi uyarınca Ukrayna hükümet makamlarına aktarılması için 31 Aralık 2023 tarihine kadar gerekli düzenleyici girişimleri destekleyeceğini” belirten ve “İstikrar ve Büyüme Paktı reformu çerçevesinde savunma yatırım harcamalarının bütçe kısıtlamalarının hesaplanmasından hariç tutulması ve ulusal çıkarları korumak için temel bir araç olarak 2028 yılına kadar gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 2’sine eşit savunma harcaması hedefine ulaşılması doğrultusunda gerekli tüm girişimlerde bulunacağını” taahhüt eden birleşik bir önergeyi onayladı.

Beş Yıldız Hareketi (Movimento 5 Stelle), Giorgia Meloni liderliğindeki yönetimi destekleyen çoğunluğa karşı sert konuştu. Temsilciler Meclisi’ndeki genel görüşmeler sırasında konuşan Beş Yıldız Hareketi Temsilcisi Marco Pellegrini, “Meloni hükümeti Meclise gelmeli ve ne yapmak istediğini açıklamalıdır. Yeni silahların gönderilmesine karşıyız ve herkesin vatandaşların önünde sorumluluk alabilmesi için tüm temsilcilerin oyunu talep ediyoruz” sözleriyle çıkıştı ve şunları ekledi: “Batı’nın askeri gerginliği artırmaya dayalı stratejisinin zararlı olduğunu düşünüyoruz. Eski Başkan Draghi’nin seçimleri ile şimdiki Başkan Meloni’nin seçimleri arasında yoğun bir benzerlik olduğunu görmekten üzüntü duyuyoruz. Özellikle silah gönderimi konusunda bu eğilimin tersine dönmesini umuyoruz”.

Draghi hükümet politikasının devam etmesi, Cinquestelle’in eski Başbakan’a yöneltilen eleştiriler nedeniyle vurguladığı bir noktadır. Onlara göre, Ukrayna dosyasında kanun hükmünde kararnamelerle hareket eden suçlu Başbakan, Meclis içindeki önemli mevkileri dinlemek için Parlamentoya gelmekten kaçınıyor. Pellegrini: “Parlamentoyu savaş ve dolayısıyla ulusal güvenlikle ilgili kararlar üzerindeki yetkisinden mahrum bırakmak artık kabul edilemez- Doğru olanı yaptık, ancak bu kararda İtalyan hükümetinin çabalarının gerginliğin azaltılmasına yönelik olması şart koşuldu. Tek oylamanın bu kadar ay öncesine, yani 1 Mart’a dayanması çok saçma. Mevcut bağlam önemli ölçüde değişti. Parlamentonun bu seçimlerde yeniden odak noktası olmasını istiyoruz. Silah gönderilmesine ilişkin beş kararnameden sonra, Parlamentoda çeşitli güçler arasında çatışma yaşanması kaçınılmazdır” ifadelerini kullandı.

Ancak Dışişleri Bakanı Antonio Tajani’nin yeni İtalyan yöneticinin göreve başlamasından bir gün sonra belirttiği gibi, Meloni hükümeti “dış politikayı değiştirmeyecek”. Bakan, “Biz Ukrayna’da savunmayı sağlamak için ne gerekiyorsa yapacağız, çünkü Ukrayna kendini savunursa, Moskova ile başa çıkabilir. Öte yandan, Ruslar tarafından işgal edilirse, artık barış yoktur ve nihai hedef barışa ulaşmaktır” diye belirtti.

Atlantik’in bir parçası

Bu, İtalya’yı NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in ifade ettiği savaş çığırtkanlığı yapan görüşlerin peşinden sürükleyen bir siyaset çizgisi. Tıpkı İtalyan hükümetinin Mario Draghi tarafından yönetildiği zamanki gibi.

İtalya’yı ve Polonya’da olduğu gibi askeri gerginliği artırmayı hedefleyen hükümetleri NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in ifade ettiği savaş çığırtkanlığı düzlemine indiren bir siyaset çizgisi.

Öte yandan, savaş çığırtkanlığı çizgisinin devamlılığı, Berlusconi’nin Ukrayna’daki durumla ilgili açıklamaları sonrasında Meloni’nin kendisi tarafından Ekim ayı sonunda duyurulmuştu: “Bir konuda her zaman açık oldum, oluyorum ve olacağım. Açık ve net bir dış politika çizgisi olan bir hükümete liderlik etmek niyetindeyim. İtalya, Avrupa ve Atlantik İttifakı’nın bir parçasıdır ve başı diktir. Bu temel taşı kabul etmeyenler hükümetin bir parçası olamazlar”.

Meloni şöyle devam etti: “Biz iktidardayken İtalya asla Batı’nın zayıf halkası olmayacak, bizi kötüleyenlerin pek sevdiği güvenilmez Batı. İtalya güvenilirliğini geri kazanacak ve böylece çıkarlarını savunacaktır”.

Prensipte makul bir ifade ancak İtalya’nın Avrupa neoliberal kemer sıkma politikasının kafesine hapsolduğunu ve aslında Roma’nın dış politikasını belirleyen ABD ve NATO’nun emirlerine tabi olduğunu gösteren durumların gerçekliğiyle çatışan bir ifade.

Antonio Gramsci, ‘Quaderni dal Carcere’ (Hapishane Defterleri) eserinde şöyle yazıyor: “İncelenecek bir diğer unsur, bir devletin iç ve dış politikası arasındaki organik ilişkidir. Dış politikayı belirleyen iç politika mı yoksa tam tersi mi? Burada da büyük güçler, göreceli uluslararası özerklik ve diğer güçler arasında ve yine farklı hükümet biçimleri arasında bir ayrım yapılmalıdır.”

Gördüğümüz gibi İtalya özerk bir dış politika sergileyemiyor. Yani Roma’yı Moskova’dan çok daha sert vursa da Ukrayna’ya silah gönderilmesi ve Rusya’ya yaptırım uygulanması bunun örnekleridir. Aslında, önümüzdeki yıl İtalyan ekonomisi durgunluğa girerken, yüksek enerji maliyetleri nedeniyle kapanma riski taşıyan çok sayıda işletme var. Birçok aile evlerini ısıtmakta zorlanıyor ve enflasyon 40 yılın en yüksek seviyesinde.

Fransa tartışması suni gündem

Tam da bu nedenle, NATO’ya ve Avrupa Birliği’nin saçma neoliberal bütçe kurallarına bağlılığı önceki hükümetlerle tam bir süreklilik içinde işlerken, Akdeniz’deki STK’lar tarafından İtalya kıyılarına taşınan Afrikalı göçmenler konusunda Fransa’yla tartışmaların gösterdiği gibi, İtalya’nın yeni hükümeti kendisini İtalya’nın ulusal çıkarlarını savunmaya adamış bir yönetici olarak kabul ettirmek için medyada suni gündem yaratmaya çalışacaktır.

ABD’nin düşüşü ve Avrupa’nın kendini sabote etmesi (Washington tarafından dayatılan) yeni ve aynı zamanda ilginç senaryolar ortaya koyuyor ancak İtalya’da hala maalesef yaygın düşünce, elindeki az sayıda kaynağa sahip bir orta gücün en büyük müttefiki, gerçek ‘Sahip’, Amerika Birleşik Devletleri’ne yakın bir şekilde bağlı kalması gerektiğidir. Ve bu nedenle hükümettekilerin radikal Atlantikçiliğe sıkı sıkıya bağlı kalmaktan başka çareleri yok. Bu bakış, ABD tek kutupluluğunun sona erdiği tarihsel aşamada, en hafif tabirle, dar görüşlü bir vizyondur. Bu bağlamda, İtalya gözlerini yeni çok kutuplu dünyayı, yani BRICS’i (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) somutlaştıran gruba çevirebilir. Üye devletlerin kimliğini destekleyen, koruyan ve geliştiren; ulusal egemenliğe, toprak bütünlüğüne, bağımsızlığa, birliğe ve ulus-devletlerin egemen eşitliğine değer veren bir projedir bu. BRICS koordinasyonuna bağlı kalarak, Rusya ve Çin, İtalya’ya Akdeniz’in merkezi, birleşmesi ve istikrarı konusundaki tarihi rolünü geri verebilir. Bu, Eni ve Leonardo gibi ‘şampiyonların’ yanı sıra, tarım ürünleri pazarını ve turizm sektörünü daha da geliştirmeyi amaçlayan bir proje.

Ayrıca Akdeniz’de, hala Atlantik sisteminde resmi olarak yer alan ve BRICS’e katılmaya aday başka bir ülke, Türkiye, var. Akdeniz’de İtalya ile aynı jeopolitik önceliklere ve yine onun gibi deniz gücüne sahip bir ülke. Roma ve Ankara birlikte Akdeniz’i istikrara kavuşturma, emperyalistleri yenme ve BRICS tarafından amaçlandığı gibi bir fırsatlar denizine dönüştürme imkanına sahip olabilirler.

Çok Okunanlar

Exit mobile version