Mihail Hazin’in 18 Mart’ta Youtube üzerinden yayınlananan konferans konuşmasının çevirisinin ikinci kısmı.
Şunu da belirtelim: doğu Avrupa’ya dair pek çok konseptin ortaya çıkması, iktidarın şimdi iktidara Clinton’la birlikte gelen elite geçmesiyle ilişkili. Bu değişiklikten ötürü biz de Gaydar’ın [Yegor Gaydar, perestroyka döneminde SBKP’nin teorik yayın organı Komünist’in editörü, kapitalist restorasyonun sorumlularından, Rusya’da şok terapilerinin mucidi, Yeltsin dönemi maliye bakanı ve başbakanlarından — H.Y.] iktidara gelişiyle karşılaştık. Çünkü Bush yönetimiyle çalışan Yavlinskiy [Grigoriy Yavlinskiy, Yeltsin’in ilk başbakan yardımcısı, daha önce Rusya SFSC başbakan yardımcısı — H.Y.] idi. Yavlinskiy, Gaydar’ı ve onun ekibini hâlâ affedemiyor. İktidardan ayrılmasının iktidardan ayrılan Amerikan muhafazakârlarıyla ilişkili olup olmadığının farkında mı, bilmiyorum. Eğer sen kaybeden bir elitle çalışıyorsan beceri ve yeteneklerine bakılmaksızın sen de oyunu kaybedenlerle birlikte gidersin. Yavlinskiy’in trajedisi buydu.
Buna karşılık Clinton ekibiyle çalışan Çubays ise Gaydar gibi yükseldi ve aslında hâlâ büyük ölçüde dümende. Bunlar Siluanov, Nabiullina, Reşetnikov, Oreşkin nezdinde ikinci de değil üçüncü reenkarnasyonu yaşıyorlar. Bu liberal ekip. Sadece görevlileri, diyelim aynı ekipten banka yöneticilerini anıyorum.
1990’larda Rusya’daki problemler, büyük yolsuzluk ve bütün geri kalan problemler, ABD’de iktidara bankerlerin gelmesinin sonucuydu.
Şimdi en ilginç kısma başlıyoruz: bugün neler oluyor? Bugünkü mantık nedir? Uzun zamandır açıkladığım kilit faktör şudur: 2008’den sonra ABD’de istikrarlı bir iktisadi kalkınma mekanizması yok ve bulunamadı. Sadece talebi teşvik edecek kaynaklar aranıyor. 2014’e kadar para basılması, sonra kalkınmakta olan ülkelerin soyulması. Rublenin değerinin yarıya düştüğü 2014 sonunda, aralıktaki devalüasyon, daha yeni atanmış Nabiullina’nın yönetiminde Merkez Bankası yönetiminin IMF talimatlarıyla yaptığı bu operasyonun benzerleri başka ülkelerde de yapıldı. Yani Nabuillina tarihinde rubleye iki defa yarı yarıya değer kaybettirdi. Sonra Britanya’nın, Britanya offshorelarının soyulması operasyonu (Panama dosyası) ve sonra “compliance control”ün şiddetle sertleştirilmesi. Sonra da kovid geldi. Ve kovidden sonra ABD’de özel sektörün talebinin bütçeyle teşviki başladı.
Başka bir deyişle, 1996-1998’de Rusya’da olan tezgâh kuruldu. Bunun bizde nasıl bittiğini biliyoruz: ağustos temerrüdüyle. Ama sizi temin edebilirim ki ABD’de temerrüt olmayacak. Çünkü para basıyorlar. …
ABD’de bugün de eşzamanlı olarak bir türlü gibi işleyen iki konsept ortaya çıktı. Birinci konsept: yeşil ekonomi. Mantığı çok basit. Onlara göre dünya ekonomisinde, yani onların ekonomisinde meydana gelen başlıca sıkıntı şu: sömürgecilik sistemi varken kaynakların ve kârın kendi yararına yeniden bölüşümü mekanizması çok işlevseldi. Ama SSCB ortaya çıktıktan sonra bölüşmek gerekti. Sonuçta, farklı türlerden eski sömürge ülkeler, yani sömürge olmaktan kaçınma kurnazlığını gösterenler çok fazla pay almaya başladılar. Bu nedenle yeni bir sömürge sistemi icat etmek gerekti. Bu, “yeşil ekonomi” adı altında icat edildi. Arkasından, küresel ısınmanın (gerçekten de var) insan faaliyetlerinin sonucu olduğu (bu yalan), ekonomiyi de karbon salınımsız hale getirmek gerektiği anlatıldı. Mantık şöyleydi: teknoloji liderleri, yani batı, salınıma neden olanların bunun bedelini ödemesi gerektiği kararını alacak, salınımsız yaşamanın mümkün olduğu kendi iktisadi çekirdeğini yaratacak, geri kalanlar ise bu salınımın bedelini ödeyecek.
Ama kendi problemleri de vardı, çünkü ABD kendisi bunu yapmak istemiyordu, buna Trump’ın aktif şekilde muhalefet ettiğini hatırlatırım. Neden? Çünkü Trump, reel sektörün imar edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Reel sektör ise öncelikle kimya ve metaldir. Dolayısıyla salınımdan kurtulamazsın. Benzer bir durum Çin’de de var; şu anda metal işletmesi neredeyse bütün dünyadan daha fazla.
Böylece bir program başlatıldı, bu özellikle Avrupa’da iyi yürüdü. Neden Amerikalılar bu programa dört elle sarılmadılar — çünkü … ABD, bu programın hayata geçemeyeceğini artık anlamıştı. Avrupa Birliği’ni ise konuşmaya bile değmez. Onlar tuhaf insanlar.
Böylece ABD’de ikinci program icat edildi: yapay zekâ programı. Bu, birincisi kapitalizasyon merkezi bulma aracıydı. Eğer para basıyorsak enflasyon olmaması için fiyatı hızla yükselen bir takım büyük varlıklar icat etmek gerek. Böylece yapay zekayı 80’li yıllardaki IT sektöründe olduğu gibi yeni ekonomi adına balon yapma fikri doğdu. Ve gerçekten de yapay zekâ alanında tamamen delice bir ekonomik balon görüyoruz. Doğal olarak bu 80’li yılların IT sektörü değil, çünkü yapay zekâ sadece birkaç şirkette yoğunlaşıyor.
Soru şu: bu yapay zekanın altında gizli bir niyet var mı? Var. Şu şekilde inşa edildi: ABD’nin Meksika sınırından geçen bunca insana ne lüzum var? Bunlarla ne yapılacak? Cevap çok basit. Batıdakiler entelektüel ürün çıkarma becerisi olanların kazançlı çıkacağını fark etmişlerdi. Ama entelektüel yaratıcılık yeteneğine sahip insanların sayısı sınırlıdır. Batıdakiler, bunun en temelde beyazlar olduğunu düşünüyorlar. Bu nedenle beyazları bilimsel-teknolojik yaratıcılıkla uğraşmaları için teşvik etmek gerek. Oysa bunlar muhtelif yardımcı işlerde çalışıyorlar veya hukuk işleri, alt kademe bilişim gibi her çeşit yaratıcılıktan uzak işlerle uğraşıyorlar. Kapıcı vb. gibi işleri ise göçmenlere bırakmak gerek. Bu şu anda tam gaz devam ediyor. Beyaz oldukları halde yaratıcılık işleriyle uğraşmayanların yerine de yapay zekâ geçirmek gerek.
Sonuçta yaratıcılığa sahip ve faaliyete geçirilmeye müsait beyazlardan geniş bir kesim ortaya çıktı. Yaratıcılık gerektiren mesleklerdeki insanların sayısında artış bu sayede küresel rekabette avantaj yaratabilirdi.
Yapay zekanın altındaki gerçek bu. Çağdaş anlamıyla tabii. Gerçekte kesinlikle zekâ değil bu. Ama yaratıcı olmayan bir işi görebilir. … Bence balon patlayacağı için bu da yakında bitecektir; bu programı gerektiği ölçüde finanse etmek de mümkün olmayacak. Ama şimdilik mantık şöyle: öyle çok kaynak bu istikamete yönlendiriliyor ki aklı başında birçok insan bununla uğraşmaya başlıyor. …
En nihayet, günümüze, bugün ortaya çıkmakta olan jeopolitik problemlere gelebiliriz. Ne zaman ABD’nin bir takım eylemlerine baksanız stratejik planlara bakmak gerek. ABD’nin her zaman bir stratejik planı vardır. Belki bazı durumlarda 80’lerin sonunda hiçbir planın olmadığı SSCB’deki duruma düşeceklerdir, ama bugün planları var.
Plan şu: ABD’de ekonominin reel sektöründe felaket bir durum var. Sektör düşüşte. Gerçekte 2021 güzünden beri düşüşte, ama resmi olarak sanayisizleşme yaşandığını ancak geçen yılın ortasında kabul ettiler. Şubat ayındaki son verilere göre yeni siparişler eksi yüzde 6. Bu bir felakete yakın. …
Bu düşüş, eksi yüzde 6’nın yıllık ölçekte olduğunu unutmayalım. Bu eksi yüzde 6 tesadüfi mi yoksa değil mi? Eğer tesadüfi değilse, bu süreç devam ederse sanayisizleşmenin hızlanacağı anlamına gelir ve tayin edici bir takım tedbirler almak gerekir.
Özel askerî harekâtın ABD açısından sonuçlarına gelelim.
Sanayiyi, reel sektörü yeniden ayakları üzerine dikmek, yani Trump’ın programını (“Amerika’yı gene büyük yapalım”) ABD iç pazarındaki kaynakları kullanarak hayata geçirmek mümkün değil. Çünkü tüketiciler ucuz ürünleri (Çin ürünleri dahil) satın alıyor ve Amerikan ekonomisine iç pazar için ürün çıkartsın diye yatırım yapmak da mümkün değil, çünkü tüketiciler, Çin emtiasından her zaman daha pahalı olacak Amerikan emtiasını almayacak. Ayrıca Çinlilerde kalite yüksek, çünkü Amerikalılar rekabet yeteneğini kaybettiler ve bunu yeniden tesis etmek için uzun yıllar gerek. Veya Çin’e savaş ilan edecekler ve pazarları ona kapatacaklar, ama bu da mümkün değil.
Dolayısıyla günümüzde Amerikan yönetimi için tek seçenek ileriki operasyonu yürütebilecekleri bir takım pazarlar ele geçirmek. Bunlar Çin yerine kendileri ucuz, belki Çin’den pek az pahalı mamul üretmeli, Çin mamulü yerine bunları ABD’ye satmalı, satış karşılığı aldıkları paraya karşılık da Çin’in geniş tüketim mamullerini değil Amerikan mamullerini almalı.
Bu rolü 19’uncu yüzyılda ve 20’nci yüzyılın başında ABD için teorik olarak Latin Amerika oynuyordu. Ama bugün bu numara işlemez. Nedeni şu: Latin Amerika’da çalışanlar para almıyor. Bunlar maddi yardım alıyor. Çalışanlarla satışlar arasında su başlarında Latin Amerika oligarkları bekliyor. Bu, Latin Amerika’daki sosyal piramidin özgüllüğü. Hesapta, Latin Amerika’daki insanlar Amerikan mamulleri alabilmeli. Yani kendileri ucuz tüketim mamulleri üretecek, daha pahalı kaliteli Amerikan ürününü de geniş tüketim mamulleri üretiminden kazanacakları parayla alacaklar. Ama bir soru ortaya çıkıyor: karşılığında mal alabilecekleri parayı kazanmaları için oligarkları ortadan kaldırmak gerek. Ama siz bugün Latin Amerika’da oligarkları ortadan kaldırırsanız bir sürü Che Guevara’yla karşılaşırsanız. Tabii bunun üstesinden gelinebilir ama uzun bir süreç; oysa meseleyi hızla çözmek gerekiyor.
Bu yüzden biricik seçenek güneydoğu Asya. Burada 600 milyon insan var çalışan ve karşılığında para alıyorlar. Oligark yok veya varsa da bunlar Çinli ve mevcut durumda bunları tasfiye etmek de ayrı bir keyif. Bunu zaten yapmak gerek, çünkü bugün bu pazarları Çinliler kontrol ediyor.
Filipinler’de istediğiniz kadar Marcos çıkartabilir ve siyasi olarak Filipinleri Amerikan nüfuz bölgesi haline getirebilirsiniz, ama iktisadi olarak gene de Çin malı alıyorlar. Problem bu. Bu nedenle ABD’nin başlıca görevi güneydoğu Asya’yı Çin iktisadi etkisinden çıkarıp koparmak. Japonya’dan Malay yarımadasına kadar bir yayı Çin malları taşıyan Çin gemilerini avlamak için tutmak bu yüzden önemli. Tayvan’ı tutmak bu yüzden önemli. Burns bu yüzden Çin’in korktuğunu söyledi; çünkü Tayvan’ı istila etmeye cesaret edemedi ve edemeyecek. …