GÖRÜŞ

Modi’nin başarısının sırrı ve Hindistan’ın geleceği

Yayınlanma

Hindistan, 44 gün boyunca yedi aşamalı genel seçim için sandık başına gitti. Neredeyse bir milyar insan, yani insanlığın onda birinden fazlası oy kullanma hakkına sahipti. Sonuç kuşku götürmezdi. Modi üçüncü dönemi kazandı ve bu da onun ismini Hindistan’ın bağımsızlık lideri ve Modi’nin hızla yok etmeye çalıştığı laik Hindistan’ın mimarlarından Jawaharlal Nehru’nun yanına yazdırdı. Nehru-Gandhi Kongre partisinin önderlik ettiği zayıf ve hanedan bir muhalefete sahip olduğu için şanslı. Aynı zamanda eşsiz propaganda becerilerine de sahip. Başka hiçbir ülkede Modi’nin Hindistan’da yaptığı gibi Kovid aşı sertifikalarına liderlerinin resmi basılmadı…

2019’da Hindistan’daki genel seçimleri Bharatiya Janata Partisi (BJP) kazandıktan sonra kampanya sloganları da hedefini belirlemişti: “ab ki baar, 300 paar” (bu kez 300 sandalye). İşe yaradı; parti ve müttefikleri ulusal parlamentonun alt meclisindeki 543 sandalyenin 353’ünü kazanarak yeniden iktidara geldi ve Narendra Modi’ye ikinci dönem başbakanlık hakkı kazandırdı. 2024 seçimleri öncesinde BJP neredeyse aynı sloganı benimsedi. Ancak çıta 400’deydi. Bu eşik daha önce yalnızca bir kez aşılmıştı: 1984’te, bugün ana muhalefet partisi olan Kongre tarafından. BJP bu başarıyı tekrarlayabilir miydi? Bu merak konusuydu… Ama tekrarlayamadı… Yani, Modi’nin NDA ittifakı için 400’den fazla sandalye hedefleyen iddialı sloganı “Ab ki baar, 400 paar” bu kez geri tepmiş ve bu kadar büyük bir çoğunlukta anayasa değişikliği korkusunu artırmış olabilir. Kongre partisinin beklenmedik yeniden canlanması ve 2019’daki rakamını neredeyse iki katına çıkarması ise bu değişimin altını çiziyor.

Hindistan, en karizmatik diktatörlerin dahi tamamen hükmetmesi zor olan çeşitli devletlerin bir karışımı olmaya devam ediyor. Bu seçimlerde beklenildiği gibi üçüncü bir Modi dalgası esmedi. Oysa Modi on yıl önce BJP’ye liderlik ederek Hindistan’ın otuz yıldır gördüğü ilk parlamento çoğunluğunu elde etmiş ve beş yıl sonra Pakistan ile yaşanan gerginliklerin ortasında artan destek sayesinde bu dar çoğunluğu daha kararlı bir çoğunluk haline getirmişti. Modi çılgınlığından önceki Hindistan’a dönüşü simgeleyen 2024 genel seçimlerinde Hint seçmenlerin yerel meselelere ve liderlere odaklandığı görüldü. Örneğin, BJP’nin yerel partilerin küçük müttefiki olduğu Andhra Pradesh’te kendi partisini kuran ve buranın resmi dili Telugu dilinde konuşan bölgesel bir film yıldızı olan müttefiki Pawan Kalyan daha coşkulu karşılandı. Ya da son on yılda ulusal ortalamadan çok daha yavaş büyüyen ve kişi başına düşen gelirde Karnataka ve Telangana’yı geride bırakan Maharashtra, borçlu çiftçiler arasındaki intiharlar gibi zorlu konulara odaklandı; Maharashtra’nın düşüşte olduğu çünkü Modi’nin kendi memleketi olan komşu Gujarat’ın kalkınmasından yana olduğu düşüncesi hakimdi. Maharashtra’daki hayal kırıklığı önemliydi çünkü parlamentoda Hint kuşağının kalbi olan Uttar Pradesh dışındaki tüm eyaletlerden daha fazla sandalyeye sahip.

Kısacası, genel olarak kentli orta sınıf, Modi’nin üçüncü dönem için öne sürdüğü temel senaryodan, yani şaha kalkmış bir ekonominin Hindistan’ın küresel itibarını yükselttiğinden, gurur duyarken kırsal kesimdeki seçmenlerin çoğu bunu yapmadı; hâlâ artan gıda fiyatlarından kaynaklanan günlük sıkıntılardan ve daha fazla hükümet yardımına acil ihtiyaç duyulduğundan dem vurdu.

Oysaki mart ortasında Hindistan İçişleri Bakanı -ve Modi’nin yakın arkadaşı- Amit Shah, yeniden seçilme kampanyasını başlatmak için Gujarat’a gitmiş ve BJP çalışanlarından oluşan bir kalabalığa yaptığı konuşmasında BJP’nin hem sıradan Hintlerin kaderini ilerlettiğini hem de Hindistan’ın dünya çapındaki itibarını artırdığını savunmuş ve kendisi gibi “küçük bir parti çalışanının” ve Modi gibi “yoksul bir aileden gelen bir çay satıcısının” ülkedeki en güçlü adamlar olmasını yalnızca BJP’nin sağlayabileceğini ve yalnızca Modi’nin Hindistan’ı güvenli ve müreffeh hale getirebileceğini söylemişti…

Dış politika

Dış politikada öncelikli hedefler Küresel Güney’e liderlik etmek, Güney Asya’nın “ilk müdahale ekibi” olarak hareket etmek ve bulunması zor kalıcı BMGK koltuğunu almak. IMEC’in kuruluşu, SAGAR, Önce Komşuluk politikası, maden güvenliği, diaspora, Bharatiya eserlerini geri getirmek, Lord Ram’ın mirasını tanıtmak, diğer öncelikli dış politika hedefleri. Ancak Küresel Güney’e liderlik, ilk hedef. Hindistan’ın Küresel Güney’in Sesi konumunu güçlendirmeyi hedeflediği gayet açık AMA Herkes küresel güneyin lideri olmak istiyor ve sorun bunun nasıl gerçeğe dönüştürüleceği…

Kampanya sürecinde bölgesel güvenlikle ilgili pek bir şey yoktu, yalnızca Hint Okyanusu’na odaklanma sözü duyuldu. Ve ulusal güvenlikle ilgili odak noktası “terörizm ve naksalizm”, yani Çin değil. Ki Hindistan’ın en büyük dış mücadelesinden, yani Çin’den pek söz edilmedi. Çin’den bahsedilmiyor ama aynı zamanda Hindistan’ın temel stratejik ortağı olan Amerika’dan da bahsedilmiyordu. Yani dış politika veya güvenlik politikası odaklı olmaktan çok, daha ekonomi-kalkınma-refah -ve pek tabii Hindu milliyetçiliği- odaklı bir kampanya yürüdü. Ama çok taraflı ve yumuşak güç konularına odaklandıkları görülüyordu. Bu noktada bu yıl G-20 troykası olarak önemli bir rol oynayacak olan Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika, diğer adıyla IBSA arasında güçlü bir Güney-Güney işbirliği bekleyebiliriz.

İç politika

Çin, Myanmar ve Pakistan sınırları boyunca altyapı gelişimini hızlandırma, Hindistan’ın üçüncü büyük ekonomik güç olacağı, Vatandaşlık Değişiklik Yasası’nın uygulanması, Tekdüzen Medeni Kanunun uygulanması, Tek Millet, Tek Seçim’in hayata geçirilmesi, beş yıl boyunca 800 milyon vatandaşa ücretsiz karne, yoksul hanelere ücretsiz elektrik, kadınların işgücüne katılımını teşvik etmek için sanayi ve ticaret merkezlerinin yakınında kadın pansiyonları ve kreşler gibi altyapıların oluşturulması, kadınların sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlamak için sağlık hizmetlerini genişletmek, yaşlı vatandaşlara ücretsiz ve kaliteli sağlık hizmetlerine erişim, çiftçilere sürekli mali destek ve otomobil, taksi, kamyon ve diğer sürücüleri tüm sosyal güvenlik programlarına dahil etmek, verilen önemli vaatlerden…

Jekyll ve Hyde yolculuğuna devam…

Hindistan’da Modi’nin komünalizmi yani Hindistan’ı laik bir ulustan açıkça Hindu bir ulusa dönüştürmeye yönelik arayışı ile Hindistan ekonomisini modernleştirmek için gerekli Thatcher tarzı ilacı sağlama serüveni devam edecek. Yani üçüncü döneminde Modi, bir yandan Hindu milliyetçiliğini perçinlemeye devam ederken bir yandan ekonomik reformlara hız verebilir. Hindistan’daki 200 milyon Müslüman ve ülkedeki çeşitli STK’lar, akademisyenler ve medyadaki laiklik savunucuları için hayat on yıl öncesine göre daha zor ve giderek daha da zorlaşacak gibi görünüyor. Hindistan seçmeli otokrasiye dönüşüyor. Öte yandan Modi aynı zamanda son derece etkili bir proje uygulayıcısı. Ülkenin otoyolları ve havaalanları yeni ve modern. (Ancak bazı otoyol ihalelerinin tek bir yükleniciye verilmemiş, bunun yerine bir millik parçalara bölünerek daha küçük yüklenicilere verilmiş olduğu iddiaları… Yolun her kilometresi farklı kalite ve yükseklikte. Ve bunun amacının BJP’nin siyasi oy kazanması olduğunu ancak bunun ülkenin ikinci sınıf altyapısı pahasına yapıldığını düşünen bazı Hintlerin iddialarını da not edelim.)

Hindistan’da internet kullanımı arttı, hava yolculuğu arttı, 420 milyon daha fazla banka hesabı, 110 milyon daha fazla gaz bağlantısı, 220 milyonunun sigorta kapsamına alınması, otoyol inşa oranının artması, daha fazla vergi mükellefi ve daha fazla vergi ödemesi, pek çok ülkeye anti-Covid aşısı ihracatı, Hindistan’ın küresel prestijinin artması ve tabii ki 800 milyon kişiye bedava kumanya sağlanması…

Hindistan, dünyanın en hızlı büyüyen büyük ülkesi olarak Çin’i geride bıraktı. Ayrıca yakın zamanda İngiltere’yi geride bırakarak dünyanın beşinci büyük ekonomisi ve Çin’i geride bırakarak en kalabalık ekonomi haline geldi. (Ancak Modi’nin Hindistan’ın ekonomik büyümedeki ivmenin mucidi değil, mirasçısı olduğunu belirtelim.) Modi’yi bu kadar popüler yapan şeylerden biri de sıradan seçmenler ve seçkinler arasında onun Hindistan’a refah getireceğine dair bir his var: Sonuçta Hindistan dünyanın en hızlı büyüyen büyük ekonomisi ve 2027’ye kadar üçüncü büyük ekonomisi olması bekleniyor.

Hintlerin durumu on yıl öncesine göre daha iyi. Özellikle azınlıklarla ilgili olarak daha farklı yapabileceği şeylerin olduğunun bilinmesine karşın daha iyi bir yarına dair bir gurur ve inanç var. Önümüzdeki dönemde Hindistan’ı daha da yukarılara taşıyacak daha fazla reform bekleniyor. Ama yoksulluk azalsa da işsizlik hala yüksek. (Yüzde 8 dolaylarında, son 40 yılın en yüksek oranı.) Köyler boşalıyor. Fonu toplayabilen her genç Kanada’ya, Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Avustralya’ya ya da İtalya gibi ülkelere gitmeye çalışıyor. Ve yoksullar hala çok yoksul. Evet orta sınıf artıyor, zenginler zenginleşiyor. En alttaki yüzde 40’lık kesim ise büyük bir yoksulluk içinde yaşıyor. Belki de 1,40 milyar nüfuslu bir ülkenin GSYİH’sını 70 milyon nüfuslu İngiltere ile karşılaştırmak Batılı bir saplantı. Birleşik Krallık’taki GSYİH en alttaki yüzde 40’ın zorluklarını yansıtmıyor. Hintlerin dörtte üçünün sosyal güvenliği yok, ulusal sağlık güvenliği yok, sigortası yok, yurtdışına seyahati yok. Kirlilik çok yaygın. Çok az hijyen var. Oxfam Hindistan raporu “Hintlerin yalnızca yüzde 5’i ülkenin zenginliğinin yüzde 60’ından fazlasına sahipken nüfusun en alttaki yüzde 50’si bu zenginliğin yalnızca yüzde 3’üne sahip” diyor.

Öte yandan, Hindistan’da muhalefet alanı giderek küçülüyor. Mahkemeler çoğunlukla uyumlu ve uysal. İdari düzeyde, anayasal kurumların özerkliği, çoğu hükümetin yani Modi’nin emirlerini yerine getirmesi nedeni ile bir gerileme yaşadı. Başta Gautam Adani ve Mukesh Ambani olmak üzere iş dünyasının en zengin isimleri iktidar partisiyle el ele çalışıyor. Kurumsal vergiler düşüyor ve düzenleyici ayrıcalıklar sadık iş adamlarına dağıtılıyor. Ancak çoğulcu bir toplumu dini çoğunlukçu çizgilerde yeniden yaratmayı amaçlayan bir strateji sorun biriktiriyor.

ABD Uluslararası Dini Özgürlük Komisyonu’nun 2023 raporu şöyle diyordu: “Yıl boyunca Hindistan hükümeti ulusal, eyalet ve yerel düzeylerde din değiştirmeyi, dinler arası ilişkileri, başörtüsü takmayı ve inek kesimini hedef alan yasalar da dahil dini açıdan ayrımcı politikaları teşvik etti ve uyguladı; bunlar Müslümanları, Hristiyanları, Sihleri, Dalitleri ve Adivasileri (yerli halklar ve planlanmış kabileler) olumsuz etkiliyor.” İnsan Hakları İzleme Örgütü ise Hindistan’daki Müslüman azınlıkların durumunu şöyle özetliyordu: “Hindistan’daki yetkililer, Müslümanlara karşı sistematik olarak ayrımcılık yapan ve hükümeti eleştirenleri damgalayan yasa ve politikalar benimsedi.”

Üst üste elde edilen üç başarı, yani üçüncü dönem, Hindutva projesinin yoğunlaştırılması için bir talimat aynı zamanda. Bu, Hindistan’ı bağımsızlık sonrası yılların en parlak özelliği olan çoksesli muhalif ve hoşgörü kültüründen arındırmaya devam edecek gibi. Zaten ülke içinde dahi, BJP yönetiminin son on yılı fragmandı, daha fazlası gelecek, söylemleri duyuluyor… Artık söz nereye çekilirse…

Hindistan Hindu toplumuna dönüşüp diktatörlüğe mi dönüşecek? Hayır, Hintler bunu önlemenin bir yolunu bulacaktır.

***

Sonnot: Hindistan’da rasyonel düşünce yerine inanca dayalı bilgiye öncelik verilmesi ile eğitim ve bilim araştırmalarının değeri de düşüyor. Modi’nin, Hindistan’da geçmişte insana fil kafası takabilen plastik cerrahların bulunduğunu veya bulutlar nedeniyle uçakların radarlar tarafından tespit edilemeyeceğini iddia ettiğini ve daha da vahimi tüm bunlara tereddütsüz inananları duymuştum…

Çok Okunanlar

Exit mobile version