GÖRÜŞ

NATO zirvesi öncesinde kolektif Batı’nın üç köşesinden yansıyan kriz hali

Yayınlanma

Kolektif Batı, NATO’nun 9-11 Temmuz’da Washington’da düzenlenecek 75’inci yıl zirvesine, üzerlerinde toplanan kara bulutlarla gidiyor. Rusya Federasyonu’nu stratejik yenilgiye uğratma hedefli ‘Proje Ukrayna’; askeri, diplomatik ve ekonomik cepheleriyle çökerken, Gazze Şeridi’ndeki insani ve siyasi dram meşhur ‘değerler makyajını’ akıtmış durumda. Çin Halk Cumhuriyeti’ni dizginlemek için Asya’nın sularını ısıtmaya mecalin kalıp kalmayacağı meçhul. Ve asıl Batı’nın kendi içinde neoliberal modelinin sıkışmışlığı görünür hale geliyor.

AB’nin iki sac ayağından Fransa’da Macronizm çatırdarken, 20 senedir ‘aşırı sağ’ diye formüle edilen denklem ciddiye biniyor. Almanya’da Başbakan Olaf Scholz, komşusunu kaygıyla izliyor. Hristiyan Demokratlar’ın da ötesinde Almanya için Alternatif ile yeni şekillenen sol ensesinde.

‘Demokrasi beşiği’ Britanya’nın etnik kökeniyle cilalanan başbakanı Rishi Sunak, 14 yıllık Muhafazakar iktidarı uçurumdan atarken, neoliberal nizamın temsilciliği İşçi Partisi’ne devroluyor.

Asıl önemlisi dört yıllık başkanlığında dünyayı ‘demokrasi ve müstesna Amerikan liderliği’ altında toplama iddiasını ortaya koyan Joe Biden’ın bizzat kendisi ‘yitip gidiyor’. Amerikan siyaset makinasının dişlileri gıcırdıyor.

Fransa’dan başlayalım…

KÜÇÜK NAPOLYON’UN BÜYÜK KUMARI

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, çok değil, birkaç ay öncesine kadar kibirli bir edayla Rusya ile savaşmak için Ukrayna’ya asker gönderme gündemini canlı tutuyordu. Moskova’dan tarihsel anımsatmalar eşliğinde sert yanıt alınca, Ukrayna çatışması öncesinde Rusya lideri Putin ile telefon görüşmesi kayıtlarını tekrardan ‘ifşa ederek’ intikama kalkıştı. Gizlice aldığı kayıtlarda Putin’in BM onaylı Minsk anlaşmasını uygulamak için Donbass’taki halk cumhuriyetleriyle müzakere çabalarını anlatmasından öte bir şey de yoktu. Asıl dikkati çeken Macron ekibinin gülüşüp dalga geçmeleriydi.

Macron’un neşesi uzun sürmedi. Fransa’da Avrupa Parlamentosu için 9 Mayıs’ta düzenlenen seçimler suratında patladı. Kötü şöhretli nazi babası ile göbek bağını çoktan kesip merkez sağa konumlanmış Marine Le Pen’in partisi Ulusal Birlik (RN-Rassemblement Nationale) 31,4 ile sandığı salladı. Macron’un Rönesans partisi yüzde 14,6’yla ağır hezimet yaşadı. Macron, ‘aşırı sol’ diye etiketlediği yüzde 13,8’lük ‘sosyalistleri’ kılpayı geçebildi.

‘Baskın basanındır’ diyerek parlamentoyu fesh etti, ilk turu 30 Haziran, ikinci turu 7 Temmuz’da erken seçim ilan etti. Fransız halkının önüne son 20 yılın bildik denklemini koydu: ‘biz gidersek aşırı sağcı Le Pen gelir’.

Ne ki bu kez 30 Haziran’daki ilk tur seçim de faciaya döndü. Ulusal Birlik tek başına oyların yüzde 29,5’una ulaşırken, müttefikleriyle yüzde 33’e tutundu. Macron’u destekleyen merkez bloğun (Rönesans ile ortakları Demokrasi hareketi MoDem ve Ufuklar Partisi) ‘Birlikte’ ittifakı ancak yüzde 20,4’e çıkabildi. Baş başa kalsalar birbirlerini yiyecek Sosyalist Parti, Boyun Eğmeyen Fransa (LFI), Yeşiller ve Komünist Parti ‘aşırı sağ’ kaygısıyla Yeni Halk Cephesi’nde birleşip yüzde 27,9’a ulaşmayı başardı. Ulusal Birlik’e göz kırpan Éric Ciotti’nin Cumhuriyetçileri (LR) yüzde 6,56 ile dördüncü geldi.

İkinci tur 7 Temmuz’da. Ulusal Birlik’e karşı seçim bölgelerinde adaylar şansı daha yüksek rakipleri lehine çekiliyor. Fransız medyasına göre yükü çeken solcular. Yeni Halk Cephesi adayları ‘Birlikte’ lehine çekilirken, Macron’un adayları güçsüz oldukları yerlerde bile kampanyaya devam ediyor. Sol yine neoliberal nizama payandalıkla meşgul.

‘TOPAL ÖRDEK’

Macron, karmaşık seçim sisteminin de yardımıyla ikinci turda durumunu bir nebze düzeltebilir. Ancak rahat yönetme şansı görünmüyor. Fransız siyasi sisteminin alamet-i farikası ‘Kohabitasyon’un işlemesi zor. Le Pen ve yoksul göçmen kesimden devşirdiği 28 yaşındaki başbakan adayı Jordan Bardella, parlamentoda mutlak çoğunluk olmadan iktidarı istemiyor.

İlk tur Fransızların beşte dördünün Macron’a karşı olduğunu sergiledi. Ülkenin kredi notu düşer ve bütçe krizi tartışılırken, Macron sola veya teknokrat hükümete yıkabileceği bir siyasi belirsizliğe oynayabilir. Ama 7 Temmuz’da ‘20 yıllık bildik denklem’ işe yaramazsa, görev süresinin sonu olan 2027’yi bile görmeyebilir.

Polis şiddetiyle ezdiği Sarı Yelekler, emeklilik reformu, ağırlaşan göçmen krizi ve Fransız sömürgelerinin insanlarıyla kimlik ve dini ayrımlar üzerinden bitmeyen gerilimler, militarist Ukrayna politikalarının etkisiyle katlanan gıda ve enerji fiyatları eşliğinde Macronizmin sonu görünüyor. Zaman Le Pen’in lehine işliyor.

Velhasıl Macron, Washington’daki NATO zirvesine her halükarda ‘topal ördek’ olarak gidiyor.

DEMOKRASİNİN BEŞİĞİNDE BURUK ZAFER

Brexit’le ‘eğreti durduğu’ AB’den ayrılan Anglo-Amerikan ittifakının küçük ortağı Birleşik Krallık’ta Fransa’daki gibi bir trajedi yok. Ama epeydir, Boris Johnson, Liz Truss gibi isimler eşliğinde zaten temsili demokrasi kör topal işlerken, şimdi üstüne alternatifsizlik hakim.  

Beklendiği üzere, Muhafazakar Parti’nin 14 yıllık iktidarı Hint asıllı seçilmemiş varlıklı Başbakan Rishi Sunak’ın gözetiminde çöktü. 4 Temmuz seçiminde kesin olmayan sonuçlara göre, Muhafazakarlar 365 sandalyeden 121’e düştü. Yüzde 23.7 oranında oyla tam 250 milletvekilliği kaybettiler. Şahin Savunma Bakanı Grant Shapps, bir ay kadar süren başbakanlığı ‘marul ömrüyle’ anılan Lizz Truss Avam Kamarası’na seçilemediler.

Parlamentoda mutlak çoğunluk için 326 yeterliyken İşçi Partisi tam 412 sandalyeyi kaptı. Oylarını hepi topu yüzde 1,6 oranında yükseltmişken, seçim sistemi sayesinde yüzde 33,7 oranında oyla 221 fazladan vekil çıkardılar. Liberal Demokratlar 71 sandalye alırken, asıl sürprizi ‘aşırı sağcı’ Reform UK yaptı. Nigel Farage liderliğindeki Reform UK, oylarını yüzde 12,3 oranında yükselterek yüzde 14,3’e çıkardı ve 4 vekillik kazandı. Kalanı Yeşiller, Bağımsızlar, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler’den partilere gitti.

Birleşik Krallık’ın yeni Başbakanı İşçi Partisi lideri Keir Starmer.

Ancak ‘zafer’ buruk. 2019’daki yüzde 64,9’luk katılım oranının 8 puan düşerek yüzde 56,9’a gerilemesi ‘ezici zaferin’ coşkusunu söndürüyor.

KENDİ SEÇİM BÖLGESİNDE OY KAYBEDEN LİDER 

Daha utanç verici olan katakulli ile partiden attığı selefi Jeremy Corbyn’in İşçi Partisi’nin lideri olduğu 2019’da kendi seçim bölgesinden 36.641 oy almış olan Starmer’ın, şimdi partinin lideri olarak aldığı oyların 18.884’e düşmesi. Corbyn bağımsız milletvekili seçilmeyi başardı. İşçi Partili rakibi Paul Waugh da öyle. Fark Waugh’ın geçen sene Rishi Sunak’a ‘yetkin başbakan’ diyerek övgü düzmüşlüğü. İngiliz İşçi Partisi’nin halleri nereden baksak acınası.

Aslında seçim öncesi YouGov anketi, İşçi Partisi’ne oy vereceklerin ana motivasyonunun yüzde 48 ile Muhafazakarlardan kurtulmak olduğunu ortaya sermişti. Starmer’ın emekçiler için çalıştığını düşünen yahut ona liderliği için oy vereceğini söyleyenlerin oranı yüzde 1, sağlık sistemini düzeltme olasılığına oy verenler yüzde 4 görünüyordu.

Nitekim Amerika’nın çokuluslu yatırım devi BlackRock’ın multi milyarder patronu Larry Fink’in ‘umut’ görüp desteklediği Keir Starmer, iç siyasette asgari ücret artışı, sağlık randevuları ile ilgili vaatlerini tutabilir mi bilinmez. Özetle, ülkeyi yeniden AB’ye sokma arzusunda, Gazze’de İsrail yandaşı, ‘Proje Ukrayna’nın destekçisi… Yani Rishi Sunak kampanyasının ‘dünya kötü, güvenlik için orduyu güçlendirmeliyiz’ söylemine kimsenin prim vermemiş olması bir şey değiştirmiyor.

ASIL SÜRPRİZ SİYASETTEN SİLEMEDİKLERİ FARAGE

Asıl sürprizi yapan Reform UK’ye gelince… Parti 4 sandalye kazanırken tartışmalı lideri Nigel Farage ilk kez Avam Kamarası’na girmeyi başardı. Ülkenin aşırı göçmen akını yüzünden kültürel yarılma yaşadığını söyleyen Farage “Biz misafirperver bir ülkeyiz ama milyonlar alamayız” diyor. “Dünyanın her yerinden, her dinden gelebilirsiniz, eğer bizim değerlerimizi paylaşıyorsanız birlikte mutlu ve barış içinde yaşayabiliriz” dese de ülkenin Hıristiyan köklerine atıfta bulunuyor. ‘Okullardan zehirli üçüncü cins ideolojisini yasaklamayı’ vaad eden Farage, son dönemde Rusya’nın AB ve NATO tarafından kışkırtıldığını söyleyerek şimşekleri çekti. Nihayetinde, Brexit sonrası siyasetten silineceğini iddia edenleri haksız çıkardı.

Velhasıl Keir Starmer, ABD’nin Bağımsızlık Günü’ne denk gelen 4 Temmuz seçiminin ardından Macron’un aksine Washington’a ‘muzaffer’ gidiyor.  

Tesadüf o ki, büyük ortak ABD’deki başkanlık seçimi de 5 Kasım ‘Guy Fawkes Günü’ne denk geliyor. 17’inci yüzyılda Katoliklerin Kral 1. James’in zulmüne karşı Westminster’ı havaya uçurma komplosunun kutlandığı tarihe… Ve Atlantik’in ötesinde, Beyaz Saray’da da Capitol Hill’de de sinirler gergin.

‘UYKUCU JOE’ İLE ‘BÜYÜK DON’

Amerikan ana akım medyasının yardımıyla üzeri örtülmeye çalışılan 81 yaşındaki Joe Biden’ın ‘bunama’ sorunları, Demokratik Parti ve müesses nizamın başına büyük dertler açtı. Hem de Donald Trump’a karşı ‘Amerikan demokrasisi için’ ikinci kez göğüslerini siper etmeye çalışırken…

ABD önseçimleri rekabetsiz ve renksiz geçerken, 27 Haziran’daki ilk başkanlık münazarasında kızılca kıyamet koptu. ‘Uykucu Joe’ ile ‘Büyük Don’un kapışmaları tarihi nitelikteydi. Camp David’de bir hafta kampa sokulmuş Biden cümleleri ağzında geveleyip anlaşılmaz kılmakla kalmayıp arada uyuklarken, doğrusu Trump rakibine çok da yüklenmeme taktiği izledi. 90 dakika boyunca ABD ve dünyaya dair üst perdeden atıp tutarken birbirlerine hakaretler yağdıran iki aday, geçkin yaşlarını ‘en iyi kim golf oynuyor’ üzerinden yarıştırarak Amerikan siyasetinin entelektüel düzeyini iyice sığlaştırdı.

‘JOE MUHTEŞEM BİR İŞ YAPTIN! HER SORUYU CEVAPLADIN!’

‘Uykucu Joe’ da ‘Büyük Don’ da ‘münazara zaferi’ ilan etti. Bilhassa First Lady Jill Biden’ın Demokrat taraftarlar önünde adeta 5 yaşında çocukla konuşur gibi “Joe, muhteşem bir iş yaptın! Her soruyu cevapladın” diyerek yaptığı sunum şoke ediciydi!

Demokratik liderlik ve bağışçıların büyük paniği gizlenecek gibi değil. New York Times, The Atlantic gibi yayınlar açıkça Biden’a adaylıktan çekilme çağrıları yaptı. Damardan Biden’cı İngiliz medyası Atlantik ötesinden ses verirken, The Economist Amerikan başkanlık armasını yürüteçle kapağına taşıdı.

Biden ekibi münazaradaki halini haziran ortasına kadar Avrupa’ya seyahatler ve grip olmasına bağlamaya çalışarak herkesi güldürüyor. ‘Kral çıplak’! Anketler seçmenlerin yüzde 70’ten fazlasının Biden’ın zihin sağlığının başkanlığa elvermediğini düşündüğünü gösteriyor. Son olarak Biden’ın Philedelphia’da bir radyoya “Siyah bir başkanla birlikte görev yapan ilk siyah kadın başkan yardımcısı olmaktan gurur duyduğunu” söylemesi karşısında dehşete düşen Amerikalılar “Bu adamda nükleer kodlar var” diye söyleniyorlar.

Şu ana kadar çabalar önseçimleri rakipsiz almış Biden’ı çekilmeye ikna edemiyor. Hatta yasadışı silah bulundurmaktan hükümlü, eski uyuşturucu müptelası oğlunu resmi toplantılara katarak aile meclisi eşliğinde kenetlenmiş görünüyor.

Demokratlar biçare. Bu haliyle Trump’ı yenebilecek iki isim öne çıkarılıyor. Mütevazı ve entelektüel eski First Lady Michele Obama ile tuhaf ve anlaşılmaz cümleleri ve yapmacık tavırlarıyla pek iyi sınav vermemiş başkan yardımcısı Kamala Harris. Michele Obama’nın görevi istemediği söyleniyor. Hevesli Kamala’nın heyecanını gizleyemediği açık fakat parti içinde kendisinden çok da hazzedilmediği anlaşılıyor.

Demokratların ağustos ayındaki kurultayına kadar ne olacağı meçhul. Biden’ı çekilmeye zorlamak için ‘tüm adaylara açık, beş haftalık hızlı bir önseçim ve kurultay’ yahut yasal mekanizmalara başvurmak dahil bin bir tartışma dönüyor.

En derin korku Trump’ın bu kez kazanırsa Amerikan devlet bürokrasisine Obama döneminden bu yana daha da nüfuz etmiş Demokratları koltuklarından etmesi. Münazara sonrası Yüksek Mahkeme’nin 6 Ocak 2021 Kongre baskını dahil Trump’a resmi görevindeki icraatlarından ötürü ‘kısmi muafiyet’ sunması kaygıları artırdı. Trump’a açılan davalarla ilgili ‘yasal gerekçeler’ geçerli olsa dahi, Adalet Bakanlığı destekli kovuşturmaların onu ekarte etmeye yönelik ve siyasi nitelikte olduğu izlenimi silinemiyor.

ABD’de hayat pahalılığı, kronikleşen göç, sokakları saran fentanil ile çöken altyapının yenilenmesi gereğine konuşulurken ve kamu borcu üç ayda bir 1 trilyon dolar artarken, Biden’ı yeniden seçtirme sancısı içindeki Demokratların sıkıntısı büyük.

TESELLİCİ DEMOKRATLAR, AI MÜHENDİSLİĞİ PEŞİNDE KOŞANLAR

Kimi Demokrat teselliyi ‘felçli Woodrow Wilson, FDR veya Ronald Reagan’a atıfla ‘Biden’ın durumu benzersiz değil’ demekte buluyor. Associated Press’in Perşembe günkü haberinin başlığı ‘Biden 81 yaşında: Zeki ve odaklanmış ama bazen kafası karışık ve unutkan’ oldu.

Kimisi de uzmanı oldukları ‘toplum mühendisliğine’ hevesleniyor. En acayip fikir Huffington Post’un ‘görüşler’ bölümüne konan ‘Biden Kampanyasının Yapay Zekayı Kucaklamasının Zamanı Geldi’ başlıklı makaleyle geldi. Makalede açıkça Demokrat kampanyanın ‘yapay zeka kullanarak Amerikan halkını Joe Biden’ın sağlıklı ve enerji dolu olduğuna inandırması gerektiği’ teması işlendi! Amerikan halkının ahmak yerine konmasını içeren böylesine bir öneri herhalde dünyada bir tek ABD’de yapılabilir.

Biden’ın ‘yitip giden’ liderliği, Avrupalı müttefiklerin halleri, necon’ların Batı’nın ekonomik ve siyasi hegemonyasını devam ettirmek için çizdikleri stratejinin de gelip dayandığı yeri gösteriyor. Biden ev sahipliğinde yapılacak NATO’nun 75’inci yıl zirvesi öncesi durum hiç parlak değil. Esasında Rusya ve Çin liderlerinin yinelenen mesajları, kolektif Batı’ya bir büyük kapışmadan dönmek için rasyonel yollar sunuyor. Ne ki, Batı’nın siyasi elitlerinin bu yolları görebilmeleri uzak bir ihtimal.

Çok Okunanlar

Exit mobile version