Doç. Dr. Merve Suna Özel Özcan/ Kırıkkale Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Coğrafyanın önemi asla sona ermez. Soğuk Savaş’ın sona erişi ile jeopolitik rekabet de sonlanmadı aksine son yıllarda giderek artan bir küresel güç mücadelesine tanık olmaktayız. Özellikle küresel ısınma ve çevresel sorunlar yeni coğrafi alanların jeopolitik önemini artırmaktadır. Bugün jeopolitik bir yarışın merkezi olarak karşımıza çıkan bölgelerden biri de Arktika diğer adı ile Kuzey Kutbu’dur. Rusya-Ukrayna krizinin başladığı 2014 yılından bu yana çok yakından takip edilmeyen bu bölge gittikçe araçsallaşan bir alan haline gelmektedir. Peki, ama coğrafyanın araçsallaştırılması noktasında bölgeyi önemli kılan nedir? Arktika bölgesi tarihsel olarak esasında ticaret yolları alternatif arayışları açısından önemli bir alan olmuştur. Coğrafi keşifler ile eş zamanlı olarak Richard Chancellor, Willem Barentsz, James Cook gibi pek çok kâşif bölgeye yönelmiştir. Amaç yeni ticaret yolları ile Osmanlı İmparatorluğu’nun, Akdeniz’de sahip olduğu güce alternatif bir güzergâh üzerinden ticareti ilerletecek alan yaratmaktadır. Bu isimlerden biri ise bugün Arktika Bölgesinde Rusya ve İngiltere arasında yaşanan krizin odağına ismini vermiştir: Willem Barents. Hollandalı Kâşif Barents bugün Norveç ve Rusya arasındaki o denizi keşfederken 21. yüzyılda nasıl bir etkisi olacağını elbette tahmin etmemiştir ancak küçük gibi görünen bu adım bugün Rusya ve İngiltere arasında gerginliğin en somut alanıdır.
Arktik bölgesinde gittikçe artan ve küresel ısınma kaynaklı buzulların erimesi bölgenin alternatif bir deniz güzergâhı sunmasının yanı sıra hidrokarbon temelli yeni yataklar barındıran potansiyelini ortaya çıkarmıştır. Öyle ki Soğuk Savaş dönemi başlayan sınır Norveç SSCB arasındaki sorun 2010 yılında çözülebilmiştir. İki ülke arasında imzalanan antlaşmaya göre dönemde 6,8 milyar tona kadar petrol ve gaz içerdiği tahmin edilen, bölgede 175.000 kilometrekarelik bir alanı araştırmaya açmayı kabul etmiştir (Amos, 2011). Böylece bölgede Soğuk Savaş döneminden kalan sınır konusu komşu ülke Norveç ile çözümlenmiştir. Bir diğer Soğuk Savaş dönemine dair durum ise İngiltere ile imzalanan 1956 yılındaki antlaşmadır.
Soğuk Savaş yıllarında Stalin’in ölümü akabinde Kruşçev ile birlikte de-stalinizasyon dönemi başlarken dış politikada da belli bir seviyede ılımlı yaklaşımlar öne çıkmıştır. Bu noktada SSCB ve İngiltere arasında Barents Denizinde balıkçılık anlaşması da bu kapsamda düşünülebilir. Böylece Sovyetler o dönemde münhasır ekonomik bölgesinin bir parçası olan Barents Denizi’nde İngilizlere balık tutma izni vermiştir. SSCB’nin sone ermesinin ardından da bu anlaşma devam etmiştir. Taraflar antlaşmayı sonlandırmadan 2024 yılına kadar süreci sürdürmüşlerdir. Fakat Rusya ve Ukrayna arasındaki kriz bölgede kendini göstermiştir. Ancak taraflar arası karşılıklı diplomatik ilişkilerinden ya da ekonomik ilişkilerin yönünden ziyade Birleşik Krallık için balıkçılık açısından önemli Barents Denizi Rusya’nın kriz döneminde hızla araçsallaştırdığı dış politika aracı haline gelmiştir. Bu durum esasında şaşırtıcı değildir. 2023 yılında 566 bin tonun üzerinde balık hasat eden İngiliz balıkçılar açısından ise büyük bir ekonomik zorluk olacağı aşikârdır.
2014 yılında Rusya ve Ukrayna arsında krizin boyutları daha savaş durumuna ulaşmamışken Rusya ve Norveç arasında Barents denizinde istihbarat faaliyetlerine dair kriz yaşanmıştı. 2015 yılında Barents Denizi’nde Kola Yarımadası dışındaki uluslararası sularda faaliyet gösteren istihbarat gemisi “Marjata”’nın Rusya’nın Kuzey filosunun faaliyetlerini yakın takip etmesi Norveç ile gerilimli bir dönem yaratmıştı (Nilsen, 2015). Elbette Rusya ve Batı arasındaki gerginlik seviyesi de bugün yaşanan karşılıklı yok oluş açıklamaları kadar derinleşen bir tehdit algısı sunmamakta idi. Fakat bugün gelinen süreçte Rusya ve Ukrayna Savaşı devam ederken Batı’nın sadece Ukrayna’ya askeri teçhizat ve mali desteği değil yanı zamanda bilfiil bölgeye asker gönderme tehdidi yaratması krizlikleri Soğuk Savaş sonrası dönemde en gergin seviyeye çıkarmıştır.
Nitekim Barents Denizi’ndeki gelişimler incelendiğinde konunun nasıl araçsallaştığı son iki yıldaki gelişimler ile okunabilir. Rusya, 2022 yılında İngiliz casus uçağının Kola Yarımadası’nın kuzeyindeki hava sahasını ihlal ettiğini açıklamıştır. Her ne kadar bu casusluk faaliyeti karşısında Soğuk Savaş’tan beri Amerikan veya İngiliz uçaklarının kuzey üzerinde uçtuğu herhangi bir olay yaşanmadı açıklaması gelse de bu Rusya için yeterli olmamıştır. Bu açıdan Barents Denizi’nde balıkçılık anlaşmasının sonlandırılması konusu gündeme gelmiştir. Elbette 2022 şubat ayında başlayan savaşsın Batı yaptırımları açısından karşılığı noktasında da bu durum önemli bir adım olacaktır. Özellikle geçtiğimiz günlerde ifşa edilen Kırım Köprüsü’ne saldırı planlarıyla ilgili ses kayıtları sonrasında İngiltere’nin süre ilişkin açıklamalarında değişim olmaması; aksine Ukrayna’ya uzun menzilli füze verilmesi konusunda yer alan haberler iki ülke ilişkilerindeki gerilimi artırmıştır. Böylece taraflar arasında uzun yıllardır devam eden balıkçılık anlaşmasının sonlanacağı Rusya tarafından duyurulmuştur. Böylece Şubat 2024’e gelindiğinde Rusya Devlet Duması, 1956 tarihli balıkçılık haklarına ilişkin anlaşmayı feshettiğini açıklamıştır (Interfax, 2024).
Ancak istihbarat faaliyetleri Rusya açısından söz konusudur. Özellikle 2023 yılı sonrasında Rusya’nın, Kuzey Avrupa’daki enerji altyapılarını sabote etmeyi planlayan bir casus programı olduğu iddiaları ortaya atılmıştır. O dönemde yayınlanan raporlara göre Rus casus programı olan kısa adı ile GUGI Rus Donanmasının çok gizli bir kolu olan Derin Deniz Araştırmaları Ana Müdürlüğü tarafından Rusya savunma bakanlığına rapor veriyor ve Norveç sınırına 74 mil uzaklıktaki Barents Denizi’ndeki bir üsten faaliyet gösteriyordu. İlginçtir ki, 2019 yılında da bir casus balina kriz olmuş ve Norveç’te Rus donanması tarafından eğitildiği iddialarına yer verilmiştir (The Guardian, 2023). Yetkili makamlarca bir açıklama gelmese de Barents Denizi, Batı ve Rusya arasında gittikçe araçsallaşan bir jeopolitik alan haline gelmiş ve gelmektedir. Son noktada Rusya bölgede gerçekleştirdiği dış politika adımları ile hem bir tehdit algısı yaratmakta hem de Barents Denizini bir ceza mekanizması haline getirmekte. Bu süreçte en büyük kaybı ise kimin yaşayacağı görülecek olsa da ilk aşamada elenen İngiltere olmuştur.