Çevirmenin notu: Vassilis Fouskas, STAMP (Devletler, Pazarlar ve Halk Araştırmaları Merkezi) Direktörü ve Doğu Londra Üniversitesi (UEL) Royal Docks İşletme ve Hukuk Fakültesinde uluslararası siyaset ve ekonomi profesörü. Journal of Balkan and Near Eastern Studies’in (Routledge-Taylor & Francis) kurucu editörü. Valday Tartışma Kulübü’ne uzman görüşü olarak kaleme aldığı değerlendirmesinde Ukrayna ihtilafını Avrupa’nın “hatalı” enerji politikası ve ABD’nin kıtayı daha çok kendine bağımlı hale getirmesi üzerinden yorumlayarak, Rusya açısından ihtilaftan muhtemel çıkış yöntemlerini yorumluyor.
Rusya’nın açmazı
Vassilis Fouskas — Valday Kulübü
27 Ocak 2023
Kendi çıkarlarını gözeten ABD, ekonomisini küresel enflasyonist eğilimlerden korurken Rusya da Avrupa enerji piyasalarındaki göreli kaybını Çin, Hindistan ve hatta Türkiye üzerinden tazmin ediyor. Ukrayna ihtilafının en büyük kaybedeni hiç şüphesiz AB.
Batılı seçkinler arasında uzun süren tartışmaların [veya ihtilafların] ardından AB, G7 ve Avustralya, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrol alımlarını varil başına 60 dolar ile sınırlandırmaya karar verdi. Görünürdeki amaç, Rusya’nın devlet gelirlerinin yüzde 45’inden fazlası hidrokarbon satışından geldiği için ülkenin Ukrayna’da sürdürdüğü savaşı finanse etme kabiliyetini azaltmak. Ancak bu fikre şüpheyle yaklaşanlar, özellikle ham petrolün mevcut Brent fiyatı varil başına 76 doların biraz üzerinde olması nedeniyle bu fiyat sınırlamasının yeterli olmadığına işaret ediyor. Ukrayna’nın kendisi — Polonya’dan bahsetmiyorum bile — Batı’nın Rusya’dan hidrokarbon satın almayı tamamen durdurması gerektiğini savunuyor ve bu da pahalı Amerikan LNG’sinin Avrupa’ya satılmasını daha da kolaylaştırıyor. Bu yanlış bir tartışma ve hatalı bir politika.
Söz konusu tartışma, üçü öne çıksa da pek çok sebepten ötürü yanlış. Birincisi, Amerikan LNG’si Avrupa’nın iktisadi ve sosyal altyapısını beslemek için yeterli değil. İkincisi, LNG ithalatı Avrupa’nın yeni inşa etmeye başladığı özel tankerler ve terminallerin inşasını gerektiriyor. Üçüncüsü, Rusya şimdiden ham petrol ve gaz ihracatını Asya pazarlarına, özellikle Çin ve Hindistan’a doğru çeşitlendirmeye, yeni sözleşmeler yapmaya ve yeni boru hatları inşa etmeye başladı. Fakat özellikle Rus ihracat konsorsiyumu ile Batılı ülkeler arasındaki sözleşme durumunu ilgilendiren başka bir husus daha var: Rusya’nın toplam doğalgaz ihracatının yüzde 77’sinden fazlası, ithalatçıların sözleşmeli gazın, gaz almasalar bile yüzde 85’ini ödemeye devam etmesini öngören sözleşmelere bağlı. Bunlar Rusya’nın lehine işleyen uzun vadeli sözleşmeler ve Avrupalı ithalatçılar bu konuda hiçbir şey yapamıyor.
Bu sebepler ayrıca Avrupa’nın yürüttüğü politikanın yanlış olduğuna da işaret ediyor. Avrupalı seçkinler, ABD’ye bağımlılıklarından kaynaklanan siyasi-askeri nedenlerle isteksizce ekonomilerinin enflasyonist sarmalına büyüten pahalı bir enerji politikası seçtiler. Aynı zamanda ABD Kongresi, iklim krizi nedeniyle sera gazı emisyonlarını azaltırken ileri yeşil teknolojilerin üretimini sübvanse etmeyi amaçlayan 430 milyar dolarlık Enflasyonu Azaltma Yasasını (IRA) kabul etti. Fransa’nın, ABD’nin bu korumacı politikasını hedef alması ve bunun Avrupa menşeli ürünleri ABD pazarının dışında bırakmakla tehdit ettiğini öne sürerek NATO ittifakını mevcut kritik dönemde parçalaması tesadüf değil. Almanya da, ülkenin Rusya’yla olan her türlü jeo-stratejik bağımlılık bağını kesen ABD politikasının sunağında Kuzey Akım boru hatlarının kapatılmasını kabul ederek çok acı bir reçeteye uymak zorunda kaldı.
Bu, ABD’nin Rusya ile Almanya arasındaki stratejik işbirliğini tersine çevirmeye yönelik ilk müdahalesi değil.
1970’lerde ABD, Batı Almanya topraklarına Pershing ve Cruise füzeleri yerleştirerek Batı Almanya’nın Ostpolitik’ini bloke etti ve böylece Almanlara “gerçek düşmanın kim olduğunu” hatırlattı.
Burada gördüğümüz şey ne? Bir yanda kendi çıkarlarını gözeten ABD ekonomisini enflasyonist eğilimlerden korurken diğer yanda Rusya, Avrupa enerji piyasalarındaki göreli kaybını Çin, Hindistan ve hatta Türkiye üzerinden tazmin ediyor. Ukrayna ihtilafının en büyük kaybedeni hiç şüphesiz AB. Bu da bizi bu kısa yorumun ana temasına getiriyor.
AB, Rusya aleyhindeki yaptırımlar veya petrol fiyatlarının sınırlandırılmasına dönük politikaya ortak bir sesle girişmedi. AB hiçbir zaman küresel siyasette tek bir politika sesinin yanı sıra bağımsız bir aktör olmasını sağlayan siyasi ve mali birliğe sahip bir yapı olmadı. Avrupalı iş çevreleri, Avrupa düzeyinde değil, kendi ulus devletleri düzeyinde birleştiler. Avrupalı iş çevrelerini ve siyasi seçkinleri birleştiren unsur, Kuzey Amerika ile Batı Avrupa arasındaki yakın ekonomik bütünleşmeyi yansıtan bir gerçek olan, ABD’nin İkinci Dünya Savaşından bu yana Avrupa topraklarında olan askeri ve nükleer gücünün zorlayıcı varlığı. AB üzerindeki Amerikan vesayeti, Avrupa-Atlantik blokunu sağlamlaştırıyor ve Rusya, Çin ve İran gibi Asyalı hasımlarla mücadele etmek için gereken eşgüdümü sağlıyor.
AB’nin genişlemesinden her zaman önce gelen NATO’nun doğuya genişlemesi, ABD’nin Doğu-Orta Avrupa üzerindeki üstünlüğünü Soğuk Savaş sırasında Batı Avrupa’da pekiştirilen ile birleştirmenin bir yolu: Bu, Washington DC’nin [merkez] bağımlı damarlarını metodik olarak ve kalıcı bir düşmana — Sovyetler Birliği, Rusya veya “terörle mücadele” — başvurma yoluyla genişlettiği bir “toplama ve dağıtım ağı” yöntemi.
Bu bağlamda bazı sorular öne çıkıyor. Ukrayna’daki savaşın uzamasının onların var olan sefaletinden başka hiçbir şeyi garanti etmediği kötü ekonomik durumları göz önüne alındığında Rusya’nın büyüsünü kaybetmiş Avrupalı seçkinlerle ve her şeyden önce Avrupa topluluklarıyla [sendikalar, STK’lar vb.] işbirliği yollarını keşfetmesine değer mi? Rusya Ukrayna’da nasıl bir barış istiyor? AB, Çin Hindistan ve Rusya’nın imzasını taşıyan bir barış çözümü mü yoksa ABD’nin NATO’daki Avrupalı müttefikleri aracılığıyla dayattığı bir çözümü mü?
Rusya, bugün askeri olarak Ukrayna’da geri adım atıyor gibi görünüyor ama yenilmeye pek de yakın değil. Uzatılmış bir yıpratma savaşı Ukrayna, Rusya ve Avrupa toplumlarına büyük zararlar verebilir ve bunun neticesinde ortaya çıkacak insani felaket kontrol altına alınamayabilir. Bu yüzden barış müzakereleri derhal başlamalı. Rusya, Duma tarafından onaylanan topraklarını genişletme niyetini korumadığını açıkça belirterek buna hazır olduğunu ilan etti. Kuşkusuz ABD ve diğer şahin Batılı devletlerin kışkırtmasıyla Ukrayna bunu kabul etmiyor ve çıkmaz devam ediyor. Dünyanın, Avrupa-Atlantik merkezindeki uzun süreli ekonomik gerileme ve Çin, Hindistan ve diğer gelişmekte olan ekonomilerin yükselişiyle damgasını vuran uzun bir geçiş döneminden geçtiği göz önüne alındığında Rusya, Çin ve Hindistan’ın da yardımıyla ortaya çıkan çatlaklardan yararlanmalı ve önde gelen Batılı seçkinleri ve toplumsal kesimleri NATO’nun pençesinden kurtarmayı amaçlayan uzlaşmacı bir politika ilerletmeli. Bu yapılmazsa, bir yanda Avrupa-Atlantik/Avustralya çekirdeği ile diğer yanda Rusya ve Çin arasında, insani felaketlerin eşlik edeceği daha fazla kutuplaşma en muhtemel sonuç olacak.