DÜNYA BASINI

Seymour Hersh: Kuzey Akım boru hatları ve çevreleme politikasının tehlikeleri

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Pulitzer ödüllü araştırmacı gazeteci Seymour Hersh, geçen hafta Kuzey Akım sabotajının kim tarafından planlandığını ve nasıl gerçekleştirildiğini tüm ayrıntılarıyla anlatmıştı. Okur, makalenin Türkçe tercümesine şuradan ulaşılabilir. Hersh’in anlattıkları, öteden beri ismi meçhul kaynaklara dayanarak haber yapan Batı ana akım medyası tarafından şüpheyle karşılandı. Devamındaki gelişmeler Hersh’ü doğrulasa da ana akım basında ölüm sessizliği hakim.


Kuzey Akım boru hatları ve çevreleme politikasının tehlikeleri

Baltık Denizi’ndeki sabotaj, ABD’nin Rusya ile Batı Avrupa’nın arasını açmaya yönelik uzun süredir devam eden politikasının sonucuydu

Seymour Hersh

6 Şubat 2024

Perşembe günü, Başkan Joe Biden’ın 2022 sonbaharında Rus doğalgaz boru hatları Kuzey Akım 1 ve 2’yi yok ederek Vladimir Putin’e bir kararlılık sinyali gönderme kararını haberleştirmemin üzerinden bir yıl geçmiş olacak. Kuzey Akım 1, Almanya’yı Batı Avrupa’nın en etkili ekonomik gücü haline getirmişti.

Ana akım basının bu haberin peşine düşmedeki başarısızlığı üzerinde durmayacağım; yıllar önce öğrendiğim üzere bazı muhabirlerin içeriden kaynakları var, bazılarının ise yok. Ancak şu anda başkanlık makamından gelen, Yemen’de Husilere karşı, Orta Doğu’daki Amerikan karşıtlığının büyük bir kısmının ardında olduğuna inanılan İranlılara karşı ve elbette Ukrayna savaşında Moskova’ya karşı devam eden türden sinyaller hakkında öğrendiğim bir dersi aktaracağım.

Bu, Amerika’nın Vietnam’a müdahalesinin ilk günlerinin tarihini bilen biri tarafından bana anlatılan bir Soğuk Savaş hikâyesi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, Çin’de yanlış tarafı destekledi ve Mao Zedong liderliğindeki komünist güçler 1949 yılında zafer ilan etti. Bu, Amerika’nın dünya çapında komünizmi kontrol altına alma çabası için bir başka gerileme olarak görüldü. Çevreleme o dönemde ABD’nin en önemli politikasıydı ve Mao’nun 1953’te Diem Bien Phu’daki savaşta Fransızları mağlup eden Vietnamlı lider Ho Chi Minh’i desteklemesinden endişe ediliyordu. 1954’te Cenevre’de düzenlenen ve pek dikkat çekmeyen uluslararası barış konferansında, rasyonel diplomasinin zaferi olarak Vietnam’ın bölünmesi, Ho’nun Kuzey’e hâkim olması ve Güney’de komünist olmayan bir rejimin kurulması kararlaştırıldı.

Güney’de bundan sonra yaşanacakları Amerika’nın komünizm korkusu belirledi; Eisenhower yönetimi, Katolik Kilisesi’nin ve aralarında yeni seçilen Massachusetts Senatörü John F. Kennedy ve güçlü iş insanı babası Joseph Kennedy’nin de bulunduğu ABD Kongresi’ndeki pek çok şahsiyetin desteğini alarak Frankofon dindar Katolik güneyli Ngo Dinh Diem’i başkan olarak atadı. Diem’in Güney’de Fransızlardan nefret eden Budist ve Katoliklerle çok az ortak noktası vardı ama başkan olarak atanması Ho Chi Minh ve Çinlilere Amerika’nın komünizmin yarımada boyunca Laos ve Kamboçya’ya yayılmasını engelleme amacıyla Güney’de olduğunun bir işaretiydi.

Amerika’nın çevreleme savaşını sürdürdüğü sonraki on dokuz yılda neler olduğunu anladığımızı sanıyoruz ama çoğunlukla anlamıyoruz. Milyonlarca Vietnamlının ve 58 binden fazla Amerikalının ölümünden sonra Saygon, 30 Nisan 1975’te Kuzey’in eline geçti. Saygon’daki büyükelçiliğin çatısından kaçan son Amerikan helikopterinin iniş takımlarına tutunan çaresiz Vietnamlıların insanlıktan uzak görüntüsü benim neslimin asla unutmayacağı bir görüntü. Çeşitli rejimleri binlerce Amerikan bombasıyla desteklenen Kamboçya, nisan ayının son günlerinde komünist Kızıl Kmerler’in eline geçti ve mayıs ayı sonunda yeni bir hükümet kuruldu. Ağustos ayında ise komünist Pathet Lao, aylar önce savaş meydanlarında kazandığı zaferi, hükümeti resmen ele geçirerek pekiştirdi.

Peki sonra ne oldu?

Savaşı kaybettik, boş verdik ve yolumuza devam ettik.

Kamboçya, dünyayı dehşete düşüren bir cinayet ve vahşet dalgası başlatan Pol Pot liderliğindeki fanatik Kızıl Kmerler tarafından ele geçirildi. Güney Vietnam’daki komünist galipler, adil olsun ya da olmasın, Batı sempatizanı olarak gördükleri binlerce kişiyi tasfiye etmeye başladı; bunların pek çoğu Güney Vietnam ordusuna askere alınmış ya da sürüklenmiş güneylilerden oluşuyordu. Bu insanlar fiziksel iş gücü ile zihinsel işkencenin birleştirildiği yeniden eğitim kamplarına atıldılar. Hapse atılanlar arasında Amerikalılar tarafından Viet Kong olarak bilinen ve komünist değil, milliyetçi olan Kuzey’in sadık müttefiklerinin pek çok mensubu da vardı.

Bugün komünist olmayan ve Amerika’nın en büyük ticaret ortağı olan birleşik Vietnam, Amerikalılar ve Avrupalılar için önemli bir turistik destinasyon. Aynı şey binlerce yıllık tapınaklarıyla Kamboçya’daki Ankor Wat için de söylenebilir. Birkaç yıl önce oradaki bir tatil köyünde golf oynadım ve ailemle birlikte gezmeye gittim. Komünist Laos nispeten uzak kalsa da hızla modernleşiyor ve Çin’in önemli ticaret ortaklarından biri.

Amerika’nın uğruna savaştığı, öldüğü ve öldürdüğü her şey birkaç ay içinde yok oldu. Yani burası çevrelemek için çok büyüktü. Sinyal vermek de buraya kadarmış. Vladimir Putin’in Rusya’yı Ukrayna ile savaşa sürükleyeceğinin açıkça görüldüğü 2022 başlarında Biden yönetiminin bilmediği ya da ilgisini çekmeyen bir dersti bu. Biden siyasi kariyeri boyunca uzun süredir Rusya’nın ve ondan önce de Sovyet komünizminin güçlü bir muhalifiydi ve bilhassa Putin’den nefret ediyordu.

Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Ukrayna’nın NATO’ya katılmasına izin verilmeyeceği konusunda teminat vermesi halinde Putin’in işgali erteleyeceği ya da iptal edeceği artık yaygın olarak kabul ediliyor. Bu teminat verilmedi. Bunun yerine Biden, Ruslar saldırmadan iki hafta önce Putin’i, Amerika’nın Rus gazını Almanya’ya ulaştırmak üzere yeni inşa edilen Kuzey Akım 2 boru hattını imha edeceği konusunda açıkça uyardı. Putin, on yıl önce Almanya’ya gaz ulaştırmaya başlayan Kuzey Akım 1 boru hattını halihazırda yavaşlatmış ve daha sonra da kapatmıştı.

Ucuz gaz, Almanya’nın Batı Avrupa’nın başat üretim gücü haline gelmesine yardımcı olmuştu. 1950’lerin sonlarından beri ABD ve Batı Avrupalı müttefikleri Rus enerjisinin siyasi etkilerinden endişe duyuyordu.

Kuzey Akım 1 ve 2’yi havaya uçurma fikri, o dönemde CIA’in öncülük ettiği Amerikan istihbarat camiasından gelmişti. Camiaya 2021’in sonlarında Putin’i geri adım atmaya ikna edebilecek alternatifler —ABD’nin eylemleri— sorulmuştu. İşte bu anlayışla, Başkan Biden’ın istediği şeyi yapmanın bir yolunu bulmak —Putin’e, Rusya Devlet Başkanı’nı savaşa girmekten alıkoyabilecek bir tehdit sunmak— için son derece gizli bir CIA birimi organize edildi. CIA’in güveninden güç alan Biden, 7 Şubat 2022’de Beyaz Saray’da düzenlenen basın toplantısında, yanında Almanya Başbakanı Olaf Scholz olduğu halde Kuzey Akım’ı havaya uçurma tehdidinde bulunarak istihbarat camiasını şaşkına çevirdi.

Norveç’te gizlilik içinde bulunan CIA ekibi, görevi üzerinde çalışmaya devam etti ve karmaşık işi ilkbaharın başlarına kadar halletmenin bir yolunu buldu. Bazı planlamacılara göre o zamanki anlayış, Biden’ın tetiği çekmesi ve Putin’e tehdit ettiği şeyi yaptığını açıkça söylemesiydi ve Putin’in, sözleri ciddiye alınacak bir Amerikan başkanıyla karşı karşıya olduğunu anlaması gerekiyordu. Fakat Biden son dakikada fikrini değiştirdi —daha önce yerleştirilmiş olan bombaların su altında patlatılması için zaman belirlenmişti— ve operasyon askıya alındı. CIA ekibine hiçbir açıklama yapılmadı ve Amerikan bombaları Biden ne zaman isterse o zaman patlatılmak üzere yerinde bırakıldı.

Amerikan ekibi, Başkan’ın kendilerine görevlerinin amacının Putin’e yaptıklarının hemen sonuçlarının olacağını göstermek olduğu söylenen şeyi yapmayı reddetmesine kızan bazılarıyla birlikte dağıtıldı. Mayınlar Biden’ın isteği üzerine 26 Eylül’de, Ukrayna savaşından altı ay sonra, hiçbir zaman netleştirilemeyen gerekçelerle uzaktan patlatıldı, nitekim Biden’ın Beyaz Saray’ı o zaman da bugün de patlamalarla hiçbir ilgisi olmadığı konusunda ısrar ediyor.

Uluslararası bir sansasyon haline gelen patlamaların ardından bir Beyaz Saray muhabirinin Kuzey Akım konusunu gündeme getirmesi dört gün sürdü. Biden bombalamaları “kasıtlı bir sabotaj eylemi” olarak nitelendirdi ve Rusların “bu konuda [yanlış] bilgi ve yalanlar pompaladığını” iddia etti. Bunun üzerine bir muhabir, basın toplantısında Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’a kendisinin ve diğer basın mensuplarının Başkan’ın açıklamalarını “ABD artık bu sabotaj eyleminden Rusya’nın sorumlu olduğuna inanıyor mu?” şeklinde anlamaları gerekip gerekmediğini sordu.

Geçtiğimiz şubat ayında bildirdiğim üzere, Rusya’ya dönük savaş öncesi gizli bir potansiyel tehdidin yaratılmasında baş aktör olan Sullivan, şaşırtmacasıyla nefes kesen bir yanıt verdi. “Rusya, bir şeyden sorumlu olduğu zaman sıklıkla yaptığı şeyi yaptı, yani bunu özünde başkasının yaptığına dair suçlamalarda bulundu. Bunu zaman içinde defalarca gördük,” dedi. Sullivan, Başkan’ın aynı zamanda “Birleşik Devletler hükümetinin bu olayda bir suçlama yapmaya hazır olmadan önce soruşturmada yapılması gereken daha çok iş olduğu” konusunda da net olduğunu söyledi. Beyaz Saray’ın bölgedeki müttefikleri çalışmalarını tamamlayana kadar “kesin bir karar” vermeyeceğini dile getirdi.

Sullivan, Rusya’nın ABD’nin bombalı saldırıda parmağı olduğu yönündeki iddiasının “tamamen gerçek dışı olduğunu” söyledi: “Ruslar bunun gerçek dışı olduğunu biliyor ama elbette bu onların oyun kitabının bir parçası.”

Hükümetleri ne olduğunu öğrenmek için her türlü gerekçeye sahip olan İsveç ve Danimarka, patlamalardan birkaç gün sonra yaşananları soruşturmak üzere birlikte çalışacaklarını açıkladılar. 2 Ekim’de Almanya, soruşturmada İsveç ve Danimarka ile birlikte çalışacağını söyledi. On iki gün sonra Rusya Dışişleri Bakanlığı, soruşturmanın dışında bırakılmaktan duyduğu “şaşkınlığı” dile getirdi. Aynı gün İsveç de soruşturmaya katılmayacağını, zira bunun ülkenin ulusal güvenliğiyle ilgili bilgi aktarımını içereceğini belirtti.

Daha önce de yazdığım üzere, her iki ülke de ABD’nin patlamalardan aylar önce Baltık Denizi’nde sualtı dalış talimleri yaptığını bilmesine rağmen ne İsveç ne de Danimarka’dan sualtı bombalamalarının nedenine ilişkin daha fazla bilgi alınamadı. İki ülkenin soruşturmalarını tamamlayamaması, bana söylendiği üzere, her iki ülkedeki bazı üst düzey yetkililerin neler olup bittiğini tam olarak anlamış olmalarından kaynaklanmış olabilir.

ABD, o zamandan bu yana Rusya’nın patlamalarla ilgili Birleşmiş Milletler nezdinde bağımsız bir soruşturması başlatma girişimlerinden en az birini veto etti. ABD istihbarat camiası da Alman makamlarıyla birlikte boru hattı bombalamasıyla ilgili alternatif haberler yazan gazetecilere destek verdi. Bu tür haberler, her seferinde yüksek riskli teknik dalış için kullanıldığı söylenen 49 metrelik bir yata atıfta bulundu.

Başkan Biden’ın, boru hatlarının imha edilmesinden bu yana geçen on altı ay içinde, patlamalarla ilgili olarak tüm kaynakların soruşturulması için uzmanlarını “görevlendirdiğine” —Amerikan istihbarat camiasının gözde lafıdır— dair hiçbir kanıt yok. Başkan Biden’a yakınlığıyla bilinen Şansölye Olaf Scholz da dahil hiçbir üst düzey Alman lider, kimin ne yaptığını belirleme konusunda kayda değer bir girişimde bulunmadı. Almanya parlamentosu Bundestag’ın bazı üyeleri tarafından talep edilen müteakip bir soruşturma yürütüldü ama sonucu güvenlik gerekçesiyle kamuoyundan saklandı.

Tüm bunlarla ilgili son söz, 1976 yılında, yirmi beş yaşındayken kısmen artan bebek ölüm oranlarına dayanarak Sovyetler Birliği’nin çökmeye mahkûm olduğu yönündeki öngörüsüyle Avrupa’da geniş çapta ünlenen Fransız nüfus bilimci ve siyaset bilimci Emmanuel Todd’a ait. Amerikan dış politikasını, özellikle de “Batı’nın Rusya’nın muzaffer olmadığı yenilgisi” olarak tanımladığı Ukrayna’ya devam eden desteğini giderek daha fazla eleştirmeye başladı.

Kısa süre önce verdiği bir mülakatta, Rusya’nın Amerikan yaptırımlarına rağmen Ukrayna’daki savaşı kazanması ve bir kez daha “iktisadi istikrar göstermesi” nedeniyle “Amerikan siyasetinin ve dolayısıyla NATO’nun en büyük hedeflerinden birinin Rusya ve Almanya’nın kaçınılmaz uzlaşmasını durdurmak olduğunu” savundu.

Todd, “Bu büyük bir korku kaynağıydı ve işte bu yüzden Amerikalılar —benim Kuzey Akım ifşaatıma atıfta bulunarak— Kuzey Akım boru hattını havaya uçurdular.,” dedi.

Biden boru hatlarının imha edilmesi emrini verdiğinde Amerika’nın korkusu, Washington’un talebi üzerine 2021’in sonbaharında Almanya’daki bir limana ulaştırılmaya hazır olan yeni Kuzey Akım 2 boru hattında 1200 kilometre boyunca akan Rus gazını kesen Şansölye Scholz’un fikrini değiştirip gazın akışına izin vererek Alman ekonomisinin endişelerini hafifletmesi ve Alman sanayisi açısından önemli olan enerji gücünü eski haline getirmesiydi. Bunun gerçekleşmesine izin verilmedi ve Almanya, o zamandan beri iktisadi ve siyasi çalkantılar içinde.

Fransız tarihçi Emmanuel Todd: Batı’nın nihai çöküşüne şahit oluyoruz

Çok Okunanlar

Exit mobile version