Dünya Basını
‘Sonluluklar’ kapitalizmi: Ne savaş, ne barış

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale aslında bir kitap tanıtımı. Bununla birlikte, küresel kapitalizmin yeni dönemine ilişkin mühim ipuçları sunan bir kitaba atıf yapıyor. Branko Milanovic’in aktardığı yazarın iddiası, kapitalizmin “bırakınız yapsınlar” dönemlerinin, merkantilist dönemlerine göre daha az süreyi kapsadığına işaret ediyor ve Alfred Mahan’dan mülhem bir şekilde, denizlerdeki egemenliğin ve “jeopolitiğin” şu anda yeniden önem kazandığına işaret ediyor. Yazar, içine girdiğimiz döneme “sonluluklar kapitalizmi” diyor. Milanovic, bu dönüşüme katılsa da, nedenine ilişkin önemli bir şerh düşüyor: kaynakların sınırlı olduğuna dair aniden gelen aydınlanma, kaynakların gerçekten kıt olduğunun ortaya çıkmasından değil, ABD’nin Çin ve Asya’nın yükselişinden duyduğu siyasi kaygının sonucudur.
Sonluluklar kapitalizmi: kötümserlik ve savaşkanlık
Branko Milanovic
Global Inequality and More 3.0
20 Mart 2025
Bugünlerde neoliberal küreselleşme döneminin sona erdiğine dair yaygın bir görüş var (Bu konuyu burada yazmıştım.) Neoliberalizmin yerini ne tür bir uluslararası ve yerel sistemin alacağı ise çok daha az açık. Görünürde pek çok aday var çünkü Yogi Berra’nın deyimiyle, özellikle gelecekle ilgili tahminlerde bulunmak zordur. Ne var ki iktisat tarihi yardımcı olabilir. Fransız iktisatçı Arnaud Orain’in yeni kitabı, son dört yüzyılda dünya kapitalizminin döngüsel doğasına bakarak bizi bu yöne götürüyor. Orain’e göre, serbest ticaretten merkantilizmin karakteristik özelliği olan “silahlı ticarete” doğru kapitalizmin periyodik yeniden düzenlemelerinden birine giriyoruz. Dahası, Orain’in kapitalizm okumasında, laissez-faire ve serbest ticaret dönemlerine göre daha yaygın olan merkantilizm dönemleri. Orain bu tür üç (merkantilist) dönemi ele alır: Avrupa’nın dünyayı fethi (17. ve 18. yüzyıllar), 1880-1945 ve günümüz.
Merkantilizmin en önemli özelliği, ticareti ve belki de genel olarak iktisadi faaliyetleri sıfır toplamlı bir oyun olarak görmesi ve ne tam barış ne de tam savaş içinde olan bir dünya yaratmasıdır. Merkantilizmin normal durumu, ister silahla isterse de diğer birçok zorlayıcı araçla (korsanlık, etnik temizlik, kölelik vb.) olsun, sürekli çatışmadır. Merkantilizm (i) malların taşındığı yolların kontrolü anlamına gelir ki bu geçmişte olduğu gibi şimdi de okyanusların kontrolü anlamına gelir, (ii) üretim ve ticaretin dikey entegrasyonunun tercih edilmesi anlamına gelir ki bu da tekeller ve monopsoniler¹ anlamına gelir ve (iii) ya hammadde ve gıda kaynağı olarak (özellikle Malthusçu ideolojiler devreye girdiğinde) ya da deniz gücünü tamamlamak için liman ve antrepolar şeklinde toprak için mücadele anlamına gelir. Kitap bu doğrultuda üç bölüme ayrılmış (her biri iki bölümden oluşuyor) ve önceki iki merkantilist dönemdeki denizcilik rekabeti, tekeller ve toprak gaspları sırasıyla inceleniyor. Bu, denizler ve topraklar için verilen bir mücadele; dolayısıyla kitabın adı da Le monde confisqué’dir [El Konulmuş Dünya].
Ana ideolojik rollerden biri, Orain’in iki “yasa” olarak tanımladığı şeyi formüle eden Amerikalı deniz stratejisti Alfred Mahan’a verilmiştir. Bu yasalardan ilki, bir ülkenin, Çin’in şu anda olduğu gibi büyük bir mal üreticisi olmaktan, bu malları yurtdışına göndermeye ve dolayısıyla deniz yollarını kontrol etmeye ihtiyaç duymaya doğru doğal bir ilerleme olduğunu savunur. Bu ülke bir deniz gücü ya da ideal olarak bir deniz hegemonu haline gelmelidir. Ayrıca donanma konuşlanmasını desteklemek için bir dizi antrepo yaratması gerekir. Mahan’ın ikinci yasası, ticaret ve savaş donanmaları arasında net bir fark olmadığıdır. Ticaret “silahlı” olduğu için, ikisi arasındaki ayrım büyük ölçüde ortadan kalkar ve Orain, Hollanda, İngiltere, İsveç, Danimarka ve Fransa filolarının ister ticari ister savaş filosu olsun her iki rolü de oynadığı birçok tarihi örnek sunar. Bu da genel “ni guerre, ni paix” [ne savaş, ne barış] atmosferini oluşturur. Savaşların “tous azimuts”² olduğu söylenebilir ama derinliği yoktur.
Merkantilizm, Orain tarafından ortaya atılan (ya da belki de icat edilen?) ve doğal kaynakların sonlu olduğunun farkına varılması ya da ekonomik faaliyetin sıfır toplamlı bir oyun olarak algılanması anlamına gelebilecek çok hoş bir terim olan “sonluluklar” kapitalizmidir (Bu konuya incelemenin sonunda döneceğim.) Serbest ticaret, ima yoluyla, dünyaya bakışımızın daha geniş, daha kapsamlı ve daha iyimser olduğu dönemlere karşılık gelir: herkese (eninde sonunda) yetecek kadar olduğuna inanma eğiliminde oluruz. Merkantilizm ise öyle bir dünyadır ki, kitabın sonuç cümlesinde olduğu gibi, “herkese yetmeyecektir”.
Orain, 17. ve 18. yüzyıllarda yabancı topraklarda Avrupa’nın fethi ve Avrupa içi “yarı-savaşlar” hakkında olağanüstü zengin bir tarihsel tablo sunuyor. Hollandalı, İngiliz ve Fransız Doğu Hindistan, Batı Afrika ve benzerleri gibi şirketler kilit rol oynuyor. Orain, şirketlerin genellikle (en ünlüsü Doğu Hindistan Şirketi örneğinde olduğu gibi) hükümet işlevlerini üstlendiklerini, yerel hükümetlerden “saltanat” haklarını aldıklarını ve fethedilen toprakların hükümetlerine kendilerini zorla kabul ettirdiklerini vurguluyor. O zamanki denizcilik rekabetinin genel hatlarını bilmeme rağmen, ilk iki bölümde benim için yeni olan (özellikle Fransızların Batı Afrika’yı fethiyle ilgili olarak) ve denizcilik stratejisine geçici bir aşinalıktan daha fazlasını gerektiren çok şey buldum. Halihazırda Çin ve devlet şirketleri (özellikle COSCO Denizcilik), Hollanda VOC’si ile İngiliz ve Fransız Doğu Hindistan Şirketleri ile aynı yolda ilerliyor gibi görülüyor. Orain’e göre Çin de Mahan’ın ilk “yasasına” uyuyor: kıtasal bir endüstriyel güç olarak mallarını sevk etmek ve satmak için denizler üzerindeki etkisini genişletmelidir. Çin’in çeşitli filolarındaki niceliksel artışlar (gemi sayısı ve ticari ve savaş benzeri işlevler arasındaki karşılıklı çalışabilirlik) ve Amerikan filolarının buna karşılık gelen düşüşü vurgulanıyor: 1990’larda büyük gemiler üretebilen yedi ABD tersanesinden geriye sadece biri kalmıştır.
Ben iki konuya odaklanmak istiyorum. Birincisi, kapitalizmin merkantilist bir sistem olarak görülmesinin ima ettiği tamamen farklı bir iktisadi düşünce tarihi okuması. Forbonnais gibi Fizyokrasi öncesi Fransız yazarlar; VOC’nin hukuk danışmanı ve yabancılara ait gemilere el konulması da dahil olmak üzere silahlı ticareti meşrulaştıran Grotius; Gustav Schmoller ve Alman Tarih Okulu artık çok önemli referanslardır. Ortodoks kanondan sadece Smith (ki bence bu kaçınılmazdır çünkü yazıları serbest ticaret ile merkantilizm arasındaki ideolojik ve kronolojik sınır çizgisinde durmaktadır), Marx ve Schumpeter “hayatta kalmaktadır.” Ricardo, Marshall, Walras, genel denge kuramcıları, Keynes ve diğerlerinden neredeyse hiç bahsedilmiyor ya da bahsedilmiyor. Bu yazarın bir kaprisi değil. Bu, yazarın kapitalizmi bir zora dayalı üretim ve silahlı ticaret sistemi olarak okumasından kaynaklanıyor. Geleneksel eğitim almış bir iktisatçı tamamen farklı bir dünyaya giriyor: çarpık aynaların olduğu bir salonda olduğu gibi, birçok özellik tanıdık ama yeni ve görünüşte çarpık bir şekilde gösterilirken, diğerleri tamamen yeni.
Benim tek eleştirim (ama küçük bir eleştiri değil) Orain’in merkantilist “sonluluğa” geçişle ilgili açıklaması, özellikle de kitabın sonunda toprağın kontrolüyle ilgili; bu, kaynakların tükenebilir doğasından kaynaklanıyormuş gibi sunuluyor. Ben bunu inandırıcı bulmuyorum. Serbest ticaretten merkantilizme ve ticaretin sıfır toplamlı bir oyun olarak algılanmasına mevcut geçiş, doğal kaynakların mevcudiyetindeki gözlemlenebilir bir değişiklikten kaynaklanmıyor. Dünya son beş ya da yedi yıl içinde fiziksel anlamda “herkese yetmeyeceğini” aniden keşfetmedi. Aksine, bunu ideolojik anlamda keşfetti. Peki neden? Benim iddiam, sonluluklar kapitalizmine geçişin, yaklaşan gerçek kıtlıkların farkına varmamız nedeniyle değil, Çin’in ve daha genel olarak Asya’nın yükselişi nedeniyle gerçekleştiğidir. Uluslararası sahnede yeni ve büyük bir oyuncu olan Çin’in Batı’dan farklı bir siyasi sistemle yükselişi hegemonik bir meydan okumadır. Batı’nın farkına vardığı üzere neoliberal küreselleşmenin eskisi gibi devam etmesi, Çin’in nihai hakimiyetinin garanti altına alınması anlamına geliyor. Batı’nın gerileme algısı (eğer hiçbir şey değişmezse) Batı’yı daha radikal ve savaşkan bir duruşa itmiştir, çünkü “Çin için daha fazlası varsa bizim için daha azı vardır” düşüncesiyle dünya gerçekten de sınırlı olarak görülmektedir. Orain’in çok yerinde bir şekilde tanımladığı evrim, kaynak miktarındaki “gerçek” fiziksel değişimden değil, dünyadaki üstünlük için eski moda stratejik rekabetten kaynaklanmaktadır. Merkantilizme geçişin ardındaki nedenler “nesnel” ve fiziksel değil, siyasidir.
Not: Bu arada bu son nokta, yakında, Kasım 2025’te Penguin’s/Allen Lane’den çıkacak kitabım Great Global Transformation: National Market Liberalism in a Multi-polar World’ün [Büyük Küresel Dönüşüm: Çok Kutuplu Bir Dünyada Ulusal Pazar Liberalizmi] konusudur.
¹ Monopsoni: Tek alıcının birden fazla satıcının olduğu bir piyasaya hakim olduğu iktisadi durum. (ç.n.)
² (Fr.) Mecazen, tüm araçları kullanarak ve çok çeşitli hedeflerle ve olanca gücüyle. (ç.n.)