Görüş
Sosyalizmin yeni dünya-sistemindeki yeri – 3

Sergey Glazyev’in çevirisini yaptığım çok uzun makalesinin üçüncü bölümünü aşağıda paylaşıyorum.
Sergey Glazyev
Çin sosyalizminin özgüllüğünü Sovyet sosyalizminden bir fark olarak yorumlamak mümkün. Sovyet siyasi iktisadı açısından Çin sosyalizmi zaten öyle (sosyalizm olarak – H.Y.) anılmamalı, zira üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti legalize ediyor. Çen Enfu bu probleme mekanik yaklaşıyor ve mülkiyeti sosyalist devlet mülkiyeti ve özel mülkiyet (yabancı sermayeye ait olan da dahil) olarak ayırıyor. Aynı zamanda ücretli işçilerin yönetime ve kârın bölüşümüne iştirakini sosyalist üretim ilişkilerinin bir tezahürü sayıyor. Ancak üretim araçları gibi mülkiyet kavramı da öylesine karmaşıklaşmış durumda ki sosyalizmin bu ayırt edici alameti artık o kadar da kesin görünmüyor.
Mülkiyet kavramı iktisatçılar için alışılagelmiş kesinliğini çoktan kaybetti. Özel mülkiyet neredeyse her yerde kamu yararına devlet tarafından sınırlanır; devlet mülkiyeti ise sıklıkla işletme yöneticileri tarafından kendi takdirlerine göre kullanılır. Modern dünyada özel mülkiyetin hukuk devletinin buna imkân verdiği ölçüde etkisiz kılınabileceği görüşü kabul görür. Her ne kadar çoğu devlette iktisadi ilişkiler genel kabul görmüş medeni hukuk normları temelinde, dış ekonomik faaliyetler ise Dünya Ticaret Örgütü normları ve diğer uluslararası anlaşma ve hukuk sistemleri temelinde düzenleniyor olsa bile, herhangi bir anda herhangi bir işletmenin iktisadi faaliyetini yasaklayabilen veya sınırlayabilen, mülkü müsadere veya zapt edebilen devlet iktidarı organlarının keyfiyetine de her zaman yer vardır. Dahası, ABD’nin Rusya’ya ve ÇHC’ne karşı yaptırımlarının gösterdiği gibi, bu, sadece yeni ortaya çıkmış piyasa ekonomilerinde değil kapitalist dünyanın en merkezinde bile olmaktadır.
Bir yandan devlet, özel mülkiyeti vergiler koyarak, ekolojik ve sosyal standartların gözetilmesini talep ederek, emekçilerin yönetime iştirakini regüle ederek, çalışma şartlarını düzenleyerek, keza yerel iktidar organlarının sınırlamalar getirmesine izin vererek, muhtelif vasıtalarla özel mülkiyet hakkını kısıtlayabilir. Diğer yandan devlet işletmelerinin yöneticileri gelirlerini özelleştirebilir (privatize edebilir — H.Y.), emekçilerin haklarını çiğneyebilir, ekolojik, sosyal ve teknik gereklilikleri göz ardı edebilir. Örneğin, Rusya’da devlet bankalarının ve korporasyonlarının ücretleri kapitalistlerin mülkiyetten elde ettikleri ortalama gelirin onlarca ve içgücü maliyetlerinin piyasa değerinin yüzlerce katıdır.
Dolayısıyla, modern ekonomide mülkiyet ilişkilerinin gerçek muhtevası kesinkes, özel mülkiyetin kamu yararına kullanılmasını düzenleyebilen ve bunun tersine de kamu mülkiyetini yöneticilerin keyfiyetine bırakabilen devlete bağlıdır. Buna karşılık mülkiyet ilişkilerine devlet düzenlemesinin istikameti anayasa ve mevzuat tarafından, bunların efektivitesi ise devlet sektörünün yöneticilerinin faaliyetlerinin sonucuna karşılık sorumluluk mekanizmalarıyla tayin olunur. Tarihi tecrübenin gösterdiği gibi, mülkiyet ilişkilerinin basitleştirilmesi iktisadi verimliliğin düşmesine yol açar. SSCB’de üretim araçlarının tamamen devletleştirilmesi rekabeti ortadan kaldırdı ve üretim ile tüketim alanları arasında kronik bir dengesizliğe yol açtı. Rusya’daki ilkel özelleştirme ise imalat sanayisindeki işletme sermayesinin ve sabit sermayenin yağmalanmasına, ekonominin sanayisizleştirilmesine ve bozulmasına yol açtı.
Günümüzde gelişmiş ülkelerde ve başarılı bir şekilde kalkınmakta olan ülkelerde hem yapılandırılmakta olan işletmeler açısından hem de bir bütün olarak ekonomi için karma mülkiyet biçimleri hâkim. Devlet işletmeleri rekabetçi bir piyasa ortamında faaliyet gösterirken özel sektör de devlet tarafından az çok sıkı bir şekilde düzenleniyor. Özel sektör devletin düzenleyici etkisine karşı, yöneticileri kârsız kalmaktan en az özel özel işletmeler kadar korkan devlet işletmelerinden çok daha hassas. Akademisyen V. Makarov’un kanıtladığı gibi, karma ekonomi biçimi, ister piyasa ister merkezi tipte olsun, homojen sistemlerle karşılaştırıldığında bir yönetim objesi olarak ekonominin karmaşıklığına daha uygun düşüyor; bu nedenle, kural olarak, modern şartlarda daha etkili ve sürdürülebilir.
Çok sayıda teorik ve ampirik çalışma modern ekonomik sistemi iyileştirme girişimlerinde ne piyasanın ne de devletin mutlaklaştırılmasının kabul edilemez olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Gözlerimizin önünde şekillenmekte olan entegral yapıda, ekonomik kalkınma idaresi, özel ve devlet menfaatleri arasında makul bir denge kurulması, özel-devlet ortaklığının verimli biçimlerinin geliştirilmesi, milli menfaatler esas alınarak piyasa ilişkilerinin düzenlenmesi temelinde yürütülüyor. Çinli iktisatçılar mülkiyet ilişkilerini rekabet ortamı, talep yapısı, teknik seviye ihtiyaçları, milli güvenlik için önemi ve diğer faktörlere bağlı olarak optimize etme vasıtalarını arıyorlar. Optimizasyon kriteri ise kamu refahının maksimize edilmesi.
Sovyet siyasi iktisadında sosyalizmin temel üretim ilişkisi olarak kabul edilen milli iktisadi planlamanın durumu da aynı ölçüde karmaşık. Ancak SSCB’de yürürlükte olan, erişilen seviyeden talimata dayalı planlama, ekonomide teknolojik bir çok-kademeli yapıya yol açtı; bunun sonucu da gelişmiş kapitalist ülkeler karşısında teknolojik geri kalmışlığın artması ve verimlilik düşüşü oldu. Kapitalist ve başarıyla kalkınmakta olan ülkelerde, menfaatlerin uyumlu kılınmasına, devlet-özel ortaklığına dayanan ve talimata dayalı değil indikatif yöntemler kullanan stratejik planlama kurumları ise son derece etkili olduğunu kanıtladı. Gelişmesi ve çeşitlenmesi ölçüsünde ekonomide dramatik bir karmaşıklıkla karşılaşan Çin yönetimi de stratejik nitelik taşımaya başlayan beş yıllık planlardan vazgeçmeden, ağırlıklı olarak indikatif yöntemlerin kullanılmasına geçti. Üstelik, fiyatlandırmada piyasa mekanizmalarının kullanılmasında olduğu gibi bunda da bir özgüllük yok.
Sovyet siyasi iktisatçıları, her bir metanın üretimi için sosyal olarak gerekli emek maliyetleri kavramını emek-değer teorisine dayanarak temellendirdiler; bu kavram, teorik olarak, idari fiyatlandırmanın da temelini teşkil ediyordu. Pratikte ise bütün maliyetlerin sosyal olarak gerekli olduğu kabul edilen bir maliyet fiyatlandırması hâkimdi. Sonuç olarak, fiyatı bütün ar-ge masraflarını da içermesi gereken yeni teknolojinin eskisinden daha pahalı olduğu ortaya çıktı ve bu da inovasyon faaliyetini ve iktisadi kalkınmayı frenledi.
Modern ekonomide iktisadi büyümenin başlıca faktörü bilimsel-teknolojik ilerleme haline geldi; entelektüel rant elde etme imkânı sağlayan teknolojik üstünlüğe sahip olma arzusu ise rekabet mücadelesinde en önemli teşvik oldu. Sermaye birikiminin arkasındaki temel itici güç de ücretleri düşürme yoluyla artı-değer maksimizasyonu değil maliyetlerin kısılması veya yeni teknolojilerin devreye sokulmasıyla birlikte yeni tüketici niteliklerinin yaratılması karşılığında süper kârlar elde edilmesi oldu. Yeni makinelerin fiyatlandırılması, arz ve talep oranları arasındaki ilişki ve sosyal olarak gerekli emek girdilerinden ziyade perspektif planlama ve piyasanın manipüle edilmesiyle belirlenerek dinamik bir temelde çeşitlendirildi. Bu sonuncusu (sosyal olarak gerekli emek — H.Y.) tam otomasyon şartları altında ölçümün nesnel temeli olma niteliğini büsbütün kaybetti. Yeni araçlar farklı tüketici gruplarına farklı fiyatlardan satılıyor; bu fiyatlar araç eskidikçe hızla düşüyor; aynı tüketici kalitesine sahip meta popüler markalara ve reklamlara bağlı olarak birbirinden çok farklı fiyatlara satın alınabiliyor. Fiyatları, temelinde toplumsal olarak gerekli emek miktarının yattığı bir arz ve talep dengesiyle belirlenmesi gereken emtia, mali spekülasyonların konusu oldu; bunların fiyatı değer değil spekülatif varlık olarak oluşuyor. Bu alanda, ÇHC’nde geçerli fiyat düzenleme sistemi modern ekonominin gerçeklerine uygun; bu sistem, kamu refahını artırmak için üretilen maddi nimetlerin artış temposunu maksimize etmeye dayanan fiyat oranlarını korumaya odaklanıyor.
ÇHC’nde kurulan üretim ilişkileri sistemi, modern ekonomi şartlarında kamu refahını artırma kriteri itibariyle mümkün olduğunca optimal. Çin komünistleri skolastik tartışmalara saplanıp kalmamak için somut realist hedefler ilan ediyorlar. Reformların ilk aşamasının hedefi, yoksulluğun kökünü kazımaktı. Ardından ortalama alım gücüne sahip bir toplumun inşası geldi. Bunu başardıktan sonra ÇKP MK plenumu yeni hedefi ilan etti: 2035’e kadar her açıdan yüksek seviyede gelişmiş bir sosyalist piyasa ekonomisinin inşasının tamamlanması, sosyalist modernleşmenin hayata geçirilmesi. Böylece de Çin’in yüzyılın ortasına doğru her açıdan büyük, modern bir sosyalist ülkeye dönüşmesinin sağlam temellerinin inşa edilmesinin sağlanması. Bununla birlikte parti önderliği, Çin toplumunun sosyalizme giden uzun yolun henüz başında olduğunu usanmadan açıklıyor. Bu da SSCB’de geliştirilen sosyalist siyasi iktisat dogmasını kapitalist üretim ilişkilerinin pragmatik bir kullanımıyla birleştirmeyi mümkün kılıyor.
ÇKP, ekonominin verimliliğini ve halkın refahını artırmak için piyasa mekanizmalarını onardı. Çinli ideologlar özel mülkiyet yoğunlaşmasının bütün risklerinin mükemmelen farkındalar; bu nedenle ona, Çin özgüllüğünde sosyalist üretim ilişkileri sisteminde tali bir yer veriyorlar. Özel mülkiyetin kullanılması üzerinde parti kontrolü yürütülüyor, mülk sahipleri üzerinde emekçilerin haklarını savunmak, kamu menfaatlerini gözetmek, ekonomide kalkınmanın stratejik planlamaya dair devlet belgeleriyle belirlenen öncelikli istikametlerini hayata geçirmek için devamlı bir baskı uygulanıyor. Ülke yönetimi, yürütülen iktisat siyasetinin baş köşesine inovasyon faaliyetinin her türlü tedbirle teşvikini, ekonominin yeni teknolojik mod temelinde modernizasyonunu, ar-ge finansmanının genişletilmesini koymakta kesinlikle haklı, zira modern iktisadi büyümenin baş faktörü bilimsel-teknolojik gelişme. Bu olmadan kamu refahının kademeli büyümesini sağlamak mümkün değil. ÇHC en genelde üretim ilişkilerini üretici güçlere denk kılma ilkesini bu şekilde gerçekleştiriyor.
Varılan sonuçlardan yola çıkarak, ÇHC’nde kurulan üretim ilişkileri sistemi, sosyalist oryantasyonlu diğer ülkeler için örnek teşkil edebilecek modern sosyalist sistem olarak değerlendirilebilir. ÇHC’nin post-Sovyet dönemi boyunca büyüme temposundaki küresel liderliği kamu refahının yükseltilmesi hedeflerine erişilmesiyle birleşiyor, kamu ekonomisi planları hayata geçiriliyor, dünyadaki en iyi kamu hizmetleri altyapısı kurulmuş durumda. ÇKP, Sovyet tarzı sosyalizmin kazanımlarını korumayı ve bunlar temelinde (piyasa mekanizmalarının, mülkiyet biçimlerinde genişlemenin, girişimcilik teşvikinin dahil edilmesiyle yönetim sistemini önemli ölçüde komplike hale getirip) bir atılım gerçekleştirmeyi başardı. Bu komplike yapı, modern ekonomide çeşitlilik artışı ve ekonominin bilimsel-teknolojik gelişme temelinde etkinliğinin yükseltilmesi zaruretiyle gerekçelendiriliyor; bunun sürdürülmesi de insanların girişimci ve yaratıcı enerjisinin ortaya çıkartılması için şartların yaratılmasını gerektiriyor.
Entegral dünya ekonomik düzeninin sosyalist nitelikleri
Sosyalist inşanın muhtelif milli modellerinin pratik uygulanmasından ortaya çıkan tarihi tecrübe dikkate alındığında modern şartlarda bunun ayırt edici özelliği kamu menfaatlerinin özel menfaatler üzerindeki baskın niteliği olarak düşünülebilir. Bu özellik, yeni dünya ekonomik düzenindeki üretim ilişkilerinin karakteristiği. Yeni ekonomik yapının temel özelliği, ekonomi düzenleme sisteminin kamu refahını artırmaya odaklanması. Yeni ekonomik düzenin karakteristik niteliği olan kamu menfaatlerinin özel menfaatlere üstünlüğü, ifadesini ekonominin kurumsal düzenlenmesinde bulur. En başta da planlama, kredilendirme, sübvansiyon, fiyatlandırma ve temel girişimci faaliyetlerinin düzenlemesi mekanizmaları vasıtasıyla sermayenin temel yeniden üretim parametreleri üzerindeki devlet kontrolünde. Devlet burada talimat vermekten ziyade, sosyal ortaklık ve temel sosyal gruplar arasında etkileşim mekanizmalarını oluşturan bir moderatör rolü oynar. Bürokratlar işletmeleri yönetmeye çalışmaz; ortak kalkınma hedeflerini belirlemek ve bunlara erişilmesi yöntemlerini geliştirmek için iş, bilim, mühendislik çevreleri ile ortak bir çalışmayı organize eder. Öte yandan girişimciler de kâr maksimizasyonu ve zenginleşme güdüsünü kamu menfaatlerini koruyan etik normlara uydururlar. Kâr maksimizasyonuna değil sosyal açıdan anlamlı bir sonuca odaklanan girişimci faaliyeti kurumlarının (kâr amacı gütmeyen kuruluşlar, uzman bankaların yatırım projelerinin gerçekleştirilmesini hedefleyen kalkınma kurumları) kullanımı yaygınlaşır. Parasal akış yönetiminde etik normlar dikkate alınır ve spekülatif ve ahlak dışı faaliyetlerin finansmanına karşı sınırlamalar getirilir. Devletin ekonomiyi düzenleme mekanizmaları da buna göre ayarlanır.
Devlet uzun vadeli ve ucuz kredi sağlar; işadamları ise üretimin geliştirilmesi için somut yatırım projelerinde bunların hedefe uygun kullanılacağını garanti eder. Devlet doğal tekellerin altyapı ve hizmetlerine düşük fiyatlarda erişim sağlar, işletmeler ise rekabetçi ürün üretiminden sorumludur. Devlet, bunların kalitesinin artırılması amacıyla zaruri ar-ge çalışmalarının yürütülmesini, kadroların eğitim ve hazırlanmasını örgütler ve finanse eder; işletmeciler ise inovasyonlar gerçekleştirir ve yeni teknolojilerde yatırımları hayata geçirir. Özel-devlet ortaklığı iktisadi kalkınma, halkın refahının yükseltilmesi, hayat kalitesinin iyileştirilmesi şeklindeki kamu menfaatlerine tabidir.
Yukarıda gösterildiği gibi, ÇHC, efektivitede bir öncekinden nitel olarak üstün yeni bir dünya ekonomik düzeni modeli oluşturmayı başardı. Bunun temel kurumları ve ekonominin yeniden üretim mekanizmaları, devlet ve özel mülkiyeti, merkezi planlama ve piyasanın öz-örgütlenmesini, bütün halkın menfaatlerinin gözetilmesi üzerinde kontrolü ve özel inisiyatifi birleştiren, büyük bir çeşitliliğe sahip.
ÇHC, devlet planlaması ve piyasanın öz-örgütlenmesini, para hareketlerinde devlet kontrolünü ve özel girişimciliği birleştirerek, bütün sosyal grupların menfaatlerini sosyal refahın yükseltilmesi hedefi etrafında bütünleştirerek, yatırım ve inovasyon faaliyetinde rekor büyüme oranları ortaya çıkarıyor. Stratejik planlama, bilimsel-teknolojik gelişmede uzun vadeli tahminlere ve Çin ekonomisinin küresel çerçevedeki üstün performansının yarattığı fırsatların incelenmesine dayanarak, iktisadi kalkınmanın perspektif istikametlerini gösteriyor. İndikatif planlama, halkın hayat seviyesinin yükseltilmesi amacıyla üretim artışını sağlamak üzere, yatırım faaliyetini artırmak için şartların yaratılmasına yönelik olarak bütün seviyelerdeki devlet iktidarı organlarına kılavuz ilkeler sunuyor. Bu planlama aynı zamanda girişimcilere eşit şartlardan yararlanma fırsatı veriyor. Piyasa rekabeti verimlilik, belli hedefe yönelik kredilendirme de planlanan hedeflere erişilmesi için yatırım projelerinin uygulanmasının finansmanını sağlıyor. Devlet düzenlemeleri ticari faaliyetleri üretim artışı istikametinde teşvik ediyor ve yıkıcı tezahürleri (sermaye çıkışı, finans piramitleri, vb.) dizginliyor. Açıklık, ileri teknolojilerin ithalatı ve hazır mamul ihracatı fırsatı sunarak girişimcileri ürün rekabetçiliğini geliştirmeye mecbur kılıyor.
Çin’den başka Hindistan, Endonezya, Çinhindi ülkeleri de yüksek büyüme oranları sergiliyorlar. Bunlar da yeni, entegral bir dünya ekonomik düzeninin “çekirdeğini” oluşturuyorlar. Japonya, Singapur ve G. Kore ise ekonomide yeniden üretimde benzer bir kurumlar sisteminin oluşumuna giden başka bir yoldan çok daha önce geçtiler. Piyasa rekabet mekanizmalarının hem sosyalist hem de kapitalist temelde devlet planlamasıyla sentezlenmesi, yakınsak bir üretim ilişkileri sistemini doğurdu. Bu sistem ÇHC’nde Çin özgüllüğünde sosyalizm olarak kabul ediliyor, Japonya’da ise Japan Incorporated’in kapitalist niteliğinden kimsenin kuşkusu yok ve Kore çobol’leri de tamamen kapitalist sayılıyor. Vietnam’dan Venezuela’ya kadar, sosyalist ideolojiyle devlet planlamasını piyasa mekanizmaları ve özel girişimcilikle birleştirerek ve özel girişimciliği maddi nimetlerin üretiminde artış amacıyla regüle ederek yakınsak bir model oluşturma yolunda yürüyen bütün ülkeler bugün (önde gelen kapitalist ülkelerde durgunluk gözlenirken) ileri seviyede sürdürülebilir bir kalkınma sergiliyorlar.