Hamas’ın İsrail’e yönelik operasyonuyla başlayan ve İsrail’in Filistinlileri hedef alan saldırılarıyla devam eden savaş, İsrail-Suudi görüşmelerini resmen olmasa da fiilen rafa kaldırdı. İsrail’in Gazze’ye yönelen şiddetinin dozu, gerilimin bölgesel bir çatışmaya yol açıp açmayacağı ve savaşın ne kadar süreceği belirsizliğini koruyor. Aşağıda çevirisini okuyacağınız kısa analiz, Suudi Arabistan’ın belirsiz gelecekte İsrail’le masaya oturduğu zaman artık Filistin meselesini tali olarak ele alamayacağı görüşünde. Analiz, Suudilerin bunu, Filistinlileri düşündüğü için değil ancak kendi çıkarları için yapmak zorunda olduğunu savunuyor, çünkü “Filistin kartını Tahran’ın elinden almak herkesin yararına olacak.”
***
İsrail’le normalleşme görüşmeleri durmuşken Suudi Arabistan’ın bir sonraki hamlesi ne olacak?
Kim Ghattas
İran’ın sözde direniş ekseni Filistinlilerin ‘gerçek’ savunucusu oldukları söylemini yeniden ele geçirdi.
Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye, 7 Ekim öğleden sonra İsrail’in güneyindeki katliamın boyutları netleşirken Arap ülkelerini İsrail’in onları koruyamayacağı konusunda uyardı.
Haniye’nin sözleri İsrail ordusunun ve devletinin o anki zayıflığını vurgulamakla birlikte -İsrail ile Suudi Arabistan arasında normalleşmenin konuşulduğu bir dönemde- Arap ülkelerine üstü örtülü bir tehdit olarak da işlev gördü: Sıradaki siz olabilirsiniz. Bu durum Riyad’ı ürkütmüş olmalı. İran sadece nükleer bir programa, Yemen’deki müşterileri Husilerin Suudi Arabistan’a karşı kullandığı insansız hava araçlarına ve Hizbullah gibi Suriye, Lübnan, Yemen ve Irak’ta aktif olan güçlü bir paramiliter güce sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda müttefiklerinden bir diğeri de askeri yeteneklerini büyük ölçüde geliştirdiğini gösteriyor.
Beş gün sonra İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’la bir telefon görüşmesi yapması bu nedenle çok dikkat çekiciydi. Görüşme, iki ülke arasında mart ayındaki yumuşamadan sonra bile ilişkilerin koptuğu 2016’dan bu yana bu düzeyde ilk görüşmeydi. Çarşamba günü İran Dışişleri Bakanı da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın acil toplantısı çerçevesinde Cidde’de Suudi mevkidaşıyla bir araya geldi.
Suudi-İran yakınlaşmasının ölmediği açık. Hatta Suudiler Tahran’la bir kanalları olduğu için muhtemelen rahatlamış durumdalar. Riyad bu yılın başlarında İran’ın potansiyeli konusunda zekice hareket etti şimdilik yükselen tansiyonu düşürmekten başka çaresi olmadığını düşünüyordu. Aynı şey şimdi de geçerli: Haniye’nin tehdidi havada asılı dururken İranlıları yakın tutmak en iyisi.
İranlılar için yakınlaşma, bölgesel ve yerel baskılar artarken nefes alacak bir alan kazanmak anlamına geliyordu. Şimdi ise bir emniyet kemeri sağlıyor. İran ve Hizbullah, Hamas operasyonunun kapsamı ve Akdeniz’deki iki ABD uçak gemisi görev grubu da dahil ortaya çıkardığı sonuçlar karşısında şaşkına dönmüş görünüyor. Batılı diplomatlar ve Arap yetkililer, kamuoyu önündeki tantanaya rağmen İranlı yetkililerin özel olarak bu gerginlikten bir çıkış yolu aradıklarını belirtiyorlar. Bunun ne gerektirdiği ya da neye benzeyeceği henüz belirsiz.
Pek çok şey İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri harekatının nasıl gelişeceğine bağlı. Arap yetkililer, Ürdün’ün Başkan Joe Biden’la yapacağı zirveyi iptal etmesinden önce de Amerika’nın ateşkes çağrısını reddetmesi nedeniyle Washington’a yönelik hayal kırıklıklarını dile getirmişlerdi. Hamas saldırısının hemen ardından ABD’nin İsrail’in misillemesini engellemesi için yapılan özel çağrılar reddedildi.
Geçen ay İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki normalleşme görüşmeleri ilerleme kaydetmişti. Suudi veliaht prensi Eylül ayında “Her geçen gün daha da yakınlaşıyoruz” dedi. Ancak Suudiler, İsrail’in krallıkla ilişkiler karşılığında Filistinlilere daha fazlasını vermeye isteksiz olmasından duydukları hayal kırıklığını dile getirdiler. Üst düzey bir Suudi yetkili, 7 Ekim’den bu yana herhangi bir temas olmamasına rağmen görüşmelerin askıya alındığına yönelik iddiaları reddetti, bana söylediğine göre şu anda öncelik krizle başa çıkmak.
İki ülke arasındaki ticaret koridorları ve normalleşmeyle ilgili manşetler yılın büyük bölümüne hâkim olsa da işgal altındaki Batı Şeria, Tel Aviv ve Tahran’da fokurdayan gerilimleri geride bırakmak için bir yarış gibiydi. Şimdi ise Filistinlilerin “gerçek” savunucusu rolündeki İran’ın başını çektiği sözde direniş ekseni, söylemi yeniden ele geçirdi.
İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme görüşmeleri, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ya da halefi ile yeniden başlarsa ya da başladığında, denklemin Filistinli bileşeninin de dikkate alınması gerekecek. Şimdiye kadar Suudiler, krallığın ihtiyaçlarına daha fazla odaklanan daha büyük bir anlaşmanın parçası olarak Filistinliler için mümkün olan en az şeyle yetinmiş olabilirler. Ancak bu şiddet döngüsünden sonra artık bu yeterli olmayacak.
Suudiler, Filistinlilere verdikleri destekten ziyade kendi çıkarları için İsraillilerden önemli tavizler koparmak zorunda kalacaklar. Suudi Arabistan’ın yanı sıra BAE, Mısır ve Ürdün gibi diğer ülkeler de Filistinliler için siyasi bir ufuk sunabileceklerini ve işgalin sona ermesine yardımcı olabileceklerini göstermek isteyecekler. Bu, İran’ın Hamas gibi eylemleriyle İsrail’in misilleme gazabını üzerine çeken gruplara bel bağlayan yaklaşımının tam tersi.
Bu zor bir görev. Gazze’deki savaş muhtemelen uzun sürecek ve ölü sayısı artacak. Netanyahu’nun taviz vermeye niyeti yok ve gücü elinde tutabildiği kadar tutmaya çalışacak. Filistin Yönetimi en zayıf döneminde. Biden’ın çatışmayı kontrol altına almanın ötesinde pek bir şey yapma arzusu, güvenilirliği ya da kabiliyeti olmayabilir. Ancak Filistin kartını Tahran’ın elinden almak herkesin -en azından Filistinlilerin- yararına olacak.