GÖRÜŞ

Trump ve Harris’in ekopolitik yaklaşımındaki temel farklar

Yayınlanma

ABD, 5 Kasım’da belki de tarihinin en çekişmeli ve olası sonuçları açısından da tekil güç olarak devamını ya da çok kutuplu dünyanın kapısını açacak türden bir seçime doğru ilerliyor.  Seçimi bu denli çekişmeli ve önemli kılan ise hiç kuşkusuz bir önceki başkan Donald Trump’ın küresel müesses nizamın oldukça dışında olan çizgisi ve geçmiş başkanlık döneminde yaşananlar.  Özellikle de 2021’deki Kongre Baskını, tarihe unutulmaz bir sahne olarak girmişken; en azından kendi açımdan öyle çok huzurlu bir seçim ortamı da beklemediğimi ifade etmeliyim.

Ancak biz ne beklersek bekleyelim, sonuçta seçim sonucunu belirleyecek olanlar ABD vatandaşları ve bunun için de şaibe ve müesses nizamdan çok hayatın gerçekleri etkili olacak. Tıpkı Avrupa’da ve dünyanın başka bölgelerinde aile içinde ya da arkadaş ortamında konuşması bile tepki çeken marjinal ya da aşırı sağ olarak kategorize edilen siyasi partilerin sadece göçmen sorunu nedeniyle seçim kazanmadığı gibi ABD’de de son derece geçerli olacak bir “ekonomi” değişkeni var.

Başkan adaylarının seçim yarışı şimdilik oldukça çekişmeli gözüküyor. FT’a göre anketlerde her ne kadar Harris bir miktar önde olsa da seçime iki ay kala yarış berabere gözüküyor.

Öyleyse gelelim adayların olası ekonomi politikalarına:

Trump’ın ekonomi politikalarının ana çerçevesi MAGA mottosuna dayanarak, ABD’de üretimi yeniden artırmak ve kotalarla yeni bir ticaret düzeni oluşturmak

  • Vergileri düşürmek,
  • Kamu harcamalarını azaltmak, (Küresel kurumlara ve diğer ülkelere yapılan yardımlar da dahil)
  • Fosil enerji üretimini artırmak, (Yeşil dönüşüme ülke içinde destek verilirken, AB Yeşil Mutabakatı kurallarına uyulmayabilir)
  • Yüksek dış ticaret tarifeleri uygulamak: Çin’den gelenlere yüzde 60; diğerlerine yüzde 10-20 bandında ekstra gümrük tarifesi
  • Düşük faiz oranı dolayısıyla düşük dolar (Düşük faiz söylemi, Fed’in o çok övünülen bağımsızlığına zarar verebilir)
  • Elon Musk’ın köklü reformlar önerecek olması (En çarpıcı olanı)

Harris’in ekonomi politikaları daha çok mevcut başkan Biden’ın çizgisinde ve

  • Sosyal güvenlik politikaları (ABD’de çok düşük düzeyde kalan bir alan olduğu unutulmamalı)
  • Fiyat kontrollerine dayalı enflasyonla mücadele (Tepki çeken bir uygulama)
  • Küçük işletme sahiplerine vergi avantajı yaratırken, büyük şirketlere ve zenginlere vergi artışı (Vergi artışı kısmı her zaman tepki çekicidir)

Bu söylemlerin dışında ekopolitikte en önemli ayrım; ABD’nin küresel müesses nizamdaki lider pozisyonunu sürdürüp, sürdürmeyecek oluşudur. Çünkü Ukrayna’ya yardım meselesinde olduğu gibi Trump’ın NATO dahil tüm küresel örgüt ve diğer ülkeleri finanse etmekte iştahlı olmaması asıl oyun bozucu parametre olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada Trump’ın  “NATO’ya borcunu ödemeyen üye ülkelere Rusya’nın saldırmasını teşvik edeceğim” sözünü ve Paris Anlaşması’ndan çıkış kararını hatırlamakta fayda var.

Demokratlar cephesinde ise Biden hükümeti tarafından Çin teknoloji ürünlerine uygulanan kotalar ve AB’ye de bu konunun angaje edilmesiyle “ulusal güvenlik tehdidi” kavramı etrafında birleşilen yeni bir bölgeselci ticaret anlayışı dikte edilmekte olup, bu durum da Trump’ın ki kadar marjinal olmasa da neoliberalizmin serbest ticaret varsayımına aykırıdır.

Trump, Musk’ın ayrıca federal hükümette kapsamlı bir denetim gerçekleştirecek ve israfı azaltmak için “köklü reformlar” önerecek komisyona liderlik edeceğini ifade etmektedir ki bu da bana verimlilik artışının esas tutulacağı yönünde yenilikçi bir tutum gibi geldi ve fakat oldukça tepki çekeceği de aşikar…

Her iki adayın politikaları da var olan bütçe açıklarını daha da artırıcı olarak görülürken; Trump’ın politikaları kısa dönemde hem enflasyonu artırıp, hem de büyümeyi baltalayacağı biçiminde kritik ediliyor. Diğer taraftan Harris tarafında en çok merak edilen konuysa vaat edilen sosyal yardımların hangi dozda vergi artışlarıyla finanse edileceği…

Seçim anketlerinde birincil öncelik ekonomiyken, durum memnun edici mi?

ABD’deki mevcut ekonomik görünüme bakılacak olursa; uzunca bir süre enflasyonu düşürmek adına pozitif reel faiz veren Fed’in bu ayın 18’indeki toplantıda artık faiz indirim döngüsüne girmesi bekleniyor. Ancak manşet enflasyon halen yüzde 2 hedefinden uzakta ve istihdam verilerindeki yıllık 818k aşağı yönlü revizyon ve yine tarım dışı istihdamın Ağustos ayında beklentinin altında kalması hem verilere olan güveni sarsmış hem de ara ara servis edilip, ardından özenle kaldırılan resesyon haberlerini yeniden hortlatmış durumda. Resesyona yönelik endişeler pek de tutarsız sayılmaz zira hatırlanacak olursa;  Fed’in Ocak 2001 ve Eylül 2007’de faiz oranlarını düşürmeye başlamasından sadece birkaç ay sonra ekonomi resesyona yenik düşmüştü. Tıpkı enflasyonist dönemde geçici diyerek, faiz artışlarına geç başlamış olması gibi bu defa da geç gelen bir indirim; gelmekte olanı durdurmayabilir….

Mevcut verilerde;

  • Pandemide helikopter paralarla dağıtılan aşırı tasarruflardan artık eser yok zira ülkede kişisel tasarruf oranı 2019’daki seviyenin yarısı kadar bile değil,
  • Tüketici kredisi gecikme oranları işsizliğin yüzde 9,4 olduğu 2010 yılındaki seviyelere yükselmiş durumda
  • Konut piyasasında stres emareleri yüksek: Hem inşaat sektörü güveni hem satışlar hem de başlangıçlar düşük seviyede. Ayrıca ticari gayrimenkul tarafı orta ve küçük ölçekli bankaları da tehdit ediyor.
  • Üretim faaliyeti tekrar yavaşlıyor. ISM üretim endeksinin yeni sipariş bileşeni Ağustos ayında Mayıs 2023’ten bu yana en düşük seviyeye gerilemiş durumda. Üstelik Biden’ın IRA ve CHIPS yasası bağlamındaki sübvansiyonlara rağmen genel eğilim düşüşte

Bunca süredir devam eden güçlü sıkılığa karşın belki yukarıda veriler eğer 2001 ve 2007 döngüsünü takip etmez, azalan petrol, yükselen altını da hesaba katmazsa kabul edilebilir sınırlar içerisindedir.

Ancak mevcut görünümdeki bir başka sorun da ABD’nin enflasyon ve istihdam verilerini yayınlayan istatistik bürosundaki bir dizi bilgi sızdırma, verileri erken yayınlama gibi olayların kamuoyu nezdinde güven sorunu yaşatıyor oluşudur. Büro, bu sene şubat (bilgi sızdırma), mayıs  (erken yayınlama) ve son açıklanan üstelik de 818k aşağı revize edilen yıllık istihdam raporunun sızdırılması gibi üç olay sonucunda inceleme altındadır.

Özetle son derece başabaş giden ve derin ekopolitik görüş farklılığına sahip, adaylar arasındaki bu seçim; bir anlamda tek kutuplu dünyadan çok kutupluluğa geçiş aşamasında olan dünya siyasetine de neoliberalizmin dönüşümü bakımından önemli anlamlar yüklemektedir.

Mevcut konjonktürde Çin’in teknolojik dönüşümü sağlaması ve Rusya ekonomisinin ağır ekonomik yaptırımlara rağmen tahmin edilenin aksine çökmemiş oluşu; Batı’nın neoliberalizm anlayışını yeni bir ulusal güvenlik tehdidi gerekçesiyle rafa kaldırmasına neden olmuştur. Küresel ekonomideki bu dönüşümü ABD’de hangi aday kazanırsa kazansın engellemek olası gözükmemekle beraber, Trump’ın MAGA’sının çok hızlandıracağı ise bir gerçektir.

Çok Okunanlar

Exit mobile version