GÖRÜŞ

Trump’ın Gazze planının ardındaki gerçekler ve daha derin motivasyonlar

Yayınlanma

7 Şubat’ta, ABD Başkanı Trump Gazze’nin yeniden inşasıyla ilgili en son açıklamasını yaparak, ABD’nin Gazze’de bir yatırımcı olacağını ancak harekete geçmek için acele etmeyeceğini ve önceliğinin Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky ile görüşmek olduğunu belirtti. Bu açıklama, Trump’ın daha önce dile getirdiği “Gazze’yi boşaltma” ve “Gazze’yi devralma” duruşlarına bir ek olarak düşünülebilir. Trump’ın Gazze’nin geleceğine yönelik vizyonu rastgele ya da sistemsiz bir planlamadan kaynaklanmıyor gibi görünüyor. İlk amacı Gazze’deki insani felaketi kapsamlı bir şekilde ele almak olabilir, ancak bu vizyon esasen İsrail’in aşırı sağ güçlerinin tutumunu yansıtmakta ve İsrail’in çıkarlarına ve ABD-İsrail özel ilişkisine gösterdiği olağanüstü önemi vurgulamaktadır. Bu durum, Trump’ın ilk dönemindeki politikalarının bir devamı niteliğindedir.

Trump, 25 Ocak’tan itibaren, Beyaz Saray’a dönüşünden itibaren, farklı zaman ve mekanlarda Gazze’nin geleceğiyle ilgili bir dizi “yeni fikir” ortaya attı. O gün, Las Vegas’tan Miami’ye giderken, Air Force One uçağında gazetecilere, “Gazze’yi boşaltma” planını resmi olarak önereceğini ve Gazze’yi “bir yıkım alanı” olarak tanımladığını söyledi. 30 Ocak’ta, Trump bir kez daha Mısır ve Ürdün’ün Gazze’den göç eden kişileri kabul edeceğini belirtti.

4 Şubat’ta İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaptığı görüşmeden sonra Trump, ABD’nin Gazze’yi “devralacağını” ve bu bölgede çalışacağını medyaya açıkladı. “Gazze’yi sahiplenip oradaki tüm tehlikeli patlamamış bombaları ve diğer silahları temizleyeceğiz, hasar görmüş evleri yıkacağız ve bölge halkına sınırsız istihdam ve konut sağlayacak bir ekonomik kalkınma projesi yaratacağız,” dedi.

Trump, Gazze’nin on yıllardır “ölüm ve yıkımın simgesi” haline geldiğini ve ölüm ve acı çeken Filistinliler tarafından yeniden inşa edilmemesi gerektiğini söyledi. Gazze’deki Filistinlilerin, “insani değerlere sahip diğer ülkelere” taşınması gerektiğini savundu. ABD’nin Gazze’ye asker göndermeye hazır olup olmadığı sorulduğunda, Trump bu olasılığı dışlamadı ve ABD’nin Gazze’yi “uzun süre sahiplenebileceğini” ifade etti.

Netanyahu, Trump’ın önerisini büyük bir coşkuyla övdü ve bunu “alışılmadık düşünme biçimlerini kırmaya ve taze fikirler sunmaya istekli” olarak tanımladı. Ayrıca, bunun “duyduğu ilk iyi fikir” olduğunu söyledi ve “araştırmaya, uygulamaya ve tamamlamaya değer olduğunu” belirtti. Netanyahu, “Gazze’yi boşaltmanın” ABD askerlerini gerektirmediğini de ekledi. 6 Şubat’ta, İsrail’in Channel 14 kanalı, Netanyahu’nun ABD ziyareti sırasında açık bir şekilde, “Suudi Arabistan’da bir Filistin devleti kurulabilir; orada çok fazla toprakları var,” dediğini aktardı.

Aynı gün, İsrail’in aşırı sağ figürlerinden Savunma Bakanı Katz, Gazze’deki halkın, kendilerini kabul etmek isteyen herhangi bir ülkeye göç etmelerine izin verecek bir plan hazırlaması için İsrail Savunma Kuvvetleri’ne talimat verdiğini açıkladı. Bu planın deniz, kara ve hava çıkış noktalarını kapsadığı bildirildi. Katz, Gazze halkının özgürce göç etme hakkına sahip olması gerektiğini ve bunun tüm dünyada yaygın bir uygulama olduğunu savundu.

Gözlemciler, Trump’ın seçim kampanyası sırasında Filistinlilere “sempati duyan” bir yaklaşımla “Gazze’yi boşaltma” önerisini dile getirdiğini belirtti. Trump, Gazze’yi “adeta bir yıkım alanı, neredeyse her şey yok edilmiş, insanlar ölüyor” şeklinde tanımlamıştı. Bu nedenle, ABD’nin bazı Arap ülkeleriyle işbirliği yaparak, bu insanları yerleştirecek konutlar inşa etmeyi ve onların barış içinde yaşamalarını sağlamayı umduğunu söylemişti.

ABD medyasına göre, bu girişimin arkasındaki kişi, George Washington Üniversitesi’nde ekonomi ve uluslararası ilişkiler profesörü olan Joseph Pelzman. Trump’ın talebi üzerine Pelzman, Temmuz 2024’te Trump ekibine sunulan bir Gazze yeniden inşa planı hazırladı. Bu planın özü, Gazze’nin nüfusunun tamamen yer değiştirilmesi, bölgenin temizlenmesi ve sıfırdan yeniden inşa edilmesiydi. Ancak, bu ekonomik plan yalnızca Gazze’nin ekonomik ve sosyal iyileşmesine odaklanıyormuş gibi görünse de, uluslararası siyaset ve jeopolitik çatışma bağlamında, bu öneri masum bir girişim olmaktan uzaktır. Aksine, bu plan, Gazze’nin geleceği ve Filistin sorununun çözümü konusundaki karmaşık bir oyunun parçasıdır. Aynı zamanda, İsrail’in aşırı sağ güçlerinin, iki devletli çözümü reddeden ve Filistin sorununu sıfır toplamlı ve tek taraflı bir şekilde çözmeye yönelik tarihsel hesapları ve mevcut önerileriyle uyumludur.

Trump, Beyaz Saray’a döndükten sonra, “Gazze’yi boşaltma” veya “Gazze’yi devralma” planlarını hızla gündeme getirdi ve bu planlar İsrail yetkilileri tarafından coşkuyla desteklendi. Bu durum, Trump’ın Gazze’deki 2 milyondan fazla Filistinlinin trajik durumuna sempati duyuyor gibi görünmesine rağmen, aslında İsrail’in aşırı sağ güçlerinin desteklediği “Büyük İsrail” planını teşvik ettiğini göstermektedir. Sonuç olarak, bu girişim dünya kamuoyundan büyük bir kınama dalgasıyla karşılaştı.

Trump’ın önerisi, yalnızca Birleşmiş Milletler Şartı’nı, uluslararası hukuku ve insancıl hukuk ilkelerini ihlal etmekle kalmayıp, Filistinli yerlilerin sürekli ikamet, yaşam ve kalkınma haklarını ciddi şekilde ihlal etmektedir. Dahası, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi BM üyesi ülkelerin egemenliğini açıkça çiğnemektedir. Bu durum, masumların çıkarlarını feda ederek bencil çıkarları tatmin eden bir haydut mantığını yansıtmaktadır.

Görünürde, bir yıldan fazla süren acımasız savaştan sonra Gazze Şeridi insan yaşamı için gerçekten de elverişsiz: Yaklaşık 50.000 Filistinli öldü, 100.000’den fazla kişi yaralandı veya sakat kaldı, halkın %90’ı yerinden edildi, evlerin %92’si savaş nedeniyle zarar gördü, 36 hastanenin hiçbiri tam anlamıyla çalışamaz durumda, çoğu bölge harabeye dönüştü ve altyapının büyük bir kısmı yok edildi. BM’nin ilgili kurumlarına göre, savaş enkazı yaklaşık 50 milyon ton olup, tamamen temizlenmesi 25 yıl sürebilir. Gazze’nin yeniden inşası için 40 ila 50 milyar dolar, hatta 80 yıl gerekebilir.

Ancak, “yeryüzündeki cehennem” olan Gazze’nin nasıl yeniden inşa edileceği, ABD veya İsrail tarafından değil, Filistinliler tarafından BM çerçevesinde belirlenmeli ve uluslararası toplumun kolektif istişaresiyle kararlaştırılmalıdır. Gazze’nin yeniden inşası, “Gazze’yi boşaltma” veya Gazze’nin Filistinli olmayanlar tarafından kontrol edilmesi fikrine dayanmamalıdır. Bu süreç, komşu Arap ülkelerinin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü feda etme pahasına olmamalı ve İsrail-Filistin çatışmasını “iki devletli çözümü” gömen bir alternatife dönüştürmemelidir.

Trump’ın sözde yeni önerileri, yalnızca Siyonizmin eski ürünlerinden ibarettir ve “Büyük İsrail” savunucularına destek sağlar. Uzun süredir Siyonistler, “İsrailliler toprağı olmayan bir halktır, Filistin ise halkı olmayan bir toprak” gibi saçma tezleri savunarak Filistinli yerli halkı ata topraklarından çıkarmaya çalışmaktadır.

Bu planlar, Filistin meselesini bir “mülteci sorunu” olarak görerek, Filistin halkını çevredeki Arap ülkelerine empoze etmeyi amaçlamaktadır. Bunun nihai amacı, İsrail halkının huzur içinde yaşamasını sağlamak ve Avrupa’nın Yahudilere yönelik tarihsel baskı ve soykırımlarından kaynaklanan suçluluğunu telafi etmektir. Ancak bu süreç, Filistinlilerin doğal haklarını ve refahlarını feda ederek İsrail’in çıkarlarını önceliklendirir.

Filistinli yerliler için bu durum, yalnızca bir nankörlükle karşılaşmak değil, aynı zamanda başkalarının tarihsel borçlarının bedelini ödemek anlamına gelir.

İsrail’in aşırı sağcı güçleri uzun süredir özellikle Batı Şeria’da Filistin topraklarını zorla ele geçirip, çeşitli bahanelerle yasa dışı yerleşim yerleri kurmaktadır. Bu süreçte yaklaşık 6.000 kilometrekarelik arazi, birbirinden kopuk “leopar desenli” bir duruma getirilmiş, bu da Filistinlilerin yaşam alanlarını ciddi şekilde kötüleştirmiştir. Bunun amacı, Filistinlilerin yaşam koşullarını sürekli kötüleştirerek, onları “kendi isteğiyle” topraklarını terk etmeye ve dünyanın dört bir yanına dağılmaya zorlamaktır. Nihai hedef, tüm Filistin topraklarında İsrail’in tam kontrolünü sağlamaktır.

2023 yılının Ekim ayı ortalarında, İsrail’in eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayalon, Al Jazeera’ya verdiği bir röportajda, Gazze halkının Mısır’ın Sina Çölü’ne yerleştirilebileceğini söyledi. “Orada sonsuz alan var,” diyerek, “İsrail ve uluslararası toplum, gıda ve temiz suya sahip 10 şehir hazırlayabilir,” ifadelerini kullandı. Associated Press’in haberine göre, İsrail istihbarat ajansları “savaş zamanı önerisi” adı altında buna ilişkin planlar hazırlamıştır. İsrail Başbakanlık Ofisi, bu iddiaları ne doğruladı ne de yalanladı, ancak bu planları “varsayıma dayalı bir kavramsal belge” olarak nitelendirdi.

2024 yılı Ağustos ayında, İsrail’in aşırı sağcı Maliye Bakanı Smotrich, Gazze’deki 2 milyondan fazla insanı aç bırakmanın “makul ve ahlaki” olabileceğini ilan etti. Kasım ayında ise, İsrail’in 2025 yılına kadar egemenliğini Batı Şeria’ya genişletmesini umduğunu ifade etti. Başka bir ortamda, Gazze’deki Filistin nüfusunun iki buçuk yıl içinde yarıdan fazlasının azaltılmasını ve bölgenin İsrail kontrolünde “başka bir dünya” haline gelmesini istediğini söyledi.

Uzun süredir İsrail işgali altında, ayrım duvarlarının arkasında ve mülteci kamplarında yaşayan Filistinliler, evlerinin ellerinden alınmasının getirdiği uzun acıyı çekiyorlar. Şimdi ise, temel yaşam haklarının başkaları tarafından tasarlanıp yönlendirildiği tehlikeli bir gelecekle karşı karşıyalar. İyi niyetli insanlar, İsrail’in aşırı sağcı politikacılarının söylemlerini, Yahudileri yok etmeye yönelik Nazi sloganlarıyla kıyaslamak istemiyor. Ancak, bu ifadelerin Nazilerin Yahudilere yönelik “Nihai Çözüm” planına ne kadar da benzediği dikkat çekiyor!

Trump tarafından temsil edilen Amerikan Evanjelikleri, her zaman inatla Tanrı’nın “Tepedeki Şehir” olan Amerika’yı dünyayı kurtarmak için yarattığına inanmışlardır. Aksi takdirde, Amerika’nın kuruluşundan sonra çok sayıda misyonerin dünya çapında İncil’i yaymaya gitmesini anlamak zor olurdu. Amerikan Evanjelikleri ayrıca, İsrail’in Orta Doğu’da kurulmasını ve yeniden dirilmesini, Tanrı’nın “seçilmiş halkını” Kudüs’teki kutsal topraklara geri döndürmek için gerçekleştirdiği bir “mucize” olarak görmüşlerdir. İsrail’i savunmanın, yalnızca Amerika’nın dünyevi çıkarları açısından değil, aynı zamanda ruhsal yenilenmesi açısından da hayati önemde olduğuna inanırlar. Aksi takdirde, Amerika’da 1000’den fazla kasabanın İncil’deki yer adlarıyla adlandırılmasını veya Amerika’nın İsrail tarafından “rehin alınmayı” göze alıp tüm dünyayla karşı karşıya gelmesini açıklamak zor olurdu.

Trump, ilk döneminde, olağanüstü bir şekilde İsrail yanlısı ve Yahudi dostu bir değerler dizisi sergiledi: İlk yurtdışı ziyaret onurunu İsrail’e verdi, iki partili hükümetlerin yıllardır süren tabusunu kırarak Kudüs’ü tek taraflı olarak İsrail’in başkenti olarak tanıdı; Filistinlilere yönelik baskılar uyguladı ve ekonomik ile insani yardımları kesti; İsrail’in Suriye’deki Golan Tepeleri üzerindeki sözde “kalıcı egemenlik” iddialarını tanıdı; Filistin ulusal çıkarlarına zarar veren “Yüzyılın Anlaşması”nı ortaya koydu; bazı Arap ülkelerini “barış karşılığında toprak” ilkesini terk etmeye ve İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye zorladı ya da teşvik etti; ve İsrail’i egemen bir devlet olarak tanımayan İran’a yönelik “maksimum baskı” politikası uyguladı.

Şimdi, Trump’ın “zaferle dönüşüyle,” iki suikast girişiminden sağ kurtulmuş olmasının verdiği “seçilmiş kişi” havası ve ışıltısıyla, daha da tek taraflı İsrail yanlısı politikalar benimsemesi kaçınılmazdır. “Gazze’yi yeniden inşa etme” adı altında, Trump, İsrail’in Filistinlileri zorla yerinden etme politikasını açıkça destekliyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) tarafından “savaş suçları” nedeniyle aranan Netanyahu ile yüksek profilli görüşmeler yaptı, savaşın askeri-endüstriyel tedarik zincirini simgeleyen altın kaplama çağrı cihazını kabul etti, İsrail askeri ve siyasi liderleri için tutuklama emri çıkaran ICC’ye yaptırımlar uyguladı ve İsrail’e 7 milyar dolardan fazla askeri yardım sağladı.

Bütün bunlar, Trump 2.0’ın Orta Doğu politikasının henüz tamamen açıklanmamış olmasına rağmen, temeli ve başlangıç noktası olarak, İsrail’e sınırsız, koşulsuz ve sonuçları dikkate almaksızın destek vermeye dayandığını gösteriyor. “Gazze’yi boşaltma” veya “Gazze’yi kontrol etme” önerileri abartılı bir retorik veya Filistin’e ve Arap dünyasına baskı yapmaya yönelik bir söylem olabilir ve bunlar temelde gerçekçi değildir. Ancak Trump’ın, önceki ABD yönetimlerinin önerdiği “iki devletli çözümü” desteklemesini beklemek, tamamen hayalci bir düşüncedir.

Muhtemelen Trump 2.0 döneminde İsrail-Filistin çatışması geçici olarak durabilir ve kısmen azalabilir, ancak çatışmanın sistematik bir çözümü hala uzak bir umut olarak kalacaktır. Trump, Arap devletlerinin İsrail ile ilişkilerini normalleştirmeleri  için İbrahim Anlaşmaları listesini artırma konusunda tehdit ve teşviklerini yoğunlaştıracaktır. Ayrıca İsrail’in aşırı sağcı güçlerini daha da güçlendirecek, Arap dünyasındaki yatıştırma eğilimlerini ödüllendirecek ve hatta İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine büyük çaplı bir saldırı başlatmasını teşvik etme ihtimali bile vardır. Bu, Tahran liderliğindeki “Direniş Ekseni”ni ve “Şii Hilali”ni tamamen felç etmeyi hedeflerken, Filistin sorununu daha da marjinalleştirecektir.

Prof. Ma, Zhejiang Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi (Hangzhou) Akdeniz Çalışmaları Enstitüsü (ISMR ) Dekanıdır. Uluslararası politika, özellikle de İslam ve Orta Doğu siyaseti üzerine yoğunlaşmaktadır. Uzun yıllar Kuveyt, Filistin ve Irak’ta kıdemli Xinhua muhabiri olarak çalışmıştır.

Çok Okunanlar

Exit mobile version