GÖRÜŞ

Ukrayna Savaşı üçüncü yılına girerken

Yayınlanma

Kolektif Batı’nın ‘saldırı’ Rusya’nın ise ‘Özel Askeri Harekât’ olarak tanımladığı savaş üçüncü yılında artık. Ukrayna’nın hızla yıprandığı savaşın gidişatı Batı açısından hiç de istenildiği/beklenildiği gibi değil. Batı siyasi elitinin ve medyasının – ki, buna Türk medyasının büyük bir bölümünü de ekleyebiliriz- Rusya’nın kısa sürede çökeceği varsayımının bizzat kendisi çöktü. Fakat bu gerçeklik savaşın sonunu getirmeyebilir; çünkü Batı dünyası savaşta ölmeye hazır Ukraynalı bulduğu sürece bu çatışmaları devam ettirmekte kararlı görünüyor. Hatta çelişkili açıklamalar özellikle de Avrupa’da yürütülen ve halkı uzun soluklu bir savaşa hazırlama kampanyalarının Rusya’nın Ukrayna sonrası yeni bir saldırısına cevap vermek amacıyla mı yoksa NATO’nun kurumsal yapısı üzerinden olmasa bile Batılı ülkelerden bir gönüllüler koalisyonu oluşturarak savaşa doğrudan katılmak için mi yapıldığı belirsizliğini koruyor. Belirgin olan tek şey, Avrupa’da yaratılan Rusya korkusuyla bu ülkelerin savunma harcamalarını artırmalarını sağlamak; çünkü bu sayede Amerikan silah endüstrisi daha fazla sipariş almış olacak. Buna aynı endüstrinin Amerika’ya satmaya devam edeceği ve miktarının artacağına şüphe olmayan silahlar ve mühimmatı da eklersek muazzam rakamlara ulaşacağı kesin görünüyor. Öte yandan Ukrayna’dakine benzer bir vekalet savaşının Tayvan üzerinden Çin’e karşı kışkırtılması ihtimalinde de azalma yok hatta artış olduğu söylenebilir. Her ne kadar Çin bu kışkırtmalara karşı oldukça dikkatli davranıyor olsa da Amerikan silah şirketlerinin başını çektiği Derin Devlet yapısı kazanamayacağı bir vekalet savaşını burada da başlatmak isteyebilir.

RUSYA ÇÖKMEDİ, KOLEKTİF BATI’NIN VARSAYIMLARINI ÇÖKERTTİ

Savaşın ilk günlerinde Batı’nın propaganda makineleri Putin’in krizi tırmandırma politikasını başarıyla uyguladığını; ancak Ukrayna’ya saldırmasının büyük bir hata olduğunu anlatan analizlerle (!) doluydu. Amerika ve Avrupa ülkeleri birbiri ardına açıkladıkları yaptırım kararlarıyla Rusya’yı ekonomik olarak dizlerinin üzerine çökertebileceklerini zannediyorlardı. Öyle ki, Rusya’ya yatırım yapmış olan Batılı şirketlerin -ki, bunlara ekmek arası köfte ve kahve satanlar da dahil – bu ülkeden çekilme kararları aldıkça, bunlar ‘Putin’e bir darbe daha’ manşetleriyle veriliyordu özellikle Türk medyasında. Bu arada Rus ordusunun hantallığından ve beceriksizliğinden bahsedenlerden tutun da Moskova’nın lojistik kabiliyetinin oldukça yetersiz olduğundan dem vuranlara kadar bir dünya haber/analiz (!) arasında aklı başında yorum yapanların söyledikleri havada uçuşup gitti.

Bütün bu psikolojik harekatın amacı Ukrayna’ya aktarılan on milyarlarca dolarlık hibe yardımlarına kamuoylarının desteğini sağlamaktı; ancak gerek karar alıcılar gerekse karar alma sürecine etkide bulunabilen Batılı elit Rusya’nın ekonomik ve finansal açıdan çökeceğine ve başarısız bir performans gösterdiği iddia edilen Rus ordusunun dağılarak geri çekileceğine inanıyor gibiydi. Hatta Ukrayna birliklerinin Kırım’ı da alarak Rusya’ya müthiş bir darbe indireceği ve Rus halkının Kremlin’e yürüyerek Putin’i sokaklarda linç edeceği veya Lahey Adalet Divanı’na göndereceği; Yeltsin dönemindeki gibi yeni bir ‘demokratikleştirme’ sürecinin başlayacağı bekleniyordu. Büyük bir dağılma sürecine gireceğini düşündükleri Rusya’nın geniş topraklarını parçalara bölmekten bahsedenler de az değildi. Kısacası Rusya çökecekti veya daha doğru bir ifadeyle çökertilecekti; ama olmadı, tam tersine Rusya bu beklentileri/teorileri çökertti.

Savaşı yakından takip eden hemen herkesin Rusya’nın alandaki savaşı çoktan kazandığı görüşünde olduğunu söylersek pek yanlış olmaz. Ukrayna ordusuna savaşacak asker bulmanın oldukça zorlaştığı ve cephedeki askerlerinin yaş ortalamasının kırkın üzerine çıktığını Batılı gazeteler uzunca bir zamandır yazıyorlar. Batılı karar vericiler de medya da Ukrayna’nın savaşın başında oluşturulan beklenti balonunu karşılayamayacağını kabullenmiş durumdalar. Örneğin Amerika’da Kongre’nin bir türlü onaylamadığı yardımların bugünlerde Ukrayna’ya borç/kredi olarak verilmesinin teklif edilmesi paranın boşa gideceğinden duyulan korkuyla alakalı olsa gerektir. Gerçi yenilen ve onlarca yıl kendisini toparlayamayacağı açıkça görülebilen bir Ukrayna’ya borç/kredi verilmesinin parayı ne kadar sağlama alabileceği de ayrı bir tartışma.

Rusya’nın Kiev veya Odesa’ya doğru ilerlemesi halinde gerekirse Fransa ordusunu doğrudan Ukrayna’ya sevk etmekten bahseden Macron’un açıklamalarını aklı başında hiç kimsenin ciddiye alması bile söz konusu değil; ama açıklamaların yapılmakta olması Ukrayna’nın savaşı kaybettiğinin ve gidişatı geriye çevirmesinin mümkün olamayacağının teyidi olarak anlaşılmalıdır. Öte yandan 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın saldırısı ile başlayan ve İsrail’in yer yer soykırım kokan etnik temizlik, toplu cezalandırma ve katliamlarıyla devam eden operasyonlarının Batı dünyasının özellikle de Amerika’nın dikkatini Ukrayna’dan çevirerek yeniden Orta Doğu’ya yöneltmesine sebep olduğunun altını çizmemiz gerekir.

AMERİKA VE AVRUPA’NIN MUHTEMEL OYUN PLANLARI

Normal şartlarda Amerika ve Avrupa’nın bu savaşın bir an önce sonlandırılmasını istemesi gerekir. Tabii burada, normal şartlarda savaş çıkmadan Ukrayna sorununun Sovyetler Birliği’nin dağılması sırasında veya hemen sonrasında Moskova’ya verilen sözler doğrultusunda hareket edilerek çözülmesinin o yıllarda zaten mümkün olduğunu; ama Batılı karar alıcıların ve özellikle ABD Derin Devlet yapısının buna izin vermediğini belirtmekte fayda var. Kısacası akıl ve mantıkla ve özellikle ulusal çıkarlar doğrultusunda hareket edilerek böyle bir savaşın çıkmasına mani olmak mümkündü. Hatta savaş çıktıktan birkaç ay sonra tarafları İstanbul’da bir araya getiren Türkiye’nin arabuluculuğunda varılan uzlaşma sayesinde minimum kan dökülerek bir barışa ulaşılabilmesi de söz konusuydu, eğer o zamanki İngiltere Başbakanı Boris Johnson Vaşington’un da teşvik ve desteğiyle Kiev’e giderek Zelenski’ye sonuna kadar savaşmak zorunda olduğunu söylemese ve barışı baltalamasaydı…

Ukrayna korkunç şekilde tahrip edilip yarım milyona yakın insanını kaybettikten sonra Batı dünyasının hala ortaya koyduğu bir oyun planından bahsetmek zor. ‘Son Ukraynalı ölünceye’ kadar diye formüle edilen ve başlangıçta zaferi getirmesi beklenen slogan bugünlerde pek para etmiyor; ancak ne Amerika’daki mevcut yönetim ne de Avrupa’daki hükümetlerin büyük bir kısmı savaşın Rusya ile müzakere edilerek ve büyük ölçüde Moskova’nın istekleri doğrultusunda sona erdirilebileceğini kabul etmeye hazırlar. Aslında Avrupa devletleri konuyu kendi ulusal çıkarları açısından değerlendirseler bu savaşa baştan itibaren destek vermemeleri gerekirdi. Savaşın başından itibaren Rusya’ya uyguladıkları ekonomik, ticari ve finansal yaptırımların kendi ekonomileri üzerinde yarattığı tahribatı görerek bu durumdan geri adım atmaya çalışmaları beklenirdi. Çünkü sonuçta Rusya’dan ucuz enerji almak yerine bunu birkaç misli fiyata Amerika’dan ve diğer kaynaklardan temin etmeleri başta Almanya, İtalya, Fransa, Hollanda gibi sanayi ülkelerinde imalat sektörü üzerinde yıkıcı etkiler yarattı; buna karşılık Rusya ilk şokun atlatılmasının ardından hızla toparlanarak 2023 yılını ciddi ekonomik büyüme rakamlarıyla kapattı (%3,6).

Müzakereler yoluyla barışa ulaşmaktan başka çare olmadığı açıkça ortada olmasına rağmen Batı dünyası bu savaşı kendi kamuoylarına iyilerle kötülerin mücadelesi gibi sunduğu için geri adım atmakta çok zorlanacak gibi görünüyor. Aynı durum Avrupa hükümetleri için de geçerli. Küba Füzeler Krizi (Ekim, 1962) başladığı andan itibaren Sovyetler Birliği ile hemen arka kapı diplomasisi başlatan ve üç hafta içerisinde krizi sonlandıran Amerika’nın Biden yönetimi altında Moskova ile Kiev’in görüşmesini istese bile açıkça teşvik edeceği veya bu doğrultuda adımlar atacağı – örneğin Ukrayna’ya yardımların kesilmesi vb.- meçhul görünüyor. Bütün bunlar da risklerin artması demek. Hatta bu gidişatın provokasyonlara da davetiye çıkarmakta olduğu söylenebilir.

TRUMP FAKTÖRÜ

Trump’ın seçimleri kazanması mevcut denklemdeki olumsuz unsurları bir anda ortadan kaldırabilir. Örneğin, 2025 yılının Ocak sonlarında Beyaz Saray’a tekrar yerleşecek olan Trump kısa bir süre içerisinde silah şirketlerini de ikna ederek veya onlara rağmen Ukrayna’ya silah/para yardımını kesme kararı alırsa müzakere ve barıştan yana olduğunu söyleyen Putin’i ciddi bir sınamaya tabi tutabilir. Savaşa baştan beri karşı olduğu ve kendisi görevde olsa savaşa kesinlikle izin vermeyeceğini sürekli söylediği için Trump, sırtında yumurta küfesiyle göreve başlamayacak ve bu da ona ciddi bir hareket imkanı sağlayacaktır. Fakat anketlerde oldukça şanslı görünen Trump’ın kazanmasını engellemek için ABD Derin Devleti’nin neler yapabileceğini bilmiyoruz. Amerika ile sıkı bağları olduğu bilinen Macron’un ‘Amerika’dan aldığı bilgilere göre’ Trump’ın kazanmayacağını söylemesi ise oldukça ilginç ve bu yöndeki endişelerin artmasına sebep oluyor.

Oldukça karmaşık gibi görünen bu tabloda belki de en net sonuç ABD hegemonyasındaki tek kutuplu dünyanın geri getirilemez bir şekilde tarihte kaldığı ve yerini çok kutupluluğun aldığı gerçeği olsa gerek.

Çok Okunanlar

Exit mobile version