Çevirmenin notu: Ukrayna Genelkurmay Başkanı Valeriy Zalujnıy’ın kasım ayının başında The Economist dergisine verdiği mülakatta sarf ettiği “ahım şahım bir atılım beklemeyin” şeklindeki sözleri hala tartışılıyor. Zira bu Kiev’den üst düzey bir yetkilinin —hatta ordunun başkomutanının— ağzından çıkan, savaşın sürdürülebilir olmadığı yönündeki ilk itiraftı. Şu anda çoğu kısık olsa da barış müzakerelerinin başlatılmasına dair çağrılar artıyor.
Eski Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreter Yardımcısı ve Afganistan, Haiti, Pakistan, İran, Irak ve Sierra Leone’deki uzun süreli görevlerin yanı sıra Suriye, Somali, Orta Asya, Balkanlar ve Batı Afrika da dahil pek çok savaş bölgesinde çalışmış deneyimli diplomat Michael von der Schulenburg ve Berlin Hür Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hajo Funke değerlendiriyor.
Avrupa Birliği’nin Ukrayna savaşındaki rolü kendi siyasi geleceğini tehlikeye atabilir
Michael von der Schulenburg, Hans-Joachim Funke
Hintergrund
19 Mart 2024
Ukrayna’daki askeri durumun Batı açısından kötüye gitmesi ve ABD’nin bu savaştan giderek daha fazla çekilmesi, AB’nin savaşın çözümünde liderliği üstlenmeye çağrıldığı bir durum yarattı. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana AB, ilk kez ABD’nin jeopolitik kaygılarından bağımsız olarak, Avrupa topraklarında savaş ve barış gibi hayati bir konuda kendi sorumluluğunda kıtanın kaderinin belirlenmesine yardımcı olma fırsatına sahip olacaktır. AB ve üyelerinden, kurulurken amaçlanan Avrupa barış projesi olduğunu ispat etmesi beklenirdi.
Ancak endişe verici bir şekilde durum böyle değil. Bilakis! Amerikan siyaset kurumunda Rusya ile müzakere çağrıları yoğunlaşırken, AB’nin ve neredeyse tüm üye ülkelerin yönetici siyasetçileri tam tersi bir yaklaşım sergiliyor ve giderek daha tizleşen savaş çağrılarına ve giderek daha mantıksız ve anlamsız hale gelen askeri tehditlere kapılıyorlar. Savaşın temelinde yatan sorunlara diplomatik bir çözüm ihtimali dikkate bile alınmıyor.
Ana akım Alman medyası gibi şu ana kadar savaşın devamından yana olan Hollanda’nın önde gelen gazetesi NRC, birkaç gün önce “Hollanda yeni bir dünya savaşına doğru uyurgezerlik yapıyor,” başlıklı bir uyarı haberi yayımladı. Bu uyarı kesinlikle tüm AB için de geçerli. AB’deki siyasi elit, sahte bir kendini beğenmişlik duygusuyla Avrupa’nın çöküşünü riske mi atıyor?
ABD, Ukrayna savaşına veda ediyor
Başkan Biden bu yılki Birliğin Durumu konuşmasına bir kez daha Ukrayna’ya tam destek sözü vererek başladı. Fakat bu kez boş sözlerle kaldı. Konuşmasındaki diğer iki ifade muhtemelen çok daha belirleyici oldu: İlk olarak, Ukrayna topraklarındaki savaşa hiçbir şekilde Amerikan askeri göndermeyeceğini ve Rusya’yı yalnızca Ukrayna’nın durdurabileceğini vurguladı. Biden, iki yıldır süren ve bedelini Ukraynalıların kanıyla ve ülkelerinin yıkımıyla ödeyen bir savaştan sonra Ukrayna’nın bunu nasıl yapması gerektiğinden ya da ABD’nin ne tür bir destek sağlayacağından bahsetmedi. Dolayısıyla Ukrayna Devlet Başkanının eşinin, Başkan Biden’ın konuşması sırasında ABD Kongresinde gösterişli bir şekilde oturma davetini neden reddettiğini anlamak zor değil. Ukraynalılar —ve özellikle de Başkan Zelenskiy— kendilerini ABD tarafından ihanete uğramış hissediyor olmalılar.
Ne de olsa Ukrayna Silahlı Kuvvetleri her geçen gün daha fazla kayıp verirken, ABD altı ay önce Ukrayna’ya verdiği mali ve askeri desteği büyük ölçüde durdurmuştu. ABD Temsilciler Meclisi’nde artık bu yönde bir çoğunluk yok. Biden’ın konuşmasıyla neredeyse eş zamanlı olarak kabul edilen ABD’nin önümüzdeki altı aylık acil durum bütçesinde de Ukrayna’ya yardımdan söz edilmiyor. Bu acil durum bütçesi, Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı olma şansının arttığı başkanlık seçimlerinden kısa bir süre öncesine kadar ABD bütçesinde köprü görevi görecek. Kendisi hakkında bildiklerimize göre, Ukraynalıların ve Avrupalıların başları üzerinde Rusya Devlet Başkanı Putin ile Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi konusunda pazarlık yapabilir.
Sadece Trump da değil; ABD’deki Trump karşıtı siyaset kurumu da bu savaşın Ukrayna için artık kazanılamayacağını ve ancak Rusya ile önkoşulsuz müzakereler yoluyla çözülebileceğini anlamaya başladı. Etkili dış politika dergisi Foreign Affairs, Charap (RAND Corporation) ve Shapiro (European Council on Foreign Relations) tarafından kaleme alınan ve “Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için diplomasinin önü nasıl açılır?” başlıklı bir başyazı yayımladı. Foreign Affairs, ocak ayında da Shapiro ve Kimmage tarafından kaleme alınan “Amerika’nın Rusya’ya bakış açısını çarpıtan mitler ve tam tersi: Karşılıklı yanlış anlama gerginlik ve çatışmayı nasıl besliyor?” başlıklı bir makale yayımladı.
Bu yılın şubat ayında Washington merkezli Quincy Enstitüsü ise, Beebe ve Lieven tarafından kaleme alınan “Güvenli bir Ukrayna’ya giden diplomatik yol” başlıklı bir makale yayımladı. Bu makalede ateşkes müzakerelerinin Ukrayna için son derece acil olduğunu, zira “savaşın cephede istikrarlı bir çıkmaza değil, Ukrayna’nın çöküşüne yol açacağını” bile yazdılar. Geçen yıl Haass (o dönemde hala Council on Foreign Relations Başkanı) ve ABD hükümetinin en etkili dış politika danışmanlarından Kupchan, “Batı’nın Ukrayna için yeni bir stratejiye ihtiyacı var: Savaş alanından müzakere masasına” başlıklı makalelerinde müzakere edilmiş bir çözüm çağrısında bulunmuşlardı. General Milley de geçen yıl, henüz tüm Amerikan silahlı kuvvetlerinin genelkurmay başkanıyken, savaşın devam etmemesi konusunda defalarca uyarıda bulunmuş ve ateşkes müzakerelerinin başlatılmasını önermişti.
Victoria Nuland’ın ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşarlığı görevinden beklenmedik istifası da bu bağlamda değerlendirilmeli. Nuland’ın ayrılmasıyla birlikte, ABD’nin NATO’yu Ukrayna ve Gürcistan’a doğru genişletme politikasının feci bir şekilde akamete uğramasının başlıca sorumlularından ve Rusya karşıtlığının en ateşli savunucularından biri Washington’daki siyaset sahnesinden ayrılmış oluyor. Diplomasiye yaptığı en büyük entelektüel katkı muhtemelen “AB’yi s*keyim” açıklamasıydı.
Avrupa Birliği, Ukrayna’daki savaşa baş döndürücü bir tepki veriyor
Avrupa Birliği’nin şu anda sorumluluk alma ve Ukrayna savaşından barışçıl bir çıkış yolu gösterme zamanı gelmiş olmalıydı. Ne de olsa beşeriyetin daha önce iki kez dünya savaşına sürüklenmesine neden olan şey Avrupa’daki çözümlenmemiş çatışmalardı. Avrupa bunu tekrarlamamalı. Zira bir dönüm noktasından söz edilse de bu bizi Ukrayna savaşının Avrupa topraklarından insanlığa bir kez daha yönelttiği korkunç tehlikelerden uzaklaştırmamalı.
Yine de bugün, Avrupa devletlerinin ve ana akım medyanın çoğunluğunu birleştiren tek şey savaş dili. Bununla birlikte, Ukrayna’daki savaşa ilişkin ortak bir AB stratejisi, neyin nasıl başarılabileceğine dair ortak bir fikir yok. Örneğin Polonya Başbakanı, Avrupa’nın halihazırda savaş öncesi bir durumda olduğunu, belki de halihazırda savaşta olduğunu ilan etti ve İsveç Başbakanı İsveçli aileleri savaşa hazırlanmaya çağırdı. AB Komisyonu Başkanı, daha fazla para, daha fazla silah, daha fazla mühimmat ve Avrupa’nın savaş ekonomisine dönüştürülmesini talep etmekten başka bir şey düşünemiyor. Şimdiye kadar Taurus füzelerinin konuşlandırılmasını engellediği için teşekkür etmemiz gereken Şansölye Scholz bile sadece Rusya’nın savaşı kazanmasına izin verilmemesinden bahsediyor. Onun ve Avrupalı meslektaşlarının kıtada barışın nasıl yeniden tesis edilebileceğini düşünmeleri daha mantıklı olmaz mıydı?
AB’nin Rusya’ya dönük hırçın ve uzlaşmaz tutumu Almanya’da özellikle Ukrayna’daki savaşın ikinci yıldönümünde iktidar ve muhalefet partileri tarafından Federal Meclis’e sunulan karar önergelerinde açıkça görülüyor. Bu önergeler daha ziyade Almanya’nın Rusya’ya karşı savaş ilanı niteliğinde olup, bazı durumlarda son derece tartışmalı argümanlar gerçekçi olmayan azami talepler ve eş zamanlı tehditlerle birleştiriliyor. Ve uzlaşmaya yer yok. Dolayısıyla herhangi bir müzakere girişimi daha en başından imkânsız hale geliyor. İki yıllık savaşın ardından bu, gerçekliğin inkârıyla eşdeğer. Bu, Ukrayna’da muzaffer bir barışa dair gerçekçi bir umut olmadığını çok iyi bilerek savaşın devamına tutunma politikası.
Bu aynı zamanda AB üye ülkelerinin neden bir tür çaresizlik içinde sorumsuz bir eylemciliğe sürüklendiğini de açıklayabilir. Fransa’nın Ukrayna’ya NATO birlikleri gönderme önerisi ve Moldova’ya Fransız birlikleri yerleştirme planları buna örnek; Almanya’da ise siyasi sertlik yanlıları bir kez daha mucize silahlara inanıyor ve Taurus füzelerini Ukrayna’nın kullanımına sunmakta ısrar ediyor. Bu tür planlar kötü tasarlanmış ve dolayısıyla potansiyel olarak son derece tehlikeli görünüyor. Ve kibir üzerine kurulular. AB’nin tek tek ülkeler ya da bir birlik olarak bu tür maceracı girişimlere girişmek için ne askeri kapasitesi ne de halk desteği var. Bu tür planlar savaşın gidişatını değiştirmeyeceği gibi Ukrayna’da daha fazla ölüm ve yıkıma yol açacaktır.
Öte yandan, bu tür planlar Ukrayna’daki savaşın tırmanmasına yol açma riski taşıyor ki bu da nihayetinde bir pan-Avrupa ve hatta nükleer savaşa dönüşebilir. Fransa Cumhurbaşkanı bu tür düşüncelerin sadece korkaklık olduğunu söylerken ve Alman Yeşil politikacılar bize hiçbir nükleer risk olmadığını ve Moskova’ya gönül rahatlığıyla saldırabileceğimizi söylerken, hepimizin hayatta kalmasıyla kumar oynuyorlar. Peki ne için? Sırf bu savaşı sadece müzakerelerin sona erdirebileceğini kendimize itiraf etmek istemediğimiz için.
AB Ukrayna savaşı yüzünden dağılabilir
En iyi senaryoda, AB’nin Ukrayna politikası sadece güvenilirliğini azaltacaktır; en kötü senaryoda ise AB, bu Ukrayna politikasının bir sonucu olarak parçalanabilir. AB’nin siyasi elitleri bizi bu savaşın daha güçlü silahlarla ve hatta doğrudan askeri müdahaleyle kazanılabileceğine ikna etmeye çalışırken, Avrupa toplumunun giderek artan bir çoğunluğunun desteğini kaybediyor ve böylece zeminlerini ve güvenilirliklerini yitiriyorlar. Bu savaşın olumsuz iktisadi etkileri nedeniyle giderek daha fazla insan Avrupa karşıtı partilere yönelebilir.
AB için zaman bir başka açıdan da daralıyor. Zira sadece birkaç ay içinde ABD ile siyasi ilişkiler Başkan Trump’ın etkisiyle dramatik bir şekilde değişebilir. AB üye ülkeleri arasında önemli farklılıklar var ve ABD’de yaşanacak bir siyasi hezimetin AB üye ülkelerini birbirine yakınlaştırmak yerine bölmesinden korkuluyor. Uzlaşmaz savaş yanlısı ve Rusya karşıtı politikasıyla AB, kendisini NATO üyesi olmayan dünya ülkelerinin çoğundan daha da tecrit edecektir. Hem askeri gerilimi tırmandırmaya devam edip hem de Rusya ile önkoşulsuz müzakere etmeyi reddetmenin hiçbir anlayışla karşılanması mümkün olmayacaktır.
AB, sadece askeri çözüm ve yaptırımlardan medet umarak seçtiği bu yolda başarısız olacaktır. Bu nedenle Avrupa Birliği’nin acilen kendi çıkarları doğrultusunda bir strateji değişikliğine gitmesi ve bunun Ukrayna ve Rusya’yı da kapsayan bir pan-Avrupa barış ve güvenlik düzenine zemin hazırlaması gerekiyor. Dolayısıyla Avrupa Parlamentosu seçimleri, biz Avrupalılar için 9 Haziran’da barış için oy kullanarak böyle bir strateji değişikliğini gerçekleştirmek için bir fırsat olacaktır.