GÖRÜŞ

Yıl Sonu Değerlendirmesi: Çalkantılı ve Heyecan Dolu Bir 2024

Yayınlanma

2024 yılı tarihe karışmak üzere ve bu yıl kesinlikle çalkantılarla, heyecan verici olaylarla ve beklenmedik gelişmelerle dolu bir dönem olarak öne çıkacak. Çin burçlarının Ejderha Yılı’na uygun olarak, bu yıl, hareketli ve sarsıcı bir yıl oldu. Çin kültüründe, Ejderha, 12 burçtan biri olup, imparatoru simgeleyen, iyi şans getiren ve denizleri ile gökleri sarsan bir süper yaratık olarak görülür. Batı kültüründe ise ejderha, uğursuz güçlerin bir temsili olup, büyük bir güce sahip olsa da yıkıcı ve potansiyel olarak felaket getirici bir varlık olarak algılanır. Ejderha Yılı’nın doğasına uygun olarak, 2024 yılı Amerika, Avrupa, Afrika ve Asya’da siyasi manevralar ve çatışmalarla geçti. Bu da dünyayı kan ve karanlık gölgelerle boyayarak, gelecek yıl daha fazla huzursuzluk ve belirsizlik olacağının habercisi oldu.

Trump’ın Zaferle Dönüşü Küresel Kaygılara Yol Açtı

2024 yılının en büyük sürprizi ve riski, ABD başkanlık seçimleri ve eski Başkan Donald Trump’ın beklenmedik, güçlü geri dönüşü oldu. Sadece dört yıl iktidarda kalan Demokrat Parti, Başkan Joe Biden’ı yarıştan çekip yerine Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i aday gösterdi. Ancak bu, Trump ve Cumhuriyetçi Parti’nin ezici momentumunu durdurmaya yetmedi. Bir suikast girişiminden sağ kurtulan Trump, Beyaz Saray’ı ezici bir zaferle geri aldı. Cumhuriyetçi Parti, nadir bir şekilde Senato ve Temsilciler Meclisi’nin yanı sıra Yüksek Mahkeme’nin de kontrolünü ele geçirdi.

Trump’ın daha önceki “sert” yönetim tarzını deneyimlemiş olan dünya, şimdi daha da iddialı ve kendinden emin bir “Trump 2.0” ile karşı karşıya. ABD, tek bir partinin elinde toplanan güçle, Trump’ın etkisi altında şekilleniyor. Trump’ın yeniden iktidara gelmesiyle ABD’nin, Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Paris İklim Anlaşması ve UNESCO gibi uluslararası çok taraflı kuruluşlardan ve anlaşmalardan çekilmesi bekleniyor. Bu durum küresel yönetim sistemini ciddi şekilde bozabilir. Trump’ın “Önce Amerika” ve “Amerika Her Şeyin Üstünde” politikaları, ticaret ortaklarına yüksek tarifeler uygulamasına ve güvenlik müttefiklerini askeri harcamalarını büyük ölçüde artırmaya zorlamasına neden olacak. Trump, İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin titizlikle inşa ettiği transatlantik ve transpasifik ittifaklarını zayıflatabilir, bu da “Amerikan Barışı” olarak bilinen dönemi tehlikeye atabilir. Trump’ın Kanada’yı ABD’nin 51. eyaleti yapma, Danimarka’dan Grönland’ı satın alma ve Panama Kanalı’nı yeniden ele geçirme gibi sözleri, bu ülkeleri rahatsız etti ve endişelendirdi.

Rusya-Ukrayna Savaşı Rusya’nın Lehine Dönüyor

Neredeyse üç yıldır süren Rusya-Ukrayna savaşı, artık belirgin bir şekilde Rusya lehine dönmüş durumda. Üçüncü yılına giren savaşta Rusya, stratejik savunmadan tam ölçekli bir saldırıya geçti ve güneydeki kontrolünü sağlamlaştırarak Donbas bölgesinde hâkimiyetini genişletti. Bu da Ukrayna ordusunun geri çekilmesine yol açtı. Rusya, Ukrayna’nın altyapısını hedef alarak hem Ukrayna ordusunun hem de halkın moralini bozmayı amaçlıyor. ABD ve Avrupa’dan gelen yardımlara rağmen, Ukrayna ağır kayıplar veriyor, özellikle insan gücü konusunda zorlanıyor ve uzun süreli bir savaşı sürdüremiyor.

Trump’ın savaşı uzatmaya karşı çıkması ve yeniden iktidara gelmesiyle birlikte ABD’nin Ukrayna’ya yönelik destek politikası zayıflıyor. Ukrayna hükümeti, ABD’nin desteğini kaybetme ihtimaliyle karşı karşıya. Başkan Volodimir Zelenski ve diğer üst düzey yetkililer, kaybedilen toprakları geri alma konusunda zorluk yaşadıklarını açıkça dile getiriyor. Barış görüşmelerine, hatta toprak tavizleri vererek savaşı sona erdirmeye daha sıcak bakıyorlar. Batılı liderlerin çoğu, savaşın 2025 yılına kadar ateşkesle sonuçlanabileceğini öngörüyor.

Almanya ve Fransa’daki Siyasi Krizler Avrupa Birliği’ni Zorluyor

Bu yılın sürprizlerinden biri de Avrupa Birliği’nin iki motoru olan Almanya ve Fransa’daki iç siyasi krizler oldu. Almanya’da Şansölye Olaf Scholz’un Hür Demokratik Parti’den (FDP) Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden alması, koalisyon içinde iç çatışmaya yol açtı. Bu da Bundestag’da güven oylamasının başarısız olmasına ve Şubat 2025’te erken parlamento seçimlerine gidilmesine sebep oldu. Almanya’daki siyasi krizin temelinde ekonomik ve sosyal sorunlar yatıyor. Scholz hükümetinin Rusya-Ukrayna savaşında ön saflarda yer alması, savunma harcamalarını artırması ve ABD’yi takip ederek değerler odaklı bir diplomasi yürütmesi, göçmen ve mülteci sorunlarını çözememesi, sanayi gerilemesini önleyememesi ve refahı artırmada başarısız olması halkın desteğini kaybetmesine neden oldu. Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişi, bir sonraki hükümetin oluşumunda önemli bir rol oynayabilir.

Fransa’da ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2024 ortasında erken seçim kararı alması, aşırı sağın oylarını artırmasına yol açtı. Bu durum, parlamentonun üçe bölünmesine ve siyasi istikrarsızlığa neden oldu. 4 Aralık’ta, sadece üç aydır görevde olan Başbakan Michel Bayeni parlamentodan güvenoyu alamadı. On gün sonra, François Bayrou başbakan olarak göreve geldi. Bayrou, Macron’un altıncı başbakanı ve bu yıl içinde atanan dördüncü başbakan oldu. Ancak Bayrou’nun görev süresi belirsizliğini koruyor ve halk desteği yüzde 34 gibi tarihi bir düşük seviyeye gerilemiş durumda.

Brexit sonrası AB’nin geleneksel “üçlü motoru” (Almanya, Fransa, Birleşik Krallık) “Fransız-Alman ikilisine” dönüşürken, her iki ülkedeki siyasi istikrarsızlık ve hükümet değişiklikleri Avrupa bütünleşmesini ve birliğini ciddi şekilde etkiliyor. Bu durum, bu iki temel taş ülkenin uluslararası alandaki etkisini zayıflatıyor. Aşırı sağ güçlerin koalisyonlara dahil olması halinde, Almanya ve Fransa’nın geleneksel politikaları sarsılacak, hatta AB’nin “parçalanmasına” ve birleşme sürecinde tarihi bir gerilemeye yol açabilecektir.

Orta Doğu’daki Savaş Eşi Benzeri Görülmemiş Şiddetteydi, Kazanan Bir, Kaybeden Çok Oldu 

“Altıncı Orta Doğu Savaşı,” İsrail-Filistin çatışmasının tetiklemesiyle patlak verdi. Savaş hızla Doğu Akdeniz boyunca dikey olarak yayılırken, yatay olarak da Basra Körfezi’ne sıçradı. Bu durum, İsrail’in ABD liderliğinde bir kamp oluşturduğu, İran ve Suriye’nin ise Filistin, Lübnan, Yemen ve Irak’taki milis güçlerle birleşerek karşı cepheyi oluşturduğu bir “sekiz cepheli” savaş yarattı. Gazze’deki acımasız kuşatma savaşı ve Lübnan’daki yoğun hava saldırılarıyla geçen savaş, yıl sonunda Suriye’de dört yıldır süren ateşkesin aniden bozulmasına ve Suriye rejiminin büyük bir savaş yaşanmadan hızla çökmesine yol açtı.

Düzenli savaş, gerilla savaşı, gölge savaşı, vekalet savaşı ve yüksek teknoloji savaşlarının iç içe geçtiği bu hibrit savaş, modern insan uygarlığını utandırdı. Türkiye, kaosu fırsata çevirerek Beşar Esad rejiminin devrilmesine yardımcı olan tek kazanan ülke olarak öne çıktı. Ancak, İsrail ve Filistin de dahil olmak üzere diğer tüm taraflar kaybeden oldu. En büyük stratejik kayıpları, Suriye üzerinde derin etkisi olan Rusya ve İran yaşadı. Rusya, Orta Doğu’daki küresel güç statüsünü kaybederken, İran’ın titizlikle inşa ettiği “Direniş Ekseni” ve “Şii Hilali” ağır darbe aldı.

Filistin, Lübnan ve Suriye, İsrail’in topraklarını işgal etmesi nedeniyle belli bir askeri meşruiyete sahipken, diğer taraflar kendilerini savunma veya Filistin’i kurtarma bahanesiyle hareket ederek kendi çıkarlarını gözetti. Soğuk Savaş sonrası Orta Doğu’daki en büyük savaş, ahlaki açıdan zayıf ve çıkar odaklı bir “haksız savaş” olarak tarihe geçti.

Eski Sömürgeler Bağımsızlıklarını Vurguluyor, Fransız Ordusu Afrika’dan Tamamen Çekiliyor

20 Aralık’ta Fransa, Orta Afrika ülkesi Çad’dan askerlerini çekmeye başladı. Her ne kadar çekilen asker sayısı sadece 120 olsa da bu adım, Fransa’nın Afrika’daki siyasi ve askeri etkisinin azalmasında tarihi bir dönüm noktası oldu. Çad, Fransa’nın Afrika’da askeri varlığını sürdürdüğü son bölgeydi. Mali, Burkina Faso ve Nijer gibi ülkelerdeki darbe sonrası yönetimler, Fransız birliklerini ülkelerinden kovarak Rusya ve ABD gibi yeni müttefiklere kucak açtı.

Fransa, Afrika ülkelerinin eski sömürgeci gücü olarak, bu ülkeler bağımsızlık kazansa da askeri varlığını korudu. Bu varlık, genellikle terörle mücadele ve Fransız çıkarlarını koruma bahanesiyle sürdürüldü. Fransa’nın Çad’daki askeri müdahaleleri kesintili olarak yaklaşık 64 yıl sürdü ve en yoğun dönemde 1000 askere ulaştı. 2014’ten itibaren Fransa, Sahel bölgesinde “Barkhane Operasyonu” adı altında terörle mücadele operasyonları yürüttü ve bu süreçte 5100 asker sahaya sürüldü. Ancak, Fransa’nın genel gücünün azalması ve Cumhurbaşkanı Macron’un yurtdışı asker konuşlandırmalarını azaltma isteği, Afrika ülkelerinin artan bağımsızlık bilinciyle birleşince Fransa, Afrika’dan adım adım çekilmeyi tercih etti.

Güney Kore’de Darbe Girişimi Başarısız Oldu: “Mavi Saray Laneti” Yine Hortladı 

2024 yılı, Doğu Asya’da da hareketli geçti. Başlangıçta, Kuzey Kore’nin insansız hava araçlarının Pyongyang’a sızması Güney-Kuzey ilişkilerini hızla kötüleştirdi. Ardından, Kuzey Kore ve Rusya ortak savunma niteliğinde bir ittifak anlaşması imzaladı. Kuzey Kore’nin Rusya-Ukrayna savaşına asker gönderdiği yönündeki haberler, Doğu ve Batı’da iki sıcak nokta yarattı.

Dünya kamuoyu, Kuzey Kore-Rusya ilişkilerindeki bu gelişmeleri izlerken, Güney Kore’de bir gece ansızın siyasi çalkantı yaşandı. Siyasi krizle boğuşan Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk-yeol, müttefiklerinin kehanetlerine kapılarak anayasaya aykırı bir şekilde sıkıyönetim ilan etti. Bu, 1987’deki “Haziran Ayaklanması”ndan bu yana Güney Kore’de yaşanan en ciddi anayasal kriz oldu.

Muhalefet milletvekilleri, sıkıyönetim kuvvetlerinin barikatını aşarak parlamentoya girdi ve üçte iki çoğunlukla sıkıyönetim kararını iptal etti. Bu durum, Yoon Suk-yeol’ü geri adım atmaya ve kamuoyundan özür dilemeye zorladı. Yoon, uğursuz olduğuna inandığı için birçok başkanın başına kötü olaylar geldiği Mavi Saray’a taşınmayı reddetti. Ancak, “Mavi Saray Laneti”nden kaçamadı ve görevdeki ikinci azledilen başkan olarak tarihe geçti. Bu darbe girişimi kan dökülmeden atlatılmış olsa da Güney Kore’deki parti kavgaları ve siyasi sistemin felç olması nedeniyle büyük bir kriz olarak değerlendirildi.

BRICS ve ŞİÖ Büyüyor, Küresel Güney Yükselmeye Devam Ediyor

23 Aralık’ta, 2024 BRICS Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Rusya, 1 Ocak 2025’ten itibaren Belarus, Bolivya, Endonezya, Kazakistan, Tayland, Küba, Uganda, Malezya ve Özbekistan’ın BRICS’e resmi olarak ortak ülke statüsüyle katılacağını açıkladı. Bu, geçen yıl gerçekleşen tarihi genişlemenin ardından gelen bir başka büyük genişleme dalgası oldu. Asya, Afrika, Latin Amerika ve Avrupa’dan ülkelerin katılımıyla BRICS daha kapsayıcı hale geldi.

Benzer şekilde, 2024 Haziran’ında Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi’nde Belarus’un tam üyeliği onaylandı ve toplam üye sayısı 10’a yükseldi. Buna ek olarak, iki gözlemci ülke ve 14 diyalog ortağı bulunmaktadır.

BRICS ve ŞİÖ, yeni gelişen ve yükselen ülkeler tarafından başlatılan bölgesel çok taraflı mekanizmalardır. Bu yapılar sürekli olarak büyüyüp güçlenerek, Batı’nın G7 grubunun küçülmeye ve zayıflamaya devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, siyasi, ekonomik ve ticari güçlerin yeniden dağılımını ve yeniden yapılanmasını temsil etmektedir. Doğunun yükselişi ve batının gerilemesi, güneyin yükselmesi ve kuzeyin gerilemesi dünya düzenindeki değişimi yansıtmaktadır. Ayrıca, Küresel Güney ülkeleri bir araya gelerek işbirliği yapma, barış ve kalkınmayı teşvik etme konusunda daha kararlı bir duruş sergilemektedir. Bu yeni perspektif ve vizyon, 2024’ün genel gri tonlarına nadir bir parlaklık katmaktadır.

Prof. Ma, Zhejiang Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi (Hangzhou) Akdeniz Çalışmaları Enstitüsü (ISMR ) Dekanıdır. Uluslararası politika, özellikle de İslam ve Orta Doğu siyaseti üzerine yoğunlaşmaktadır. Uzun yıllar Kuveyt, Filistin ve Irak’ta kıdemli Xinhua muhabiri olarak çalışmıştır.

Çok Okunanlar

Exit mobile version