DÜNYA BASINI

FP: ABD’nin Husileri caydırma misyonu işe yaramıyor

Yayınlanma

Aşağıda çevirisini okuyacağınız makale, ABD’nin Husilerin İsrail ve Kızıldeniz’deki ticari gemilere yönelik saldırılarını durdurmak için izlediği stratejinin başarısız olduğu ve artık bu strateji yerine liderliğini bölge ülkelerinin üstleneceği yeni bir strateji belirlemesi gerektiğini ileri sürüyor:

***

Husiler Yılmıyor

Askeri tırmanış örgütün terör saldırılarını sona erdirmeyecek.

Beth Sanner ve Jennifer Kavanagh

ABD’nin Husileri caydırma ve geriletme misyonu işe yaramıyor. Militan grup 2024’ün son haftasında İsrail’e ve Kızıldeniz’deki nakliye yollarına yeni bir füze ve İHA saldırı dalgası başlattı ve bu da ABD’nin Yemen kıyılarındaki askeri hedefleri vurmasına yol açtı. Husiler sadece aralık ayında çok sayıda ABD donanma ve ticari gemisini hedef aldı ve İsrail’e on İHA ve füze saldırısı düzenledi. İsrail ve ABD toplamda beş kez misilleme yaparak liman ve enerji altyapısı ile Husi askeri mevzilerini vurdu ancak Husiler karşılık vermeye devam etti. Bu süreçte dost ateşi bir ABD FA-18 savaş uçağını düşürdü, neyse ki mürettebatı kurtuldu. Bu fayda-maliyet oranı sürdürülebilir değildir. Husi operasyonları ve emelleri ciddi şekilde zarar görmedi ama ABD’nin askeri hazırlık seviyesi ve itibarı zarar gördü. Washington’ın, yalnızca Kızıldeniz’de sergilenen belirtilerine değil Husilerin artan gücünün kökenlerine odaklanan tamamen yeni bir stratejiye ihtiyacı var.

Bir yıldan biraz daha uzun bir süre önce, Aralık 2023’te Washington, Husi saldırılarının tehdit ettiği ve dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 12’sinin geçtiği Bab el-Mandeb Boğazı’ndaki gemileri korumak ve seyrüsefer özgürlüğünü yeniden sağlamak amacıyla çok uluslu bir operasyon başlattı. Husiler, amaçlarının İsrail’i Gazze’deki savaşını sonlandırmaya zorlamak olduğunu iddia ediyor, ancak uluslararası deniz taşımacılığını ayrım gözetmeksizin hedef alıyorlar.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin geçen ocak ayında kabul ettiği ancak Çin ve Rusya’nın çekimser kaldığı kararın Husilerin harekâtını durdurmakta başarısız olmasının ardından Washington ve Londra, Husilerin askeri kabiliyetlerini zayıflatmak için Poseidon Archer Operasyonu adlı bir saldırı başlattı. Ancak ABD öncülüğündeki bu operasyonlar bölge içindeki ve dışındaki ortaklardan -en çok zarar görenlerden bile- fazla destek görmedi. Bu arada Rus ve Çin bandıralı gemiler, bu ülkelere hizmet eden yasadışı tüccarlar ve İran, güvenli geçiş için ödeme ya da pazarlık yaptıktan sonra büyük ölçüde rahatsız edilmeden yelken açtılar.

Ağustos ayında, ABD’nin askeri harekatının dokuzuncu ayında, ABD’nin Orta Doğu’daki Deniz Kuvvetleri Komutanı Koramiral George Wikoff, ABD’nin savunma ve saldırılarının Husileri caydırmayacağını açıkça ilan etti. “Çözüm silahla gelmeyecek” dedi. O günden bugüne pek bir şey değişmedi. Deniz taşımacılığına yönelik saldırılar büyük ölçüde azaldı çünkü hedefler azaldı -deniz taşımacılığı yaklaşık üçte iki oranında düştü- ancak seyrüsefer özgürlüğü geri kazanılmadı. Aralarında 27 Aralık’ta Umman Denizi’nde bir Maersk konteyner gemisine yapılan saldırı ve 31 Aralık ‘ta USS Harry S. Truman’a yapıldığı iddia edilen saldırının da bulunduğu tek tük saldırılar, Batı gemilerinin çoğunu Afrika’nın güney ucunda daha uzun, daha pahalı ama daha güvenli rotalar izlemeye zorlamaya devam ediyor.

Bu arada Husiler son haftalarda İsrail’e yönelik doğrudan füze ve İHA saldırılarını artırdı. Bunlar Kızıldeniz saldırılarından daha az dikkat çekti ancak Husiler Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki saldırısından bu yana İsrail’e 200’den fazla füze ve 170 İHA fırlattı. İsrail’e yönelik saldırıların neredeyse tamamı engellendi, ancak bir İsrailli hayatını kaybetti, çoğu düşen enkaz ve sığınaklara sık sık yapılan kaçışlar nedeniyle onlarca kişi yaralandı. Neredeyse her gün gerçekleşen saldırılar İsrail’in koordineli bir çokuluslu müdahale çağrısında bulunmasına ve Husileri Hamas ve Hizbullah’la aynı kaderi paylaşacakları konusunda uyarmasına neden oldu; her iki örgütün de operasyonel kapasitesi İsrail’in hava saldırılarıyla yok edildi.

Ancak bu tür korkunç tehditler ve askeri tırmanış Husilerin saldırılarını sona erdirmeyecek çünkü Husiler kazandıklarına inanıyor. Tahran’daki rejimin ya da Hizbullah’ın aksine Husilerin maddi ya da itibar olarak kaybedecek bir şey yok. Yemenliler Husilerden gıda, tıbbi bakım ya da eğitim gibi hizmetler almıyor ya da beklemiyor. Her halükârda, Suudi Arabistan’ın yaklaşık on yıldır süren bombardımanlarının ardından Husiler iyice mevzilenmiş durumda ve yoğun saldırıları göğüsleyebiliyorlar; bu arada önemleri ve popülariteleri de her darbede daha da artıyor.

Husiler, İran’ın Direniş Ekseni’nin 7 Ekim’den daha güçlü, daha zengin ve daha cesaretli çıkan tek üyesi. Artık sadece Yemen’e odaklanmakla yetinmeyen Husiler, İran’ın zayıflayan ekseninin bıraktığı boşluğu doldurma konusundaki büyüyen hırslarıyla göz ardı edilemeyecek bir tehdit oluşturuyor. Yeni askerler, dolup taşan kasalar ve Rusya’dan yardım da dahil artan bağlantılarla bu genişlemeci Husi direniş hareketi, ABD güçleri ve bölgedeki ortaklar ve muhtemelen daha da ötesi için riskler yaratan yeni çatışmaları körükleme potansiyeli bulunuyor.

Husiler halihazırda Somali merkezli El-Kaide’ye bağlı Eş-Şebab ile bağlantı kurmuş ve Doğu Afrika’daki ana mühimmat kaynağı haline gelerek zaten şiddet sarmalından mustarip bir bölgedeki istikrarsızlaştırıcı etkilerini derinleştirmiş durumda. Husiler ayrıca Suudi petrol ve liman altyapısına yönelik, küresel petrol piyasalarını altüst edebilecek saldırıları yeniden başlatma tehdidinde bulundular ve daha önce Birleşik Arap Emirlikleri’ne çok sayıda balistik füze ve insansız hava aracı saldırısı düzenlediler.

Husiler, nispeten ucuz insansız hava araçları ve füzelerle saldırılarını sürdürebilir ve karşı saldırılara süresiz olarak dayanabilirken, ABD, Pasifik’te bir savaş için gereken kıt mühimmatın üretimini ve milyarlarca dolarlık kaynaklarını tüketiyor. Washington, tehdidi ortadan kaldırmakta başarısız olan bir görev için ayda 570 milyon dolar kadar harcama yapıyor olabilir. Bu operasyonlar, ABD Donanma ve uçak gemilerinin görev sürelerini uzatarak, zaman alan onarımlara yol açarak, mevcut filoyu küçülterek ve gemi ömürlerini kısaltarak savaşa hazırlık durumunu olumsuz etkiliyor. Personelin tükenmişliği de hata riskini beraberinde getiriyor.

ABD’nin Husilere karşı yürüttüğü askeri faaliyetlerin faydaları belirsiz. ABD ticareti, Basra Körfezi güzergâhlarına büyük ölçüde bağımlı değil ve ABD bandralı gemiler, son üç istisna dışında Ocak 2024’ten bu yana bu bölgeden tamamen uzak durdu. Bir yıl boyunca ticaretin büyük kısmı başka yönlere kaydırılmış olsa da Kızıldeniz’deki kesintiler ABD petrol fiyatları veya enflasyon üzerinde kalıcı bir etki yaratmadı. Dahası, müttefik ve ortaklarının çoğundan destek alamayan ve seyrüsefer özgürlüğünü koruma hedefine ulaşamayan çok uluslu bir kampanyayı sürdürmek, Washington’ın en iyi ihtimalle etkisiz görünmesine neden oluyor.

ABD’nin göreve gelecek yeni yönetimi, mevcut askerî harekâtın yerine Husi gelir kaynaklarını boğan, grubun ana sponsoru İran’ı sorumlu tutan ve müttefik ve ortakların bu çabalarda ve bölgesel deniz taşımacılığının korunmasında daha büyük ve nihayetinde lider bir rol üstlenmelerini talep eden kalıcı bir çözüm bulmalı. Bu ne hızlı ne de kolay olacak, ancak yeniden odaklanmış bir strateji olmadan Husi sorunu daha da büyüyecektir.

En önemlisi, bir sonraki yönetimin Husilerin askeri ikmalini, yerel silah üretimini ve diğer girişimleri finanse etmek için kullandıkları gelirlerini hedef alması gerekecek. Bazılarının önerdiği gibi bir ABD deniz karantinası gerçekçi değil; 2015-2024 yılları arasında sadece 20 civarında kaçakçılık yapan İran gemisi yakalandı. ABD’nin daha fazla yaptırım uygulaması da işe yaramayacak çünkü Husilerin yasadışı ticaret ve acımasız vergilendirme gibi gelir kaynakları büyük ölçüde uluslararası finans sisteminin dışında kalmaya devam ediyor.

Daha uygulanabilir bir yaklaşım, Husi finansmanına, hizmet sağlayıcılarına (aracılar, bayrak devletleri, gemi sahipleri ve sınıflandırma kuruluşları) ve bölgesel, Avrupa ve Asya’daki transit noktalarına odaklanmalı. ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Umman, BAE, Suudi Arabistan ve Hindistan’ı Husilerin mali destekçilerine ve lojistik düğüm noktalarına baskı yapmaya zorlamak için bölgesel liderlerle olan güçlü kişisel bağlantılarını kullanabilir. Husileri çevreleme politikası, Avrupa ve diğer kıyı devletlerinin, deniz güvenliğini tehdit eden ve yaptırımlardan kaçan Rus ve İran petrol tankeri gölge filolarının büyüyen ağına ilişkin endişeleriyle de örtüşüyor. Bu yasadışı nakliyat kapsamının daraltılması Husilerin önemli bir gelir akışını keserken Moskova ile Tahran’ın bağımlı olduğu petrol gelirini de azaltacaktır.

Washington, Husi ikmal hatlarını kesmek ve seyir özgürlüğünü savunma yükünü paylaşmak için daha iyi tasarlanmış, gerçek anlamda çok uluslu bir deniz varlığı oluşturmalı. Bu, ABD liderliğindeki 46 ülkeden oluşan ve korsanlıkla ve kaçakçılıkla mücadeleye odaklanan Birleşik Deniz Kuvvetleri’ne dayandırılırsa ayrı bir Husi odaklı misyondan daha kabul edilebilir ve uygulanabilir olacaktır. Bölgesel ortaklarla müzakere ederek onların da katılımını ve katılım şartlarını sağlamak gerekecektir. Atılacak adımlardan biri, Riyad’ın korsanlık ve kaçakçılıkla mücadele için 2020’de kurulan ve işlevsiz kalan bölgesel konseyini yeniden canlandırmasına yardımcı olmak olabilir. Diğer adımlar arasında, Brüksel ve Yeni Delhi ile iş birliğini güçlendirmek, onların bölgedeki mevcut ve yakın zamanda gerçekleşen deniz güvenliği operasyonlarını desteklemek ve Afrika Boynuzu’ndaki artan etkisi göz önüne alındığında Türkiye’nin rolünü daha merkezi hale getirmek yer alabilir.

Bu çok taraflı çabaları hızlandırırken ABD kendi deniz varlığını doğru boyutlandırmalı, uçak gemisi saldırı gruplarını kaldırmalı, ancak daha küçük devriye gemileri ve bol miktarda deniz ve hava insansız hava aracı ile desteklenen birkaç güdümlü füze destroyeri gibi amaca uygun daha küçük bir gücü muhafaza etmeli.

Ayrıca, Husilere karşı olan, özellikle uluslararası tanınırlığa sahip Yemen hükümeti gibi Yemenli gruplar desteklenmelidir. Bölge devletleri Husilerin Yemen’in petrol ve gaz sahalarını ele geçirmesini engellemek için savunma sistemlerini geliştirmeye yardımcı olabilirler ki bu da grubun bölgesel hedeflerine kaynak sağlayacaktır. Washington, Yemen hükümetinin Husilerin uluslararası bankacılık sistemine erişimini kesme çabalarını desteklemek gibi bir katalizör bir rol üstlenebilir. Ancak nihayetinde liderliği bölge hükümetleri öncülük etmeli.

En önemlisi, ABD’nin rolü İran’ın bölgesel etkisini zayıflatmaya yönelik daha geniş bir stratejinin uzantısı olmalı. Bu da Husi eylemlerinin başlıca destekçisi olan İran’ın ekonomik ve diplomatik yaptırımlarla grubun saldırılarından sorumlu tutulması anlamına gelecek. ABD ve İsrail, Husi kabiliyetlerine yönelik yeni askeri saldırıları koordine etmeli ve askeri eylemler sivillere zarar vermeden Husi operasyonlarını azami ölçüde sekteye uğratacak şekilde hassas hedeflere yöneltilmeli. Örneğin İran istihbarat gemilerine ve kilit Husi liderleri ile finansörlerine yönelik gizli operasyonlar tercih edilebilir. Bu, Husileri, hava saldırılarına dayanarak elde ettikleri meşruiyetten mahrum bırakırken potansiyel olarak benzer etkiler yaratacaktır. ABD ve ortakları arasında bu tür operasyonları bilgilendirmek için istihbarat paylaşımı genişletilmeli ve yaygınlaştırılmalı. Bu tür bağlantılar Washington’un erişim alanını düşük maliyetle genişletebilir ve İsrail ile Arap ortakları arasındakiler de dahil, Husi saldırıları sona erdikten sonra da uzun süre dayanacak şekilde tasarlanmış bölgesel bağlar kurabilir.

ABD ordusunun Kızıldeniz harekâtını sona erdirmenin zamanı geldi ama Husi tehdidini tamamen görmezden gelmek stratejik açıdan aptallık olur. Husiler kontrolsüz bırakılırsa, Trump’ın İbrahim Anlaşması’nı genişletmek ve İran’ı kontrol altına almak gibi diğer Orta Doğu önceliklerini kolayca raydan çıkarabilir. Nihayetinde, Yemen’deki zorlukları ciddiye almak ve bunları yönetmek için bir rota çizmek Trump’ın çıkarına olacaktır.

Çok Okunanlar

Exit mobile version