Rand Corporation’da kıdemli savunma analisti ve Asya-Pasifik’ten sorumlu ABD Savunma Bakan Yardımcısının eski günlük istihbarat brifingcisi Derek Grossman, Foreign Policy’de, “Amerika, Okyanusya’da Çin’e Karşı Kazanıyor” başlıklı bir makale kaleme aldı.
Pekin’in Pasifik’teki güvenlik kazanımlarının göründüğünden daha az olduğunu söyleyen Grossman’a göre, Washington ve müttefikleri son zamanlarda bölgede jeostratejik kazanımlar elde etmekle kalmadı, aynı zamanda Pekin buradaki diplomasisini büyük ölçüde yanlış yönetti.
Papua Yeni Gine ile kritik anlaşmalar
Geçen hafta, borç tavanı müzakereleriyle başa çıkmak için Hint-Pasifik gezisini yarıda kesmek zorunda kalan ABD Başkanı Joe Biden’ın yerine Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Pasifik Adası ülkelerinin en büyüğü olan Papua Yeni Gine’ye gitmişti. Ayrıntılar henüz kamuoyuna açıklanmasa da, Grossman, imzalanan iki güvenlik anlaşmasından ilkinin ABD-Filipinler Gelişmiş Savunma İşbirliği Anlaşmasına benzediğini ve ABD ordusunun acil bir durumda Papua Yeni Gine askeri üslerini seçmek için varlık konuşlandırmasına izin verdiğini kaydetti. Grossman’a göre, her iki taraf da, anlaşma kapsamında insani yardım ve afet yardımı operasyonlarında işbirliği yapılması gerektiğini öne sürse de böyle bir anlaşmanın Çin’e karşı rekabet açısından önemi hafife alınamaz ve ABD’nin Papua Yeni Gine ile işbirliğinin jeostratejik bağlamı kolayca göz ardı edilemez.
İkinci anlaşmanın, ABD Sahil Güvenlik güçlerinin Papua Yeni Gine gemilerine yasadışı, bildirilmeyen ve düzenlenmemiş balıkçılık ve narkotik kaçakçılığında devriye gezmeye yardımcı olması için izin verdiği bildiriliyor ve ayrıca ABD hükümetine, Papua Yeni Gine’nin denizcilik alanında farkındalık yeteneklerini geliştirmek için, uydu verilerini paylaşma yetkisi verecek.
COFA anlaşmaları yenileniyor
Yine geçen hafta, Amerika Birleşik Devletleri Bağımsız Birlik Anlaşmalarını (COFA’lar) Mikronezya Federal Devletleri ve Palau ile yenilerken, Marshall Adaları ile anlaşma muhtemelen önümüzdeki haftalarda yenileyecek. COFA’lar, ABD ordusunun, Kuzey Pasifik’te ABD kıtası kadar büyük bir alan olan üç ülkenin karasularına neredeyse münhasır erişimi sürdürmesini sağlayan uluslararası anlaşmalardır. En önemlisi, bu sular iki ABD bölgesinin, üç ABD askeri üssü olan Kuzey Mariana Adaları ve Guam’ın yakınında bulunuyor. Grossman’a göre, COFA düzenlemesi, ABD ordusuna Güney Çin Denizi’nde, Tayvan Boğazı’nda, Doğu Çin Denizi veya Kore yarımadasında olası beklenmedik durumlara yanıt vermek için Hint-Pasifik’e bir “güç projeksiyonu otoyolu” sağlamakla eşdeğer. Grossman, bu avantajın, Mikronezya ve Palau’nun ABD’nin kendi topraklarında askeri üsler kurmasına izin vermesi durumunda artacağını da not ediyor. Ayrıca 2026 yılına kadar ABD ordusunun Palau’da yeni bir erken uyarı radar sistemi kurmayı planladığını bildiriyor.
Washington bir antlaşma müttefiki olan Avustralya ve yakın ortak olan Yeni Zelanda ile yakın ilişkilere sahip olduğunu vurgulayan Grossman, bu stratejik yaklaşımların, ABD’nin Çin’i bölgeden çıkarma hedefini büyük ölçüde yansıttığını kaydediyor. Avustralya ve Yeni Zelanda’nın, Solomon Adaları’nın Çin ile olan güvenlik anlaşması hakkında ciddi endişelerini dile getirdiklerini belirten Grossman; bunun sonucunda Solomon Adaları Başbakanı Sogavare’nin Avustralya’ya ülkesinde kalıcı bir Çin askeri varlığı olmayacağına dair söz verdiğini söylüyor. Grossman, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın önemini tekrar tekrar vurguluyor: “Avustralya ayrıca geçen aralık ayında Vanuatu ile bir güvenlik anlaşması imzaladı ve şimdi Papua Yeni Gine ile kendi savunma anlaşmasını sonuçlandırıyor. Ayrıca Kiribati ile, stratejik bombardıman uçaklarını barındırabilecek uzak bir atolde bir pist genişletme planları da dahil olmak üzere Çin saldırılarına da tanık olan benzer bir başka anlaşma üzerinde çalışıyor. Bu arada Yeni Zelanda, Solomon Adaları ile deniz güvenliği planlarını gözden geçiriyor ve Fiji ile yeni bir kuvvetler statüsü anlaşması imzalamak üzere.”
ABD-Pasifik Adaları Zirvesi
Grossman’a göre, “ABD’nin bölgede zirveye çıktığına dair” başka işaretler de var. Bunlardan en önemlisinin, geçen eylül ayında Beyaz Saray’da düzenlenen ABD-Pasifik Adaları Zirvesi’nden çıkan ABD-Pasifik Ortaklığı Deklarasyonu olduğunu söyleyen Grossman, deklerasyonda deniz güvenliği sorunları konusunda işbirliğinin öneminin vurguladığını belirtiyor. Belgede doğrudan bahsedilmese de, Çin’in makul bir şekilde gelecekteki “olasılıkların ve ortaya çıkan tehditlerin” bir parçası olarak kabul edildiğini vurgulayan Grossman, buna karşılık, Çin’in o zamanki Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Pekin’in Ortak Kalkınma Vizyonunu “satmak” için 2022 Mayıs sonu ve Haziran başında bölgedeki sekiz ülkeyi 10 gün boyunca gezerek geçirdiğini, ancak Pasifik Adalılarının güvenlik bileşenleri de dahil olmak üzere plana karşı çok az beğeni topladığını öne sürüyor. Grossman’a göre bu, Washington’un Okyanusya’da Pekin’den daha fazla “güven ve iyi niyet” geliştirdiğine inanmak için bir başka neden. Grossman ayrıca, Pasifik Adası ülkelerinin çoğunun hâlâ şüpheli ve endişeli olsalar da, Çin’e karşı bir başka büyük güvenlik girişimi olan Avustralya-Birleşik Krallık-ABD paktını (AUKUS) genellikle kabul ettiğini savunuyor.
Çin’in Solomon Adaları hatası
Çin tarafında ise, Pekin’in en az iki önemli “hata” yaptığını söyleyen Grossman, bunlardan ilkinin, Çin-Solomon Adaları güvenlik paktı ile ilgili olduğunu belirtiyor: “İmzaya giden süreçte, iki ülkenin hükümetleri, yalnızca güvenlik anlaşması taslağı medyaya sızdırıldığında kamuoyuna açıklanan gizli müzakerelere giriştiler. Bazı Pasifik Adası liderleri, Pekin’e tanınan şartlara şaşırdılar ve bunların güvenlik meselelerinde bölgesel uyumu baltaladığını gördüler.”
Ayrıca önceki dışişleri bakanı Wang’ın geçen yıl bölgeyi “kasırga gibi gezmesi”nin bölge liderlerinden bazılarını alarma geçirdiğini öne süren Grossman, şöyle devam ediyor: “Wang, Pekin’in Ortak Kalkınma Vizyonunu destekliyordu, ancak Pasifik Adaları Forumu dışında çalışmaya karar verdi – Pekin için tanıdık bir diplomatik taktik, ancak üyeler için dev bir kırmızı bayrak. Pekin ayrıca bunu bu şekilde yapmak zorunda hissetti çünkü Pasifik Adası ülkelerinden dördü – Marshall Adaları, Nauru, Palau ve Tuvalu – hala Çin yerine Tayvan’ı diplomatik olarak tanıyor ve diğerleri özellikle Çin dostu değil. Sorun, Pekin’in anlaşmanın bölgesel onayını hızla ve gizlice almaya çalışıyormuş gibi görünmesiydi.”
Bu durumun Pasifik’te Pekin’e karşı güvensizliği tetiklediğini söyleyen Grossman, ocak ayında, yeni Fiji Başbakanı Sitiveni Rabuka’nın “Bizim demokrasi sistemimiz ve adalet sistemlerimiz [Çin’den] farklı, bu yüzden bizimle benzer sistemlere sahip olanlara geri döneceğiz” açıklamasıyla bir yıllık Fiji-Çin polis eğitimi anlaşmasını iptal ettiğini kaydediyor. Ayrıca geçen yıl, Cook Adaları’ndan Pasifik Adaları Forumu Genel Sekreteri Henry Puna’nın, Wang’ın ziyaretinden sonra Çin’in yaklaşımını, “Ne istediğimizi, neye ihtiyacımız olduğunu ve önceliklerimizin ne olduğunu bilen biri varsa, o diğer insanlar değildir. Bu biziz” sözleriyle eleştirdiğini belirtiyor.
Pekin’in, Okyanusya’da gizli amaçları olduğu yönündeki anlatıyı tersine çevirmek için mücadele etse de bu çabanın başarısız olduğunu öne süren Grossman, şu örneği veriyor: “2018’de Çin, Vanuatu’daki Espiritu Santo Adası’ndaki bir rıhtımı genişletmeyi planladı; İlk başta, Vanuatu istenmeyen bir şey olduğunu inkar etti – ancak sonunda liderliği, Avustralya’nın proje hakkındaki şüphelerine sessizce boyun eğdi. Yeni Zelanda ayrıca, Çin’in zemin kazanmasını önlemek için Vanuatu’da yeni rıhtım inşaatını aktif olarak finanse ediyor.”
Pekin’in, Çin dostu Solomon Adaları’nda bile zorluklarla karşı karşıya olduğunu savunan Grossman, 2019’da yayınlanan bir New York Times ifşasının, bir Çin devlet şirketinin Tulagi adasını 75 yıllığına kiralamaya çalıştığını ortaya çıkardığını ve bu haber yayınlanır yayınlanmaz, Solomon Adaları’nın anlaşmayı bozmak zorunda kaldığını kaydediyor.
Biden yönetiminin rekabetçi bir ekonomik stratejisi yok
Ancak her şeyin “güvenlik rekabeti”nden ibaret olmadığının altını çizen Grossman, diplomatik ve ekonomik alanlarda Washington’ın Pekin’den “kesinlikle düşük performans” gösterdiğini söylüyor. Biden yönetiminin yalnızca Okyanusya’da değil, Hint-Pasifik’in tamamında rekabetçi bir ekonomik stratejiye sahip olmamasını eleştiren Grossman, bu duruöun Çin’e ticaret, yatırım ve altyapı gelişimini derinleştirmek ve Kuşak ve Yol Girişimi’nden yararlanmak için benzersiz fırsatlar sağladığını vurguluyor. Pasifik Adası ülkelerinin ezici bir çoğunlukla küçük ve yoksul olduğu göz önüne alındığında, Çin’in ekonomik tekliflerinin başarılı olma eğiliminde olduğunu belirten Grossman, buna karşılık, Biden yönetiminin üye ticaret ilişkilerinde “kapsayıcılığı, adaleti ve rekabet edebilirliği artırmak için tasarlanan” Hint-Pasifik Refah Ekonomik Çerçevesi’nin, Pasifik Adası ülkeleri arasında daha az çekici göründüğünü ifade ediyor.
Sonuç olarak ise, Washington, Okyanusya’da “muazzam avantajlara” sahip olduğunu öne süren Grossman, ABD’nin Pekin’in bölgedeki güvenlik faaliyetleri karşısında paniğe kapılmaması gerektiğini vurguluyor.