Amerikan seçimleri ‘beklendiği gibi’ Trump’ın galibiyetiyle sonuçlandı. Kamuoyu anketleri çoğu zaman Trump ile Kamala Harris’i kafa kafaya göstererek bir kez daha yanıldılar. Trump hem toplam oylarda hem de ‘salıncak eyaletlerde’ (swing states) başarılı bir performans sergiledi. Bu satırlar yazılırken Temsilciler Meclisi sonuçları kesinleşmemişti. Eğer orada da çoğunluğu alırlarsa Cumhuriyetçiler muazzam bir zafer elde edecekler. Başkana ilaveten Kongre’nin iki kanadı, eyalet başkanlarında ve eyalet parlamentolarında ezici çoğunluk elde etmek ancak ve ancak Trump sayesinde gerçekleşmiş olacak.
TRUMP NE YAPACAK VE NASIL YAPACAK?
Amerikan seçimlerini bu defa Rusya’nın Soçi şehrinde her yıl düzenlenen Valdai Tartışma Kulübü’nün yıllık forumunda takip ettim. Dünyanın hemen hemen her tarafından gelen akademisyen, düşünce kuruluşu mensubu ve uzmanlardan oluşan yaklaşık elli ila altmış kişilik bir grup ile Rusya’dan katılan yaklaşık yirmi ila otuz uzmanın oluşturduğu yıllık foruma her zaman olduğu gibi Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov (ikinci günü) ve Rusya Devlet başkanı Putin de katıldı (son gün kapanış oturumu). Ayrıca Başbakan Yardımcısı Novak ve Kremlin’in Personel Başkanı Oreşkin de Forum’a katılarak epeyce konuşan ve sorulara cevap verenler arasındaydılar. Geçen sene olduğu gibi, bu yıl da Putin giriş konuşması ve daha sonra sorulara verdiği cevaplarla dört saatten fazla kaldı. İnanılmaz berrak bir içerik ve üslupla lafı eveleyip gevelemeden konuştu.
İkinci defa katıldığım (4-7 Kasım) Forum’un bu defa en dikkat çeken taraflarından birisi katılımcıların hepsinin büyük bir ilgiyle Amerikan seçimlerini takip etmesiydi. Trump’ın kazanmasının kesinleşmesinin ardından katılımcılar arasında hangi ülkeden geldiklerine göre farklı yorumlara rastlamak mümkündü. Örneğin Trump’ın gelişini Rusya’dan katılanlar ve diğerleri Ukrayna savaşında şimdiye kadar Kolektif Batı’nın izlediği politikalara son vereceği beklentisiyle olumlu karşılarken, Çin’den gelen misafirler ve/veya Çin üzerine yoğunlaşanlar Vaşington ile Beijing arasında sert rüzgarlar esebileceğini düşünüyorlardı.
Orta Doğu ülkelerinden gelenler arasında da benzer görüş ayrılıkları ilk anda dikkat çekiyordu. Örneğin Orta Doğulu katılımcılardan bazıları Trump döneminde Amerika’nın Suriye ve Irak’tan çekilmesinin ciddi ihtimal olduğunu söyleyerek bir manada olumlu görüşler ileri sürerken İran’lı katılımcılar İsrail’e tam destek vermesi muhtemel bir Trump yönetimi ile İran arasında savaş ihtimalinden söz ediyorlardı.
Öte yandan Batılı katılımcılar (İngiltere, Kanada vd.) Trump’ın gelişini neoliberal ekonomik düzenin sonunun başlangıcı olarak görme eğilimindeydiler. Zengin-fakir uçurumunu feci şekilde derinleştiren ve demokrasilerin temeli sayılan orta sınıfı neredeyse ortadan kaldırmak üzere olan neoliberal ekonomi modelleri zaten Valdai toplantılarına katılan uzmanlar tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor.
İLK DEĞERLENDİRMELER
Öncelikle Batılı katılımcıların üzerinde durduğu konu neoliberal ekonomi politikaları açısından sonun başlangıcıydı. Öyle anlaşılıyor ki, neoliberal ekonomi politikaları anavatanı Amerika’da reddedilmiş durumda. Özellikle 1980’lerden itibaren Amerika’nın sadece uygulamakla kalmadığı, aynı zamanda dünyanın hemen hemen her tarafında zorladığı neoliberal ekonomi politikaları, kamucu ve planlı kalkınma modelleri uygulayan başta Çin olmak üzere Vietnam gibi ülkeler kendi hızlı kalkınmaları için fırsata dönüştürürken başta Amerika olmak üzere gelişmiş ülkelerin çoğunda bu politikalar toplumlarda büyük kırılmalara sebep olmuştu. Bizdeki sonuçları belki de dünyanın en kötüleri arasında…
Amerika’nın bütün sistemi aşırı derecede parasallaştırması, sanayi üretiminden büyük ölçüde çıkması ve ekonomi büyürken bunun toplumun büyük bir kısmının hayatı üzerinde hiçbir olumlu etkide bulunmaması gibi sebepler Trump’ın çıkışının temel gerekçesiydi. Şimdilerde beklenen, Trump’ın söylediklerinin ne kadarını politikaya ve eyleme dönüştürüp dönüştürmeyeceği… Örneğin onlarca yıldır önce Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerine ve Meksika’ya sanayi ve ileri teknoloji yatırımları yapan şirketleri tekrardan Amerika’ya gelip yatırıma zorlamak mümkün olacak mı? Olmazsa Trump, kampanya sırasında söylediği gibi, başta Çin olmak üzere Amerika’ya çok büyük miktarda ihracat yapan ülkelerin mallarına yüksek gümrük vergileri koyabilecek mi? Ve bu tür tedbirlere başvururken toplumun desteğini almayı sürdürebilecek mi?
Öte yandan vergileri indirme sözü veren Trump bunu yaptığı takdirde, hızla artan bütçe açığıyla ve 35 trilyon doları geçmiş bulunan ve yıllık çevrilme faizi bir trilyon dolar civarındaki (bu miktar muhtemelen artmaya devam edecek) kamu borçlanması ile nasıl baş edecek? Acaba seçimleri kazanamaması için kendisiyle adeta bir meydan savaşına tutuşmuş olan ve kısaca Derin Devlet olarak tarif ettiğimiz yapının en önemli bileşeni olan silah şirketlerine rağmen ülkenin savunma harcamalarını ciddi ölçüde azaltma yoluna gidebilir mi? Belki… Hatta belki de yapmak zorunda…
DIŞ POLİTİKA SEÇENEKLERİ
Trump Ukrayna savaşı konusunda kendisini bağlamış durumda. ‘Başkan olsaydım bu savaşın çıkmasına izin vermezdim, yeniden seçilirsem birkaç telefon konuşmasıyla bu işi bitiririm’ sözleri hafızalarımıza kazınan Trump’ın kuzeyimizdeki savaşı sonlandırmak için ciddi adımlar atacağına şüphe yok. Karşısındaki muhalefet ise Amerikan Derin Devleti’nin başta silah şirketleri olmak üzere bütün bileşenleri ve Avrupa’daki hükümetler olacak. Derin Devlet ile kapsamlı bir mücadeleye bu defa daha hazırlıklı görünen Trump suikasta uğramaz ve iktidarını sağlamlaştırırsa Ukrayna savaşı ile ilgili söylediklerini politika haline dönüştürebilir.
Ukrayna savaşı ile ilgili olarak karşılaşacağı ikinci muhalefet Avrupa’daki çapsız hükümetler olacak gibi görünüyorlar. Rusya’nın Ukrayna’da stratejik bir yenilgiye uğratılmasını ve ardından bu koca ülkenin paramparça edilmesini isteyen Baltık ülkeleri ile eski Doğu Avrupa’nın tarihsel karın ağrılarını kendi Rusya politikaları haline çevirmiş olan Avrupa devletleri için Trump’ın seçilmiş olması kelimenin tam anlamıyla bir felaket.
Trump’a ‘Ukrayna savaşını aynen sürdürelim, sen silah-para yardımlarına devam et, biz de sana Çin politikalarında tam destek verelim hatta istersen Tayvan’ı bağımsız devlet olarak tanımaya kadar vardırabiliriz işi’ diyebilirler. Hatta demeye hazırlandıklarına dair haberler sızmaya başladı bile… Ancak böyle bir politika Trump’ın bugüne kadar söylediği her şeyin – özellikle Ukrayna konusunda – tersini yapması anlamına gelir. Öte yandan Trump Çin ile belki bir ticaret savaşına hazırlanmakta olsa da Tayvan üzerinden bir sıcak savaş daha doğrusu vekalet savaşı çıkartmak istediğine dair fazlaca bir şey bilmiyoruz.
Amerika’da toplumun çok büyük bir bölümünün gözünde adeta nefret kavramı haline gelen deniz aşırı ülkelere karşı Amerika’nın giriştiği ve çok büyük maliyetlere sebep olan savaşlara Trump’ın toptan karşı olduğunu söylemeye bile gerek yok. Dolayısıyla Trump’ın Ukrayna’daki savaşı durdurmaya odaklanırken Çin ile ticaret savaşlarına girişebileceğini ama bunun ötesinde bütün dünyayı ateşe atma riski bulunan bir vekalet savaşından uzak durma ihtimalinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
ORTA DOĞU SENARYOLARI
Trump’ın Suriye ve Irak’tan birinci döneminde de çekilmek istediğini; ancak Derin Devlet unsurlarının pek çok manevra ile bunu engellediğini hatta Suriye örneğinde Amerika’nın 2019 ve sonrasında Özel Temsilcisi olan Büyükelçi James Jeffrey’nin Trump’ın seçimleri kaybetmesinden sonra yaptığı açıklamada, Suriye’den çekilmiş gibi yaparak Başkan’ı aldattıklarını söylediğini biliyoruz. Trump’ın bu konudaki kararlılığından bahsetmek bile mümkün. Hatta aynı kararlılığın Irak için de söz konusu olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bütün bunlar Türkiye açısından fevkalade önemli fırsatlar yaratabilir ki, bunlara önümüzdeki haftalarda gerek yazılarımızda gerekse Stratejik Pusula programlarında değineceğiz.
Trump ve İsrail konusu da şüphesiz kapsamlı analizler yapılmasını gerektiriyor. Fena halde İsrail yanlısı olacağı, İran’ın üzerine yürüyeceği veya İsrail’i İran’ın üzerine salacağı gibi tezlerin epeyce doğru tarafları olduğuna hiç şüphe yok. Öte yandan Orta Doğu’da yeni savaş çıkarmayacağını sürekli dile getiren Trump’ın İsrail’e veya pek de sevmediği Netanyahu’ya açık çek vereceğini beklemek yanıltıcı olabilir.
Çünkü özellikle birinci döneminde Derin Devlet ile giriştiği mücadelede yardım ve desteğine ihtiyaç duyduğu İsrail lobisini mutlu etmek için İran ile daha önceki dönemde yapılmış bulunan Nükleer Antlaşmadan tek taraflı olarak çekilerek anlaşmaya kadük hale getirdiğini, İran’a karşı maksimum baskı politikasına yöneldiğini biliyoruz. Ancak bütün bunlar İran ile şimdi bir savaş çıkaracağı anlamına gelmeyebilir, özellikle de çok kutuplu dünya düzeninde… Sonuçta İran ile başlatacağı bir savaşı Amerika ve/veya İsrail’in kazanma ihtimali düşük olduğuna ve İran kolay lokma olmayacağına göre Trump’ın İsrail desteğinin belirli sınırlamalara tabi tutulacağını düşünebiliriz. Bütün bunlar çok olağanüstü bir dönemin başlangıcında olduğumuzu/olacağımızı gösteriyor.