Avrupa

AB’den deregülasyon hamlesi: Yeşil Mutabakat’tan geri adımlar başladı

Yayınlanma

Avrupa Birliği, bu tür kuralların birliğin ABD ve Asya ile rekabet etme çabalarını engelleyen bir ağırlık haline geldiği yönündeki şikayetlerin ortasında, planlanan çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) düzenlemelerinin önemli bir kısmını geri çekmek üzere.

Bloomberg tarafından görülen belgelere göre Avrupa Komisyonu, ESG raporlama gerekliliklerinden tedarik zinciri yönetimine kadar her şeyi kapsayan düzenlemelerin, bloktaki ticari çıkarları korumak için esnetilmesini önerdi. Nihai teklifin çarşamba günü (26 Şubat) kamuoyuna açıklanması bekleniyor.

Bu hamle, çevresel, sosyal ve yönetişim mevzuatının dizginlenmesi için hem Avrupa içinden hem de dışından gelen yoğun baskının ardından geldi. Bu gelişme, dünyadaki ESG fon varlıklarının %80’inden fazlasını oluşturan Avrupa’da ESG’nin geleceği açısından büyük önem taşıyor.

AB’nin en büyük iki ekonomisi olan Almanya ve Fransa, her iki ülke de iktisadi verimliliğin düşmesine tepki gösterdiğinden, daha küçük ve orta ölçekli şirketlerin raporlama gerekliliklerinin tam kapsamından çıkarılması için yoğun lobi faaliyetleri yürütüyor.

Fransa’da bir hükümet sözcüsü, ESG kurumsal raporlama kurallarını, uyması beklenen şirketler için “cehennem” olarak nitelendirecek kadar ileri gitti.

ABD’den gelen tehditler de etkili oldu

Avrupa’nın ESG gündemini küçültme kararı, Amerikan şirketleri Başkan Donald Trump yönetiminde yeni bir deregülasyon çağına girerken geldi. Trump, selefi Joe Biden’ın “yeşil” politikalarını geri alırken gümrük tarifelerini ABD ticaret politikasının temel taşı haline getirdi.

AB de ESG regülasyonlarının kapsamını daraltması için ABD’nin daha doğrudan baskısıyla karşı karşıya kaldı.

Yeni onaylanan ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick, geçen ay Cumhuriyetçi senatörlere, AB pazarına maruz kalan Amerikan şirketlerinin kurumsal sürdürülebilirlik durum tespitine (CSDDD) uymalarının beklenmemesini sağlamak için “ticaret araçlarını” kullanmayı düşünmeye istekli olduğunu söyledi.

Sınırda karbon vergisi mekanizmaları da yumuşatılacak

Avrupa Komisyonu, değer zincirlerinin ESG ihlalleri içerdiğinin tespit edilmesi halinde şirketleri yasal sorumluluğa maruz bırakacak şekilde tasarlanan Kurumsal Sürdürülebilirlik Durum Tespiti Direktifinin önemli ölçüde sınırlandırılmasını öneriyor.

Buna daha düşük potansiyel cezalar ve iş ortakları, tedarikçiler ve müşterilerin ESG risklerini izleme yükümlülüğünün azaltılması da dahil.

Daha az sıkı iklim politikalarına sahip ülkelerden AB’ye ithal edilen çelik ve çimento gibi mallara vergi koyacak olan Karbon Sınır Ayarlama Mekanizması, yerli şirketlerin daha az raporlama yükümlülüğü ile karşı karşıya kalması için yumuşatılacak.

Alman ve Fransızların KOBİ bürokrasisini azaltma talebi karşılık buldu

Komisyon ayrıca sadece 1.000’den fazla çalışanı olan ve yıllık geliri 450 milyon avroyu aşan firmaların hem Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) hem de CSDDD’nin tam kapsamına tabi olmasını öneriyor.

Böyle bir uygulama, CSRD’de başlangıçta hedeflenen şirketlerin tahmini %85’ini kapsam dışında bırakacak ve Alman ve Fransız talepleriyle uyumlu olacak.

Brüksel, “Avrupa Rekabet Edebilirliği için Yeni Anlaşmaya ilişkin Budapeşte Deklarasyonu”nda, işletmeler için “açık, basit ve akıllı bir düzenleyici çerçeve” sağlamak ve “idari, düzenleyici ve raporlama yüklerini büyük ölçüde azaltmak” için “devrim niteliğinde bir basitleştirme sürecinin başlatıldığını” duyurmuştu.

Avrupa Komisyonu’nun Ekonomiden Sorumlu Üyesi Valdis Dombrovskis bu kararın gerekçesi olarak, “Bir yandan gereksiz kısıtlama ve sınırlamalarla kendimize yüklenirken diğer yandan küresel düzeyde rekabet edebilmeyi bekleyemeyiz,” dedi.

Alman ekonomisine sıfır maliyetle büyüme fırsatları

Alman sermayesi uzun zamandır böyle bir adım atılmasını istiyordu ve buna hazırlanıyordu.

Alman İşveren Sendikaları Konfederasyonu (BDA) Aralık 2024 gibi erken bir tarihte AB’ye “gerekliliklerin azaltılmasına yönelik öneriler” sunmuştu.

BDA, Tedarik Zinciri Direktifinin kapsamının 5.000’den fazla çalışanı olan şirketlerle sınırlandırılmasını istemiş, ayrıca raporlama zorunluluğunun doğrudan tedarikçilerle sınırlandırılması ve ihlaller için artık uygulanabilir bir sorumluluk olmaması çağrısında bulunmuştu.

Alman Sanayi Federasyonu (BDI) ise daha da ileri gitti. Fransız ve İtalyan sanayi dernekleri Medef ve Confindustria ile birlikte kaleme aldığı bir pozisyon belgesinde, üye ülke hükümetlerinin ilgili AB düzenlemelerini ulusal hukuka uygularken sıkılaştırmalarını yasaklayacak bir “azami uyum” maddesi çağrısında bulundu.

BDI, “Bürokrasinin azaltılması, sıfır maliyetle büyüme fırsatları anlamına gelir,” diyerek AB’yi harekete geçmeye çağırdı.

BDI, “Açıklanan torba yasa ile Avrupa Komisyonu sadece raporlama gerekliliklerini azaltmakla kalmamalı, aynı zamanda şirketlerin sürdürülebilirlik raporlamasına ilişkin yönergeyi, AB tedarik zinciri yasasını ve taksonomi yönetmeliğini de önemli ölçüde değiştirmelidir,” diyordu.

Alman bakanlar sanayicilerin talimatlarını yerine getirdi

Berlinli politikacılar da sanayiyi desteklemek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Örneğin 17 Aralık 2024 tarihinde, halen görevde olan federal bakanlar Volker Wissing, Jörg Kukies, Robert Habeck ve Hubertus Heil, AB’ye bir mektup yazarak Sürdürülebilirlik Direktifinin ulusal hukuka aktarılması için son tarihin iki yıl ertelenmesi çağrısında bulundu.

Ayrıca “şirketler üzerindeki gereksiz yüklerden kaçınmak ve şirketlerin kaynaklarını AB’de sürdürülebilir büyüme ve inovasyon yararına kullanmalarını sağlamak” amacıyla raporlama gerekliliklerinin azaltılmasını savunmuşlardı.

Onlara göre aynı durum Taksonomi Direktifi için de geçerli. Hatta Ursula von der Leyen’e yazdığı bir mektupta Alman Şansölyesi Olaf Scholz, AB’nin Tedarik Zinciri Direktifini, Alman iş dünyasının “haklı olarak daha fazla acil eylem ihtiyacına işaret ettiği” yükler arasına açıkça dahil etmişti.

Alman şirketlerinden endişe verici ihlaller: Çocuk işçiliği, sendikal hakların engellenmesi

Öte yandan şu ana kadar elde edilen raporlar endişe verici boyutta suistimalleri ortaya koyuyor.

Örneğin Bayer Grubu’nun 2023 yılı raporu, tedarikçilerinden gelen en az 1.281 ihlal raporunu belgeliyor. Bunlar çocuk işçiliği ve sendikal faaliyetlerin engellenmesinden, tehlikeli çalışma koşulları ve diğer iş güvenliği ihlallerine, adil ücretlerin ödenmemesine ve işyerinde ayrımcılığa kadar uzanıyor.

Bu suçlar sadece küresel tedarik zincirlerinde değil, Leverkusen merkezli grubun kendi iştiraklerinde de işlenmiş görünüyor: Kendi bölümünde iş güvenliği ve sağlığına uyulmaması ve işle ilgili sağlık tehlikeleri hakkında toplam 64 şikayet yapıldı.

Şirket ihlal raporlamaları bu haliyle bile eksik

Başka hiçbir Alman şirketinin bu kadar çok raporu yok. Örneğin Adidas 207, SAP 142, VW 104, BASF şaşırtıcı bir şekilde sadece dört, Siemens ise sadece üç rapora sahip. MTU, RWE ve Deutsche Telekom’un tedarik zincirleri boyunca hiçbir vaka raporu bulunmuyor.

Fakat German Foreign Policy’nin aktardığına göre mevcut raporları inceleyen Graf von Westfalen hukuk bürosundan Lothar Harings bu bilgileri sorguluyor.

“Analizimiz, şirketlerin ‘insan hakları veya çevresel risk’ kavramlarını farklı yorumladıklarını açıkça gösteriyor,” diyen Harings, bu kavramların açıklığa kavuşturulması çağrısında bulundu.

Dahası, Inkota ve “Temiz Giysi Kampanyası” girişimleri, ayakkabı ve tekstil şirketlerinin ilgili raporlarında yanlış iddialar bile keşfetti. Örneğin KIK, kadın haklarını güçlendirmeye yönelik bir girişimde yer aldığını belirttiği halde bunun doğru olmadığı ortaya çıktı.

STK’lar, “Bu tür yanlış beyanlar, beyanların doğrulanabilirliği konusunda ciddi soru işaretleri yaratmaktadır,” diyor.

224 resmi şikayet var

Bundan sorumlu olan Federal Ekonomik İşler ve İhracat Kontrol Ofisi (BAFA) Ağustos 2024’e kadar toplam 224 resmi şikayet aldığını açıkladı.

Bunlardan bazıları STK’lar tarafından sunuldu. Örneğin Oxfam, gönderdiği bir yazıda Edeka ve REWE’ye karşı harekete geçilmesi çağrısında bulunuyor. Örgüt bu iki gıda şirketini Kosta Rika’daki meyve plantasyonlarında yaşanan işçi hakları ihlalleri konusunda hiçbir şey yapmamakla suçluyor.

Bu arada Deutsche Umwelthilfe, Client Earth ve Mighty Earth, Tönnies, Westfleisch ve Rothkötter’in soya tedarik zincirlerinin ilk halkalarını suçluyor; bunların “yüksek orman tahribatı ve insan hakları ihlali riski taşıdığı” söyleniyor.

Tedarik Zinciri Durum Tespiti Yasasının yürürlüğe girmesinden bu yana BAFA, 118’i olay odaklı olmak üzere 1.231 “risk temelli kontrol” gerçekleştirdi ve Kasım 2024’e kadar 50 ceza işlemi başlattı.

Bunlardan biri, 2023 yazında sürücülerinden toplamda yaklaşık yarım milyon avroluk ücret kesmesine rağmen Polonyalı nakliye şirketi Mazur ile çalışmaya devam eden bir şirketle ilgiliydi.

Yaklaşık 100 çalışanın Gräfenhausen otoyol servis istasyonunda açlık grevi yaparak karşılık vermesi o dönemde manşetlere taşınmış ve BAFA’nın dikkatini çekmişti.

Şu ana kadar hiçbir şirket ceza ödemedi

Fakat şu ana kadar tek bir şirket bile ödeme yapmak zorunda kalmadı. Ayrıca, onlardan talep edilenler de yüksek değil.

Federal hükümet, Federal Meclis’teki Die Linke (Sol Parti) parlamento grubunun kısa bir sorusuna verdiği yanıtta, şirketlerin çabalarında “başarıyı garanti etmekle yükümlü olmayacaklarını” belirtti.

Şirketler yalnızca “özellikle uygulanabilir ve makul olanın sınırları dahilinde” gereklilikleri yerine getirmeye çalışacak durumda ve “Herhangi bir şirketten yasal olarak ve fiilen imkansız olan hiçbir şey talep edilemez,” deniyor.

Yine de bir dava mahkemeleri meşgul etmeye devam ediyor. İki Volkswagen yöneticisi, VW araçlarının iç kısımlarındaki zararlı kimyasal buharların tehlikesine işaret etmek için dahili raporlama sistemini kullandı. Ayrıca üretim sürecinde kullanılan malzemelerin dokümantasyonundaki boşluklara da dikkat çektiler.

Buna karşılık şirket yönetimi iki kişiye baskı uyguladı. Bu nedenle Braunschweig İş Mahkemesinde tazminat davası açtılar. Anlaşmazlık konusu olan miktar 7,5 milyon avro.

Çok Okunanlar

Exit mobile version