ORTADOĞU

‘Amerikan uçak gemisinin Doğu Akdeniz’deki varlığı, İsrail’in kırılganlığını gösteriyor’

Yayınlanma

Harici’ye konuşan Lübnan Üniversitesi Hukuki ve Siyasal Çalışmalar Merkezi Müdürü ve Hizbullah Politbüro üyesi Prof. Dr. Ahmad Malli, Amerikan uçak gemisinin Doğu Akdeniz kıyılarındaki varlığının, İsrail’in kırılganlığının ve kendini koruma kabiliyetinin azaldığının açık bir göstergesi olduğunu vurguladı ve Washington’ın Ukrayna’da savaş devam ederken ikinci bir cephe açmayı göze alamayacağını belirtti.

İsrail ile Hamas arasındaki çatışma 13. gününe girerken, İsrail’in Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesine 17 Ekim akşamında düzenlediği saldırı sonucu en az 500 kişinin hayatını kaybetmesi uluslararası kamuoyunda rüzgarı değiştirmeye başladı.

Özellikle Küresel Güney’den liderler saldırıyı kınayan açıklamalar yaparken, Amerika, Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde halk sokağa çıktı İsrail’i ve ABD’yi protesto etti, İsrail elçiliklerinin önüne yürüdü ve Filistin halkına destek verdi. Gösterilerde İsrail’in saldırıları durdurması istendi.

ABD Başkanı Biden’ın hastane saldırısının hemen üzerine İsrail’i ziyaret ederek askeri de dahil olmak üzere tam desteğini açıklaması ise gerilimi yükseltti.

Saldırıyı, “trajedi, korkunç bir olay ve felaket” olarak nitelendiren Rusya Devlet Başkanı Putin, Doğu Akdeniz’e USS Gerald Ford ve USS Dwight D. Eisenhower adlı iki uçak gemisi gönderen ABD’ye karşılık olarak, hipersonik Kinzhal füzelerini taşıyabilen MiG-31 savaş uçaklarına Karadeniz’de karakol görevi vererek devriye gezmeleri emri verdi.

Putin, “Karadeniz’den fırlatılan Rus hipersonik füzeleri Akdeniz’deki ABD uçak gemilerine ulaşabilir. Bu bir tehdit değil, sadece gerçek” dedi.

Şimdi gözler İran ve Hizbullah’ta. İsrail’in uluslararası kamuoyunun baskısıyla ateşkese ikna edilip edilemeyeceği, Lübnan Hizbullahının çatışmaya tam anlamıyla dahil olma ihtimali ve İsrail’in daha da ileri gittiği takdirde İran’ın işin içine girmesiyle çatışmanın bölgesel ve hatta küresel bir savaşa evrilme olasılığı tartışılıyor.

Gazze savaşı ile ilgili gelişmeleri ve merak edilenleri Lübnan Üniversitesi Hukuki ve Siyasal Çalışmalar Merkezi Müdürü ve Hizbullah Politbüro üyesi Prof. Dr. Ahmad Malli ile konuştuk.

‘İki devletli çözüm zor’

Hamas’ın operasyonunu ve olası siyasi sonuçlarını değerlendiren Ahmad Malli şunları söyledi:

“Irak’ta kritik zamanlar için kullanılan bir sözcüğü ödünç alacağım bu durumu tanımlamak için: Wathba / sıçrama.

Hamas’ın bu sıçrayışı şüphesiz Siyonist düşmanı ürküten beklenmedik bir sürpriz oldu.

Bu noktada, Hamas’ın bu tarihi başarıyı siyasi alana nasıl taşıyacağı sorusu ortaya çıkıyor. İki devletli çözüm meselesi gündeme geldi. İsrail’deki manzara aşırı sağa kayışla birlikte önemli ölçüde değişti. Bence Hamas işe yaramayacak şeylerle vakit kaybetmeyecektir. Dolayısıyla iki devletli çözümün siyasi bir tartışma konusu olarak sürdürüleceğinden şüpheliyim, bence bu tartışma geçmişte kaldı.

Bu çatışmanın sonucu ne olursa olsun, muhtemelen Siyonist oluşumdan tersine bir göçe tanık olacağız.”

‘Lübnan direnişinin dahlinin zamanlaması ve şekli savaş alanındaki gelişmelere bağlı’

Lübnan direnişi ile bir koordinasyon var mı? Lübnan direnişi çatışmaya ne kadar dahil olacak?

Hangi açıdan bakarsanız bakın, Hamas ve Filistinli direniş gruplarının bu savaşta yalnız kalmaması elzemdir. Coğrafi yakınlıkları ve ortak inanç ve akrabalık bağları nedeniyle Lübnan direnişi bu mücadeleye özellikle önem vermektedir.

Lübnan’daki İslami direniş, Gazze’de Hamas ile devam eden savaştan bağımsız olarak, İsraillilerin ve onların Amerikalı destekçilerinin hedefi olduğunun farkındadır. Bu savaşın benzersizliği Mescid-i Aksa meselesiyle olan güçlü bağlantısında yatmaktadır. Mantıken, direniş ekseninin tarafları arasında tam bir koordinasyon mevcuttur ve müdahalelerinin şekli ve zamanlaması savaş alanındaki gelişmelere bağlıdır.

‘Washington İran’la çatışmaya girmeyi göze alamaz’

Çatışmasının bölgesel ya da uluslararası bir savaşa evrilme ihtimali ile ilgili ise Malli şu değerlendirmeyi yaptı:

“Amerikan uçak gemisinin Doğu Akdeniz kıyılarındaki varlığı, İsrail’in kırılganlığının ve kendini koruma kabiliyetinin azaldığının açık bir göstergesidir.

Ukrayna’da devam eden savaş göz önünde bulundurulduğunda, Washington’un İran’la bir çatışmaya girerek ikinci bir cephe açmakta herhangi bir çıkarı olması mümkün görünmüyor, çünkü böyle bir savaş muhtemelen İran’ın sınırlarının ötesine uzanacaktır.

Ukrayna’daki savaşın Rusya ve Çin arasındaki ittifakı güçlendirdiği ortada ve yakınlığı göz önüne alındığında, Rusya Arap-İsrail çatışmasındaki gelişmelere kayıtsız kalamaz. Rusya’nın İsrail ile olumlu ilişkileri varken, Ukrayna çatışması nedeniyle bu ilişkiler zarar gördü. Bu bağlamda Moskova ve Washington arasındaki gergin ilişkiler ve özellikle de İsrail’in ABD ile yakın ilişkisi göz önüne alındığında, Rusya-İsrail ilişkileri daha da farklılaştı. Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD’nin Orta Doğu politikasını eleştirmek için fırsat yakaladı ve bunu “feci bir başarısızlık” olarak nitelendirerek İsrail’in Gazze ablukası ile Nazilerin Leningrad kuşatması arasında paralellikler kurdu. Bloomberg, Rusya ve Çin’in bu savaştan kazananlar olarak çıkacağını öne sürdü.

Ne Ruslar ne de Çinliler Amerikalıların yaptığı gibi uçak gemileri gönderecek gibi görünmüyor. Ancak çeşitli nedenlerle oyun alanını Batılı güçlere bırakmayacaklardır. Bu noktada, İran ile Rusya ve İran ile Çin arasındaki yakın bağları hatırlamak önemli. Ayrıca, Rusya ve İran’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı desteklemek için Batılı ülkeler, bölgesel güçler ve bir dizi aşırılık yanlısı grubu içeren geniş bir koalisyona karşı geliştirdiği işbirliği iyi bilinmektedir.”

‘İran ve Türkiye’nin bölgesel politikalarında önemli farklar var’

Türkiye’nin tutumunu ve ateşkes çabalarını değerlendiren Prof. Dr. Ahmad Malli şu ifadeleri kullandı:

“Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’deki Amerikan askeri varlığına ve bunun onun manevra alanı üzerindeki etkisine, özellikle de Ruslarla ilişkilerine etkisine bakışı karmaşık bir konu.

İran ile ilişkilerine gelince, iki ülke arasındaki kapsamlı ekonomik işbirliğine rağmen, bölgesel politikalarında önemli farklılıklar var.

Şu anki savaş alanı olan Filistin arenasında, Ankara ve Tahran’ın farklı yaklaşımları olduğu kesin. Erdoğan Hamas ile yakın ilişkilerine rağmen, Tahran’ın Filistin sahasında ilerleme kaydettiğini ve nüfuz kazandığını düşünüyor.

Erdoğan’ın Gazze’de sahip olduğu yumuşak güç ile İran yönetiminin Hamas ve diğer Filistinli gruplara sağladığı kapsamlı askeri destek arasında bir fark var.”

Çok Okunanlar

Exit mobile version