DÜNYA BASINI

‘Asya-Pasifik’te barışı bozan ABD’

Yayınlanma

Çevirmenin notu: Aşağıda çevirisini verdiğimiz makale, 17 Ocak 2023 tarihinde Daniel Larison imzasıyla Responsible Statecraft’ta yayınlandı. Makale aslında bir kitap tanıtımı; ama sadece bu kitabın seçilmesi bile manidar: Van Jackson’ın ABD’nin Asya-Pasifik siyasetinin tarihini inceleyen kitabı, Beyaz Saray’daki Çin karşıtı dönüşün Asya barışını bozduğunu düşünmektedir. Larison, Jackson’a katılır bir şekilde, ABD’nin Çin ile olan yumuşamayı bozmasının barışı bozan esas faktör olduğunu düşünmektedir. Dikkat çekici olan noktalardan biri, kitap yazarının Donald Trump’ı çokça eleştirmesine rağmen, eski başkanın siyasetinin ve üslubunun, Amerikan devletinin içinde on yıllardır var olan bir mekanizmanın devamı olduğunu düşünmesidir. Bir başka dikkat çekici nokta, çevirisini verdiğimiz makalenin yayıncısı düşünce kuruluşu Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın Beyaz Saray’ın ana eğilimlerinden hayli farklı tezleri savunuyor olması. Sadece Asya-Pasifik değil, Ukrayna meselesinde de ana akımdan farklılaşan tezleri bu yayında okuyabiliyoruz. Şu anda kurumun başında olan Kelley Beaucar Vlahos’un, eskiden The American Conservative’in (TAC) editörlerinden olduğunu görünce taşlar biraz daha yerine oturuyor; muhafazakâr TAC’nin kurucularının Irak işgaline karşı çıktığını hatırlatmak yerinde olacaktır. Son olarak, metindeki köşeli parantezler çevirmene aittir.


ABD, Asya-Pasifik’te sağduyusunu takip ettiğinde

Daniel Larison
17 Ocak 2023

Asya-Pasifik, devletler arası çatışmayı caydıran ve ekonomik karşılıklı bağımlılığı derinleştiren çeşitli faktörlerin bir araya gelmesi sayesinde kırk yıldan fazla bir süredir barış içinde kaldı.

Washington’da bunun büyük bir kısmını veya tamamını ABD’nin istikrar sağlayıcı rolüne, ittifaklarına ve ileri konuşlandırılmış askeri varlığına atfetmek popüler olsa da, barışın neden devam ettiğinin tüm hikayesi bu değil ve ABD’nin Asya meselelerinde bazen seyirci kaldığını veya istikrarı bozan bir güç olduğunu gözden kaçırıyor. 

Van Jackson’ın yeni kitabı Pacific Power Paradox: American Statecraft and the Fate of the Asian Peace’te [Pasifik Güç Paradoksu: Amerikan Devlet İdaresi ve Asya Barışının Kaderi] tanımladığı paradoks budur. Kitap, ABD’nin 1979’dan bu yana Asya barışını ve güvenliğini hem desteklemek hem de baltalamak için nasıl hareket ettiğinin keskin ve ilgi çekici bir anlatımı. ABD’nin politika yapıcıları, ABD’yi şu anda gittiği yıkıcı rekabet ve militarizm yoluna sokmaktan kaçınmak için okuyup ders çıkarsalar iyi ederler.

Jackson, ABD’yi Asya Pasifik’te üç farklı rol üstlenmiş olarak görüyor: Kenarda duran ve bölgesel kurumlara müdahil olmayan “mesafeli hegemon”, ittifak taahhütleriyle güvenlik ve caydırıcılık sağlayan “hayati istihkam” ve eylemlerinin barış üzerinde yaratabileceği sonuçlara aldırış etmeden kendi planlarına göre hareket eden “otoriter süper güç”.

Önümüzdeki yıllarda akıllı politika seçimleri yapmak istiyorsa, ABD’nin Asya’da nasıl hareket ettiğinin tüm sicilini anlaması ve Asya barışının kırılgan olduğunu ve çok daha zayıfladığını ve bu barışın ana dayanaklarından biri olan ABD-Çin yumuşamasının yerini giderek daha çekişmeli bir rekabete bıraktığını  kabul etmesi gerekiyor.

Kitap, 1979’da barışın başlangıcından itibaren her bir yönetim aracılığıyla kronolojik olarak ilerliyor ve ABD’nin, her başkanın yönetiminde, barışa nasıl katkıda bulunduğunu ve barışa nasıl zarar verdiğini belirliyor. Jackson, bizi Carter yönetimindeki ABD-Çin yumuşamasının ilk deneme günlerinden alıyor ve iki hükümetin işbirliklerini nasıl derinleştirdiğinin ve Trump’a kadar her yönetimde ekonomik bağları nasıl genişlettiğinin izini sürüyor.

Asya barışının, barışı eskisi kadar esnek ve uzun ömürlü kılan birçok pekiştirici faktörün sonucu olarak nasıl inşa edildiğini ve pekiştirildiğini açıklıyor.

Jackson, barışı destekleyen altı farklı faktör tanımlıyor: ABD’nin ileri askeri varlığı,  Amerikan ittifakları, büyük güç yumuşaması, karşılıklı iktisadi bağımlılık, bölgeselcilik,  demokrasi ve iyi yönetişim. Pek çok kaynağı olan “katmanlı barış” dediği şey budur. Bunların hepsi önemliydi, fakat ‘Asya barışı için neredeyse tüm faktörlerin altını çizen veya bunlara yapıcı bir katkı sağlayan’ şeyin Washington ile Pekin arasındaki yumuşama olduğunu savunuyor. 

Bugün ABD ve Asya için tehlike, bu faktörlerin bazılarının göz ardı edilme veya reddedilme riskiyle karşı karşıya olması ve bunun da barışı eskisinden daha büyük bir tehlikeye atmasıdır.

Amerikalıların çoğu, ABD ve Kuzey Kore’nin 2017’de savaşa ne kadar yaklaştıklarını kavramıyor, fakat bu, son kırk yılın en tehlikeli anlarından biriydi ve Soğuk Savaşın derinliklerinden bu yana dünyanın nükleer savaşa en yakın olduğu anlardan biriydi. Jackson, önceki kitabı On the Brink’te [Eşikte] 2017 nükleer krizinin ne kadar tehlikeli olduğunu belgelemişti ve bu hikâyenin bazı kısımlarını, hem maksimum baskı yaptırımları kampanyası hem de önleyici savaş gözdağı ile Trump yönetiminin barışı tehdit etmekteki rolünü dikkate alıyor.

ABD’li politika yapıcıları bu durumda ABD’nin büyük bir savaşa ne kadar yaklaştığını anlamazlarsa, gelecekteki krizlerden kaçınmaları ve daha başarılı bir Kuzey Kore politikası tasarlamaları çok daha zor olacaktır. Trump’ın düzensiz ve saldırgan davranışı, bu krizi olduğu kadar tehlikeli hale getirmede önemli bir faktör olsa da, bu yalnızca Trump değil, ABD’nin Kuzey Kore’ye yönelik politikasında süregelen bir sorundu.  

Trump, haklı olarak, Jackson’ın son kırk yıldaki ABD politikalarına ilişkin değerlendirmesinde en kötü notları alıyor, ama Trump’ın önceki yönetimlerle büyük ölçüde sürekliliği temsil ettiğine dair önemli bir noktaya değiniyor. Jackson, ‘Amerika Birleşik Devletleri’nin genellikle, eylemleri savaşı azaltmak yerine daha olası hale getiren otoriter süper güç olduğunu’ hatırlamamızı istiyor.

Önsözde belirttiği gibi, “Trump dönemi, ABD devlet idaresinde her zaman olan, fakat bizim bu konudaki anlatımızda yer almayan alışkanlıkların büyütülmesiydi.” Diğer pek çok şeyde olduğu gibi, Trump’ın kötü davranışı, o göreve gelmeden çok önce ABD’nin dünyada nasıl faaliyet gösterdiğine dair çirkin gerçekleri ortaya çıkardı.

Washington’ın yeni şahin konsensüsü, ABD’nin Çin ile bu kadar uzun süre angajman peşinde koşmasının yanlış olduğu sonucuna vardı, fakat yumuşama ve angajman, bölgeyi istikrara kavuşturmada ve Asya ülkelerinin ekonomik olarak gelişmesine izin vermede çok önemliydi. ABD-Çin yumuşaması olmasaydı, Doğu ve Güneydoğu Asya’nın modern tarihi muhtemelen olduğundan daha gergin ve şiddetli olurdu. 

Jackson’ın dediği gibi, “ABD’nin Çin ile yumuşaması –Asya’nın en büyük iki gücü arasındaki kusurlu ama uzun süreli işbirliği ilişkisi– 1970’lerden bu yana bölgesel istikrarın büyük oranda yeterince takdir edilmeyen bir kaynağı olmuştur.”

Bu yumuşamanın yerini rekabete bırakmanın Asya’da barış için ciddi sonuçları olacaktır. Jackson, “Rekabetin kendi bedeli vardır ve istikrar devam edecekse, Asya barışının böylesine temel bir kaynağının kaybının telafi edilmesi gerekir,” uyarısında bulunuyor. Sorun şu ki ABD, “Çin-ABD yumuşamasının Asya’yı istikrarlı tutmak için yaptığı muazzam işi fark etmeden, Çin ile bir rekabet paradigmasını bu kadar çabuk benimsedi.” Yumuşama, barışın yapısını ayakta tutan sütunlardan biri olagelmiştir ve artık yerine herhangi bir değişiklik yapılmadan yıkıldığı için, tüm yapı çökme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Jackson’ın Asya’dan verdiği dersler başka yerlerde de uygulanabilir. “Ekonomik yaptırımlar ve savaş tehdidiyle sınırlı bir politika araç setinden uzun vadeli istikrar sağlanamaz,” diye yazıyor. Bu bana doğru görünüyor ve dünyanın birçok yerindeki ABD dış siyasetinin sicili bunu kanıtlıyor. Kuzey Kore, gerçekçi olmayan hedeflerle birleşen ekonomik savaş ve tehditlerle tanımlanan bir politikanın nasıl başarısızlığa uğramaya ve daha kötü koşullara ve hatta muhtemelen savaşa yol açmaya mahkum olduğunun en belirgin örneği olarak öne çıkıyor.

Jackson, bu çıkmaz yolda devam etmek yerine, ‘tek çözümün, Kim rejiminin, bu algıyı besleyen rekabet ilişkisini değiştirmek için ciddi bir girişimde bulunurken, kendisini kökleşmiş dış tehdit algılarına karşı güçlendirme ihtiyacıyla birlikte yaşamakta yattığını’ öne sürüyor. Biden yönetiminin yaptığı gibi, daha fazla yaptırım yüklerken nükleer silahlardan arındırma konusunda ısrar etmeye devam etmek hiçbir şeyi çözmeyecek.

Pacific Power Paradox, Asya barışı ve ABD’nin barışı hem sürdürme hem de tehdit etmedeki rolüne dair kapsamlı, dikkatlice araştırılmış bir çalışma. Bir polemik olarak yazılmamış, ancak ABD’li politika yapıcıları için ABD’nin Asya’daki rolünün tüm tarihini bizim kolektif sorumluluğumuz dahilinde görmezden gelmeleri konusunda açık bir uyarı var.

Çok Okunanlar

Exit mobile version