Çevirmenin notu: Azerbaycan’ın 2020’nin sonbaharında başlattığı saldırı ve ardından yaşanan çatışmalar 44 gün sürdü ve Ermeni tarafından bariz yenilgisiyle sonuçlandı. Daha sonra Rusya’nın araya girmesi ve bölgeye barış gücü birliklerini göndermesi söz konusu oldu.
Taraflar, 10 Kasım 2020’de üçlü bildiri imzaladı ve Ermenistan’ın silahlı kuvvetlerinin Karabağ’dan çekilmesi kararlaştırıldı.
Eylül 2023’e gelindiğine statüko bozuldu ve Bakü, bölgeye “terörle mücadele harekâtı” başlatmaya karar verdi. Devamında Karabağ’daki fiili Ermeni yönetiminin lideri Samvel Şahramanyan, imzaladığı kararnameyle yönetimi feshetti.
Karabağ artık Ermenistan’ın hakimiyetinden çıktı ve talep ettiği “güvenlik kuşağı” defteri kapandı. Aşağıda tercümesi verilen makalede MGIMO Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü araştırmacılarından Sergey Markedonov, Azberbaycan-Ermenistan ihtilafının dönüm noktalarını ve bundan sonra yaşanabilecek senaryoları ele alıyor.
Azeri-Ermeni ihtilafı: Son bölüm mü, dahası gelecek mi?
Sergey Markedonov
Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi (RIAC)
9 Ekim 2023
Tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti (DKC) kendi kendini tasfiye ettiğini ilan etti. İlgili kararname, bu fiili oluşumun başkanı Samvel Şahramanyan tarafından imzalandı. Belgede, “1 Ocak 2024 tarihine kadar tüm devlet kurumlarının yanı sıra bakanlığa bağlı organların lağvedilmesine karar verilmiştir,” ifadesi yer alıyor. Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, bağımsızlığı Ermenistan dahil hiçbir ülke tarafından tanınmayan, tek taraflı bağımsızlığını ilan etmiş bir cumhuriyet olsa da, bu kendini tasfiye kararnamesinin tarzı acı bir şekilde ünlü Beloveja Anlaşmalarını anımsatıyor.
Hem ilk hem de ikinci vakada, belge karmaşık etno-politik ve uluslararası süreçlerin nedeni olmaktan ziyade sonucu. Dağlık Karabağ, Sovyetlerin çöküşünün tetikleyicilerinden biriydi; Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin kurulmasına ilişkin referandum ise Viskuli’deki toplantıdan iki gün sonra gerçekleşti ve bu referandum, Sovyetler Birliği’nin sonunu getirmekle kalmayıp dünyayı da değiştirdi.
Tanınmayan bir ülkenin kendini tasfiye etmesi, uluslararası gündemi temelden değiştiren önemli bir hadise olarak görülemez. Fakat Kafkasya’daki durum gözlerimizin önünde ciddi değişimler geçiriyor ve sonuçları kesinlikle bu kronik etno-politik çatışmanın çerçevesinin çok ötesine uzanıyor.
İhtilafın doğuşu
Kafkasya’daki bölgesel statükonun bozulması Eylül 2023’teki tırmanışla alakalı. Üçüncü Karabağ savaşı (ve iki gün sürdüğü için en kısası) sırasında Azerbaycan, birleşik Sovyet devletinin son günlerinde belirlediği stratejik hedefe, yani toprak bütünlüğünü yeniden tesis etme hedefine ulaştı. Fakat, bu hadisenin bariz önemini kabul etmekle birlikte, Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının mevcut durumunun ve gelecekteki gidişatının analizini Bakü’nün başarılı yıldırım harekâtına indirgememek gerekir.
Ünlü Fransız tarihçi ve Annals ekolünün önde gelen temsilcilerinden Fernand Braudel, araştırmacılar için üç zaman kategorisi önermişti: “uzun süre” (bir yüzyıl ve daha fazlası), “döngüsel (fırsatçı) zaman” (50 yıla kadar bir aralık) ve “olayların zamanı” (bugünün sorunlarına odaklanan).[1] Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının dinamiklerini bütüncül bir şekilde görebilmek ve en önemlisi de çözüm olasılıklarını anlayabilmek için sadece “şimdi ve burada” geçerli olan “sıcak” olgulara değil, en azından bir buçuk asır öncesine dayanan ve bugünün gündemini belirleyen tarihsel hadiselere de atıfta bulunmak gerekiyor.
Örneğin, sözde “Batı Zangezur” konusunu ele alalım. 2021 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev şöyle demişti: “Batı Zengezur şu anda Ermenistan’ın kontrolü altında. Ancak açılan Zengezur koridorunu, vatandaşlarımızı atalarının topraklarına geri döndürmek için kesinlikle kullanacağız.” 25 Eylül 2023’te müttefiki Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı Nahçıvan kentinde ağırlayan Aliyev, bu eksklavın Sovyetler tarafından ülkenin ana kısmından ayrılan “Azerbaycan’ın kadim sınırı” olduğunu ilan etti. Dolayısıyla bozulan adaletin yeniden tesis edilmesi gerekiyordu.
Ermenistan-Azerbaycan ihtilafının SSCB’nin çöküşünün kendine özgü bir tetikleyicisi olduğundan bahsetmek bir tür geleneksel bilgelik haline geldi. Hakikaten de ihtilaf, Sovyet liderliğinin etnik-bölgesel anlaşmazlıkları önleme ve ortaya çıkan yangınları etkili bir şekilde söndürme konusundaki yetersizliğini ortaya koydu. Azerbaycan Sovyetine bağlı Dağlık Karabağ Özerk Oblastı (DKÖB) Bölgesel Konseyinin 20 Şubat 1988’de Moskova, Bakü ve Erivan’a müracaat ederek statüsünün değiştirilmesini ve Ermenistan Sovyetine dahil edilmesini talep etmesinin ardından, parti ve Sovyet yapıları krizin üstesinden gelmek konusunda net bir strateji öneremedi ve sürekli olarak üç seçenek —merkezden doğrudan kontrol, özerkliğin kendi kaderini tayin etmesi ve Azerbaycan Sovyetinin bütünlüğü— arasında gidip geldi. Sonuç olarak devlet içi çatışma, çeşitli dış aktörlerin (Rusya, İran, Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği) dahil olduğu devletlerarası bir çatışmaya dönüştü.
Ancak Ermenistan-Azerbaycan çatışmasının kendi mantığı ve dinamikleri vardı. Ve bunu sadece Sovyetlerin çöküşünün faktörlerinden biri (önemli bir faktör olsa da) olarak değerlendirmek yanlış olur. İtiraz, 20 Şubat 1988’de durduk yere ortaya çıkmadı. Bu, en azından milliyetçi fikirlerin Güney Kafkasya’ya nüfuz ettiği 19. yüzyılın sonlarından beri kendini gösteren etno-politik çatışma geleneklerine dayanıyordu.
Ermenistan-Azerbaycan ihtilafını Dağlık Karabağ ihtilafı olarak adlandırmak da pek doğru değil. Doğru, son 35 yıldır Karabağ bu ihtilafın merkezinde yer alıyor ve Ermeniler ile Azerilerin Sovyet sonrası kimlikleri bu küçük toprak parçası üzerindeki mücadele üzerinden gelişiyordu. Fakat farklı zamanlarda iki halk ya da etnisite arasındaki çatışmalar Bakü’de, Zengezur’da, Nahçıvan’da ve hatta modern Gürcistan topraklarında, yani Dağlık Karabağ’ın dışında da alevleniyordu. Rus İmparatorluğu’nda, Sovyet döneminin sonlarında ve SSCB’nin çöküşünden sonra da durum böyleydi.[2] Hatırlatmak gerekirse: ikinci Karabağ savaşının tetikleyicisi, Temmuz 2020’de Dağlık Karabağ’daki çatışma alanının yaklaşık 200 kilometre uzağındaki Ermenistan-Azerbaycan sınırında yaşanan çatışmalardı.
Toprak savaşı ve “tesadüf”
Bu anlaşmazlıkların ana muhtevası, Ernest Gellner’in etnik ve siyasi birimlerin “çakışması” olarak tanımladığı şeydi (ve hala da öyledir).[3] Ermenilerin ve Azerilerin son iki yüzyılın başında şu anki yerleşim alanlarından farklı yerleşim alanlarına sahip oldukları, genelde toplu halde yaşamadıkları ve iç içe geçtikleri göz önüne alındığında, “çakışma” mücadelesi geniş bir coğrafyaya sahipti ve dış aktörlerin müdahalesiyle gerçekleşti. Karabağ, Nahçıvan ve Zengezur’da Türk, Amerikan veya Fransız faktörü Recep Tayyip Erdoğan, Joseph Biden veya Emmanuel Macron gibi siyasi figürlerin ortaya çıkmasıyla ortaya çıkmadı.
Uzun zamandır devam eden Ermenistan-Azerbaycan ihtilafı, geleneksel olarak iki tarafın maksimalist arzularından beslendi. Ulusal projeleri kapsayıcılıktan ziyade dışlayıcılığı, bir arada yaşamaktan ziyade bir etnik grubun egemenliğini öngörüyordu. Bu, fiili olarak toprağın “etnik mülkiyetini” tesis etme meselesiydi ve kıtlığı, toprak kaynağını son derce önemli bir faktör haline getiriyordu. 1918-1920, 1988-1994 ve 2020-2023 çatışmaları sırasında hem Bakü hem de Erivan toprak kazanımlarını güvence altına almaya ve pekiştirmeye çalıştı. Ermeni tarafı, bu çabayı bir “güvenlik kuşağı” sağlamak olarak tanımlarken, Azerbaycan tarafı buna “koridoru” önemsemek olarak hitap etti.
İster 1919 Paris Barış Konferansındaki tartışmalar, ister 1997-2020 yılları arasında AGİT Minsk Grubu’nun önerileri (“paket yaklaşım”, “adım adım” planlar, “ortak devlet”, “Madrid İlkeleri” ve bunların çeşitli güncellenmiş değişiklikleri) olsun, bu çatışmanın çözümüne ilişkin tüm kilit girişimleri gözden geçirmek, barış girişimlerinin esas olarak bu etno-politik açmazın taraflarından ziyade üçüncü taraflarca ortaya atıldığını görmek için yeterli olacaktır. Bu çerçevede, Ermenistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan’ın önerileri pragmatizmin, taviz ve uzlaşmaya hazır olmanın eşsiz bir örneği olarak beliriyor. Ancak bunlar tam da genel kuralın istisnaları oldukları için bu kadar ilginçler!
Çatışma sarkacı
Güney Kafkasya’daki statükoda bazen radikal değişikliklere yol açan Ermenistan-Azerbaycan ihtilafı sarkacının modeli ne olmuştur? Öncelikle, ne zaman devlet içi bir çatışma devletler arası bir çatışmaya dönüşse gerginlikler meydana geldi. Bu durum 1918’de Rus İmparatorluğu’nun çöküşü ve 1991’de SSCB’nin dağılması sırasında yaşandı. İkinci olarak, statüko, karşıt tarafların ve dış aktörlerin birbiriyle ilişkili potansiyellerini birleştiren askeri-politik güç dengesi tarafından tesis edildi. Bu kırılgan denge bozulur bozulmaz, müzakereler ve diplomatik ziyaretler yerini yeni düşmanlıklara bıraktı. 2020 ve 2023’te Bakü, fırsat penceresinin açıkça farkında olarak çıtayı yükseltti. Moskova’nın yeniden başka yönlere odaklanması (2020’de Belarus ve 2022’den sonra Ukrayna), AB ve ABD’nin önemli bir enerji ortağı olarak Azerbaycan ile işbirliğine ilgi duyması ve Türkiye’nin Avrasya’da artan potansiyeli söz konusu. Rusya ve Batı arasında giderek artan çelişkiler de dikkate alındı ve bu durum, küresel toplum liderlerinin çatışmanın çözümü konusunda herhangi bir uzlaşıya varmasını imkânsız hale getirdi.
Eylül 2023’e giden yol büyük ölçüde üç yıl önceki ikinci Karabağ savaşının çelişkili sonuçları tarafından programlandı. Bir yandan, 26 yıldır var olan statüko, çatışmaların sonunda paramparça oldu. Azerbaycan sadece 1992-1994 yılları arasında Ermeni kuvvetleri tarafından işgal edilen yedi bölge üzerinde kontrol kurmakla kalmadı, bu bölgedeki ikinci büyük kent olan Şuşa ile Hadrut, Mardakert ve Martuni bölgelerindeki köyler de dahil olmak üzere eski DKC’nin kayda değer bir kısmını geri aldı. 2021’in başında, tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin kontrolü altındaki toplam toprak hacmi dört kat azalmıştı. 2020 savaşından sonra, çatışan taraflar arasındaki temas hattı daha uzun ve daha esnek hale geldi. İki yıl önce savaşan taraflar arasında yüzlerce metre mesafe varken, o zamandan beri muhaliflerin mevzileri arasında sadece 10 ila 30 metre mesafe var. Sözde “güvenlik kuşağını” kaybeden Ermenistan, Syunik ve Gegharkunik’in güney bölgelerinde Azerbaycan ile devlet sınırının yeni bir kısmını elde etti.
Öte yandan Azerbaycan mutlak bir askeri zafer kazanamadı. Askerleri, tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin başkenti Stepanakert’ten [Hankendi] epey uzakta durduruldu. Karabağ’daki Ermeni savunmasının son sınırı sembolik olarak ele geçirilmedi. Fiili varlığın altyapısı, bölgesel olarak küçültülmüş bir biçimde de olsa muhafaza edildi. Mali ve iktisadi olarak hala Ermenistan tarafından destekleniyor. Dahası, ikinci Karabağ savaşının sonunda Ermeni silahlı birlikleri tanınmayan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti topraklarından tamamen çekilmedi. Dağlık Karabağ’ın yetkilileri (cumhurbaşkanı, parlamento, hükümet), ordusu ve polisi çalışmaya devam etti ve hatta Eylül 2023’te Dağlık Karabağ parlamentosu, imzası artık sonsuza dek tanınmayan cumhuriyetin kendi kendini tasfiye etmesiyle ilişkilendirilecek olan yeni bir cumhurbaşkanı, Samvel Şahramanyan’ı seçti. Her ne olursa olsun, yabancı politikacılar 2020-2022 yıllarında Karabağ’ı ziyaret ettiler (Fransız cumhurbaşkanı adayı Valerie Pecresse) ve ünlü milyarder ve hayırsever Ruben Vardanyan bir süreliğine cumhuriyet hükümetine başkanlık etti.
Fakat Azerbaycan, ihtilafın bu şekilde yeniden “dondurulmasını” kabul etmeye hazır değildi ve 2021’den itibaren Karabağ ile ilgili olarak “salam taktikleri” uygulamaya başladı, bu bölgeden önemli güvenlik ve iletişim düğümlerini (Laçın koridorunu bloke ederek ve bu bölgesel merkezin etrafındaki Ermeni köylerini tahliye ederek) adım adım kesti. Ülke içinde yeterli kaynak ve dış destek olmaması Erivan’ı jeopolitik minimalizm politikası izlemeye zorladı. Sonuç olarak, Eylül 2023’ten önce Ermeni makamları Bakü’nün Dağlık Karabağ üzerindeki egemenliğini çoktan tanımıştı. Bardağı taşıran son damla ise Nikol Paşinyan’ın Karabağ Ermeni ahalisi için “uluslararası garantiler sağlama” fikri oldu. 19-20 Eylül 2023’teki askeri tırmanış bu düzenlemeleri de bozdu.
Tarihin sonu mu yoksa yeni bir sayfa mı?
Karabağ’ın kendini tasfiye etmesi ihtilafı sona erdiği anlamına mı geliyor? Uzun zamandır beklenen barış yakın mı? Bu sorulara net ve olumlu yanıtlar vermek isterdim. Ancak bazı ince noktalar var ki özel olarak ele alınmayı gerektiriyor.
Bu noktada, ihtilafın Dağlık Karabağ’dan ziyade Ermenistan-Azerbaycan olarak tanımlanmasına ilişkin ilk önerimize geri dönelim. Nihayet gündemden düşen Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin statüsünün yanı sıra, eksklavlar (resmi olarak Azerbaycan Sovyetinin ve Ermenistan Sovyetinin eski toprakları olan ve zamanında kendilerini fiilen “yabancı cumhuriyetler” içinde bulan bölgeler) meselesi de var. Buna ek olarak, devlet sınırının belirlenmesi ve sınırlandırılması meselesi, sadece özel müzakereler sırasında ele alındığı için çözüme kavuşturulmadı.
Azerbaycan kuvvetlerinin 2021 yılında Sotq-Hoznavar bölgesinde yaklaşık 5 bin 400 hektarlık bir alanı kapsayacak şekilde Ermenistan’ın içlerine doğru ilerlediğini belirtmek gerekir. Daha sonra, gümrük ve sınır kontrolü yapmak için orada bir kontrol noktası kuruldu. Ve elbette, 2020 yılına kadar “uyku modunda” olan ama askeri-siyasi statükonun değişmesinden sonra bir kez daha ortaya çıkan sözde “Zengezur koridoru” meselesi çözülmekten çok uzak.
Bu arada, Ermenistan-Azerbaycan sorununun yanı sıra tüm bu meseleler diğer tarafların çıkarlarını da etkilemiyor. Rusya, ulaşımın önündeki engellerin kaldırılmasına ve kararlı arabuluculuğu sayesinde bir barış anlaşmasına son derece ilgi duyuyor. Fakat Türkiye (ki bugün Kafkasya’da kendisini bir çıkar sahibi olarak görüyor), yalnızca Nahçıvan’ı Batı Azerbaycan’ın bölgeleriyle değil, iki Türk müttefik ülkeyi de birbirine bağlayacak olan “koridor mantığından” faydalanıyor. Elbette Ankara ve Bakü, Erivan’ın etkin kontrolü olmaksızın bugünkü Ermenistan topraklarından geçecek bir koridoru tercih edecektir (formül meselesi burada talidir).
Sadece Ermenistan yönetimi değil, İran da bu yaklaşıma katılmıyor, zira İran kendi sınırları boyunca güçlü bir pan-Türkizmden korkuyor. Bu nedenle Tahran’ın güney Ermenistan’da olup bitenlere ilgisi giderek artıyor. İslam Cumhuriyeti, tek taraflı bağımsızlığını ilan eden oluşumları tanımıyor (bu yalnızca Dağlık Karabağ Cumhuriyeti için değil, Abhazya ve Güney Osetya için de geçerli). Bununla birlikte bu, özellikle Ankara ve Bakü’nün baskısı altında uygulamaya konduğu için Ermenistan topraklarında bölge dışı koridorlara ihtiyaç duymuyor.
Barış anlaşmasının gündemi de o kadar basit değil. Moskova, Brüksel ve Washington, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü desteklediği için Rusya ve Batı’nın bu konuda resmi olarak temel bir anlaşmazlığı yok. Ancak AGİT Minsk Grubu, Ukrayna’daki özel askeri harekattan sonra faaliyetlerini durdurdu ve Karabağ hattındaki benzersiz etkileşim sona erdi. Şimdi Rusya ile Batı birbirlerini rakip olarak görürken, Bakü ile Erivan arasındaki barış anlaşması birbirlerinin Kafkasya bölgesindeki nüfuzunu azaltmanın bir aracı olarak görülüyor.
Ve son olarak Azerbaycan, Karabağ sorununu müzakere masasında değil, güç kullanarak çözdü. Ermeni tarafının uzun yıllar boyunca müzakere eder gibi yaparak taviz vermekten kaçındığı önermesi lehine binlerce argüman bulunabilir ama gerçek şu ki, kaba kuvvet galip gelmiştir. Bu durum Bakü açısından yeni taleplere ufuk açarken, Erivan tehlikeli travmalar yaşadı ve bunların tedavisi yüksek riskler ve öngörülemezlik içeriyor. Dolayısıyla, askeri ve siyasi dengede herhangi bir değişiklik olması durumunda, ihtilafın tarafları tarafından doğrudan olmasa da bazı dış aktörler tarafından yeni statükonun gözden geçirilmesi ve hatta kırılması riski söz konusu.
[1] Braudel F. History and Social Sciences. Long Duration // Philosophy and Methodology of History. Ed. I.S. Kon. M., Progress, 1977. – s. 115-143.
[2] Markedonov S.M. Transformation of the Armenian-Azerbaijani Conflict: Historical Experience and Modern State // World Economy and International Relations. 2022, vol. 66 – No. 12, s. 120-130.
[3] Gellner E. Nations and Nationalism. M., Progress, 1991.