Bir Çin yüksek irtifa balonu, sonunda düşürülmeden önce, Amerika Birleşik Devletleri üzerinde günlerce dolaştı. Sözde “casus balon” iki güç arasındaki yakınlaşmayı engellemiş gibi görünse de, ikili ilişkilerde ciddi bir bozulmaya yol açacağı konusunda endişe etmeye gerek yok.
Peki o bir ‘casus balon’ muydu?
Balonların veya zeplinlerin orduda uzun bir geçmişi vardır. Bu tür süzülen platformların, düzenli hareket eden ve dikkatle kaçınılabilen uydulara göre bazı avantajları vardır. Ancak ICBM (Kıtalararası balistik füze) mevkileri zamana duyarlı hedefler değildir; onları gözetlemek için balon kullanmak anlamsız.
Bu tür hava (veya “casus”) balonlarının çalışma yükseklikleri uydulardan daha düşüktür. Bu nedenle, bazıları balonların radyo sinyallerini ve daha keskin görüntüleri toplayabildiğini iddia ediyor. Ancak balonların taşıma kapasitesi genellikle sınırlıdır. Belirli alanları araştırmak için kullanılacaklarsa, ağırlığı uydulardan daha karmaşık kontrol sistemlerine ayırmaları gerekir.
Daha az yük kapasitesi olması, genellikle balonun daha az veya daha az karmaşık gözetleme cihazları taşıyabileceği anlamına gelir. Düşük yükseklikte uçmalarının ise, zayıf casusluk kabiliyetini telafi edip edemeyeceği şüphelidir. Balonların bilgiyi geri göndermesi de uydulara göre daha zordur. Daha büyük balonlar kesinlikle daha fazla yük taşıyabilir, ancak kolayca tespit edilip hedeflenebilirler.
Balonlar uydulardan çok daha ucuzdur. İronik bir şekilde, ABD hükümeti her zaman Çin Halk Kurtuluş Ordusu’nun (HKO) giderek artan harcamalarından ve bütçesinden rahatsız olmuştur. O halde, HKO’nun paradan tasarruf etmek için balon kullanması gerçekten gerekli mi? Öte yandan, işletmelerin veya araştırma enstitülerinin maliyetlerle ilgilenme olasılığı daha yüksektir. Bu veri, Çin hükümetinin balonun sivil kullanımda olduğu açıklamasını bir miktar destekledi.
Ayrıca balonları geri almak bir yana, kontrol etmek de kolay değildir. Balonların avantajlarından yararlanmaya çalışan ve son yıllarda askeri kullanım için en az iki tür balon geliştiren Pentagon bunu çok iyi biliyor. 2017’de bir proje iptal edildi. Zeplin tarzı balonlar, seyir füzelerini tespit etmek için tasarlandı. ABD Ordusu, balonları kontrol etme gibi zorlu bir sorunu çözme zahmetine girmedi ve onları demirledi. Ancak bir balon uçup gitti.
Pentagon, COLD STAR adlı başka bir programa 3,8 milyon dolar yatırım yaptı ve 2023 mali yılında 27,1 milyon dolar harcamayı planlıyor. En azından Amerikalılar için balonların hiç de ucuz olmadığı görülüyor. Program başlangıçta uyuşturucu kaçakçılarının yerini belirlemeyi amaçlıyordu, ancak Politico.com onun hipersonik füzeleri izlemek için kullanılan bir askeri hizmetler programına dönüştüğünü açıkladı. Bu balonlar gerçekten de çok uzun mesafeler kat edebiliyor. Test uçuşunda, COLD STAR zeplin tarzı balonlar, Güney Dakota’dan Illinois’e yaklaşık 250 mil yol kat etti, ancak iş bu balonları gözetleme amacıyla kontrol etmeye gelince, geldikleri yerlerden uzakta başka bir kıtaya seyahat ettiklerinde bu çok daha zor oluyor.
Pentagon’un da iyi bildiği bir şey daha var. Bu, bir Çin balonunun Amerikan hava sahasına ilk girişi değil. Gerçekten casus balon olsaydı, Pentagon’un yıllar önce ateş açması gerekirdi. Çin hava kuvvetleri, 2019 yılında milliyeti belirsiz bir balonu düşürmüş ve olayı bildirmişti. ABD’nin o zaman da hava sahası ihlal edildiğinde hiçbir şey yapmaması ve sessiz kalması için hiçbir neden yoktu.
İki psikolojik ‘savaş’
Yani balonun sivil mi yoksa askeri mi olduğunu doğrulamak için yukarı bakmanıza gerek yok. Her iki hükümetin de kendi hikayelerini desteklemek için sağlam kanıtlar sunamayacağını tahmin ediyorum. Gerçek şovlar ise sahadaydı, çoğunlukla da Washington’da.
Balon olayı öncesinde ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Çin’i ziyaret etmeye hazırlanıyordu. Ancak Çin dışişleri bakanlığı ziyareti hiçbir zaman doğrulamadı. Çin devlet medyasının böyle bir programı muadillerinden günler sonra duyurması alışılmadık bir durum değildi. Ancak bu kez başka nedenler de olabilir.
Her iki ülke de ziyaret sırasında gerilimi azaltmak ve bir miktar fikir birliğine varmak istese de, ABD, Hollanda ve Japonya arasında Çin’e çip ihracatını sınırlamak için yapılan son müzakereler buna gölge düşürdü. Üçlü anlaşma sadece provokatif değildi, aynı zamanda Çin’e kısa vadede bir şekilde zarar da verebilirdi. Çin, Blinken’ın ziyaretine karşı isteksizlik gösterebilir ve ABD’den daha fiili tavizler almak için pazarlık yapabilir. Elinde neredeyse hiç kart olmayan Blinken’in ziyareti ise sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
ABD, ziyareti onaylaması için Çin’e psikolojik olarak baskı yapmaya çalıştı. Yetkililer, ABD medyasında ziyaret ve olası Xi – Blinken görüşmesinden bahsetti. Boeing, Çin’den daha fazla sipariş bile umuyordu. Ancak bunların hiçbiri işe yaramadı. Ardından balon olayı, Blinken’in ziyareti ertelemesi ve daha fazla müzakere süresi kazanması için mükemmel bir bahane olarak sunuldu.
Bu diplomatik ‘geri çekilme’de ABD’nin üstünlüğü var gibi görünüyordu. Çin ancak ABD’yi, sivil bir hedefe aşırı güç kullanmakla suçlayarak karşılık verebilirdi. Bu olay bir krizden çok, diplomatik bir angajmandı. Ne de olsa ziyaret ertelendi, iptal edilmedi. Piyasa da, balon olayının diplomatik bir krize yol açabileceğine inanmadı. Aşırı ısınan ekonominin bir yansıması olan ABD tarım dışı istihdamı nedeniyle altın fiyatı düştü.
Bu nedenle, Washington’daki ABD’li politikacılar, Amerikan halkına karşı başarılı bir şekilde başka bir psikolojik ‘savaş’ yürüttüler. Çin tehdidinin gerçek ve yakın olduğu konusunda halkın gözünü korkuttular. Balonun görsel temasının oldukça ‘ikna edici’ olması üzücüydü. Sadece birkaç kişi, askeri-endüstriyel bileşimin gerçek niyetlerini ve ABD-Çin ilişkileri kötüleşirse bunun ABD ekonomisi üzerinde yaratacağı kötü etkileri sorguluyordu. Bu sayı, gelecekte daha da azalabilir. Artan silahlı şiddet, polis vahşeti, uyuşturucu kullanımı ve iki partili mücadele gibi ABD’nin tüm iç trajedileri, imal edilmiş bir “şeytan” Çin’in arkasına gizlenebilir.
Çin, Blinken’ın ziyaret etmesi için yalvarmadı. Diplomatik arenadaki psikolojik ‘savaşın’ bu kez berabere bittiğini söyleyebilirim. Ancak manipülatif Amerikan siyasi elitleri tarafından başlatılan bu psikolojik ‘savaşın’ kaybedeni kesinlikle Amerikan halkıdır. Bu durum, ABD ulusu için gerçekten iyi mi?