DÜNYA BASINI

‘Batı Hindistan’ı demokrasi kampına çekmeye çalışmak yerine, Çin’in yanında yer almasını engellemeli’

Yayınlanma

*Masahiro Matsumura, Nikkei Asia
20 Ağustos 2024

ABD ve müttefikleri Yeni Delhi’nin Çin’in yanında yer almasını engellemeye çalışsa daha iyi olur

NATO liderleri temmuz ayında Washington’da düzenlenen zirvede bir araya gelirken, Hindistan Başbakanı Narendra Modi Moskova’ya bir devlet ziyareti gerçekleştiriyor ve burada Vladimir Putin ile kucaklaşarak Rusya Devlet Başkanı ile olan güçlü kişisel ilişkilerini gösterdi. Modi’ye Putin tarafından Rusya’nın en yüksek sivil onuru olan Havari Aziz Andrew Nişanı verildi.

Modi, Ukrayna’da uzun süredir devam eden savaş konusunda Putin’i doğrudan eleştirmedi, sadece insani açıdan sivil kayıplara atıfta bulunarak müzakere yoluyla bir çözüm önerdi. Bunun yerine Rusya, Hindistan’ın üst düzey silah tedarikçilerinden biri olmaya devam edecek ve ülkeyi ABD öncülüğündeki ticari yaptırımlar kapsamında petrol ve diğer malların dolaylı ihracatı için önemli bir boşluk olarak kullanacak.

Tüm bunlar, otoriter Rusya ile karşı karşıya gelen ABD liderliğindeki liberal demokrasilerde kaşları kaldırdı.

Dünyanın en kalabalık ve en köklü demokrasisi olan Hindistan, Avustralya, Japonya ve ABD ile birlikte stratejik güvenlik diyaloğu olan Quad’a katılmaktadır. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bazı iyimserler Dörtlü’nün Hint-Pasifik NATO’sunun temel taşı olma potansiyelini bile görüyor.

Ancak daha yakından bakıldığında Hindistan’ın bir ABD müttefiki olmadığı ve Dörtlü’nün en zayıf ayağı olduğu görülüyor. ABD’nin Avustralya ve Japonya ile ayrı güvenlik ittifakları var ve üçü arasında yarı bir ittifak oluşturuyor. Daha açık bir ifadeyle, Dörtlü askeri bir ittifak değil, sadece geleneksel olmayan çeşitli güvenlik alanlarında pratik politika koordinasyonunu ve ortak deniz tatbikatlarını teşvik etmek için savunma-diplomatik bir uyumdur. Açıkçası Hindistan diğer üçüyle bir ittifak için yeterince güçlü askeri-güvenlik çıkarlarını paylaşmıyor, sadece demokratik inanç ve kurumları paylaşıyor.

Kuşkusuz Dörtlü, Çin’e karşı önemli bir yumuşak dengeleme aracıdır. Hindistan, özellikle kuzey sınırlarındaki toprak anlaşmazlıkları nedeniyle Çin ile uzun süren bir silahlı çatışmaya girdiği için bu ittifakın büyük faydasını görmektedir. Buna ek olarak Hindistan, Çin’in nükleer silah sahibi bir süper güç olma yolunda hızla ilerlemesi ve Hint Okyanusu’nda artan deniz varlığı ile karşı karşıya kalmıştır.

Ancak Hindistan hiçbir zaman ABD, Japonya ve/veya Avustralya ile bir ittifak ya da yarı ittifak kurmaya istekli olmamıştır. Bunun yerine Hindistan, Dörtlü zirvelere ve 2023 G7 Zirvesi’ne katılımının yanı sıra BRICS (ve Yeni Kalkınma Bankası), Şangay İşbirliği Örgütü ve Çin liderliğindeki Asya Altyapı Yatırım Bankası üyeliklerine de bağlı kalmıştır. Ayrıca Hindistan’ın Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini eleştirme ve bu ülkeye ekonomik yaptırımlar uygulama konusunda hiçbir zaman Batı’nın yanında yer almadığı da unutulmamalıdır.

Açıkça görüldüğü üzere Hindistan, dış politikada özgürlüğünü en üst düzeye çıkarmak ve ulusal çıkarlarını geliştirmek için sürekli olarak fırsatları değerlendirerek uzun zamandır izlediği bağlantısızlık politikasına sadık kalmaktadır.

Daha açık bir ifadeyle, Hindistan sadece Çin’in bölgesel hegemonyasını reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda dünya siyasetinde ABD liderliğindeki Batı’nın hegemonyasından çok kutuplu bir dünyaya geçişin de peşinde.

Dolayısıyla Yeni Delhi’nin bakış açısına göre, Çin’e karşı yumuşak bir denge oluşturmak için ABD ve müttefikleriyle, mevcut uluslararası ekonomik düzeni kendi lehine dönüştürmek için de BRICS ve başlıca Küresel Güney ülkeleriyle eş zamanlı olarak aynı hizaya gelmesinde en azından prensipte bir çelişki yoktur. Yeni Delhi bu şekilde, yeterli ulusal güvenliği korurken, çok kutuplu bir dünyaya doğru kayarak uluslararası güç dağılımını kendi lehine çevirmeyi amaçlıyor.

Açıköa görülüyor ki, naif yaklaşımların aksine, “demokrasi” Batılı liberal demokrasilerin Hindistan’ı kendi kampına çekmesini sağlayan sihirli bir kelime olamaz.

Britanya İmparatorluğu’nun sömürge mirası nedeniyle Hindistan, başta düzenli olarak yapılan özgür ve gizli oylamalar olmak üzere, hem federal hem de eyalet düzeyinde yerleşik demokratik siyasi kurumlara sahiptir. Ancak gerçekte bugünün Hindistan’ı yükselen Hint milliyetçiliğinin, dini özgürlüklerin yokluğunun ve tarihsel olarak sabitlenmiş eşitsizlik yoluyla ironik bir şekilde sosyo-politik istikrarı koruyan kalıcı kast sisteminin esareti altındadır.

Hindistan’ın “demokrasi” anlayışı siyasi kurumlara yönelmekte, ancak liberal demokrasi için elzem olan bireysel özgürlüklerin yeterli toplumsal pratiğinden yoksundur. Bu doğaldır çünkü İngiliz sömürge mirası nedeniyle İngilizce dili, olağanüstü çok dilli alt kıtada ortak teknik iletişim aracı olmuştur – Hintliler Batılı tarihsel, politik-kültürel geçmişleri ve orijinal semantiği paylaşmamalarına rağmen.

Genel olarak “demokratik” Hindistan, liberal demokrasi ile otoriterlik arasında, ancak birincisine biraz daha yakın bir konumda yer almaktadır. Bu da “demokratik” Hindistan hakkındaki mevcut ana akım politika söyleminin halihazırda kusurlu ve etkisiz bir propaganda olduğu anlamına gelmektedir. Hindistan liberal bir demokrasi değildir ve olmaya da istekli değildir. En azından öngörülebilir gelecekte böyle bir potansiyele de sahip değildir.

Dolayısıyla ABD liderliğindeki Batı, Hindistan’ı liberal demokrasi kampına çekmeyi beklememelidir. Bunun yerine Hindistan’ın Çin’in yanında yer almasını engellemelidir. Bu, Hindistan’ın gelişen dünya düzeninin şekillenmesinde oy hakkına sahip olduğu şu günlerde büyük önem taşıyor.

* Masahiro Matsumura, Osaka’daki Aziz Andrew Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde uluslararası politika ve ulusal güvenlik profesörüdür.

Çok Okunanlar

Exit mobile version