Pandemi döneminin kâbus gibi geçen kapanmaları sadece iki yıl önce yaşandı. Biz Türkler olarak şikâyet etsek bile pek sesimizi çıkartmadık. Burada kapanmalar o kadar da abartılmamıştı. En fazla 2 hafta kapanma oluyor, birçok iş alanı olduğu gibi devam ediyordu. Ancak bazı Batı ülkeleri için durum böyle değildi. Özellikle Kanada…
İsyan bayrağını ilk Kanadalı kamyoncular çekti. Oradaki kapanmalar sadece bunaltıcı değil, kamyoncuların işlerini doğrudan etkiliyordu. Sonradan çıkan aşılarla ilgili dayatmalar, aşı olmayan kamyoncuların birçok meslek alanı gibi işinden olmasına ve ülkeye giriş yapamamasına kadar gelmişti. Kamyoncular, kamyonlarını kent merkezlerine park ederek protesto yapmaya başladılar. Sadece Ottawa’da 500 kadar kamyon kent merkezinde 18 gün kalmayı başarmıştı. O dönemde toplum sağlığını tehdit ettikleri gerekçesiyle bu insanlara çeşitli yakıştırmalar yapıldı. Komplo teorisyeni, bilim düşmanı, aşırı sağcı…
Aşırı sağcı mı? Aşırı sağın konuyla ne ilgisi olabilirdi ki? Evet, Kovid-19 önlemlerinden bıkmış bu grubun içinde komplo teorisyenleri, bilim düşmanları ve aşırı sağcılar vardı. Hatta kamyoncuların protestosunda bir kişi Nazi bayrağı açmıştı. Ancak bu protestocuların tamamını mı temsil ediyordu? Bütün hareketin bir Nazi oluşumu olduğu iddiası birkaç gün içinde tüm Batı medyasında yer tuttu. Böylece istekleri tamamen geçersiz olmuştu. Ne de olsa onlar birer faşistti!
Kamyonculara verilen tepkinin dozu bir anda artıverdi. Justin Trudeau hükümeti, kamyoncuların banka hesaplarını donduracağını açıkladı! Bu hareket Trudeau destekçisi liberal gruplarda epey alkış aldı. Ne de olsa Trudeau nazilerle mücadele ediyordu. Evet, suç işlememiş vatandaşların banka hesaplarını dondurmak biraz “otoriter” algılanabilirdi. Ancak bu bir sorun değil, engelli veya yoksul vatandaşlarına ötenazi teklifinde bulunan Kanada’dan bahsediyoruz.
Trudeau, banka hesaplarını tam 22 Şubat 2022’de dondurdu. Kanada Başbakanı, bu hareketle Batı’da nazizmin bütün izlerini silmiş ve faşizmi yenmiş olacak ki sadece 2 gün sonra Batı’nın Nazi gruplara ve sembollere bakış açışı baştan sona değişecekti.
Ukrayna’da bir başka Nazi
Dünya’da yaşanan gelişmeleri merkez medya üzerinden takip eden Batılılar 24 Şubat 2022 sabahı yeni bir gerçekliğe uyandılar. Bugüne kadar pek ismini duymadıkları Ukrayna, Rusya tarafından işgal altındaydı. Medya tarafından epeyce Hollywood esintileriyle anlatılan hikâyede kimin iyi adam kimin ise kötü adam olduğu anlatıcı tarafından açıkça belirtiliyordu. Şüpheye yer yoktu. Ama bir sorun vardı. Görüntülerdeki askerler üniformaları üzerinde tuhaf semboller taşıyordu. Bu sembollerin bazıları tanıdıktı, bazılarıysa daha mistikti. Tanıdık olanlarını anımsamak en apolitik Batılı için bile zor olmadı. Swastika’ydı bu! Daha 2 gün önce Kanadalı Trudeau, bu sembolü taşıyan kamyoncuları def etmişti! Tabii burada Swastika bir tane değildi. Birçok askerde, zırhlı araçta bu sembolden vardı.
Batılı izleyicinin kafasında soru işaretleri oluştu. Biraz daha meraklıları bu sembolleri taşıyan gruplarla ilgili internette arama yaptı. 1-2 tık sonra Azov Tugayı ismiyle karşılaştı. Bu grupla ilgili makaleler 2014’e kadar uzanıyordu. O dönemde The Guardian gibi gazetelerde “Ukrayna’nın aşırı sağ sorunu” başlıkları atılmıştı. Bu başına buyruk faşizan grup, Ukrayna ordusuna bağlı değildi, emir almıyordu ve insanlığa karşı suçlar işliyordu. En azından o dönemde Batı medyası bunları söyleyebilmişti. Kısa süre sonra, Ukrayna ordusunda Batı destekli bir reform başladı ve Azovlar orduya dahil edildiler.
Azov militanlarıyla ilgili savunmalar da başladı. İddia o ki Swastikaların maksadı, Putin’in 24 Şubat sabahı duyurduğu operasyonda kullandığı “denazifikasyon” kelimesiyle dalga geçmekmiş. Tüm ülkelerin ordularında böyle aşırı sağcı unsurlar bulunurmuş, sadece birkaç Swastikadan ötürü Ukrayna’yı böyle bir leke altında bırakmak doğru değilmiş.
Pekâlâ, o zaman biraz detaya inmekte fayda var. Çünkü Ukrayna’da görülen semboller birkaç ergenin “tepki çekmek” adına paylaştığı swastikaların ötesine gidiyor. “Totenkopf” ile başlayalım. Bu, hafif eğimli bir şekilde duran kuru kafa sembolü, 2. Dünya Savaşı’nda 3. Panzer Tümeni ve SS-Totenkopfverbände yani Ölüm Başı birlikleri adı verilen ve toplama kamplarını korumakla görevlendirilen askerler tarafından taşınıyordu. Ukrayna’da ise Mizantropik Tümeni adındaki bir birlik tarafından kullanılıyor. 2021’de askeri hareketliliğini bitirdiğini iddia etse de 2022’de savaşın büyümesiyle yeni üyeler aradığını duyurmuştu.
Tabii bu neo-nazi yapıların en büyüğü Azov. Azovların büyük bir kısmı 3. Taarruz Tugayı adı altında Ukrayna ordusunda kendilerine yer buldular. Azov’un asıl sembolü “Wolfsangel” olarak bilinen kurt kapanıydı. Ortaçağ’dan kalma bu sembol Nazi Almanya’sında popülerleşti ve birçok SS birliği tarafından kendine sembol olarak seçildi. Azovlar, Ukrayna ordusuna bağlandıktan sonra üzerinde çizgi olan Z’yi biraz değiştirerek üç çizgi haline getirdiler. Ancak Azov tugayı, birçok başka faşist sembolü kullanmaktan çekinmedi.
Bunların başında çapraz sopa bombası olan Dirlewanger sembolü geliyor. Dirlewanger Tugayı, 2. Dünya Savaşı sırasında Oskar Dirlewanger isimli bir komutan tarafından yönetilen ve korkunç insanlık suçları işleyen bir yapıydı. Çatışmalara doğrudan katılmak yerine cephe arkasında “güvenlikten sorumlu” tutulan ve büyük oranda hapisten çıkarılan mahkumlardan oluşan bu tugay, Polonya’da işlediği suçlar sonrası cephedeki Alman askerleri tarafından bile sevilmeyen bir yapı halini almış, hatta Berlin yönetimi tugayı bölgeden uzaklaştırmak zorunda kalmıştı. Vahşiliği Nazi yönetiminin bile gözüne batan bu grubun lideri Oskar Dirlewanger, savaş sonunda canlı yakalandı ve Polonyalı askerler tarafından linç edilerek öldürüldü. Ancak Dirlewanger tugayının anısı bugün Ukrayna’da yaşıyor. Azovlar, cephede başarı elde etmiş askerlerine verdikleri madalyalarda 3 sopa bombalı semboller kullanıyorlar.
Gelelim “Kara Güneş’e”. Scwarzsonne, Nazi döneminde meşhur olmuş bir semboldü. SS lideri Heinrich Himmler, SS’in merkezi olarak belirlediği Wewelsburg sarayında ofisinin zeminine bu sembolü yerleştirmişti. Bundan sonra kara güneş, faşizm sembolü olarak swastikanın yerini aldı. “Aryan ırkını” besleyecek mistik bir enerji kaynağını sembolize ediyordu. 2019’da, Yeni Zelanda ChristChurch’te camii basan aşırı sağcı saldırgan da bu sembolü üzerinde taşımıştı. İşte bu sembol, Ukrayna’da o kadar yaygın ki sadece bir tugaya mal etmek zor. Yine de Azovların logosunda Wolfsangel’e eşlik ediyor. Hatta NATO, dünya kadınlar günü sonrası Ukraynalı bir kadın askerin fotoğrafını paylaşırken üzerinde kara güneş taşıdığı anlaşılınca paylaşımı silmişti.
Galiçya Tümeni’nden bahsetmemek olmaz. Barbarossa harekâtı sonrası Batı Ukrayna’da kurulan Galiçya Tümeni, Ukraynalılardan oluşuyor ve Nazi Almanya’sına hizmet ediyordu. Bu yapı sonradan ikiye bölündü. Daha ılımlı olanları OUN-M adını, daha radikal olanları ise OUN-B adını aldı. Belki Ukrayna’dan çeşitli görüntülerde kırmızı siyah bayraklar görmüş olabilirsiniz. Bu bayrak, OUN-B bayrağıdır. Grubun lideri Stepan Bandera, Nazi işbirlikçisi olarak Sovyetlere karşı savaşmış, sonradan Naziler tarafından hapsedilmişti. Bugün Bandera’nın adı Ukrayna’da Bulvarlara verildi. Adına marşlar yazıldı, okullarda Nazi selamları eşliğinde okundu. İsmi Ukrayna parlamentosunda kahraman olarak bahsedildi. OUN-B’nin başka bir üyesi Roman Şukyeviç’in adı bir stadyuma verildi.
Yani özetle, Ukraynalı aşırı sağcı gruplar sadece “aşırılık olsun” diye Swastika taşımıyorlar, Nazilerin tüm hikayesini iyi biliyorlar. Taşıdıkları semboller tesadüfen, ya da Rusya’ya tepki olarak icat edilmiş semboller değiller. Anlamları ve temsil ettikleri tarihsel gerçekler epey ağır. Evet, dünyanın her yerinde Nazi sempatizanı hareketler mevcut. Rusya’da da varlar. Ancak Ukrayna’daki Nazi sorunu diğer yerlerdeki gibi kendini gizleyen bir mesele değil. Orduya entegre oldukları gibi kültürel olarak da ülkede kabul gördüler. “Ukraynalılık” kimliğinin bir parçası oldular.
Tam burada bir soru sorulabilir. Tamam, Ukrayna’da Nazi sorunu var. İlla işgal etmek mi gerekir? Bütün Ukraynalılar Nazi mi demek oluyor bu?
Tabii ki hayır. Bütün Ukraynalılar Nazi değil. Hatta büyük bir çoğunluğu değil. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmak ayrı bir konu. Ukrayna savaşı da diğer tüm politik gerginlikler gibi nüanslı bir mesele. Bu yazının konusu savaşın haklı veya haksız gerekçelere dayanması değil, Batı’nın bir parmak şıklatmasıyla kimin Nazi olup olmadığına karar veriyor oluşu. ABD’de müesses nizam karşıtı biri hemen Nazi ilan edilebiliyorken, gerçekten faşist semboller taşıyıp insan hakları ihlalleri yapan gruplar “demokrasi savaşçısı” olabiliyorlar. Aynı Kanadalı kamyoncular ve Anti-Sovyet Afgan kahramanı Bin Ladin gibi.
Küçük bir tahmin; Savaş bittikten sonra Azov, Aydar ya da Kraken gibi yapılar tekrardan Nazi olarak anılmaya başlanacaklar. Bugün internette satılan ürünlerini giymek “ayıplanacak”, ABD’nin mevcut karar alıcıları Nazilere destek verdikleri için “kınanacaklar”. Anthony Blinken ya da Victoria Nuland ileriki yıllarda yapacakları konuşmalarda “biz de ne yanlış iş yapmışız şu Ukrayna’da” diye gülerek bu günleri anacaklar. Ta ki ABD dış politikası, yeni vekil gücünü bulana kadar.